• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

13 - Bitlis

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
Anadolu’nun bir çok yerindeki kervan yolları üzerinde kurulan kervansaraylardan Bitlis’te örnekler bulunmaktadır. Önemli ticaret yolları üzerindeki bu kervansaraylar savaş sırasında karargah,barış zamanında ise konaklama yeri olarak kullanılmışlardır. Bundan ötürü diğer yapılardan farklı bir düzende dıştan kaleyi andıracak şekilde içerisinde de çağın gereksinimine uygun biçimde yapılmışlardır. Bitlis de Şerefiye, Arasa, Duhanı, Kohoz ve Zal Paşa hanlarının yanı sıra El Aman Kervansarayı yapılmıştır.


El Aman Kervansarayı (Rahva Kervansarayı)

00002884.jpg


El Aman Kervansarayı, Bitlis-Tatvan-Muş yolu ayrımında Rahva düzlüğü denilen yerde bulunmaktadır. Rahva Düzlüğü kış aylarında kervanlar için tehlikeli bir yerdi. Bu nedenle de kervansaray oldukça geniş bir arazide kurulmuştur. XVI. yüzyılda Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kervansarayın ne zaman yapıldığını içeren bir kitabe günümüze ulaşamamıştır. Bu kervansaray Anadolu’nun en büyük ve eski kervansaraylarından birisidir.

Kervansaray avlu ile birlikte, 90 x 70 m uzunluğunda, beş ayrı bölümden oluşmaktadır. Kervansarayın batı bölümündeki kalın, kesme taş duvarlı bölüm adeta bir ribat (yol güzergahlarında askeri amaçlı küçük kale) görünümündedir. Silindirik payandalarla desteklenin bu bölüm yapının en eski bölümüdür.

Kervansaray doğ batı doğrultusunda iki sıra halinde iki sıra halinde üçerden altı paye ile üç nefe ayrılmıştır. Bu mekanların üzeri beşik tonozlarla örtülmüştür. Bu bölümün dışarıya açılan pencereler adeta birer mazgal görünümündedir.

Kervansarayın güney bölümü diğer taraflardan farklı olarak beş dikdörtgen hücreli olup bunlar da birer kapı ile avluya açılmaktadır. Bu hücrelerin güney kenarının ortasında da birer pencere,batı duvarlarında da birer ocak bulunmaktadır. Bu hücrelerin üzeri de dikey sivri kemerlerle örtülmüştür.

Kervansarayın ikinci bölümünü oluşturan kapalı mekan birinci yapının kuzey doğu köşesindedir ve ondan daha yüksek , daha geniş ve aydınlıktır. Kuzey duvarı diğer duvarların iki katı kalınlığındadır ve aynı zamanda , dıştan her kenardaki ikişer payanda ile desteklenmiştir. Bu bölüm avlu duvarı ile birleşerek daha değişik bir plan göstermektedir. Doğu batı yönünde iki sıra halinde, her sırada dört paye ve beş sivri kemerle üç uzun nef meydana getirmektedir. Birinci kısımdan daha büyük olan bu bölüm tonozlarla üstü örtülmüştür. Burada da mazgal pencereler duvarlara sıralanmıştır.

Güney kenardaki büyük bir kapı ,kervansarayın haçvari bölümüne açılmaktadır. Avlunun batı kenarı ortasında büyük sivri kemerli ve sivri tonozlu giriş eyvanı doğu batı uzantısında uzun bir koridor görünümündedir. Bu koridorun ortasında bulunan yüksek kubbeli kare bölüm dört bir yandaki eyvanlarla haçvari bir plan görünümündedir. Burasının kuzeyindeki eyvan kervansarayın kapalı kısmına,güney eyvanı arasta çarşısı denilen yere açılmaktadır. Kubbeli mekanın çevresindeki eyvanlar aynı büyüklükte değildir. Bunların en büyüğü giriş kısmında bulunan eyvandır. Burası da sivri kemerli bir tonozla takviye edilmiştir. Bu bölümün karşısında,kervansarayın batısındaki eyvan oldukça uzun olup birinci kapalı kısma açılmaktadır. Batı eyvanının kuzeyindeki hücreler kervansarayın ikinci kapalı kısmına açılmaktadır.Bunun da üzeri beşik tonozla örtülmüştür.

Kervansarayın güneydeki eyvanı, en küçük eyvan olup güneydeki bölümleri kervansarayın diğer bölümlerinden ayırmaktadır.Buradaki güney eyvan genişliğinde, beşik tonoz örtülü bir koridor ortadan sivri bir kemerle ikiye ayrılmıştır. Bu koridorun doğusunda üç, batısında da dört ayrı hücre bulunmaktadır.

Ana girişin güneyindeki bir kapı ile içerisine girilen kare hücre mescit olarak kullanılmıştır.
Girişin kuzeyindeki hücreler diğer bölümlerden tamamen ayrılmış durumdadır ve iki katlıdırlar. Bunların kervansaraya gelen hatırlı kişilere ayrıldığı sanılmaktadır. Avludaki bir merdiven kervansarayın gözetleme kulesine çıkışı sağladığı sanılmaktadır.

Kervansarayın dördüncü bölümü avlunun güneyindeki hamam ve ona bitişik hücreleri oluşturmaktadır. Asıl yapıdan daha küçük ve daha alçak olan bu kısmın da avluya çıkışı sağlayan bir koridor ile ona dikey dört hücreden oluşmaktadır. Koridorun batısında, girişin yanına rastlayan kısımda beşik tonozlu iki hücre daha bulunmaktadır. Bunların helalar olması kuvvetle muhtemeldir.

Kervansarayın üst örtüsü bütünüyle tonozlarla örtülü olup bu tonozlarda taş ve tuğla birlikte kullanılmıştır.Bunların arasında bir insanın geçebileceği deliklerin bulunuşu dikkat çekicidir. Ancak bunların ne amaçla yapıldığı bilinmemektedir.
 

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
Bitlis Kalesi (Merkez)

00001898.jpg


Bitlis’e hakim konumdaki Bitlis Kalesi’nin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Büyük İskender’in Anadolu seferi sırasında M.Ö.334’de komutanlarınca yapıldığı rivayet edilmektedir. Bununla beraber J.Shiel, bir yazıta göre M.S.322’de yapıldığını söylemektedir. J.Shiel’in bulduğu bu yazıtın onarım yazıtı olduğu kalenin daha eski döneme ait olması çok daha olasıdır.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bu kaleden söz etmiş; çevresinin 3 km.ye yakın olduğunu, duvarlarının 586 m. yükseklikte, kalınlığının da 7 m.yi bulduğunu ileri sürmüştür. Kale Bitlis suyunun kollarından iki derenin birleştiği yerde yalçın kayalıklar üzerindedir. Ermeni ve Bizans kaynaklarında bu kalenin ismi geçmektedir.

Dikdörtgen planlı kalenin doğu yönünde oldukça yüksek bir burcu bulunmaktadır. Bu burçta idama mahkum edilenler aşağıya atıldıklarından ötürü Kanlı Kule ismi buraya yakıştırılmıştır. Bu kulenin bir benzeri de batıda kale kumandanının sarayının olduğu yerdedir.

Çepeçevre duvarlarla çevrili kalede 670 mazgal olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Sur duvarları, 20-30 m. yüksekliğinde, 4-6 m kalınlığında olup dirsekler oluşturarak daha korunaklı bir duruma getirilmiştir. Kalenin güneyinde, aşağıdaki kente yönelik üç katlı demir bir kapısı bulunmaktadır.

Kale içerisinde üç yüzden fazla ev ve bir saray bulunmaktadır. Ayrıca erzak, cephane depoları ile mağaralar da kale içerisindedir. Kaleden kente inen yol üzerinde mescit ve medrese yapılmıştır. Bunların yalnızca kalıntıları günümüze gelebilmiştir.


Tatvan Kalesi (Tatvan)

Tatvan’ın Tuğ Mahalsinde bulunan Tatvan Kalesi, Kanuni Sultan’ın vezirlerinden Zal Paşa tarafından 1550-1560 yıllarında yaptırılmıştır. Bölgede beylerbeylik yapmış bulunan Zal Paşa’nın Bitlis de bunun dışında eserleri bulunmaktadır.

Osmanlı-İran Savaşları sırasında İran Şahı Tahmasp Kuli Han, Adilcevaz ve Ahlat Kalelerini ele geçirmiş, Tatvan Kalesi’nden oraya yardım gitmesini önlemek amacıyla bu kaleyi yıktırmıştır.


Adilcevaz Sahil Kalesi (Adilcevaz)

Adilcevaz Sahil Kalesi, Van Gölü kıyısındaki sarp kayalıklar üzerinde kurulmuştur. İç ve dış kale olara iki ayrı bölümden yapılmış olan kalenin yapımında muntazam blok taşlar kullanılmıştır. Sur duvarları 38 kule ile desteklenmiştir. Kale içerisinde Kanuni Sultan Süleyman Camisi, cephanelik, buğday ambarları, sarnıçlar,mehterhane ve 70 civarında ev bulunmaktaydı.Günümüze bu kalenin yalnızca kalıntıları gelebilmiştir.


Ahlat Sahil Kalesi (Ahlat)

Ahlat Sahil Kalesi Urartular Döneminden kalmış,ancak 1224 yılı depreminde yıkılmıştır. .Kanuni Sultan Süleyman Beylerbeyi ve Veziri Zal Paşa’dan bu kalenin onarılmasını istemiştir. Mimar Sinan, 1557’de kaleyi yeni baştan yapmıştır.

Bu kalenin surları çok fazla yüksek olmamakla beraber çevresine geniş su hendekleri yapılmıştır. Çevresi 3000 adım olan kalenin sur duvarları oldukça sağlam olup duvarları 13 kule ile takviye edilmiştir.
 

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
Bitlis’in içerisinden geçen dereler üzerinde 24 köprünün yapıldığını tarihi kaynaklar belirtmektedir. Bunlarda büyük çoğunluğu günümüze gelebilmiştir. Bu köprülerin belli başlıları Efselağa, Alemdar, HüsrePaşa, Bey, Aynel Ağa, Barüt, Hatuniye, Karadede, Değirmen, Şerefiye ve Arap köprüleridir.


Emir Bayındır Köprüsü (Ahlat)

Bayındır Cami ve kümbetinin batısında, Tahtı Süleyman Mahallesi’ndeki dere üzerinde kurulmuştur. Ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı kesinlik kazanmayan köprü Akkoyunlu Köprülerinin özelliklerini taşımaktadır. Bununla beraber köprünün XIII.yüzyılda yapılıp XV. Yüzyılda, Akkoyunlular zamanında yenilendiği sanılmaktadır. Sivri kemerli tek gözlü bir köprü olup kesme taştan yapılmıştır. Köprünün kemer açıklığı 11.20 m., yüksekliği de 5.60 m.dir. Ancak önce düz olan köprü batıya doğru dönerek keskin bir dirsek meydana getirmektedir. Köprünün döşeme kısmı basamaklı şekilde yapılmış olup, her iki yönünde dörder basamağı bulunmaktadır. Köprünün boyu 20.68 m.dir.

Bayındır Köprüsü 1954 yılında onarılmış ve Harabeşehir halkı tarafından kullanılmaktadır. Ancak dar ve basamaklı oluşundan ötürü de üzerinden vasıta geçmemektedir.


Narlıdere (Kasrık) Köprüsü (Merkez)

Bitlis-Baykan yolu üzerinde bulunan Narlıdere Köprüsü’nün kitabesi olmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı belli değildir. Bitlis’in en güzel köprüsü olup, büyük olasılıkla Osmanlılar zamanında, XVI-XVII.yüzyılda yapılmıştır.


Tahtısüleyman Deresi Köprüsü (Ahlat)

Ahlat-Tatvan yolu üzerindeki Tahtısüleyman Deresi Köprüsü'nün kitabesi olmadığından ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Yalnızca köprü üzerinde 1951 yılında onarıldığını gösteren bir levha bulunmaktadır. Köprü tek gözlü ve sivri kemerlidir. Boyu 14 m., kemer yüksekliği 4.20 m.dir. Günümüzde kullanılmaktadır.
 

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
Memi Dede Dergahı (Merkez)

Bitlis, Zeydan Mahallesi Alemdar Sokağı’nda bulunan bu dergahı Mehmet oğlu Ahmet Yunus tarafından Memi Dede adına l572 de yaptırmıştır.

Dergah geniş bir alana yayılmış olup iki büyük yapıdan meydana gelmiştir. Bu yapılardan birisi Memi Dede’nin dergahı, diğeri de ona bitişik olan türbesidir.Yapı kesme taştan yapılmıştır.Güneyinden Bitlis Deresi geçtiğinden ötürü güney duvarları daha yüksek tutulmuştur. Dergah L şeklinde bir plan göstermekte olup bu binanın yarısı mescit diğer yarısı da türbeden meydana gelmiştir. Girişten tonoz örtülü kare bir mekana girilmektedir. Güney duvarında dışa doğru hafif bir çıkıntı yapan mihrap ve bunun yanında bir pencere bulunmaktadır. Girişin solundaki kapıdan da dergah olarak kullanılan dikdörtgen planlı bölüme geçilmektedir. İki pencere ile aydınlatılan b bölümün de üzeri tonoz örülüdür.

Mescidin batsında Memi Dede’nin türbesi bulunmaktadır. Türbe,kare kaideli olmasına karşılık içeriden silindirik ,dıştan da on iki kenarlıdır. Türbenin altında mumyalık bölümünün olduğu sanılmaktadır. Türbe bütünüyle taştan yapılmıştır. Giriş kapısı doğrudan mescide açılmaktadır. Türbenin mescide açılan pencerenin taş işçiliği ,karşısındaki Hatibiye Medresesi bezemeleri ile çok yakın benzerlik göstermektedir. Türbenin üzeri de mescit gibi tonoz örtülüdür.

Memi Dede Dergahı ve Türbesi sade, bezemesiz iki yapıdır.


Hacı Hasan Hoca Sirvani Dergahı

Bitlis, Kurubulak Mahallesi’nde, yamaçta bulunan Hacı Hasan Hoca Sirvani Dergahının içerisinde iki kitabe bulunmaktadır. Bu kitabelerden birisinde l822 tarihi yazılı olup, diğer kitabe okunamamaktadır. Bu durumda dergah XIX.yüzyılın ikinci yarısında yapıldığı açıklık kazanmaktadır. Hacı Hasan Hoca l887’de ölmüş ve türbesini de Şerefhan sülalesinden Cevahir Hatun yaptırmıştır.

Dergah meyilli bir arazide yapılmıştır.Oldukça küçük olan dergah ve yanındaki türbesi küçük bir yapı topluluğu oluşturmaktadır. Arazi konumundan ötürü dergahın altındaki küçük mekanın çilehane olduğu sanılmaktadır. Kesme taştan dergahın duvarları oldukça alçak olmasına karışlık üst örtüsünde türbe bölümünün oldukça yüksek piramidal külahı ile oldukça iddialı bir görünümü vardır.

Yapı topluluğu dikdörtgen planlıdır. Dergah bu plan düzenin de içerisine küçük hücreler halinde sığdırılmıştır. Büyük hücrenin kuzeyinde ve Türbe kapısının açıldığı küçük kubbeli hücrelere,diğer bir kapıdan da doğudaki küçük hücrelere geçilmektedir. Güney batıdaki Hacı Hasan Hoca’nın türbesi diğerlerinden daha büyük ölçüdedir. Bu kısımda dört kenarlı bir piramit şeklinde çatı içeriden de açıkça kendini göstermektedir. Türbe içerisini güney ve batı kenarındaki pencereler aydınlatmaktadır.

Yapı içerisindeki küçük bölümler, pandantifli kubbelerle, büyük bölümler de tonozlarla örtülmüştür.

Dergah, yapılışından sonra çeşitli dönemlerde yapılan eklerle genişletilmiştir. Bu arada kuzeydeki bordürleri onarımlar sırasında yenilenmiştir.
 

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
Bitlis Kaplıcaları

Bitlis’te çeşitli kaplıcalar bulunmaktadır. Bu kaplıcalardan Alemdar Çermiği, Bitlis’in Taş Mahallesindedir .Bu kaplıca çeşitli cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. Köprüaltı Çermiği, Bitlis Deresi kenarındadır ve o da diğeri gibi cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. Çim Çermiği, Bitlis’in Hersan Mahallesindedir. Bu kaplıca kulak hastalıklarına iyi gelmektedir. Acısu çermiği, Bitlis’e 2 km. uzaklıkta olup, cilt hastaları bu kaplıcadan yararlanmaktadır. Küçür Çermiği, Bitlis’in Taş Mahallesindedir.Bu kaplıcanın suları cilt ve romatizmaya iyi gelmektedir. Sabkür Çermiği, Rabak Çayı kenarında olup cilt hastaları buradan yararlanmaktadır.

Ahlat’ın Harabeşehir Mahallesindeki Harabeşehir Mağarası da bölgenin doğal güzellikleri arasındadır.

Doğal Güzellikleri

Nemrut Krater Gölü

Nemrut Krater Gölü’nün bulunduğu alan, Bitlis’e 35 km, Tatvan’a l5 km, Ahlat’a da 30 km uzaklıktadır.

Bitlis ili sınırları içerisinde bulunan Nemrut Dağı Karater Gölü, 1440 yılında faaliyet göstermiş, bunun sonucu olarak kraterin ağzı genişlemiştir. Bugün 48 km2 olan bu alanda irili ufaklı beş tane göl bulunmaktadır. Bunlardan Türkiye’nin en büyük krater gölü olan Soğuk Göl 13 km2’lik genişliği ile Nemrut Dağı Kraterinin yaklaşık l/3’ünü kaplamaktadır. Son derece dik ve yüksek kayaların çevrelediği bu alan her türlü su sporlarının yapıldığı bir potansiyeldedir.
 

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
00003950.jpg


Bitlis, Ahlat ilçesindeki eski mezarlık açık hava müzesi olarak düzenlenmiştir. Bu mezarlığın bir köşesine de yeni bir müze binası yapılarak 1971 yılında ziyarete açılmıştır.

Müzede MÖ.2000 yılına ait kap kacaklar, Orta Tunç Çağı sonlarına ve Demir Çağına tarihlenen keramikler, Urartulara ait koleksiyonlar bulunmaktadır. Bunun yanı sıra 1965-1991 yılları arasında çifte hamam, zaviye ve Ulu Camide yapılmış kazılarda ortaya çıkan eserler ile Selçuklu dönemine ait keramikler sergilenmektedir. XIII.yüzyıla tarihlenen ve Selçuklu dönemine ait sıratlı (sigrafitto) ve lüster tekniğinde yapılmış sırlı seramikler, sırsız kalıp olarak yapılmış hayvan formunda kaplar da müze koleksiyonları içerisindedir.

Müzede Urartuların çift ejderha başlı bilezikleri, kemerleri, elbise iğneleri ve saç tokalarından oluşan koleksiyonlar ayrı bir seksiyon halinde düzenlenmiştir. Roma ve Bizans dönemlerine ait çeşitli keramikler, kandiller ayrı bir bölümdür. Bunun yanı sıra Selçukluların birbirinden farklı tiplerdeki mezar taşları da müze bahçesinde bulunmaktadır.

Müzede çeşitli dönemlere ait sikkeler, yöresel etnografik eserler bulunmaktadır.
 

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
Bitlis sivil mimari örneklerinden Bitlis evlerinin kendisine özgü bir yapısı vardır. Günümüze değin oldukça iyi korunan bu evler genellikle Bitlis deprem bölgesi olduğundan yamaçlara yerleşmiş küçük birer kale görünümündedirler. Evlerin yapımında büyük bir uyum görülmektedir ve bunlar doğa ile bağdaşmışlardır. Hiç birisi birbirinin önünü kapatmamaktadır. İklimin sertliğinden ötürü de bu evler dışa kapalıdırlar.

Evlerin hemen hemen bütünü kesme taştan yapılmış olup, duvarların aralarında ince birer çizgi halinde harçlar görülmektedir. Evlerin üzerleri düz toprak damla örtülüdür. Bitlis evleri genellikle iki katlıdır ve bunların alt katları ahır olarak kullanılmaktadır. Günümüzde alt katlar daha çok mutfak ve kiler olarak kullanılmaktadır. Bitlis evlerinde cephelerdeki pencerelerin önemli bir yeri vardır. Cephe pencereleri basık kemerli, ikili veya üçlü guruplar halindedirler. Alt katın pencereleri kare veya dikdörtgen şeklindedir.

Evlerin içerisinde bulunduğu avlular yüksek duvarlarla çevrilidir. Evlerin eyvanlı avlularının çevresinde odalar sıralanmıştır. Bu odalarda ocaklar ve bazılarında da çeşmeler bulunur. Bazı evlerde kitabelere de rastlanmaktadır. Evlerdeki başoda ahşap tavanlı olup, çoğu kez bu tavan stilize edilmiş motifler ve canlı renklerle bezenmiştir. Bazı örneklerde de çıtalarla tavanlara geometrik desenler yapılmıştır. Bitlis evlerinden çıtalı tavan sistemini Hersan Mahallesi’ndeki İngiliz Konsolosluğu’nun başodası tavanında görmekteyiz. Evlerin içerisinde tavan ve dolap kapaklarında çeşitli bezemelere yer verilmiştir. Çoğunlukla bir vazodan çıkan çeşitli çiçek kompozisyonları, gül ve asma yaprakları simetrik olarak işlenmiştir. Kenar bordürlerde klasik palmetler sitilize edilerek uygulanmıştır. Kırmızı, yeşil ve mavi bezemede kullanılan ana renklerdir.

Bitlis evlerinden günümüze en iyi durumda korunarak gelen bir örnek Mutki Sokak’taki Hacı İsa Kalkancı’nın evidir. Üç katlı olan bu ev, yöreye özgü taş malzeme ile yapılmıştır. Evin girişinde yüksek duvarlı bir avlu, sağında içerisinde bir çeşme bulunan eyvan yer almaktadır. Avlunun solunda ise dışarıya çıkıntılı olarak küçük pencereli tuvalet ve mutfak sıralanmıştır.

Bitlis sivil mimari örnekleri daha çok yerel ustalar tarafından yapılmıştır ve yaptıkları uygulamalarda kendi yeteneklerinin yanı sıra çevre zevklerini ve üsluplarını da yansıtmışlardır. Hacı İsa Kalkancı’nın evi ile İngiliz Konsolosluğu, Müftüler Evi ve İhlasiye Mahallesi’ndeki evler Türk sanat tarihinde önemli yeri olan örneklerdir.


00005480.jpg


00005481.jpg
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Bitlis gelenek ve görenekler

Doğum

Bitlis'te hamile kadına "ayli kadın" denilir. Hamileliğin ilk dönemleri aile: fertlerinden gizlenir. Ancak fiziki değişiklikle hamilelikten hane halkının haberinin 1 olmasından sonra gelin annesine, oğlan anne: ve babasına ilk müjdeyi verenler para ve hediyelerle ödüllendirilirler. .

Hamilelik döneminde iki canlı diyerek, hamile kadın ağır işlerden uzak tutularak korunur. Doğacak çocuğun cinsiyeti hakkında ise hamile kadının fiziki değişikliklerine bakılarak fikir yürütülür. Yürüme, oturma ve kalkmada zorlanan, hareketleri ağırlaşan anne adayının karnı dik ve sivri olursa erkek, aşağı sarkık olursa kız çocuğu olacağı yorumu yapılır.

Hamilelikte aşermeye Bitlis'te "yiriklemek" adı verilir. Bu dönemde gönlün çektiğinin yenilmemesi durumunda çocuğun sakat kalacağı veya düşük olacağı inancı yaygındır. Doğum kırsal kesimde yerli ebelerin yardımı 1ile yapılırken şehir merkezinde sağlık ocakları ve hastanede doktor kontrolünde yapılmaktadır.

Doğum esnasında kız annesi orada bulunmaz. Doğumdan sonra kız annesine haber(müjde) verilir. Ve kızını görmeye gelir. Doğumun ikinci günü kız annesi tatlı gönderir. Çocuk: kız ise "murtoğe" erkek ise "şirin keynanah" yapılarak dağıtılır gelenler yer. Murtoğe unun yağda kavrulması ile hazırlanır. Şirin keynenah ise yağda pişirilmiş yumurta ve bal karışımı ile yapılır. Yeni anneyi ve bebeği görmeye gelenler: (hastaya başvurma) süt parası adı altında parayı yastığın altına korlar. Yeni doğum yapmış lohusa kadına "zestan" denilir. . Ve bir hafta yatakta dinlenir. Zestanlık süresi kırk gün olarak ~ bilinir ve bu dönemde yeni annenin Yemeklerine dikkat edilir. Doğumdan sonra çocuk yıkanır ve tuzlanır, ilk ezan vaktine kadar emzirilmez. Kulağına bir erkek tarafından dinine bağlı olsun, ilk duyduğu Allah kelamı olsun diye ezan okunur selavat getirilir ve bir göbek adı söylenir.Bu isim genelde dini şahsiyetlerin adları olur. Çocuğu yıkama 40 gün süresince çarşamba günleri dışında her gün yapılır. Yıkamanın çocuğun gelişimine ve sağlıklı olmasına yarayacağı inancı vardır. Çocuk ve lohusa (zestan) anne 40 gün kırk bas masından korunulur. Bu koruma usulleri saymakla bitmez. Kırktan anne kırk suyu dökerek (kırkıncı gün yıkanma) çıkar. Kırk Süresi içinde çocuk evden dışarı çıkarılmaz, çıkarılması gerekiyorsa kundağına ekmek bırakılır. Çocuk oda içerisinde yalnız bırakılmaz kırk basacağına cin çarpacağına inanılır. Aynı günlerde oğlan çocukların anne babaları 40 gün süresince birbirlerine gidemez ve konuşamazlar. Aksi ha linde 40 basacağına inanılır. Gece dünyaya gelen çocuğun ayağı ağır, gündüz dünyaya gelen çocuğun ayağı hafif sayılır. Bu sebeple bir işe başlarken işin çabuk bitmesi için o işin üzerine ayağı hafif çocuğun gelmesi istenir.. Çocuğun kundağı veya yastığına nazar değmemesi için mavi boncuk, nazarlık, çörek otu ve tuz konulan bez ve maşallah dikilir.



Sünnet

Hayatın dönüm noktalarından biri de sünnet olayıdır. Sünnetin genelde yürümeye başladıktan sonra yapılması uygun görülür. Sünnet önceleri yaz aylarında Siirt ilinden Bitlis'e gelen gezgin sünnetçiler tarafından yapılırken günümüzde hastanelerde doktorlarca yapılan sünnetler artmıştır.

Sünnet günü belirlenince çocuklar için fistan dikilir, lokum alınır ve kitve belirlenir. Komşu ve akrabalara haber verilir. Sünnet günü yere bir yastık atılır. Kirve çocuğun bacak altlarından kollarını geçirmek süreti ile çocuğun bileklerinden tutar ve yanlara doğru açar. Salavat getirilerek sünnet yapılır. Sünnet esnasında çocuğun ağlamaması için ağzına lokum konularak ağzı tatlandırılmaya çalışılır ki bu usulde çocuk boğulma tehlikesi geçirir. Bu nedenle sünnet anında lokum yedirme kısmen kalkmıştır.

Sünnet bittikten sonra çocuk yatağına alınır, yere serilen sünnetçinin mendili üzerine hane halkı ve misafirler bahşiş atarlar. Daha sonra yemekler yenilir. Çalgı, (davul, zurna, def veya saz) eşliğinde türküler söylenip oyunlar oynanır. Sünnet düğününe katılanlar hediyelerle gelirler. Sünnetçi sünnetten sonra iki üç kez pansuman amacı ile eve gelerek pansuman yapar. Sünnette kirvelik önemli bir konu olup kirve olan kişi çocuğun masraflarını karşılar. Aile ile kirve arasında sıkı dostluk bağları kurulur.




Evlenme

Evlenme olayı şehirde ayrı, köylerde ayrı şekilde yapılmaktadır. Köylerde çocuk denilecek yaşta evlenme olayı olur. Fakat şehir hayatında ise genellikle askerlikten sonra yapılır. Kız isteme, son zamanlara kadar görücü usuldeydi. Bu halen köylerde devam etmektedir. Görücü usulde evlenmede, kız genellikle hamamda beğenilir. Erkeğin annesi ve kız kardeşi tarafından beğenilen kız, erkeğin babasına ve evlenecek kişiye bildirilir.

Kız istenmeye gitmeden evvel kız tarafına; �hayırlı bir iş için gelinmek istenildiğini, müsaade edilip edilmeyeceği� sorulur. Kız tarafı müsaade ettikten sonra oğlanın babası, akrabaları ve komşulardan sözü dinlenir, sayılır kişiler götürülür. �Allah�ın emri, Peygamberin kavliyle� diyerek kız istenir. Kız tarafı genellikle cevap vermek için birkaç gün süre ister.

Kız tarafı müsaade ettikten sonra el öpmeye gidilir. Genellikle kız istemeye giden aynı kişiler tekrar giderler. Bu defa kız isteme tamamlanmış olur. Damat adayının genç kardeşi, o yoksa en yakını bir genç tarafından başta kızın babası olmak üzere orada bulunulan kişilerin elleri öpülür. Buna el öpme adeti denir. Hemen arkasından dini törene geçilir. Zaten kız evine gelinirken, erkek tarafı yanlarında bir imam getirir. Dini törenden sonra kız evine getirilen ziynet eşyası, bir torba şeker (tatlıya bağlandığı için tatlı hediyedir) ve daha önce belirlenmiş olan başlık parası verilir. (Başlık parası köylerde ticari bir olay, şehirde ise bir adet olarak yapılır. Şehirdeki başlık parası cüzi bir miktar olup, süt parası veya İslamiyet�te belirtilen Nehr parası olarak alınır. Kız tarafı aldığı bu başlık parasının çok üstünde masraflar yapar.) Getirilen şekerden şerbet yapılıp içilir. Kadınlar arasında şeker kırma merasimi yapılır.

El öpme ve şerbetten sonra her iki tarafın ortak olarak belirlediği zamanda düğün yapılır. Düğünler genellikle Pazar ve kısmen de Perşembe günleri yapılır. Düğünden üç gün evvel erkek tarafından kız evine �toyluk� adı verilen düğün eşyaları ve hediyeler gönderilir. Kız evinde, hazır bulunanlar önünde bu eşyalar açılır, sayım ve dökümü yapılır. Gelin adayına düğünden bir gün önce damat evinden elbise ve ayakkabılar gönderilir. Gönderilen bu elbise ve ayakkabılar geline giydirilerek, kız evinin davetlileri tarafından gelin hamama götürülür.

Düğünden bir gün önce (düğün gecesi), kına gecesi düzenlenir. Erkek tarafı hediyeli olarak davetlilerle beraber kız evine giderler. Kına gecesi genellikle kadınlar arasında yapılır. Gecenin geç saatlerine kadar devam eden oyun ve eğlencelerden sonra, etrafına yanan mumlar (bu mumlar ince, helezonlu ve renkli olup �fint� olarak isimlendirilir) dikili bir tas içinde hazırlanmış kına getirilir. Erkek evinde damadın serçe parmağına, kız evinde ise gelin adayının ellerine yakılır. Gelinin eline, damadın serçe parmağına kınayı, gelin ve damadın yakın kız akrabası (kız kardeşi veya yeğeni) yakar. Kınayı yakanlara, damadın sağdıçları tarafından para verilir. Damadın sağdıçlar iki kişi olup birisi bekar, diğeri ise evli erkeklerdir.

Gelinin ellerine;

Kınayı getir ane,

Parmağın batır ane,

Bu gece misafirem,

Koynumda yatır ane.

Türküsü eşliğinde kına yakılır.

Düğün günü öğlene doğru erkek evinden kadın ve erkekli olarak büyük bir gurup halinde kız evine gidilir. Burada tekrar şerbet içilir. Şerbet içenler, tepsiye para atarlar. Kız evinde bir müddet kalındıktan sonra çalgılar eşliğinde gelin alınarak erkek evine getirilir. Gelin evinden çıkarılacağı zaman, gelinin erkek kardeşleri tarafından bir yastık üzerine Salavat-ı Şerife getirilerek üç defa oturtulup kaldırılır. Allah�a emanet edilerek evden çıkarılır. Gelin eve yaklaşınca damat, sağdıçları tarafından dama çıkarılır. Bir mendilin içine üzüm, leblebi, para bırakılarak damat, gelinin başına döker. Gelin eve gireceği zaman kapının eşiğine fincan bırakılır, gelinin ayağıyla bunu kırması istenir. Bundan gaye; eve birlik ve dirliğin girmesidir. Yine gelin içeriye gireceği zaman, gelinin kaynanası tarafından avucuna veya parmaklarına bal sürülerek, bu balı kapının üstüne sürmesi istenilir. Bundan da gaye; hayatın tatlı bir şekilde geçmesidir.

Yüzü duvaklı olarak içeriye girdikten sonra gelin kendi odasına götürülür. Bu sırada gelin eve geldikten sonra hiç kimse ile konuşmaz. Gelinin odasına önce damat girer. Damat, gelinin duvağını açarak altın hediye eder ve dışarı çıkar. Daha sonra kadınlar içeriye girer, gelinle konuşmaya başlarlar.

Düğün eğlencesi, gece geç saatlere kadar devam eder. Misafirler çekildikten sonra damat; damadın evli olan sağdıcı tarafından, damadın beline bir yumruk vurarak gelinin odasına gönderir. Gerdek odasına giren damadın iki rekat namaz kılması İslâm�ı emir, gelininde; namaz kılarken kocasının başına bir bozuk para atması adettendir.

Gerdekten bir gün sonra sabahın erken saatlerinde damadın evli sağdıcı eve gelerek damadı hamama götürür. Üç gün boyunca geline evde iş yaptırılmaz. Üçüncü günü sonunda gelin, bir ziyaretgaha götürülür, dönüşte eline süpürge verilerek evi süpürmesi istenir.

Evliliğin üçüncü günü akşamı, damat evli sağdıcıyla beraber kayınpederlerini ziyarete gider. Damada ve sağdıca kayınpederi veya kaynanası tarafından giyecek hediye edilir.

Evliliğin üçüncü gününden sonra gelin, kaynanası ve baldızları tarafından hamama götürülür. Buna gelin hamamı denir. Gelin hamamında mumlar yakılır, yemekler yenilir, eğlenceler yapılır.

DÜĞÜNLER :

Evlenme çağına gelmiş olan erkek gencin babası durumuna uygun gördüğü kızı hanımı vasıtasıyla oğluna bildirir. Oğlan bu vesileyle kızı görmeye gider,kendisine eş olacak kızı beğenirse annesine söyler.

Oğlan babası da babasına durumu ileterek,kızı için misafir kabul edip etmeyeceğini sorar. Kız babası kabul ettiğinde aracı olan kişi,oğlanın babası,annesi ve birkaç tanıdıkları ile kız evine gelirler. Oğlanın babası Allah�ın izniyle Peygamberin kavliyle kızınızı oğluma istiyorum der,kız babası da Allah kader etmişse olur der. Yalnız kendisinin de danışmak için birkaç gün müsaade ister,olumlu yada olumsuz bir cevap vereceğini söyler. Kız tarafından olumlu cevap gelince oğlan tarafı bu kez kızı resmen istemek için oğlanın ailesi tarafından kararlaştırılan günde kız evine giderler,kızı babasından isterler ve söz kesilir. Oğlan tarafı kız için bir takım elbise,eşarp ve bir çift terlik götürür. Kız tarafı ile oğlan tarafı karşılıklı olarak şartlarını konuşurlar ve nişan gününü kararlaştırırlar. Kararlaştırılan günde oğlan tarafı yakın akrabalarını nişana çağırır. Kız tarafı da akrabalarını ve bir imam çağırır,akşam kız evine gidilir. İmamı çağırmaktaki amaç hem hakemlik yapmak hem de yarı nikah sayılan duanın okunması içindir.

Oğlan tarafı ekonomik gücüne göre kararlaştırılan ziynet eşyaları,üç takım elbise,üç takım iç çamaşırı,alır. Bu üç bağ şu anlamdadır;

1-Gençlikte beraber olmak,

2-Yaşlılıkta beraber olmak,

3-Öldükten sonra tekrar beraber olmak.

Ayrıca bir çift ayakkabı, bir çift terlik,kolonya,sabun,tarak ve ayna, bohça içine konularak kıza verilir. Şerbet için bir torba şeker götürülür. Nişan takıldıktan sonra davetlilerin ağız tatlılığı olarak da yeterince kuruyemiş getirilir.

Kız evinde erkekler ayrı yerde kadınlar ayrı yerde toplanırlar,sohbet başlar daha sonra imam kız ve oğlanın babasını odanın ortasında buluşturur. Şartlar da anlaşıldığında imam duayı eder. Duadan sonra oğlanın abisi,kardeşleri büyüklerin ellerinden yaşıtlarının ise gözlerinden öper sonrada şerbet dağıtımı başlar. Şerbeti oğlan tarafı dağıtır,şerbet bardakları kız tarafına ait olduğundan oğlan tarafı bu bardakları saklayıp evlerine götürmeleri bir gelenektir. Nişan töreninde kız evine gelen davetliler kendi imkanları dahilinde yardım amacıyla kız evine para,altın ve giyim eşyası yardımında bulunurlar. Şerbet dağıtımı bittiğinde yemişler yenilir. Böylelikle nişan töreni son bulmuş olur.

Oğlan babası masraf yapmak üzere bir miktar parayı kız babasına vermek için imama verir. İmamda parayı kız babasına teslim eder, düğün günü kararlaştırılır. Gelin bir köyden diğer köye götürülecekse düğüne bir gün kala oğlanın akrabalarından birisi kızın bulunduğu köye elçi olarak gider. Ertesi gün düğüncüler gelir kız evinin önünde durur,burada köylüler gelen düğüncüleri karşılar, her köylü düğüne gelenleri birer ikişer kişiyi misafir etmek için evlerine götürürler. Akşam yemeğinden sonra herkes kız evine gelir. Erkek tarafından gelen kadınlar gelini ararlar çünkü daha önceden gelen komşulardan birisinin evine götürüldüğünden gelinin nerede olduğunu sorarlar beş on kadın ve genç kızlar gelinin bulunduğu eve varırlar ev sahibine bir miktar bahşiş vererek gelinlerini alıp kız evine götürürler. Kadınlar ve kızlar türkü söyleyerek gelini getirirler. Burada gelinin yakınlarından bir kız gelinin saçını tarayıp örer, oğlan tarafından saçı tarayan kişiye bahşiş verilir saç yapılırken türküler söylenir bu arada mumlar yakarlar. Mumun yakılmasındaki amaç her günün aydınlık olması içindir. Kına hazırlanır gelinin saçı örüldükten sonra avuç içleriyle parmaklarının dış tarafına kına yakarlar. Geç vakte kadar eğlence devam eder sağdıçlar damadı ortaya getirerek tıraş için oturturlar. Berber saçına ilk makası attığı zaman bahşiş almak amacıyla makasım kesmiyor der. Sağdıçlar berbere bir miktar para verir. Damadın sağında evli bir sağdıcı solunda ise bekar sağdıç bulunur. Bu ise damat,bekar ile evli arasında olduğunu göstermektedir. Tıraştan sonra düğüne gelenlere hoş geldiniz demek için sağdıçlar damadı dolaştırırlar. Damat büyüklerin elini öper,yaşıtlarıyla kucaklaşır bu sırada kına hazırlanır. Kına geniş bir tepsi içine konur,etrafına mumlar dizilerek yakılır,kınayı damadın akrabalarından bir erkek çocuğu elinden tutarak erkeklerin bulunduğu yere getirir. Kınayı getiren kişi sağdıçlardan bahşişini aldıktan sonra kınayı verir. Kına sağdıcın serçe parmağına sürülür. Daha sonra düğüne gelenlerin ellerine yakmaları için dolaştırılır ve düğün yavaş -yavaş dağılır.

Yörede kına üç amaçla yakılır;

a)Kurban bayramında koyunların alnına yakılır ki bu koyun bayramda kurban olsun diye,

b)Gelinin alnına yakılır;biz gelinden kan bağımızı kestik bu gelin bundan böyle damada kurban olarak adadık diye,

c)Askere gidecek olan gencin eline yakılır. Bu gençten bizler kan bağını kestik bundan böyle vatana adadık. Bu genç vatana kurban olsun diye.

Ertesi günü erkenden gelinin evinde gelini hazırlamaya giydirmeye başlarlar ve çeyizleri arabaya yüklerler. Bu arada gelinin dini nikahının kıyılması için imam da gelir imam şahitler huzurunda nikahı kıyar. Oğlan tarafı kızın baba ve akrabalarından ve oradaki şahıslarla vedalaşarak damadın evine doğru hareket eder. Gelin alayı yola çıkarken yolda önleri kesilir. Kesenlere toy boyu tarafından bahşiş verilir.

Damadın evinde ise sabahleyin yemek hazırlığı başlar. Sağdıçlar damadı giydirirler,bu arada gençler damadın eşyalarını kaçırmaya çalışırlar. Kaçırılan her bir eşya için sağdıçlardan para alırlar. Düğün kafilesi geldiğinde damadı dama çıkarırlar gelini arabadan damadın yakın iki akrabası evin kapısına getirir. Damda bulunan damat gelinin başına üç elma atar. Daha sonra tepsi içinde bulunan yemiş ve parayı bekleyenlerin üstüne doğru serper,sağdıçlar damadı damdan indirerek sağdıçların birinin evine götürürler. Kapıda gelinin sağ eline yağ ile bal verilir. Bu yağ ve bal kapının üst eşiğine sürer eline su dolu testi verilir. Gelin su dolu testiyi yere vurarak kırar. Daha sonra yanan bir lamba gelinin eline verilerek gelin içeriye alınır. Bu arada damadın bazı akrabaları geline para veya ziynet eşyaları takarlar.

Gelinin çeyizleri indirilir akrabalarından bazı kadınların yardımıyla odası düzeltilir,daha sonra düğüne gelenler yemeklerini yerler. Herkes damadın evinden ayrılır akşam damadın kadın akrabalarından bir kadın geline sağdıç olur bu sağdıç gelinin nasıl hareket edeceğini söyler ve nasihat verir. Gelin kapısında gençler dizilirler,damat dizilmiş olan gençlerin arasından büyün gücüyle kaçarak içeriye girmeye çalışır. Damat geçerken de gençler damadı şakadan döverler damat içeriye girdikten sonra gençler dağılır. Ertesi gün sağdıçlar sabah erkenden damadı alır hamama götürürler,hamam dönüşü damat tekrar eve gelerek babasının,annesinin ve evdeki büyüklerin ellerinden öper. Böylece sağdıçların işi bitmiş olur, ayrıca gelinin çeyizi sağdıçlar için bulunan hediyeler mintan,kravat vs. billahare damat tarafından sağdıçlara verilir.




Ölüm

İnsanlar doğar ve ölür. Bu tabiatın insan hayatının kaçınılmaz bir gerçeğidir. Ancak hayat bundan ibaret değildir. İnsanı insan yapan hayat boyunca toplumsal bir takım olayları acısıyla, tatlısıyla, heyecanıyla, telaşıyla paylaşmayı gerektirir. Elbette belli kurallar çerçevesinde gerçekleşen ve herkesin yerine getirmek zorunda olduğu görevleri vardır. Yüzyıllar boyunca şekillenerek atalarımızdan günümüze gelen töre, ört, adet, gelenek ve göreneklerimiz yöreden yöreye farklılık göstermektedir. Bitlis'te bu acılı günler de komşu ve akrabalar arasında birlik beraberlik ve paylaşma duygusu içinde yardımlaşmanın en güzel örnekleriyle yaşanır.

Ölüm Öncesi

Ölüm döşeğindeki hastanın ağırlaşmasıyla bir telaş ve sessizlik yaşanır. Evvela imam çağrılır. Hastanın başında sürekli Kur'an-ı Kerim okutulur. Bir taraftan Kelime-i Şahadet getirilerek kişinin tekrarlaması için telkinde bulunulur. Bu iş hiç bırakılmaz. Bir taraftan da ağza su veya zemzem ile ıslatılmış pamukla dudakları ıslatılır. Kişi ruhunu teslim

ettikten sonra sessizlik içinde ağlama olur feryat halindeki ağlamanın günah olduğuna inanılır. Daha sonra imam tarafından cenaze yakın bir camiye aldırılır. Ölen kişi için camide sala okunur. Bunun amacı, halkı cenaze namazına çağırmak ve bilgilendirmektir.

Yıkama

Cenaze, önce yıkama yerine götürülür. Cenaze, imam ve kişinin aile efradından olmayanlar tarafından yıkanır. Önce yardımlaşarak cenaze teneşir (cenaze yıkama tahtası) üzerine yatırılır. imam yıkarken diğer birkaç kişi su dökme, su ısıtma ve diğer görevleri yerine getirir. Cenaze yıkamaya yardım etmenin çok sevap olduğuna inanılır. Yıkamanın en önemli amacı kişinin öbür dünyaya hakkın huzuruna temiz çıkmasıdır. Bunun için İslami kurallar dahilinde abdesti verilir. Temiz cenazenin geç çürüyeceği de söz konusudur. Yıkama işi devam ederken kefen hazırlanır. Yıkama ve diğer işler devam ederken biryandan da cenazeye gelen gençler tarafından mezar kazılır. Mezar bir boy takriben 150 cm kadar derin kazılır. Kadın mezarı erkek mezarından biraz daha derin olur. Orada çalışanlara ve bulunanlara cenazenin aile efradı tarafından helva ekmek dağıtılır.

Gömme

Mezar kazma işi tamamlanınca mezarın içinin iki uzun tarafı takriben göbek hizasında 30 luk briket veya yontma taş dizilerek mezar hazırlanır. Yıkama işlemi ardından cenaze musalla taşına getirilir. Namazı kılınır. Namaz bitiminde orada bulunan cemaatin katılımı ile tabut taşınır. Cenazeyi taşımanın sevap olduğuna inanıldığından tabutun arka sağ ve sol taraflarından tutanlar yavaş yavaş ilerler ve tabutun önünden görevi arkadan gelenlere bırakır sık sık yer ve kişi değiştirilerek acele etmeden usulca tabut taşınır. Cemaat mezarlığa geldiğinde tabut mezarın güneyine bırakılır. Tabuttan çıkarılan cenaze baş, bel ve ayak bağlarından tutularak mezara indirilir. Yüzü kıble yönüne gelecek şekilde sağ yanına yatırılarak yerleştirilir. Üzeri kapatılmadan imam tarafından mezardan çıkan bir avuç toprağa Kur'an'dan sureler okunarak üflenir. Bu toprak baş tarafından açılan kefenin içine dökülür ve mezarın içinde dizilen taş veya briket üzerine taş veya betondan yapılan "Sal" diye tabir edilen geniş ~ taşlardan 3-4 tane konularak cenazenin üstü kapatılır sanduka şeklini alır. Böylelikle cenaze~ nin üzerine toprak gelmemiş olur. Daha sonra orada bulunanlara mezar üzeri sıra ile toprak atılmak sureti ile örtülür. Toprak örten kişi küreği yere bırakır, ikinci kişi küreği yerden alarak toprak atar (toprak örtmenin sevap olduğuna inanılır.) mezar kapatılır. İnanca göre cenaze işlerinin beklenmeden bir an önce yapılması gerekmektedir. Toprağın ~ acıyı soğuttuğu inancı yaygındır. Bunu için cenaze uzun süre bekletilmez, gece ise sabah ~ beklenir yıkanan cenaze tabuta konularak camiye alınır. Şişme olmaması için üzerine küçük ~ bir demir parçası konur ve sabaha kadar Kur�an-ı Kerim okunur.

Cenaze gömüldükten sonra imam "Telkin" duası okur. Bu dua ile ölüye teselli ve bilgi verildiğine inanılır. Duada herkesin bir gün öleceği, bundan önce de dünyaya gelmiş olanların ölmüş oldukları, Rabbinin Allah, dininin İslam olduğu gibi gerçekler belirtilir. Ölünün ruhen bu duayı işittiğine inanılır. Bu duanın ardından Fatiha suresi orada bulunanlarca okunur. imam cemaate "Mevtayı nasıl bilirdiniz, kakınızı helal ediyor musunuz?" diye sorarak herkesin helalleşmesini ister. Cemaat hep birlikte "iyi bir insandı, helal olsun, Allah rahmet etsin." diyerek mezarlıktan ayrılmaya başlar. Bu arada cenazenin aile ve yakınları mezarlık çıkışında uygun bir yerde tek sıra halinde dizilir. Cenazeye katılanlar bu sıranın önünden geçerek başsağlığı dilerler. Daha sonra cenaze evine gidilerek üç gün sürecek taziyeye başlanır.

Iskat (Kefaret)

Ölüm günü kefaret töreni yapılır. Bu törende en az 11 kişinin (Kur'an okumasını bilen) bulunması şarttır. Bu sayı daha fazla olabilir. Ölen kişinin kılmamış olduğu namazların, tutmamış olduğu oruçların, vermemiş olduğu fitrelerin gitmemiş ise haccın ve yalan yere yemin etmiş ise bunların kefaretini vermek amacı ile ıskat töreni yapılır. Bu törende ölenin yaşı hesaplanır, borçları çıkarılır. Her vakit namaz için bir avuç buğday olacak şekilde bir çuvala konulur. Çuval toplanan 11 kişi arasında kefaret olarak namaz borcu bitinceye kadar alınıp verilir. Böylelikle ölen kişinin öbür dünyada sorumluluktan kurtulacağına inanılır. Zekat borcu için de tahmini kefaret verilir. Günümüzde bu buğday değeri paraya çevrilir ve törene katılanlara dağıtılır. Şafi mezhebinde buğday Hanefi mezhebinde ise bu tören altın üzerinden yapılır. Ayrıca Kur'an-ı Kerim okumasını bilen fakirler tarafından hatim indirilir. (Kur'an baştan sona okunur.) Okunan hatim cenazenin ruhuna bağışlanır.

Taziye (Başsağlığı)

Cenazenin kaldırılmasından sonra üç gün süre ile cenaze evinde taziye için oturulur. Bu süre köylerde daha uzun sürer. Bu süre içerisinde evde yemek pişmez akraba ve komşular tarafından hazırlanan yemekler üç gün boyunca cenaze evine getirilir. Taziye ye genelde toplu olarak gelinir. Gelenler arasında hoca veya güzel Kur'an okumasını bilen biri varsa Kur'an'dan bir sure okur ve ardından erkek ise "merhum" kadın ise "merhume" nin ruhu için el Fatiha der, orada bulunanlar fatiha okurlar. EI fatiha diyen kişinin amin demesi ile amin denilerek eller yüze sürülür. Allah rahmet etsin, Allah utandırmasın, Allah bir daha acı vermesin, başınız sağ olsun vb" dualar yapılır ve ölenin iyilikleri anlatılır. Günlük konular konuşulmaz, ölüm emri Hakkın emri olduğu çeşitli misallerle anlatılarak cenaze sahiplerinin sabırlı olmalarının sağlanmasına ve acılarının hafifletilmesine çalışılır. Taziye için gelenlere şeker ikram edilir. Şeker alanlar "Allah rahmet etsin" derler ve kısa bir süre oturduktan sonra ayrılırlar. Üç gün ikindi namazından sonra aileden birkaç kişi mezarlığa gider ve Kur'an okurlar. Üçüncü günün sonunda ikindi namazı sonrası cenaze sahiplerine yakın biri veya komşuları tarafından bir berber getirilerek erkekler evde tıraş yaptırılır. Bazen berber dükkanına topluca gidildiği de olur. Üç günün sonunda komşu veya yakın akraba kadınları toplanarak cenaze evinin çamaşırlarını yıkar ve hane halkını hamama götürürler. Bunlardaki amaç ölümden dolayı tutulan yasın artık bittiği eski günlük yaşantıya el birliği ile dönülmesinin sağlanmasıdır. Köylerde taziyeye gidişte genellikle torba halinde çay şekeri götürüldüğü olur.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
YÖRESEL YEMEKLER:
Bitlis, yemek kültürünün çok zengin olduğu bir ilimizdir. Yemekleri ağır, masraflı ve zahmetlidir. Özellikle maddi bakımdan, aşırı bir yük getirmektedir.İçli köfte,halise,lahana dolması,kabak dolması,keşkek,çorti,çorti köftesi,klorik(sulu köfte),gari aşı, turşu aşı,katıklı dolma,yoğurtlu pappar,pişrük,kabak boranisi,murtuğa(ev helvası).Bitlis; Türkiye�de sıcak etin yenildiği tek vilayettir. Etin; mezbahadan çıkmasıyla tüketilmesi, çok kısa bir süre içinde yapılır. Mezbahadan kasaplara getirilen et, soğumadan evvel satılır. Şayet soğumuş veya bir gün üzerinden geçmiş ise bu ete rağbet edilmez. Kesinlikle soğuk hava depolarında bekletilmiş et, halk tarafından alınmaz. Etler sabahleyin gelir, öğlen saatlerine kadar tüketilir. Bir, iki kilo kadar et almak, ayıp sayılır. Tüketilen et; teke, koyun, sığır ve kısmen de kuzudur.

Bazı mahalli yemek çeşitleri şunlardır:

1-Çorti Aşı:
Çorti,salamura lahana turşusudur ancak bu sirkeyle yapılmaz. Çorti aşını yapmak için büyük bir tencerenin içine kemikli ve yağlı etler konur. Bunun üzerine bol miktarda çorti ile döğme ilave edilerek bir miktarda su alınır ve pişirilmeye bırakılır. Etlerin pişmesine kadar devam eder çorti aşı yöremizde genellikle kışın sevilerek yenen bir yemektir. İçine bir miktar sarımsak veya biber katılması yemeğin lezzetini artırır.

2-Katıklı Dolma:Yöremizin özelliğini taşıyan yemeklerden biri de katıklı dolmadır. Katık yöremizde yoğurt anlamına gelmektedir. Yapılışı şu şekildedir;Fazla tatlı olmayan büyük bal kabakları soyulduktan sonra karpuz gibi değil de aksine olarak ortadan ikiye ayrılır. İçi temizlenir keskin bir çakı ile 2 veya 3 mm kalınlığında sarma çekilir. Çekilen bu sarma geniş bir sini veya buna benzer kapta tuzlanarak güneşte veya sobanın kenarında 1 saat ısıtılır. Böylece kabak sarma yapılabilecek duruma gelir diğer tarafta yeterli miktarda orta yağlı koyun eti makine da iki defa çekildikten sonra aynı miktarda ince bulgurla karıştırılır. Etle birlikte bir baş soğan, 2-3 adet yeşil biberle çekilir. Etle bulgura tuz biber,yabani reyhanda karıştırılarak iyice yoğrulur.

Bu hamur küçük parçalara ayrıldıktan sonra üç katlı kabakla sarılıp avuç içinde sıkıldıktan sonra gelişi güzel bir tencereye atılır. Ağzına ters şekilde bir tabak ve üstüne ağır bir cisim konulur. Başka bir yerde kaynatılmış su dolmanın üzerine konulur. Dolma çabuk piştiğinde kaynarken tabak kaldırılarak kabağın pişip pişmediği kontrol edilir ve pişmişse hemen tencere ateşten indirilir. Suyu süzülür yarım saat bekledikten sonra üzerine sarımsak ile yoğurt,kırmızı biberle kızartılmış sade yağ döküldükten sonra servis yapılır.

3� Büryan: Rivayet edilir ki, IV. Murat Revan seferine çıkarken, Bitlis�ten geçmiştir. Ordusu ile beraber yürürken, Bitlis�e yakın bir yerde bir sürü ile çobana rastlar. Çobana kendilerinin IV. Murat olduğunu, yemek olarak ikram edecek bir şeyin olup olmadığını sorar. Çoban da; et ve sütten başka bir şeyinin olmadığını, kabul ettikleri takdirde kendilerine et ikram edebileceğini söylemiştir. Çoban, hemen bir teke keser, temizledikten sonra bolca tuzlar. Daha sonra toprağı eşeleyerek derince bir çukur açar. Topladığı dalları çukurun içine atarak yakmaya başlar. Dalların tamamı yanıp, ateş kor halini alınca çukurun içine içi su dolu büyükçe bir kap bırakır. Daha sonra tuzladığı bu hayvanı kuyunun içine sarkıtır. Hava almaması, etin suyun buharıyla pişmesi için üzerini kapatır. Piştikten sonra çıkarak padişaha ikram eder. Padişah bu yemeği çok beğendiğini, �Büryan gibi pişmiştir� demesi üzerine o günden sonra bu yemek hep yapılmış ve adına büryan denilmiştir.

Büryan, Bitlislilerin �hevur� dedikleri tekeden yapılır. Genellikle büryan mevsimi yaz ve sonbaharın başlarıdır. Bu mevsimlerde hayvan hem besili, hem de taze ve tabi otla beslendiğinden eti güzel kokar. Kış aylarında besi hayvancılığı olduğundan, fazla rağbet görmez. Büryan eti bir gün önceden hazırlanır. Bir bütün hayvanın etleri, kopmayacak şekilde hayvanın yanlarına sarkıtılır ve bolca tuzlanarak dinlendirmeye bırakılır. Gece yarısı, saat iki civarlarında tandır yakılır (meşe ağacının dalları kullanılır). Ateş kor halini aldıktan sonra su dolu büyük bir kap, tandırın içine konur. Daha sonra pişirilecek et, çengellerle suya değmeyecek şekilde tandıra sarkıtılır ve tandırın hava almaması için ağzı kapatılır. Et bir yandan ateşte pişerken, diğer yandan tandırın içindeki suyun buharında yumuşatılır. Pişen et tandırdan çıkarılarak, kancaya asılır. Büryanın en iyi olduğu dönem, Ağustos, Eylül, Ekim aylarıdır. Üzümle beraber yemek, adet haline gelmiştir.

Tandırın içine daha önce bırakılan su, tandırdan çıkarılır. Büryandan akan yağlar bu kabın içinde birikir. Bu suyun içine pişirilmiş yağsız et atılarak �Avşor� - �tuzlu su� yemeği yapılır. Bolca biber dökülen bu yemek, sabahları tüketilir.

4 � İçli Köfte (Bitlis Köftesi): Bitlis kadınlarının en çok zorlandıkları bir yemektir. Hem yapımı zahmetli, hem de kadınların imtihanıdır. Bu yemeği layıkıyla yapan hanımlar, rağbet görürler. Yapamayanlar ise maharetli bir ev hanımı olarak görülmezler. Yapımı zahmetli ve zaman aldığından, genellikle komşuların birbirlerine yardım etmesi gerekir.


Bitlis�e özgü diğer bazı yemek çeşitleri şunlardır:

Ciğer Taplaması, Tutmanc Aşı, Şekalok, Gılorik, Has Dolması, Mişevşi, Ayran Aşı, Turşu Aşı, Çireş Çorbası, Kengerli Pilav, Turşlu Dolma, Fındık Dolması, Gari Aşı, Halise, Soğan Köftesi, Çorti taplemesi, Gebol, Keledoş, Pıçoç, Halim Aşı, Yalancı Dolma, Şille, Parpar,Şalgam Yemeği, Soğan Yemeği,Umanç Aşı, Köki,Jağlı Yumurta,Cümür, Yarma Aşı,Kurut Aşı,Bezirgan Çorbası,Kaklı Pilav, Pazik Boranisi,Cevizli fetir, Şor Balıklı Pilav, Baklalı Pilav,
Yemekler genellikle yerde ve toplu olarak yenir. Büyük kaplarda getirilerek ortaya konur. Herkes kendi önünden başlayarak yemeye başlar. Başkasının önündeki yemeğe kaşık sallamak, tepsiyi çevirerek iyi ve etli kısmını kendi önüne almak, görgüsüzlük olarak bilinir.

Misafir geldiğinde büyükler (erkek) bir tarafta, çocuk ve kadınlar bir tarafta yerler. Erkekler yiyip kalkmadan kadınlar yemeğe oturmazlar. Ev sahibi, misafir sofradan kalkmayıncaya kadar sofradan kalkmaz. Kalkarsa görgüsüzlük olur ve misafirinde kalkması manasına gelir. Yemeklerin en iyisi misafire ikram edilir.

Sofra Adabı:Yöremizde yemekler yere bez(sofra)sererek veya tahta sini üzerine yemekler konulmak suretiyle,sofranın çevresine bağdaş kurulur veya sol ayak bükülerek alta alınır sağ ayağın dizi karına doğru çekilerek oturulur. Yeterince yemekler bırakılır ortaklaşa olarak yenilir. Önce büyükler sofraya oturur,daha sonra kadınlar ve çocuklar yemeklerini yerler.
 
Top Bottom