11. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Notları
1)YENİLEŞME DÖNEMİ
Osmanlı Devleti'ndeki yenileşme hareketleri 17. yüzyılın sonundaki Karlofça Antlaşması (1699) ile başlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu, 17. yüzyıla dek dünyanın büyük devletlerinden bi*riydi. Ancak bu yüzyılın sonlarında ülke küçülmeye başladı. Karlofça antlaşma*sıyla başlayan toprak kaybı, devlet adamlarını derin derin düşünmeye yöneltti. Toprak kayıplarının nedeni ordunun savaş alanlarında yenilmesiydi. Bu tespit, ol*gunun bir yüzünü, askerî yönünü dışa vuruyordu. Oysa sadece askeri örgütler de*ğil devletin çeşitli kurumlan çağın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaklaşmıştı. An*cak bunu görmek isteyenlerin sayısı son derece azdı. O nedenle Osmanlı İmparatorluğundaki çağdaşlaşma hareketi askerî alanda başlatıldı. Amaç imparatorluğu eski gücüne kavuşturmaktı.
Tanzimat devrine gelinceye kadar ülkede bazı yenilik hareketlerine girişildi. Ancak bunlar planlı programlı çalışmalar olmadığı için, sadece yeniliği başlatan devlet adamının yaşamıyla özdeşleşti. Yenilikçi kişinin ölümü ile yenilikler de or*tada kaldı.
Paris ve Londra elçiliklerinde bulunmuş olan Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat Dönemi olarak tarihe geçecek bir ola*yı başlatmıştır.
3 Kasım 1839'da Gülhane Hatt-ı Hümayunu adı verilen bir belgeyi devlet ile*ri gelenlerinin, yabancı elçilerin, halkın önünde okumuştur.
"Tanzimat ", düzenlemeler demektir. Her alanda düzenlemeler yapılacağının duyurulduğu bu fermana Tanzimat Fermanı; bu fermanın ilanıyla başlayan döne*me de Tanzimat Dönemi denir.
Fermanın en dikkat çekici yanı, Osmanlı Devleti'nin, Batılı devletlerin anaya*salarında yer alan insanın temel hak ve özgürlüklerinin korunması ilkesini kabul etmesi ve bunu resmî bir törenle duyurmasıdır. Böylece imparatorlukta hukuk devletine doğru bir yöneliş de başlamıştır.
Tanzimatla gelen yenilik ve düzenlemeler, hemen hemen yaşamın her alanını kapsamıştır.
Tanzimat Fermanı'nda, Batılı anlamda bir düzene duyulan gereksinim açıkça belirtilmişti.
Önce yönetim merkezi olarak Babıâli güçlendirildi. II. Mahmut zamanında ku*rulmuş olan Meclis-i Ahkâm-ı Adliye yeniden düzenlendi. Yeni meclislerin kurul*ması kararlaştırıldı. Ceza ve ticaretle ilgili yasalar çıktı (1840'ta Ceza Kanunna*mesi, 1850'de Ticaret Kanunnamesi).
Osmanlı yurttaşı olan herkesin yasa önünde eşit olduğu vurgulanıyordu. Ayrı*ca üyeleri arasına yabancıların da katıldığı karma ticaret mahkemeleri kuruldu. 1864'te Vilayet Nizamnamesi çıkarıldı. Ülke vilayetlere, vilayetler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar da karyelere (köylere) ayrıldı. Vilayetlerin başına va*liler, sancakların basma mutasarrıflar, kazaların başına da kaymakamlar getirildi. Ayrıca kazalarda, sancaklarda ve vilayetlerde birer idare meclisi kuruldu.
Ekonomik Alanda Yapılan Yenilikler
Osmanlı yöneticileri devletin düzlüğe çıkabilmesi için ekonomik kaynakların verimli hâle getirilmesini istiyorlardı. Bu nedenle de vergi düzenini çağdaşlaştır*maya karar verdiler. Çünkü hem yeterince vergi toplanamıyor, hem de vergi top*layıcıların baskısı yüzenden devletle halk karşı karşıya geliyordu. Bunu önleyebil*mek için merkezden sancaklara "muhasıl" adıyla birer memur atandı. Bu memu*run başkanlığında Muhasıllık Meclisi adı verilen bir meclis kuruldu. Fakat bekle*nen vergi toplanamadı. Vergi sistemi büyük ölçüde değiştirildi.
1841'de ilk kağıt para çıkarıldı. Hazine bonosu biçimindeki bu paranın adı "kaime" idi. Fakat beklenen sonuç alınamayınca, 1844'te kaldırıldı. Bankalar ku*rulmaya başlandı. İlk kurulan banka olan İstanbul Bankası çok geçmeden kapan*dı. Menafi Sandığı adıyla kurulan kurum ise Ziraat Bankasına dönüştürüldü. Ülke ekonomisinin kötüye gitmesi üzerine İngiliz ve Fransız firmalarından borç para alındı. Böylece ilk borç para Tanzimat döneminde alındı. Fakat faizleriyle birlik*te büyük bir sorun olan bu borç, sonunda devleti iflasa sürükledi ve 1881'de Düyun-ı Umumiye'nin kurulmasına yol açtı.
Askerî Alanda Yapılan Yenilikler
Ordu, başlarında müşirlerin bulunduğu beş ordu biçiminde düzenlendi. Adı Asakir-i Nizamiye-i Şahane'ye çevrildi. Askerlik süresi beş yıl olarak belirlendi. Askere alma işi kuraya bağlandı.
Toplumsal Alanda Yapılan Yenilikler
Toplumsal alanda ilk dikkati çeken, yenilikler haberleşme ve ulaşımdaki geliş-
melerdir. Bu dönemde yeni posta istasyonları kurulmuş, postanın sağlıklı yürüme*ni iyin yeni yollar yapılmış, telgraf idaresi kurulmuş, deniz ulaşımında gelişmeler olmuştur. Demiryolları da ilk kez bu dönemde yapılmaya başlamıştır. Kentlerde belediyeler kurulmuştur.
Kültürel Alanda Yapılan Yenilikler
Kültürel yenilikler edebiyat, eğitim ve gazetecilik olmak üzere üç alana yayıl*mıştır.
Eğitim
1846'da Meclis-i Maarif-i Umumiye kuruldu. Bu kurum daha sonra nazırlığa dönüştürüldü (1846). Bu, Türkiye'de ilk eğitim bakanlığı demektir. Rüştiyelerin sayısı artırıldı. Daha önemlisi ilk kız rüştiyesi İstanbul'da kuruldu (1858). Rüşti*yenin üzerinde öğretim yapan idadilerin ilki ise 173'te kuruldu.
öte yandan Robert Koleji, Galatasaray Sultanîsi ve Darüşşafaka adlarında üç özel okul açıldı. Tanzimat döneminde eğitim konusunda görülen önemli atılımlar*dım biri de öğretmen yetiştirmek için okullar açılmasıdır.
Darülmuallimîn-i Sıbyan, sıbyan adı verilen okullara, Darülmuallimîn-i İdadîlere öğretmen yetiştirmek için kurulan okullardır (1868). Darülmuallimat kız çocuklara bayan öğretmen yetiştirmek için açıldı (1870).
Mesleğe yönelik eğitimde de ilerleme kaydedildi. 1859'da, sonradan Siyasal Bilgiler Fakültesine dönüşecek olan Mekteb-i Mülkiye kuruldu. 1875"te askerî rüştiyeler öğretime başladı. Daha sonra başka meslek okullarının açılması sürdü.
1846'daki ilk denemeden sonra 1870'te Darülfünun (üniversite) kurulmuştur. Ancak kimi medresecilerin iftiraları üzerine ertesi yıl kapatılır. 1876'da yeniden aynı adla açılır. 1851'de üniversitede okunacak kitapların hazırlanması için kuru*lun Encümen-i Daniş ise bilim akademisi niteliğinde önemli bir kurumdur. Ayrıca bu dönemde azınlık ve yabancı okulları da eğitim dünyasında yerini almıştır.
Gazetecilik
Türkiye'de yayımlanan ilk Türkçe gazetenin 1831'de çıkan resmî gazete Tak*vim i Vekayi'dir. Tanzimat döneminde çıkan ilk gazete ise alım-satım, kira ilanları, yangınlar, hırsızlık olayları gibi haberlerin yer aldığı yarı resmî Ceride-i Havadis’tir (1840). Bu resmî, yan resmî gazetelerde zaman zaman yabancı dilde yayımlanan gazetelerden yapılan çeviriler yayımlanır; böylece batıdan haberler, bilgiler
11lirdi. Ceride-i Havadis'i bir meslek gazetesi olan Vekayi-i Tıbbiye izledi.
Türkçe özel gazeteler 1860'tan sonra çıkmaya başlamıştır. İlki, Agâh Efendi ile Şinasi'nin çıkardıkları Tercüman-ı Ahvâl'dir (1860). İlk edebî tefrika da burada
ILMahmut'un 1826-1839 yılları arasında gerçekleştirdiği ıslahatlar, 3. Selim zamanından beri yapılan ıslahatların devamı olup, Tanzimat ıslahatlarının öncüsü-dür. Bu noktada, Tanzimat kavramının 1839'dan önce kullanıldığı ve 2. Mahmut döneminde ilan edilmesinin planlandığını görmekteyiz. Mustafa Reşit Paşa Os*manlı Devleti'nde bir reform yapmayı kafasına koymuştu. Bu projeye "Tanzimat-ı Hayriye" adını vermiş ve bu reform paketini hazırlayıp bir hatt-ı hümayunla ilan edilmesi hususunda 2. Mahmut'u ikna etmişti. Bu amaçlarla 24 Mart 1838 yılın*da Meclis-i Vala 'yi Ahkam-ı Adliye kuruldu. Meclisin görevi Tanzimat-ı Hayri*ye'nin nasıl hazırlanacağım müzakere etmek idi. Meclis 31 Mart 1838'de ilk toplantısını yaptı. Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye'nin kurulması ile başlayan Tan*zimat Hayriye 'nin Gülhane Hattı 'nda belirtilen esasların büyük bir kısmım içerdi*ği görülmektedir. Nitekim, "2.Mahmut, Meclis-i Vala 'yi kurdurarak, yeni düzen*lemeler yapma yetkisini bu Meclise devretmiş, iktidarının bir kısmından feragat etmiştir. Reşit Paşa 'nın Hariciye Nazırı sıfatı ile talebi, bu meclisin yetki alanına girmektedir. Padişah acil görünenleri uygulamaya sokarken, meclisin yetkilerini
çiğnememeye özen göstermektedir. Tanzimat Döneminin ayırt edici vasfı olan, saray iktidarının bürokrasi (Meclis-i Ahkam-ı Adliye )ile paylaşıldığına dair bir işarettir bu" Bu açıdan Tanzimat meclislerinin, kanunlaştırma hareketi ile birlikte idari, mali, adli ve eğitimle ilgili olanlarda bir reform hareketi hazırlamak ve ikti*darın saray ve Bab-ı Ali bürokrasisi ile paylaşılmasına geçişi noktasında da işlev*sel olmasından dolayı, 2. Mahmut dönemi ile Tanzimat Dönemi arasında bir ge*çiş meclisi niteliğinde olduğunu söyleyebiliriz.Mustafa Reşit Paşa, 2.Mahmut öl*düğünde İngiltere'de bulunuyordu. Abdülmecit tahta çıktığında İstanbul'a gele*rek Tanzimat hazırlıklarına başladı. Abdülmecid'in Dışişleri Bakanı Mustafa Re*şit Paşa, Batı uygarlığına hayran bir devlet adamıydı. Elçilik yaptığı Paris ve Londra 'da bu ülkelerin yönetim sistemlerini inceleyip yakından bakma imkânı bulmuştu. Mustafa Reşit Paşa, devlet yönetiminin her din ve mezhepten tebaanın hak ve hür*riyetlerini güvenceye alacak ve kanun hâkimiyetini tesis edecek şekilde yeniden düzenlenmesini istiyordu. Bu düzenlemeleri öngören bir ferman yayınlaması hâ*linde, Batılı ülkelerin Hıristiyan tebaanın haklarını bahane ederek, Osmanlı 'nm içişlerine karışmayacağına, düzenin yeniden sağlanacağına ve böylece çöküşün durdurulacağına inanıyordu. Reşit Paşa, fikirlerini Sultan Abdülmecid'e açarak, ıslahatın gerekliliğini anlattı. Abdülmecit de, M. Reşit Paşanın fikirlerini kabul etti. Fermanın hazırlanmasını M. Reşit Paşa 'ya bıraktı. Bu vazifeyi üzerine alan M. Reşit Paşa, geceli gündüzlü çalışarak, kendi kalemi ile bir ferman sureti hazır*ladı, Abdülmecid'e okudu. Fermanı beğenen padişah, temize çektirip imza etti. Padişahın imzasını taşıyan tebliğ ve emirlere "Hatt-ı Hümayun" denildiği için bu ıslahat projesine de "Hatt-ı Hümayun" denildi. Gülhane Parkı'nda okunduğu için de "Gülhane Hatt-ı Hümayun" denildi".
TANZİMAT FERMANI'MN İLANI
Tanzimat Fermanı, 3 Kasım 1839'da Gülhane Parkı'nda, padişah, diğer devlet büyükleri, ulema, lonca ve esnaf temsilcileri ve halkın "Gülhane Hattı Hümayu*nu adıyla Mustafa Reşit Paşa tarafından okundu verilen bu fermanla, Osmanlı Devleti 'nde, İslam hukuku ve geleneksel kurumların bıraktığı hızlı bir değişim sü*reci başladı."
Tanzimat Fermanı, ilanından yaklaşık yirmi gün sonra devletin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi'nin 187numaralı ve 15 Ramazan l255/22 Kasım 1839 ta*rihli nüshasında yayınladı. Arkasından Fransızca 'ya tercüme edilerek İstanbul'da bulunan yabancı devlet temsilciliklerine gönderildi.
5. TANZİMAT'I HAZIRLAYAN GELİŞMELER
Tanzimat'ı ortaya çıkaran nedenleri, 18. yy'da Osmanlı toplumunun tüm ku*rum ve kuruluşlarını ayakta tutan, inanç, düşünce, bilim ve felsefe, askerî, maliye, hukuk, idare, ekonomik ve siyaset alanındaki değişim ve dönüşümlerden ayrı düşünemeyiz. Nitekim , bu değişim ve dönüşümlerin yaşanmasında, Batılı devletle*rin Osmanlı toplumu üzerindeki etkisi de önemlidir. Bu bağlamda Tanzimat'ı or*taya çıkaran nedenleri iç ve dış faktörler olarak iki kısımda ele alabiliriz. İç fak*törler, Tanzimat’ın bir sonuç olarak ortaya çıktığı Osmanlı Batılılaşma hareketle*rini anlatırken genel olarak üzerinde durulan hususlardır. Dış faktörler ise cereyan eden hadiselerdir. Gerçekten 16. yy'dan beri Osmanlı Devleti sahip olduğu üstün*lüğü kaybedip, devlet kurumlarının ve kanunların asrın ihtiyaçlarına cevap vere*cek nitelikte olmaması, devletin maddi ve manevi gücünü kaybetmiş olması, bu*nun sonucunda her sahada yenilgiye uğraması yeniden ve geniş bir ıslahat hareke*tini zorunlu kılıyordu. Bununla birlikte, Osmanlı Devleti'nin müdahale edemedi*ği alanlardaki gelişmeler Tanzimat'ın alanında daha güçlü belirleyiciler olarak or*taya çıkmıştır. Bu gelişmelere bakacak olursak;
Tanzimat'ı hazırlayan siyasi gelişmelerden biri, Osmanlı kendi içinde bir kuv*vet olan Mısır valisi Mehmet Ali Paşanın, Osmanlı 'ya karşı elde etmiş olduğu ba*sımlardır. Nitekim 2. Mahmut zamanında, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa, Fransız*ların yardımı ile birçok reform yapmış ve oldukça güçlenmiştir. Mora isyanını bastırılmasında gösterdiği yararlılıklardan dolayı kendisine Girit valiliği vaat edil*miştir. Ancak, Paşa bunun yanında Suriye valiliğini de istemiş ve bu isteği sultan tarafından reddedilmiştir. Bu gelişmeler üzerine, Mısır ile Osmanlı Devleti arasın*da savaş hâli başlamıştır. 2. Mahmut'un Mehmet Ali Paşa karşısında aldığı yenil*iler Osmanlı Devleti'ni Tanzimat'a zorlayıcı bir etki yapmıştır. Bunun yanında Mısır meselesi Tanzimat'ın sadece yeni bir düzen isteğinden değil, kendini koru*ma ihtiyacından kaynaklandığının somut bir göstergesidir. Saltanata yapılmış en somut tehdit Mısır ve Mehmet Ali Paşa'dır. Mısır, Tanzimat'ı iki boyutta etkili*yor. Hem bir model hem de zorlayıcı bir neden olarak. Yeniçeriliğe karşı kazanı*lan zafer gününde Mahmut'un giysileri Mısır'ın Türkiye'deki yenilikler için mo*del olması boyutunu veriyor. Daha sonra Mısır ile savaş ve bu savaşın yol açtığı utanç verici yenilgiler, Mısır'ın zorlayıcı yanını getiriyor. Fakat ister model olsun, isterse zorlayıcı, Mısır 19. yy Türk aydın ve yenilik tarihinde önemli bir yere sa*hip bulunuyor. Tanzimat'ın ilanında Mısır'ın zorlayıcı etkisinin model olma etki*sinden daha etkili olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Mısır meselesi, Osmanlı Devleti'ni yabancı devletlerle birçok antlaşma yapmak zorunda bırakmıştır. Özel*likle İngiltere ile yapılan ticaret antlaşması, 2. Mahmut'un Mehmet Ali Paşa'ya karşı İngiliz desteğini sağlamasının bedeli olarak imzalamıştır. Tanzimat'ı hazırla-I im ekonomik gelişmeler ise Mısır meselesi ile bağlantılı olan Tanzimat Ferma*nı'nın ilanından önce, 16 Ağustos 1838'de İngiltere ile imzalanan Balta Limanı Antlaşması’dır. Balta Limanı Antlaşması ile birlikte, İngilizlere ticari alanda ge*niş imtiyazlar sağlanmıştır. Bu durum, İngilizlerin Osmanlılar üzerinde daha fazla nüfuz sağlamasına olanak tanımıştır. 1838 Osmanlı-İngiliz ticaret antlaşmasını 25 Kasım 1838'de Fransa ile imzalanan ticaret antlaşması izlemiştir. Daha sonra benzer hükümler ihtiva eden antlaşmalar Sardunya, Gelemenk, Belçika, Prusya, Sicilya ve Brezilya gibi devletlerle de imzalanmıştır. Osmanlı Devleti'nin kötü durumda olan ekonomisi, yabancı devletlerle yapılan antlaşmalarla daha kötüye gitmiştir. Ayrıca Batılı devletlere antlaşmalarla verilen imtiyazlar, Osmanlı Devleti'nde nüfuz sahibi olmalarına yol açmıştır.
Balkanlardaki milliyetçilik hareketleri ve Avrupa devletlerinin baskıları da Tanzimat'ı hazırlayan sosyal, siyasal gelişmeler çerçevesinde önemlidir.1189'da Fransız ihtilalinin bir sonucu olarak ortaya çıkan milliyetçilik hareketi Avrupa 'yi etkisine almış, bu durumdan Osmanlı Devleti 'nin Avrupa 'da yer alan eyaletleri de etkilenmiştir. Özellikle Avrupa devletlerinin dini unsurları kullanarak azınlıkları kışkırtmaları ve Hıristiyan tebaanın haklarını korumak bahanesi ile Osmanlı Devleti'ne yaptığı baskılar siyasi ve hukuki ıslahatlar yapma zorunluluğunu doğur-muştur."Avrupalı devletler, Hıristiyanlıklarını bahane ederek, Osmanlı Devleti'ni zayıf düşürmek için gayrimüslim unsurlara hamilik yapmaya başlamıştır. Rusya bir taraftan Balkanlarda Bulgarları destekliyor ve Bulgar milliyetçiliğini körükle*yerek onları Osmanlı 'ya karşı isyana teşvik ediyordu. Diğer taraftan Osmanlı Devleti'ndeki Rum ve Ermeni Ortodoksların dini haklarını gerekçe göstererek bu cemaatlerle ilişkiye geçiyor ve açıkça Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışıyordu. Ermenilerin Katolik oldukları tezinden hareketle Fransa'da Katolik cemaati ile, il*gili oldukları devlete telkinlerde bulunuyordu. Hıristiyan mezhepler vasıtası ile kendi çıkarlarını koruyan Fransa ve Rusya'nın faaliyetlerini izleyen İngiltere'de aynı yöneteme başvurarak bölgede Protestanlık propagandası yaptı ve bir Protes*tan cemaati oluşturdu. İngiltere'nin bu teşebbüsünü Almanya ve ABD de destek*lemiştir. Bununla birlikte, Tanzimat'a Batının etkisinin devlet zihniyetindeki de*ğişmelerde görmekteyiz. Nitekim, Batı memleketlerine elçilikle giden devlet adamlarımız, orada uyanan yeni devlet anlayışı, hürriyet ve eşitlik fikirlerinden et*kilenmişlerdir.
Osmanlı toplumunda 3. Selim 'in başlattığı yeniliklerin 2. Mahmut tarafından daha katı ve kararlı şekilde yürütülmesi ile, ülkenin kapıları Batı 'ya açılmış oldu. Devletin öncelikle askeri, idari ve mali alanlarda yaptığı değişikliklerle, merkezi idarenin güçlenmesi ve otoritesinin ülkenin her yerinde hakim kılınması isteniyor*du. Ancak açılan kapıdan sadece askeri, idari ve mali alanlardaki kurum ve fikir-ter gelmiyordu. Avrupa 'da köklü bir değişimin ateşini körükleyen Fransız ihtila*linin devrimci fikirlerine de ilgi fazlaydı. Bu fikirlerin yurda girişini sağlayan tüm bu gelişmeler, Osmanlı'nın içinde bulunduğu durumdan kurtuluşunun, yalnızca askeri ve teknik ıslahatlarla mümkün olamayacağı fikrini doğurmuştur. Bu nokta*da, Tanzimat, siyasi-hukuki ıslahatları kapsayan bir program olarak gündeme gel*miştir. Faaliyetler, yeni kurulan askeri okullardaki Fransız öğretmenlerin çalışma*ları ile Fransız hükümetinin İstanbul'daki propaganda girişimleriydi. Ayrıca Batı ülkelerine gönderilen öğrenciler, diplomatik görevliler, Batı dillerini bilen ve bu dillerde yazılanları okuyan genç bürokrat ve aydınların faaliyetleri de Batılı fikir*lerin tanınmasını sağlıyordu. 3. Selim döneminden itibaren Batı başkentlerinde açılan düzenli temsilciliklerde görevlendirilen genç memurlar Avrupa 'daki geliş*meleri ve fikirleri yerinde tanıma olanağı buldular. Bunun yanında 1821 'de kuru*lan Tercüme Odası 'nın Türk yenilik tarihinde önemi büyüktür. 1821 'de Bab-ı Ali'de kurulan tercüme odasında Batı dillerini öğrenen genç kuşaklar, Avrupa'da çıkan yayınları ve Batı 'yi daha yalandan tanıma imkânı bulan gençler, devletin yeni bürokrat sınıfım oluşturdular. Tanzimat Döneminin ünlü sadrazamları, Ali, Fuat, Reşit Paşalar da içinde olmak üzere pek çok yenilikçi aydın ve bürokrat ilk eğitimlerini Tercüme Odası'nda gördüler.
1. AYDINLANMA FELSEFESİ
Aydınlanma felsefesi ya da 18. yüzyıl felsefeleri genel olarak insanın kendi*sinin, yaşamın düzenlenmesini yeniden gündeme almış, hem düşüncenin hem de toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin fikirsel/felsefi başla*tıcısı olmuştur. Bu yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen Fransız devrimi (1789), ve ardından gerçekleşen modernleşme süreçleri, düşünsel anlamda etkile*rini ve kaynaklarını aydınlanma felsefesinde bulmaktadır.
Din ya da Tanrı merkezli toplumsal yapının ve düzenlemelerin yerini bu süreç*te akıl merkezli toplumsal düzenlemeler arayışı alır. Geniş ve genel anlamıyla ay*dınlanma, Ortaçağ'da hüküm süren dünya görüşüne karşı yeni bir dünya görüşü*nün ortaya çıkması ve temellendirilmesi olarak belirtilir. Bu yüzyıl yeni bir ideal ile tarih sahnesinde yer alır; bu ideale göre, aklın aydınlattığı kesin doğrulara ve bilginin ilerlemesine dayanan entelektüel bir kültür egemen olmalıdır ve bu kül*tür sonsuz bir şekilde ilerlemelidir. Böylece ilerleme ideali, insanın geleneğin kö*leliğinden kurtularak sürekli mutluluk ve özgürlük yolunda gelişeceği düşüncesi*ne dayandırılır.
Aydınlanma felsefesinin kaynağı Rönesans felsefesi ve özellikle de 17. yüzyıl felsefesinin ortaya koyduğu ilkelerdir. Rönesans 'tan itibaren düşüncenin tarihsel otoritelerden kurtulması, bilgi ve yaşam hakkında akla ve deneyime dayanmaya başlaması söz konusudur. 17. yüzyılda bu gelişmeler sistemleştirilip temel ilkele*re dönüştürülmeye başlanmış, rasyonalizmin belirginleştiği bu yüzyılda aydınlan*ma felsefesinin düşünsel temelleri bir anlamda hazırlanmıştır. Sekülerleşme ay*dınlanma felsefesinin ve genel anlamda aydınlanmacılığın her tür girişiminde te*mel olmuş olan bir yönelimdir.
18. yüzyıl felsefesinde bir yanda rasyonalizmin öte yandan ampirizmin güçlen*mesi ve bunlardan meydana gelen teorik sorunların yeni birtakım sentezlerle aşıl*maya çalışılması söz konusu olacaktır. Aydınlanma çağı, akim ışığında felsefenin de yepyeni bir etkileyicilikle ortaya çıkışma, yaygınlaşmasına, yeni sentezlerle sistematikleştirilmesine etki etmiştir. Bu bakımdan bu yüzyıla "felsefe yüzyılı" denmesi de söz konusudur.
Aydınlanma Çağı, 'akıl'ı kurucu ilke olarak benimseyerek, tüm toplumsal ya*şamın ve düşünüşün buna göre şekillendirilmesine yönenilen dönemdir. Kant, aydınlanmacılığı, "aklı kullanma cesareti" olarak tanımlandığında, genel olarak Ay*dınlanma Çağı'nın felsefesini vermektedir. 18. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkıp gelişmiş ve "aydınlanma" fikriyle yaygınlaşmıştır.
Kant, aydınlanma düşüncesinin kurucu ilkesi olan akıl konusunda şöyle der "Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama duru*mundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir baş*kasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır: Sapare Aude! Aklını kendin kul*lanmak cesaretini göster! Sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır."
Aydınlanma çağının ana fikri, akıl aracılığıyla doğru bilgilere ulaşılabileceği ve bu doğru bilgi ile de toplumsal yaşamın düzenlenebileceğidir. Öte yandan bi*lim alanındaki önemli gelişmeler de aydınlanma çağma öncülük eder ve bu çağda ayrıca çok yoğun yeni bilimsel gelişmeler kaydedilir. Daha 15.yüzyıldan itibaren meydana gelmeye başlayan yeni keşifler ve icatlar bu süreci hazırlamış, bunun so*nunda da "karanlık çağ" olarak değerlendirilen Ortaçağdın sonuna gelinmiştir. De*ney ve gözlem, aklın uygulama araçları olarak bu dönemde bilimsel yöntemin il*keleri biçiminde ortaya çıkmış ve doğa bilimlerinde önemli gelişmelere kaynaklık etmiştir.
Dinde meydana gelen yenileşme hareketleri de, dinsel düşüncenin giderek geriletilmesi ve aydınlanmacılıkla birlikte kuruculuk ve egemenlik gücünü kaybet*mesiyle sonuçlanmıştır. Rönesans ve reformlarla başlayan bu gelişmeler, aydın*lanmacılıkla doruğuna varmış ve buradan itibaren modernite denilen sürecin olu*şumunu hazırlamıştır. Bu süreç aydınlamacılıkta ifadesini bulan köklü bir zihin değişikliği anlamına gelmektedir.
Newton ve Kopernik ile tüm bir evren-dünya kavrayışı değişime uğramış, Descartes ve Kant gibi isimlerle bu değişen zihniyetin felsefi düşüncesi geliştirilmiş*tir. Avrupa 'daki endüstri devrimleri'de bu sürecin maddi temelini oluşturmaktadır. Yeni ve bambaşka toplumsal ve ekonomik ilişkiler içerisinde yaşamaya başlayan insanlar, ortaya çıkan yeni düşünce biçimleriyle dünyaya bambaşka gözlerle bak*maya başlamışlardır.Bunun sonucunda modem yaşamın temellleri atılmıştır. 1789 Fransız ihtilalinin temelinde, Fransız aydınlanmacılığının belirleyici bir etkisi var*dır.
Aydınlanmanın doğuşunda ve gelişmesinde belirleyici olan bazı isimler:
Newton
Kopernik
Galileo
Laplace
Dekart
Jean-Jacques Rousseau
Francis Bacon
David Hume Immanuel Kant Claudie Andrien Helvetius Ettienne Bunnot de Condillac Lois Rene de Caradeux de la Chalotais Gothold Ephraim L-essing Julien Offrey de Lamettrie
Thomas Hobbes John Locke Berkeley Leibniz Denis Diderot Voltaire Montesquieu
Tanzimat'la birlikte edebiyatımıza giren "akıl, deneyim, ilerleme" kavramları aydınlanma düşüncesiyle ilişkilidir.
RÖNESANS
Rönesans "yeniden doğuş" anlamına gelen bk süreçtir. 15. yüzyılda başlayan bu süreç, aynı yüzyıl içinde bütün Avrupa'ya yayıldı. Bu yenilikte, Roma ve Grek başarılarının yeniden cezalandırılması istemi vardır. Rönesans şu temel anlayışla*ra dayanıyordu.
Yeryüzü ilgi çekici ve araştırılmaya değer bk yerdir.
İhsan güçlüdür ve bu gücüyle büyük başarılar elde edebilir.
İnsanın sürekli faal olması şerefli bir şeydir ve "gerçek" güzeldir. Bu an*layışlara bağlı olarak da yaşadığımız dünya o kadar ilgi çekici bir yerdir ki, başka dünyaları düşünmenin hiçbir anlamı yoktur, anlayışı hakimdir.
Rönesans Döneminin yaratıcılığının esas yürütücü gücü tüccarlardır. Bunlar en kârlı ticaretin hangi alanda olduğunu araştırdılar ve bu yoldan sağladıkları zenginlikleri, sanat ve endüstri yeniliklerine yatırdılar. Rönesans; Floransa. Venedik, İn*giltere, Portekiz, Hollanda gibi küçük kent-devletlerinde ya da metropollerde doğ*muştur.
Nihayet 11. yüzyılın sonundan itibaren başlayan Haçlı Seferleri sırasında Av*rupalılar Müslüman ülkelerdeki parlak medeniyetle ilk defa karşı karşıya geldi*ler. Daha sonra bu medeniyet Endülüs Emevileri vasıtasıyla Avrupa 'ya geçti. İs*lam âlimlerinin fen sahasında verdiği eserler Avrupa dillerine çevrildi ve oku*tuldu. Böylece Batı 'da ilmi sahada ilerleme ve teknik gelişmelerin temeli atıl*mış oldu.
Avrupa'da sanat ve bilimin geliştirilmesi, canlandırılması için girişilen ve da*ha sonra Rönesans adı verilen asıl hareket ise 1453'te İstanbul'un fethini mütea*kip ilk defa ciddi bir şekilde İtalya 'da ortaya çıktı. Hareketin öncülüğünü İtal*ya 'nın yapmasının en önemli sebepleri şunlardır:
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettikten sonra, isteyen bilim adamlarının İtalya 'ya gidebileceklerini bildirmesi: İslâm medeniyeti ve ilmî hareketleri hak*kında en fazla bilgiye sahip bulunan bu Bizanslı âlimlerin bilim ve sanat alanında yaptıkları çevirmeler ve yazdıkları eserlerin yayınlanması sonunda İtalya 'da yaşa*yan insanların bilgi ufukları genişledi ve derinleşti.
Doğu dünyası ile en çok İtalya gemicilerinin münasebette bulunmaları ve bun*ların İslam ülkelerindeki zenginlik, refah, nizam, intizam, adalet ve iman hürriye*tini her vesileyle dile getirmeleri.
Ortaçağ Avrupası'nda en zengin memleketin İtalya olması: İtalya'da bulunan Cenova, Venedik, Piza ve Floransa şehirleri Haçlıları barındırmaktan ve baharat ticaretini ellerinde tutmaktan dolayı dünyanın en zengin şehirleri hâline gelmişler*in. Zamanla bu şehirlerde devlet idaresi tüccar prenslerin veya sadece tüccarların eline geçti. Bu zenginler de aynen İslam ülkelerinde şahit oldukları uygulamalara benzer olarak şairleri, sanatkârları, fikir adamlarım himayeye ve teşvik etmeye başladılar.
Rönesans üzerinde derin araştırmalar yapan Burkhard: "Rönesans insanın keşfedilmesidir, "demektedir. Gerçekten de Ortaçağ'da Avrupa 'da insanın hiçbir kıy*meti yoktu. Engizisyon mahkemelerinde yüzbinlerce insan haksız yere ve çok de*fi sırf servetlerini ele geçirebilmek için öldürüldü. Papazlar çeşitli menfaatler kar-şılığında günahları affediyorlardı. Hatta cennetten yerler satıyorlardı. Mantık ve insani esaslar kaybolmuştu. İslam âlimlerinin kitaplarını okuyarak dünyanın dön*düğünü ilan eden Galile ve daha pekçok düşünür çeşitli işkenceler görmüş pek çoğu öldürülmüştür. Bu itibarla Rönesans hareketi ilim ve teknikteki ilerlemenin ya*nışım insan ve tabiat sevgisini de beraberinde getirdi. Rönesansın öncüleri, sanat faaliyetlerinin yanısıra edebiyat, tarih ve arkeolojiye de önem verdiler. Resim ve tasvir anlayışı gelişti. Mimaride gotik tarzı terk edilerek barok ve rokoko üslubu geliştirildi. Rönesans mimarlığının başlıca özellikleri ölçü, sadelik ve tabiiliktir.
Bu şekilde İtalya 'da başlayan Rönesans hareketi kısa zamanda bütün Avru*pa 'da yayıldı. Rönesans daha ziyade Fransa 'da sanat; Almanya 'da dinî tablo ve resimler; İngiltere 'de edebiyat; İspanya 'da resim ve edebiyat alanında gelişti. İtal*ya 'daki Rönesans hareketinde eski Yunan ve Roma ediplerinden Tacitus, Sophokles, Domosten, Platon, Çiçeron ve Virgil 'in eserleri tekrar ortaya çıkarıldı. İtalyan fikir adamı ve yazarlarından Machiavel (1469-1530), Ariosto (1474-1535), Tasso (1544-1595) yetişip eserler verdiler. Machiavel'in Hükümdar adlı eseri meşhur*dur. Ressamlardan Rafael (1483-1520) aynı zamanda heykeltraş, mimar ve edebi*yatçı da olan Leonardo da Vinci (1452-1591), Mikelanj (1475-1564) bu devirde İtalya'da yetişen sanatkârlardır. Fransa, edebiyat ve fikir sahalarında İtalya'yı ge*çerek; Ronsard (1525-1585), Montaigne (1533-1592), Rabelais (1495-1555), mi*marlıkta Louvre Sarayım yapan Pierre Loscot, Tuileries Sarayı 'm yapan Jean Bullant, resimde de François Clouet yetiştiler. Fransız krallarından I. François (1515-1547) zamanında College de France kuruldu. Almanya 'da daha çok dinî alanda değişiklikler oldu. Almanya'da hümanizm akımında Erasmus (1467-1536), Röklen (1452-1522), Luther (1483-1546), resimde Albrecht Dürer (1471-1528) yetiş*ti. İngiltere'de tiyatro sahasmda eserleriyle tamnan Şekspir (1564-1610), İspan*ya'da Donkişot yazarı Cervantes (1547-1616), ressam Velasquez (1599-1660), Hollanda'da ressam Rembrand (1607-1669), Polonya'da İslam alimlerinden son*ra Avrupa'da ilk defa dünyanın güneş etrafmda döndüğünü söyleyen Kopernik (1473-1543) yetiştiler.
Diğer Avrupa Ülkelerinde Rönesans
Fransa 'da Rönesans 'a krallar öncülük etti. Piyer Lesko en önemli Rönesans sa*natçısıdır. Almanya'da Rönesans hümanizm ile başladı. Martin Luter (Luther) ve Erasmus dinsel konulan incelediler. Albert Dürer dinî tablolar yaptı. İngiltere 'de Şekspir (Shakespeare), İspanya'da Cervantes ünlü eserler yazdılar Rönesans'ın sonuçlan: skolastik görüş (kilisenin dar görüşü) yıkılmıştır. Yerine pozitif (bilim*sel) düşünce hakim olmuştur. Reform hareketlerini hazırlamıştır. Bilim ve teknik-teki gelişmeler hızlanmıştır. Avrupa 'da sanattan zevk alan aydın (burjuva) sınıf ve halk sınıfı oluşmuştur. Din adamlarının ve kilisenin halk üzerindeki otoritesi sar*sılmıştır. Avrupa'nın her yönden gelişmesine ve güçlenmesine öncülük etmiştir.
TANZİMAT EDEBİYATI
Tanzimat Fermanının ilanından sonra bu edebiyatın tohumları serpilmeye başlamıştır.
Batılı tarzda ilk eserler bu dönemde verilmeye başlanmıştır.
Hak, adalet, özgürlük, vatan kelimeleri b u dönemde ilk defa kullanılmaya başlanmıştır.
Tanzimat edebiyatı kendi arasında ikiye ayrılır.(Birinci-ikinci dönem)
Yazı dilini halkın anlayacağı dile yakınlaştırmaya çalışmışlardır.
Tiyatroyu halkı aydınlatma aracı olarak görmüşlerdir.
Toplumcu bir çizgi tutmaya çalışmışlardır.
Divan edebiyatındaki “bölüm güzelliğine” karşın “konu bütünlüğüne, güzelliğine” önem vermişlerdir.
Tanzimat birinci dönem sanatçıları(Şinasi, N. Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat) ikinci dönem sanatçılarına göre daha halkçı olmuşlardır.
BİRİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI
Divan edebiyatını eleştirmelerine rağmen onun etkisinden kurtulamamışlardır.
Vatan millet, hak adalet, özgürlük gibi kavramlar ilk defa bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.
Batılı anlamda ilk esereler bu dönemde verilmeye başlanmıştır.
Toplumu bilinçlendirmek için edebiyatı bir araç olarak görmüşlerdir.
Dilin sadeleşmesi gerektiğini söylemişler ancak pek başarılı olamamışlardır bu konuda.
Roman, modern hikâye, tiyatro, gazete, eleştiri, anı bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.
Bu dönemin sanatçıları aynı zamanda devlet adamı sıfatı da taşıyorlardı.
Klasizim(Şinasi, A.Vefik Paşa) romantizm (N. Kemal, A. Mithat) den etkilenmişlerdir.
.
.
Osmanlı Devleti'ndeki yenileşme hareketleri 17. yüzyılın sonundaki Karlofça Antlaşması (1699) ile başlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu, 17. yüzyıla dek dünyanın büyük devletlerinden bi*riydi. Ancak bu yüzyılın sonlarında ülke küçülmeye başladı. Karlofça antlaşma*sıyla başlayan toprak kaybı, devlet adamlarını derin derin düşünmeye yöneltti. Toprak kayıplarının nedeni ordunun savaş alanlarında yenilmesiydi. Bu tespit, ol*gunun bir yüzünü, askerî yönünü dışa vuruyordu. Oysa sadece askeri örgütler de*ğil devletin çeşitli kurumlan çağın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaklaşmıştı. An*cak bunu görmek isteyenlerin sayısı son derece azdı. O nedenle Osmanlı İmparatorluğundaki çağdaşlaşma hareketi askerî alanda başlatıldı. Amaç imparatorluğu eski gücüne kavuşturmaktı.
Tanzimat devrine gelinceye kadar ülkede bazı yenilik hareketlerine girişildi. Ancak bunlar planlı programlı çalışmalar olmadığı için, sadece yeniliği başlatan devlet adamının yaşamıyla özdeşleşti. Yenilikçi kişinin ölümü ile yenilikler de or*tada kaldı.
Paris ve Londra elçiliklerinde bulunmuş olan Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat Dönemi olarak tarihe geçecek bir ola*yı başlatmıştır.
3 Kasım 1839'da Gülhane Hatt-ı Hümayunu adı verilen bir belgeyi devlet ile*ri gelenlerinin, yabancı elçilerin, halkın önünde okumuştur.
"Tanzimat ", düzenlemeler demektir. Her alanda düzenlemeler yapılacağının duyurulduğu bu fermana Tanzimat Fermanı; bu fermanın ilanıyla başlayan döne*me de Tanzimat Dönemi denir.
Fermanın en dikkat çekici yanı, Osmanlı Devleti'nin, Batılı devletlerin anaya*salarında yer alan insanın temel hak ve özgürlüklerinin korunması ilkesini kabul etmesi ve bunu resmî bir törenle duyurmasıdır. Böylece imparatorlukta hukuk devletine doğru bir yöneliş de başlamıştır.
Tanzimatla gelen yenilik ve düzenlemeler, hemen hemen yaşamın her alanını kapsamıştır.
Tanzimat Fermanı'nda, Batılı anlamda bir düzene duyulan gereksinim açıkça belirtilmişti.
Önce yönetim merkezi olarak Babıâli güçlendirildi. II. Mahmut zamanında ku*rulmuş olan Meclis-i Ahkâm-ı Adliye yeniden düzenlendi. Yeni meclislerin kurul*ması kararlaştırıldı. Ceza ve ticaretle ilgili yasalar çıktı (1840'ta Ceza Kanunna*mesi, 1850'de Ticaret Kanunnamesi).
Osmanlı yurttaşı olan herkesin yasa önünde eşit olduğu vurgulanıyordu. Ayrı*ca üyeleri arasına yabancıların da katıldığı karma ticaret mahkemeleri kuruldu. 1864'te Vilayet Nizamnamesi çıkarıldı. Ülke vilayetlere, vilayetler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar da karyelere (köylere) ayrıldı. Vilayetlerin başına va*liler, sancakların basma mutasarrıflar, kazaların başına da kaymakamlar getirildi. Ayrıca kazalarda, sancaklarda ve vilayetlerde birer idare meclisi kuruldu.
Ekonomik Alanda Yapılan Yenilikler
Osmanlı yöneticileri devletin düzlüğe çıkabilmesi için ekonomik kaynakların verimli hâle getirilmesini istiyorlardı. Bu nedenle de vergi düzenini çağdaşlaştır*maya karar verdiler. Çünkü hem yeterince vergi toplanamıyor, hem de vergi top*layıcıların baskısı yüzenden devletle halk karşı karşıya geliyordu. Bunu önleyebil*mek için merkezden sancaklara "muhasıl" adıyla birer memur atandı. Bu memu*run başkanlığında Muhasıllık Meclisi adı verilen bir meclis kuruldu. Fakat bekle*nen vergi toplanamadı. Vergi sistemi büyük ölçüde değiştirildi.
1841'de ilk kağıt para çıkarıldı. Hazine bonosu biçimindeki bu paranın adı "kaime" idi. Fakat beklenen sonuç alınamayınca, 1844'te kaldırıldı. Bankalar ku*rulmaya başlandı. İlk kurulan banka olan İstanbul Bankası çok geçmeden kapan*dı. Menafi Sandığı adıyla kurulan kurum ise Ziraat Bankasına dönüştürüldü. Ülke ekonomisinin kötüye gitmesi üzerine İngiliz ve Fransız firmalarından borç para alındı. Böylece ilk borç para Tanzimat döneminde alındı. Fakat faizleriyle birlik*te büyük bir sorun olan bu borç, sonunda devleti iflasa sürükledi ve 1881'de Düyun-ı Umumiye'nin kurulmasına yol açtı.
Askerî Alanda Yapılan Yenilikler
Ordu, başlarında müşirlerin bulunduğu beş ordu biçiminde düzenlendi. Adı Asakir-i Nizamiye-i Şahane'ye çevrildi. Askerlik süresi beş yıl olarak belirlendi. Askere alma işi kuraya bağlandı.
Toplumsal Alanda Yapılan Yenilikler
Toplumsal alanda ilk dikkati çeken, yenilikler haberleşme ve ulaşımdaki geliş-
melerdir. Bu dönemde yeni posta istasyonları kurulmuş, postanın sağlıklı yürüme*ni iyin yeni yollar yapılmış, telgraf idaresi kurulmuş, deniz ulaşımında gelişmeler olmuştur. Demiryolları da ilk kez bu dönemde yapılmaya başlamıştır. Kentlerde belediyeler kurulmuştur.
Kültürel Alanda Yapılan Yenilikler
Kültürel yenilikler edebiyat, eğitim ve gazetecilik olmak üzere üç alana yayıl*mıştır.
Eğitim
1846'da Meclis-i Maarif-i Umumiye kuruldu. Bu kurum daha sonra nazırlığa dönüştürüldü (1846). Bu, Türkiye'de ilk eğitim bakanlığı demektir. Rüştiyelerin sayısı artırıldı. Daha önemlisi ilk kız rüştiyesi İstanbul'da kuruldu (1858). Rüşti*yenin üzerinde öğretim yapan idadilerin ilki ise 173'te kuruldu.
öte yandan Robert Koleji, Galatasaray Sultanîsi ve Darüşşafaka adlarında üç özel okul açıldı. Tanzimat döneminde eğitim konusunda görülen önemli atılımlar*dım biri de öğretmen yetiştirmek için okullar açılmasıdır.
Darülmuallimîn-i Sıbyan, sıbyan adı verilen okullara, Darülmuallimîn-i İdadîlere öğretmen yetiştirmek için kurulan okullardır (1868). Darülmuallimat kız çocuklara bayan öğretmen yetiştirmek için açıldı (1870).
Mesleğe yönelik eğitimde de ilerleme kaydedildi. 1859'da, sonradan Siyasal Bilgiler Fakültesine dönüşecek olan Mekteb-i Mülkiye kuruldu. 1875"te askerî rüştiyeler öğretime başladı. Daha sonra başka meslek okullarının açılması sürdü.
1846'daki ilk denemeden sonra 1870'te Darülfünun (üniversite) kurulmuştur. Ancak kimi medresecilerin iftiraları üzerine ertesi yıl kapatılır. 1876'da yeniden aynı adla açılır. 1851'de üniversitede okunacak kitapların hazırlanması için kuru*lun Encümen-i Daniş ise bilim akademisi niteliğinde önemli bir kurumdur. Ayrıca bu dönemde azınlık ve yabancı okulları da eğitim dünyasında yerini almıştır.
Gazetecilik
Türkiye'de yayımlanan ilk Türkçe gazetenin 1831'de çıkan resmî gazete Tak*vim i Vekayi'dir. Tanzimat döneminde çıkan ilk gazete ise alım-satım, kira ilanları, yangınlar, hırsızlık olayları gibi haberlerin yer aldığı yarı resmî Ceride-i Havadis’tir (1840). Bu resmî, yan resmî gazetelerde zaman zaman yabancı dilde yayımlanan gazetelerden yapılan çeviriler yayımlanır; böylece batıdan haberler, bilgiler
11lirdi. Ceride-i Havadis'i bir meslek gazetesi olan Vekayi-i Tıbbiye izledi.
Türkçe özel gazeteler 1860'tan sonra çıkmaya başlamıştır. İlki, Agâh Efendi ile Şinasi'nin çıkardıkları Tercüman-ı Ahvâl'dir (1860). İlk edebî tefrika da burada
ILMahmut'un 1826-1839 yılları arasında gerçekleştirdiği ıslahatlar, 3. Selim zamanından beri yapılan ıslahatların devamı olup, Tanzimat ıslahatlarının öncüsü-dür. Bu noktada, Tanzimat kavramının 1839'dan önce kullanıldığı ve 2. Mahmut döneminde ilan edilmesinin planlandığını görmekteyiz. Mustafa Reşit Paşa Os*manlı Devleti'nde bir reform yapmayı kafasına koymuştu. Bu projeye "Tanzimat-ı Hayriye" adını vermiş ve bu reform paketini hazırlayıp bir hatt-ı hümayunla ilan edilmesi hususunda 2. Mahmut'u ikna etmişti. Bu amaçlarla 24 Mart 1838 yılın*da Meclis-i Vala 'yi Ahkam-ı Adliye kuruldu. Meclisin görevi Tanzimat-ı Hayri*ye'nin nasıl hazırlanacağım müzakere etmek idi. Meclis 31 Mart 1838'de ilk toplantısını yaptı. Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye'nin kurulması ile başlayan Tan*zimat Hayriye 'nin Gülhane Hattı 'nda belirtilen esasların büyük bir kısmım içerdi*ği görülmektedir. Nitekim, "2.Mahmut, Meclis-i Vala 'yi kurdurarak, yeni düzen*lemeler yapma yetkisini bu Meclise devretmiş, iktidarının bir kısmından feragat etmiştir. Reşit Paşa 'nın Hariciye Nazırı sıfatı ile talebi, bu meclisin yetki alanına girmektedir. Padişah acil görünenleri uygulamaya sokarken, meclisin yetkilerini
çiğnememeye özen göstermektedir. Tanzimat Döneminin ayırt edici vasfı olan, saray iktidarının bürokrasi (Meclis-i Ahkam-ı Adliye )ile paylaşıldığına dair bir işarettir bu" Bu açıdan Tanzimat meclislerinin, kanunlaştırma hareketi ile birlikte idari, mali, adli ve eğitimle ilgili olanlarda bir reform hareketi hazırlamak ve ikti*darın saray ve Bab-ı Ali bürokrasisi ile paylaşılmasına geçişi noktasında da işlev*sel olmasından dolayı, 2. Mahmut dönemi ile Tanzimat Dönemi arasında bir ge*çiş meclisi niteliğinde olduğunu söyleyebiliriz.Mustafa Reşit Paşa, 2.Mahmut öl*düğünde İngiltere'de bulunuyordu. Abdülmecit tahta çıktığında İstanbul'a gele*rek Tanzimat hazırlıklarına başladı. Abdülmecid'in Dışişleri Bakanı Mustafa Re*şit Paşa, Batı uygarlığına hayran bir devlet adamıydı. Elçilik yaptığı Paris ve Londra 'da bu ülkelerin yönetim sistemlerini inceleyip yakından bakma imkânı bulmuştu. Mustafa Reşit Paşa, devlet yönetiminin her din ve mezhepten tebaanın hak ve hür*riyetlerini güvenceye alacak ve kanun hâkimiyetini tesis edecek şekilde yeniden düzenlenmesini istiyordu. Bu düzenlemeleri öngören bir ferman yayınlaması hâ*linde, Batılı ülkelerin Hıristiyan tebaanın haklarını bahane ederek, Osmanlı 'nm içişlerine karışmayacağına, düzenin yeniden sağlanacağına ve böylece çöküşün durdurulacağına inanıyordu. Reşit Paşa, fikirlerini Sultan Abdülmecid'e açarak, ıslahatın gerekliliğini anlattı. Abdülmecit de, M. Reşit Paşanın fikirlerini kabul etti. Fermanın hazırlanmasını M. Reşit Paşa 'ya bıraktı. Bu vazifeyi üzerine alan M. Reşit Paşa, geceli gündüzlü çalışarak, kendi kalemi ile bir ferman sureti hazır*ladı, Abdülmecid'e okudu. Fermanı beğenen padişah, temize çektirip imza etti. Padişahın imzasını taşıyan tebliğ ve emirlere "Hatt-ı Hümayun" denildiği için bu ıslahat projesine de "Hatt-ı Hümayun" denildi. Gülhane Parkı'nda okunduğu için de "Gülhane Hatt-ı Hümayun" denildi".
TANZİMAT FERMANI'MN İLANI
Tanzimat Fermanı, 3 Kasım 1839'da Gülhane Parkı'nda, padişah, diğer devlet büyükleri, ulema, lonca ve esnaf temsilcileri ve halkın "Gülhane Hattı Hümayu*nu adıyla Mustafa Reşit Paşa tarafından okundu verilen bu fermanla, Osmanlı Devleti 'nde, İslam hukuku ve geleneksel kurumların bıraktığı hızlı bir değişim sü*reci başladı."
Tanzimat Fermanı, ilanından yaklaşık yirmi gün sonra devletin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi'nin 187numaralı ve 15 Ramazan l255/22 Kasım 1839 ta*rihli nüshasında yayınladı. Arkasından Fransızca 'ya tercüme edilerek İstanbul'da bulunan yabancı devlet temsilciliklerine gönderildi.
5. TANZİMAT'I HAZIRLAYAN GELİŞMELER
Tanzimat'ı ortaya çıkaran nedenleri, 18. yy'da Osmanlı toplumunun tüm ku*rum ve kuruluşlarını ayakta tutan, inanç, düşünce, bilim ve felsefe, askerî, maliye, hukuk, idare, ekonomik ve siyaset alanındaki değişim ve dönüşümlerden ayrı düşünemeyiz. Nitekim , bu değişim ve dönüşümlerin yaşanmasında, Batılı devletle*rin Osmanlı toplumu üzerindeki etkisi de önemlidir. Bu bağlamda Tanzimat'ı or*taya çıkaran nedenleri iç ve dış faktörler olarak iki kısımda ele alabiliriz. İç fak*törler, Tanzimat’ın bir sonuç olarak ortaya çıktığı Osmanlı Batılılaşma hareketle*rini anlatırken genel olarak üzerinde durulan hususlardır. Dış faktörler ise cereyan eden hadiselerdir. Gerçekten 16. yy'dan beri Osmanlı Devleti sahip olduğu üstün*lüğü kaybedip, devlet kurumlarının ve kanunların asrın ihtiyaçlarına cevap vere*cek nitelikte olmaması, devletin maddi ve manevi gücünü kaybetmiş olması, bu*nun sonucunda her sahada yenilgiye uğraması yeniden ve geniş bir ıslahat hareke*tini zorunlu kılıyordu. Bununla birlikte, Osmanlı Devleti'nin müdahale edemedi*ği alanlardaki gelişmeler Tanzimat'ın alanında daha güçlü belirleyiciler olarak or*taya çıkmıştır. Bu gelişmelere bakacak olursak;
Tanzimat'ı hazırlayan siyasi gelişmelerden biri, Osmanlı kendi içinde bir kuv*vet olan Mısır valisi Mehmet Ali Paşanın, Osmanlı 'ya karşı elde etmiş olduğu ba*sımlardır. Nitekim 2. Mahmut zamanında, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa, Fransız*ların yardımı ile birçok reform yapmış ve oldukça güçlenmiştir. Mora isyanını bastırılmasında gösterdiği yararlılıklardan dolayı kendisine Girit valiliği vaat edil*miştir. Ancak, Paşa bunun yanında Suriye valiliğini de istemiş ve bu isteği sultan tarafından reddedilmiştir. Bu gelişmeler üzerine, Mısır ile Osmanlı Devleti arasın*da savaş hâli başlamıştır. 2. Mahmut'un Mehmet Ali Paşa karşısında aldığı yenil*iler Osmanlı Devleti'ni Tanzimat'a zorlayıcı bir etki yapmıştır. Bunun yanında Mısır meselesi Tanzimat'ın sadece yeni bir düzen isteğinden değil, kendini koru*ma ihtiyacından kaynaklandığının somut bir göstergesidir. Saltanata yapılmış en somut tehdit Mısır ve Mehmet Ali Paşa'dır. Mısır, Tanzimat'ı iki boyutta etkili*yor. Hem bir model hem de zorlayıcı bir neden olarak. Yeniçeriliğe karşı kazanı*lan zafer gününde Mahmut'un giysileri Mısır'ın Türkiye'deki yenilikler için mo*del olması boyutunu veriyor. Daha sonra Mısır ile savaş ve bu savaşın yol açtığı utanç verici yenilgiler, Mısır'ın zorlayıcı yanını getiriyor. Fakat ister model olsun, isterse zorlayıcı, Mısır 19. yy Türk aydın ve yenilik tarihinde önemli bir yere sa*hip bulunuyor. Tanzimat'ın ilanında Mısır'ın zorlayıcı etkisinin model olma etki*sinden daha etkili olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Mısır meselesi, Osmanlı Devleti'ni yabancı devletlerle birçok antlaşma yapmak zorunda bırakmıştır. Özel*likle İngiltere ile yapılan ticaret antlaşması, 2. Mahmut'un Mehmet Ali Paşa'ya karşı İngiliz desteğini sağlamasının bedeli olarak imzalamıştır. Tanzimat'ı hazırla-I im ekonomik gelişmeler ise Mısır meselesi ile bağlantılı olan Tanzimat Ferma*nı'nın ilanından önce, 16 Ağustos 1838'de İngiltere ile imzalanan Balta Limanı Antlaşması’dır. Balta Limanı Antlaşması ile birlikte, İngilizlere ticari alanda ge*niş imtiyazlar sağlanmıştır. Bu durum, İngilizlerin Osmanlılar üzerinde daha fazla nüfuz sağlamasına olanak tanımıştır. 1838 Osmanlı-İngiliz ticaret antlaşmasını 25 Kasım 1838'de Fransa ile imzalanan ticaret antlaşması izlemiştir. Daha sonra benzer hükümler ihtiva eden antlaşmalar Sardunya, Gelemenk, Belçika, Prusya, Sicilya ve Brezilya gibi devletlerle de imzalanmıştır. Osmanlı Devleti'nin kötü durumda olan ekonomisi, yabancı devletlerle yapılan antlaşmalarla daha kötüye gitmiştir. Ayrıca Batılı devletlere antlaşmalarla verilen imtiyazlar, Osmanlı Devleti'nde nüfuz sahibi olmalarına yol açmıştır.
Balkanlardaki milliyetçilik hareketleri ve Avrupa devletlerinin baskıları da Tanzimat'ı hazırlayan sosyal, siyasal gelişmeler çerçevesinde önemlidir.1189'da Fransız ihtilalinin bir sonucu olarak ortaya çıkan milliyetçilik hareketi Avrupa 'yi etkisine almış, bu durumdan Osmanlı Devleti 'nin Avrupa 'da yer alan eyaletleri de etkilenmiştir. Özellikle Avrupa devletlerinin dini unsurları kullanarak azınlıkları kışkırtmaları ve Hıristiyan tebaanın haklarını korumak bahanesi ile Osmanlı Devleti'ne yaptığı baskılar siyasi ve hukuki ıslahatlar yapma zorunluluğunu doğur-muştur."Avrupalı devletler, Hıristiyanlıklarını bahane ederek, Osmanlı Devleti'ni zayıf düşürmek için gayrimüslim unsurlara hamilik yapmaya başlamıştır. Rusya bir taraftan Balkanlarda Bulgarları destekliyor ve Bulgar milliyetçiliğini körükle*yerek onları Osmanlı 'ya karşı isyana teşvik ediyordu. Diğer taraftan Osmanlı Devleti'ndeki Rum ve Ermeni Ortodoksların dini haklarını gerekçe göstererek bu cemaatlerle ilişkiye geçiyor ve açıkça Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışıyordu. Ermenilerin Katolik oldukları tezinden hareketle Fransa'da Katolik cemaati ile, il*gili oldukları devlete telkinlerde bulunuyordu. Hıristiyan mezhepler vasıtası ile kendi çıkarlarını koruyan Fransa ve Rusya'nın faaliyetlerini izleyen İngiltere'de aynı yöneteme başvurarak bölgede Protestanlık propagandası yaptı ve bir Protes*tan cemaati oluşturdu. İngiltere'nin bu teşebbüsünü Almanya ve ABD de destek*lemiştir. Bununla birlikte, Tanzimat'a Batının etkisinin devlet zihniyetindeki de*ğişmelerde görmekteyiz. Nitekim, Batı memleketlerine elçilikle giden devlet adamlarımız, orada uyanan yeni devlet anlayışı, hürriyet ve eşitlik fikirlerinden et*kilenmişlerdir.
Osmanlı toplumunda 3. Selim 'in başlattığı yeniliklerin 2. Mahmut tarafından daha katı ve kararlı şekilde yürütülmesi ile, ülkenin kapıları Batı 'ya açılmış oldu. Devletin öncelikle askeri, idari ve mali alanlarda yaptığı değişikliklerle, merkezi idarenin güçlenmesi ve otoritesinin ülkenin her yerinde hakim kılınması isteniyor*du. Ancak açılan kapıdan sadece askeri, idari ve mali alanlardaki kurum ve fikir-ter gelmiyordu. Avrupa 'da köklü bir değişimin ateşini körükleyen Fransız ihtila*linin devrimci fikirlerine de ilgi fazlaydı. Bu fikirlerin yurda girişini sağlayan tüm bu gelişmeler, Osmanlı'nın içinde bulunduğu durumdan kurtuluşunun, yalnızca askeri ve teknik ıslahatlarla mümkün olamayacağı fikrini doğurmuştur. Bu nokta*da, Tanzimat, siyasi-hukuki ıslahatları kapsayan bir program olarak gündeme gel*miştir. Faaliyetler, yeni kurulan askeri okullardaki Fransız öğretmenlerin çalışma*ları ile Fransız hükümetinin İstanbul'daki propaganda girişimleriydi. Ayrıca Batı ülkelerine gönderilen öğrenciler, diplomatik görevliler, Batı dillerini bilen ve bu dillerde yazılanları okuyan genç bürokrat ve aydınların faaliyetleri de Batılı fikir*lerin tanınmasını sağlıyordu. 3. Selim döneminden itibaren Batı başkentlerinde açılan düzenli temsilciliklerde görevlendirilen genç memurlar Avrupa 'daki geliş*meleri ve fikirleri yerinde tanıma olanağı buldular. Bunun yanında 1821 'de kuru*lan Tercüme Odası 'nın Türk yenilik tarihinde önemi büyüktür. 1821 'de Bab-ı Ali'de kurulan tercüme odasında Batı dillerini öğrenen genç kuşaklar, Avrupa'da çıkan yayınları ve Batı 'yi daha yalandan tanıma imkânı bulan gençler, devletin yeni bürokrat sınıfım oluşturdular. Tanzimat Döneminin ünlü sadrazamları, Ali, Fuat, Reşit Paşalar da içinde olmak üzere pek çok yenilikçi aydın ve bürokrat ilk eğitimlerini Tercüme Odası'nda gördüler.
1. AYDINLANMA FELSEFESİ
Aydınlanma felsefesi ya da 18. yüzyıl felsefeleri genel olarak insanın kendi*sinin, yaşamın düzenlenmesini yeniden gündeme almış, hem düşüncenin hem de toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin fikirsel/felsefi başla*tıcısı olmuştur. Bu yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen Fransız devrimi (1789), ve ardından gerçekleşen modernleşme süreçleri, düşünsel anlamda etkile*rini ve kaynaklarını aydınlanma felsefesinde bulmaktadır.
Din ya da Tanrı merkezli toplumsal yapının ve düzenlemelerin yerini bu süreç*te akıl merkezli toplumsal düzenlemeler arayışı alır. Geniş ve genel anlamıyla ay*dınlanma, Ortaçağ'da hüküm süren dünya görüşüne karşı yeni bir dünya görüşü*nün ortaya çıkması ve temellendirilmesi olarak belirtilir. Bu yüzyıl yeni bir ideal ile tarih sahnesinde yer alır; bu ideale göre, aklın aydınlattığı kesin doğrulara ve bilginin ilerlemesine dayanan entelektüel bir kültür egemen olmalıdır ve bu kül*tür sonsuz bir şekilde ilerlemelidir. Böylece ilerleme ideali, insanın geleneğin kö*leliğinden kurtularak sürekli mutluluk ve özgürlük yolunda gelişeceği düşüncesi*ne dayandırılır.
Aydınlanma felsefesinin kaynağı Rönesans felsefesi ve özellikle de 17. yüzyıl felsefesinin ortaya koyduğu ilkelerdir. Rönesans 'tan itibaren düşüncenin tarihsel otoritelerden kurtulması, bilgi ve yaşam hakkında akla ve deneyime dayanmaya başlaması söz konusudur. 17. yüzyılda bu gelişmeler sistemleştirilip temel ilkele*re dönüştürülmeye başlanmış, rasyonalizmin belirginleştiği bu yüzyılda aydınlan*ma felsefesinin düşünsel temelleri bir anlamda hazırlanmıştır. Sekülerleşme ay*dınlanma felsefesinin ve genel anlamda aydınlanmacılığın her tür girişiminde te*mel olmuş olan bir yönelimdir.
18. yüzyıl felsefesinde bir yanda rasyonalizmin öte yandan ampirizmin güçlen*mesi ve bunlardan meydana gelen teorik sorunların yeni birtakım sentezlerle aşıl*maya çalışılması söz konusu olacaktır. Aydınlanma çağı, akim ışığında felsefenin de yepyeni bir etkileyicilikle ortaya çıkışma, yaygınlaşmasına, yeni sentezlerle sistematikleştirilmesine etki etmiştir. Bu bakımdan bu yüzyıla "felsefe yüzyılı" denmesi de söz konusudur.
Aydınlanma Çağı, 'akıl'ı kurucu ilke olarak benimseyerek, tüm toplumsal ya*şamın ve düşünüşün buna göre şekillendirilmesine yönenilen dönemdir. Kant, aydınlanmacılığı, "aklı kullanma cesareti" olarak tanımlandığında, genel olarak Ay*dınlanma Çağı'nın felsefesini vermektedir. 18. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkıp gelişmiş ve "aydınlanma" fikriyle yaygınlaşmıştır.
Kant, aydınlanma düşüncesinin kurucu ilkesi olan akıl konusunda şöyle der "Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama duru*mundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir baş*kasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır: Sapare Aude! Aklını kendin kul*lanmak cesaretini göster! Sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır."
Aydınlanma çağının ana fikri, akıl aracılığıyla doğru bilgilere ulaşılabileceği ve bu doğru bilgi ile de toplumsal yaşamın düzenlenebileceğidir. Öte yandan bi*lim alanındaki önemli gelişmeler de aydınlanma çağma öncülük eder ve bu çağda ayrıca çok yoğun yeni bilimsel gelişmeler kaydedilir. Daha 15.yüzyıldan itibaren meydana gelmeye başlayan yeni keşifler ve icatlar bu süreci hazırlamış, bunun so*nunda da "karanlık çağ" olarak değerlendirilen Ortaçağdın sonuna gelinmiştir. De*ney ve gözlem, aklın uygulama araçları olarak bu dönemde bilimsel yöntemin il*keleri biçiminde ortaya çıkmış ve doğa bilimlerinde önemli gelişmelere kaynaklık etmiştir.
Dinde meydana gelen yenileşme hareketleri de, dinsel düşüncenin giderek geriletilmesi ve aydınlanmacılıkla birlikte kuruculuk ve egemenlik gücünü kaybet*mesiyle sonuçlanmıştır. Rönesans ve reformlarla başlayan bu gelişmeler, aydın*lanmacılıkla doruğuna varmış ve buradan itibaren modernite denilen sürecin olu*şumunu hazırlamıştır. Bu süreç aydınlamacılıkta ifadesini bulan köklü bir zihin değişikliği anlamına gelmektedir.
Newton ve Kopernik ile tüm bir evren-dünya kavrayışı değişime uğramış, Descartes ve Kant gibi isimlerle bu değişen zihniyetin felsefi düşüncesi geliştirilmiş*tir. Avrupa 'daki endüstri devrimleri'de bu sürecin maddi temelini oluşturmaktadır. Yeni ve bambaşka toplumsal ve ekonomik ilişkiler içerisinde yaşamaya başlayan insanlar, ortaya çıkan yeni düşünce biçimleriyle dünyaya bambaşka gözlerle bak*maya başlamışlardır.Bunun sonucunda modem yaşamın temellleri atılmıştır. 1789 Fransız ihtilalinin temelinde, Fransız aydınlanmacılığının belirleyici bir etkisi var*dır.
Aydınlanmanın doğuşunda ve gelişmesinde belirleyici olan bazı isimler:
Newton
Kopernik
Galileo
Laplace
Dekart
Jean-Jacques Rousseau
Francis Bacon
David Hume Immanuel Kant Claudie Andrien Helvetius Ettienne Bunnot de Condillac Lois Rene de Caradeux de la Chalotais Gothold Ephraim L-essing Julien Offrey de Lamettrie
Thomas Hobbes John Locke Berkeley Leibniz Denis Diderot Voltaire Montesquieu
Tanzimat'la birlikte edebiyatımıza giren "akıl, deneyim, ilerleme" kavramları aydınlanma düşüncesiyle ilişkilidir.
RÖNESANS
Rönesans "yeniden doğuş" anlamına gelen bk süreçtir. 15. yüzyılda başlayan bu süreç, aynı yüzyıl içinde bütün Avrupa'ya yayıldı. Bu yenilikte, Roma ve Grek başarılarının yeniden cezalandırılması istemi vardır. Rönesans şu temel anlayışla*ra dayanıyordu.
Yeryüzü ilgi çekici ve araştırılmaya değer bk yerdir.
İhsan güçlüdür ve bu gücüyle büyük başarılar elde edebilir.
İnsanın sürekli faal olması şerefli bir şeydir ve "gerçek" güzeldir. Bu an*layışlara bağlı olarak da yaşadığımız dünya o kadar ilgi çekici bir yerdir ki, başka dünyaları düşünmenin hiçbir anlamı yoktur, anlayışı hakimdir.
Rönesans Döneminin yaratıcılığının esas yürütücü gücü tüccarlardır. Bunlar en kârlı ticaretin hangi alanda olduğunu araştırdılar ve bu yoldan sağladıkları zenginlikleri, sanat ve endüstri yeniliklerine yatırdılar. Rönesans; Floransa. Venedik, İn*giltere, Portekiz, Hollanda gibi küçük kent-devletlerinde ya da metropollerde doğ*muştur.
Nihayet 11. yüzyılın sonundan itibaren başlayan Haçlı Seferleri sırasında Av*rupalılar Müslüman ülkelerdeki parlak medeniyetle ilk defa karşı karşıya geldi*ler. Daha sonra bu medeniyet Endülüs Emevileri vasıtasıyla Avrupa 'ya geçti. İs*lam âlimlerinin fen sahasında verdiği eserler Avrupa dillerine çevrildi ve oku*tuldu. Böylece Batı 'da ilmi sahada ilerleme ve teknik gelişmelerin temeli atıl*mış oldu.
Avrupa'da sanat ve bilimin geliştirilmesi, canlandırılması için girişilen ve da*ha sonra Rönesans adı verilen asıl hareket ise 1453'te İstanbul'un fethini mütea*kip ilk defa ciddi bir şekilde İtalya 'da ortaya çıktı. Hareketin öncülüğünü İtal*ya 'nın yapmasının en önemli sebepleri şunlardır:
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettikten sonra, isteyen bilim adamlarının İtalya 'ya gidebileceklerini bildirmesi: İslâm medeniyeti ve ilmî hareketleri hak*kında en fazla bilgiye sahip bulunan bu Bizanslı âlimlerin bilim ve sanat alanında yaptıkları çevirmeler ve yazdıkları eserlerin yayınlanması sonunda İtalya 'da yaşa*yan insanların bilgi ufukları genişledi ve derinleşti.
Doğu dünyası ile en çok İtalya gemicilerinin münasebette bulunmaları ve bun*ların İslam ülkelerindeki zenginlik, refah, nizam, intizam, adalet ve iman hürriye*tini her vesileyle dile getirmeleri.
Ortaçağ Avrupası'nda en zengin memleketin İtalya olması: İtalya'da bulunan Cenova, Venedik, Piza ve Floransa şehirleri Haçlıları barındırmaktan ve baharat ticaretini ellerinde tutmaktan dolayı dünyanın en zengin şehirleri hâline gelmişler*in. Zamanla bu şehirlerde devlet idaresi tüccar prenslerin veya sadece tüccarların eline geçti. Bu zenginler de aynen İslam ülkelerinde şahit oldukları uygulamalara benzer olarak şairleri, sanatkârları, fikir adamlarım himayeye ve teşvik etmeye başladılar.
Rönesans üzerinde derin araştırmalar yapan Burkhard: "Rönesans insanın keşfedilmesidir, "demektedir. Gerçekten de Ortaçağ'da Avrupa 'da insanın hiçbir kıy*meti yoktu. Engizisyon mahkemelerinde yüzbinlerce insan haksız yere ve çok de*fi sırf servetlerini ele geçirebilmek için öldürüldü. Papazlar çeşitli menfaatler kar-şılığında günahları affediyorlardı. Hatta cennetten yerler satıyorlardı. Mantık ve insani esaslar kaybolmuştu. İslam âlimlerinin kitaplarını okuyarak dünyanın dön*düğünü ilan eden Galile ve daha pekçok düşünür çeşitli işkenceler görmüş pek çoğu öldürülmüştür. Bu itibarla Rönesans hareketi ilim ve teknikteki ilerlemenin ya*nışım insan ve tabiat sevgisini de beraberinde getirdi. Rönesansın öncüleri, sanat faaliyetlerinin yanısıra edebiyat, tarih ve arkeolojiye de önem verdiler. Resim ve tasvir anlayışı gelişti. Mimaride gotik tarzı terk edilerek barok ve rokoko üslubu geliştirildi. Rönesans mimarlığının başlıca özellikleri ölçü, sadelik ve tabiiliktir.
Bu şekilde İtalya 'da başlayan Rönesans hareketi kısa zamanda bütün Avru*pa 'da yayıldı. Rönesans daha ziyade Fransa 'da sanat; Almanya 'da dinî tablo ve resimler; İngiltere 'de edebiyat; İspanya 'da resim ve edebiyat alanında gelişti. İtal*ya 'daki Rönesans hareketinde eski Yunan ve Roma ediplerinden Tacitus, Sophokles, Domosten, Platon, Çiçeron ve Virgil 'in eserleri tekrar ortaya çıkarıldı. İtalyan fikir adamı ve yazarlarından Machiavel (1469-1530), Ariosto (1474-1535), Tasso (1544-1595) yetişip eserler verdiler. Machiavel'in Hükümdar adlı eseri meşhur*dur. Ressamlardan Rafael (1483-1520) aynı zamanda heykeltraş, mimar ve edebi*yatçı da olan Leonardo da Vinci (1452-1591), Mikelanj (1475-1564) bu devirde İtalya'da yetişen sanatkârlardır. Fransa, edebiyat ve fikir sahalarında İtalya'yı ge*çerek; Ronsard (1525-1585), Montaigne (1533-1592), Rabelais (1495-1555), mi*marlıkta Louvre Sarayım yapan Pierre Loscot, Tuileries Sarayı 'm yapan Jean Bullant, resimde de François Clouet yetiştiler. Fransız krallarından I. François (1515-1547) zamanında College de France kuruldu. Almanya 'da daha çok dinî alanda değişiklikler oldu. Almanya'da hümanizm akımında Erasmus (1467-1536), Röklen (1452-1522), Luther (1483-1546), resimde Albrecht Dürer (1471-1528) yetiş*ti. İngiltere'de tiyatro sahasmda eserleriyle tamnan Şekspir (1564-1610), İspan*ya'da Donkişot yazarı Cervantes (1547-1616), ressam Velasquez (1599-1660), Hollanda'da ressam Rembrand (1607-1669), Polonya'da İslam alimlerinden son*ra Avrupa'da ilk defa dünyanın güneş etrafmda döndüğünü söyleyen Kopernik (1473-1543) yetiştiler.
Diğer Avrupa Ülkelerinde Rönesans
Fransa 'da Rönesans 'a krallar öncülük etti. Piyer Lesko en önemli Rönesans sa*natçısıdır. Almanya'da Rönesans hümanizm ile başladı. Martin Luter (Luther) ve Erasmus dinsel konulan incelediler. Albert Dürer dinî tablolar yaptı. İngiltere 'de Şekspir (Shakespeare), İspanya'da Cervantes ünlü eserler yazdılar Rönesans'ın sonuçlan: skolastik görüş (kilisenin dar görüşü) yıkılmıştır. Yerine pozitif (bilim*sel) düşünce hakim olmuştur. Reform hareketlerini hazırlamıştır. Bilim ve teknik-teki gelişmeler hızlanmıştır. Avrupa 'da sanattan zevk alan aydın (burjuva) sınıf ve halk sınıfı oluşmuştur. Din adamlarının ve kilisenin halk üzerindeki otoritesi sar*sılmıştır. Avrupa'nın her yönden gelişmesine ve güçlenmesine öncülük etmiştir.
TANZİMAT EDEBİYATI
Tanzimat Fermanının ilanından sonra bu edebiyatın tohumları serpilmeye başlamıştır.
Batılı tarzda ilk eserler bu dönemde verilmeye başlanmıştır.
Hak, adalet, özgürlük, vatan kelimeleri b u dönemde ilk defa kullanılmaya başlanmıştır.
Tanzimat edebiyatı kendi arasında ikiye ayrılır.(Birinci-ikinci dönem)
Yazı dilini halkın anlayacağı dile yakınlaştırmaya çalışmışlardır.
Tiyatroyu halkı aydınlatma aracı olarak görmüşlerdir.
Toplumcu bir çizgi tutmaya çalışmışlardır.
Divan edebiyatındaki “bölüm güzelliğine” karşın “konu bütünlüğüne, güzelliğine” önem vermişlerdir.
Tanzimat birinci dönem sanatçıları(Şinasi, N. Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat) ikinci dönem sanatçılarına göre daha halkçı olmuşlardır.
BİRİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI
Divan edebiyatını eleştirmelerine rağmen onun etkisinden kurtulamamışlardır.
Vatan millet, hak adalet, özgürlük gibi kavramlar ilk defa bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.
Batılı anlamda ilk esereler bu dönemde verilmeye başlanmıştır.
Toplumu bilinçlendirmek için edebiyatı bir araç olarak görmüşlerdir.
Dilin sadeleşmesi gerektiğini söylemişler ancak pek başarılı olamamışlardır bu konuda.
Roman, modern hikâye, tiyatro, gazete, eleştiri, anı bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.
Bu dönemin sanatçıları aynı zamanda devlet adamı sıfatı da taşıyorlardı.
Klasizim(Şinasi, A.Vefik Paşa) romantizm (N. Kemal, A. Mithat) den etkilenmişlerdir.
.
.