Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Güncel
İl İl Türkiye
23 - Elâzığ
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="Suskun" data-source="post: 292430" data-attributes="member: 21093"><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Bu türkü söylenirken gelini gözlerinden damla damla yaşların aktığını gören ana ve yakınları da, hep birden ağlamaya başlarlar. Fakat bu göz yaşları fazla çok sürmez, oğlan tarafının teşebbüsleriyle Tefciler, hemen daha oynak türkülere söylemeye başlayınca hava değişir neşe, ve gülme söyleme her tarafa dağılırdı.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Eski zamanlarda kadınların takıp takıştırma ve süslenmelerinde ciddiyet ve sonra kıymet aranırdı. Şimdiki gibi yalancı inci ve neceflerin yerine, boyunlarında keleplerle çok kıymetli hakiki inciler .. Altun halpler ve altun dizili Ahmalar bulunurdu. Hele Ruj, pudra, Rimel gibi suni süs malzemesi hiç yoktu . yüzler,gözler, dudaklar, tabii renk ve güzelliklerini daima muhafaza eder ve bozulmazdı. Bunların yerine ellere ve ayak parmaklarına kına koyma adeti vardı ki, pek ucuza satın alınan bir Tuht Acem kınası, evdeki bütün kadınların süslenmesine kafi gelirdi. Ellere o kadar meharetle kına koyanlar vardı ki, bugünün modern sanat meraklıları, o elleri görebilmek kudretine sahip olsalardı, sanaatlerine bir çok yenilikler daha eklemiş olurlardı.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">O kınalı parmaklar, o düzgün kesilmiş normal tırnaklar�Şimdiki gibi ilk nazarda insana korku veren uzatılmış, sivrileştirilmiş kan parmak ve tırnaklara hiç de benzemezdi. Şimdi bilhassa kadın berberlerinin yaratıklarını Rimelli gözlerin yerine, her kadının Cam çekmecesinde sakladığı bir tek sürmedanlığı vardı ki, kadınlar bir aynanın karşısına geçtiler mi, beş on dakika içinde kendi kedilerini süsleyebilirlerdi. Kadın, berbere mi mitsin? Saçlarını mı kestirsin ve boyatsın? Ne münasebet ! �Hangi kız ve kadının saçları belinden aşağı bölük,bölük örülerek sarkıtılmış ve üzerlerine de altınlar dizilmiş ise bunlar beğenilirdi. Bir kadın veya bir genç kız, erkek berberin önüne otursun da saçlarını ondüle ve lüle ,lüle yaptırsın .. Kakülleri istifham işaretleri kondursun .. Saçlarına Diba veya Karavel denilen çeşit çeşit renk ve şekil verdirsin, kimin haddine düşmüş ..Hülasa Zülüfler Kahküller yüze yaraşır şekilde kesilirdi .Bakınız, Emrah bu tip çehreler için ne de güzel söyler :</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Sarmış şu gülün arız-ı gül zarını perçem,</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Nalan eder, üftade dil �i zarını perçem.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Tahrik-i sabadan alup etvarını perçem,</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Arz eyleye dil bestelere reftarını perçem.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Pazara salup sim gibi simsarını perçem,</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Faş eylemiş alemlere esrarını perçem.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Hakikaten bir zamanlar Harput�un kızları ve kadınları çok güzel ve cana yakındılar. İçlerinde öyle müstesna güzeller vardı ki, hatıraları şimdi bile insanı heyecanlandırıyor. Bakınız ! Harput şairlerinden Serseri, bir zamanlar gurbete çıkmış � Diyar,diyar dolaşmış � Dönüşünde Harput güzellerine karşı iştiyak ve ihtisatını şu satırlarla ne güzel ifade etmiştir:</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Yine bir şuh-i şirin yazmayı nevrestelemiş,</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Aldı aklım, hele bilmem, ne güzel betelemiş.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Fino fes bir yana, püskül karışıp kahkülüne,</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Kara gözler, ne yaman hasta bakar mest eylemiş.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Tir-i müjganını şol kaş yayından vah kim,</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Sineme doğru tutup atmağa şayestelemiş.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Göreli gül yüzünü, aşkına yandım, yanarım,</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Tütünüm baştan aşup göklere piyvestelemiş.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Serseri! Sen gideli gurbete Harput Güzeli,</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Şive-i naz-ü edayı ne yaman üstelemiş.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Zülüfler kesilince, bütün misafirler tarafından Gelinin başına paralar serpilir� Fakat Gelin durmadan ağlar� Bu sıra sayısız kına tabaklarına mumlar dikilmiş ve yandırılmış olduğu halde ortaya getirilir, misafirlere dağıtılır �Tefçiler Çayda çıra havasını çalmaya ve türkülerini söylemeye başlayınca ilk kına oyununu Gelinle Sağdıç oynıyarak açarlar, sonra oğlanın ve kızın anaları oynarlar. Bunları takiben bütün tabaklar misafirlerin elinde oyuna başlarlar ve saatlerce devam eder.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Daha sonra sırasıyla gecede bulunan bütün kadınlar ve kızlar tarafından bu suretle �Çayda Çıra� oynanır. Kadın kına geceleri de erkek kına gecelerinin ile hemen hemen benzeridir. Bu eğlenceler de gece yarılarına kadar devam edip giderdi.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Düğüne Hazırlık, Düğün Şenlikleri ve Düğün Ziyafetleri :</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Düğün günü daha evvel taraflar arasında kararlaştırılmış olduğundan zengin ailelerde düğün şenlikleri bir hafta veya on gün evvel başlar. Düğün evinin selamlık ve harem dairelerinin bütün oda, salon ve sofaları temizlenmiş, yemek odaları ayrılmıştır. Geceleri aydınlık olmak için düğün evinin caddeye olan duvarlarına, pencerelerine fenerler asılır ve düğün evinin kapısı önünde muhtelif yerlere meşaleler yakılmak için bir metre yükseklikte demir ocaklar yerleştirilirdi.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Şenliklere, düğün evinin kapısı önünde veyahut bu eve yakın bir meydanda sabahın muayyen saatlerinde davulların bir arada ve bir anda vurulmalarıyla başlanılırdı. Davul adedi, düğünün şümul ve azametine göre değişir. Bu davulların yanında her iki veya üç davul için bir zurna veya bir kılernet bulundurulurdu. Bu davulların bir arada ve aynı tempo ile bir anda vurulmaları büyün mahalleyi ayaklandırırdı. Çoluk çocuk, ihtiyarı, genci hep birden düğün evinin kapısı önüne koşar, buralarda toplanılır ve mahşeri bir kalabalık her an artar ve kabarırdı.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Davulcuların ilk vazifeleri, davetlileri karşılamaktı, uzaktan bir davetli kafilesinin geldiğini gören davulcular, hemen �Karşılama- havasına geçerek gelenlere karşı yürür, yaklaşınca da tekrar geri dönerek misafirlerin önleri sıra çala, çala düğün evinin kapısına kadar misafirleri getirir, orada baş davulcu, davulunu çevirerek vaziyet alır diğer davullar çalınırdı. Davetliler, çevrilen davulun üstüne bahşiş olarak gümüş mecidiyeler, on kuruşluklar, çeyrekler atarak içeriye girerlerdi. Davullar, dışarıda çalınmağa başlarken içeride de saz takımı fasla başlardı. Saz takımı: bir veya iki keman, bir kanun, bir kılernet bir veya iki teften ibaretti. Son zamanlarda bu takıma Darbuka, Cümbüş ve Ut da girmiş bulunmaktaydı. Bu takımın yanında iki veya üç okuyucu ve birde Köçek vardı. Bu saz takımına bazen Elazığ�dan kemaneci Kör Karo, Hamamcının Mustafa ve Hüseynik� ten de kanuncu Boğos gibi sanatkarlar da getirtilir, bu suretle saz takımı kadrosu genişletilirdi. Gece alemlerinde bilhassa Kına gecelerinde bu kadroya hariçten sesi gür ve güzel bazı okuyucular da davet edilir, ahenk ve coşkunluk artar ve ayyuka çıkardı. Mesela: Başta Korukoğlu Şevki, Dabağ, Muhittin, İsmail ve Feyzi gibi.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">İşte dışarıda davullar ve zurnalar, içeride saz takımları icray-ı ahenk ederlerken, düğün davetlileri de kafile kafile gelmeye başlarlardı. Bu davetler şöyle olurdu: Düğünlere davet edilecek zevatın isimleri birkaç gün evvelinden büyük bir tabak kağıt üzerine yazılırdı. Birinci planda: Harput�un büyük alimleri .. Hükümet erkanı .. Tüccarlar .. Köy ağaları .. Esnaf .. ve en sonra da konu komşu .. Bu defterler, düğünde İlahi okumak üzere vazife alacak olan üç dört kişiye verilirdi ki, bunlara Harput�da <<UHUCU>> denilirdi. Bunlar defterler ellerinde kapı, kapı, dükkan, dükkan dolaşır, düğün sahiplerinin selamlarını ve davetin gün ve saatini söyleyerek düğüne davet ederler ve bunlardan da bahşişlerini alırlardı.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Davetliler, şu şekilde tertiplenen sofralara oturur, yemeklerini yerlerdi. Odanın bir başından öteki başına kadar bir ve sofalarda ise bir sağ ve bir sol tarafta olmak üzere iki sıra, yerlere bembeyaz kar gibi Hasavanlar serilmiştir. Genişlikleri iki, uzunlukları dört beş metre olan bu Hasavanların her tarafına yumuşak şilteler, minderler konulmuştur. Bunların üstünde boydan boya ince mabrum denilen bezlerden yapılmış 3-4 metre uzunluğunda işlemeli peşkirler�Ve bu peşkirlerin önünde tertemiz cimşir ve siyah Abanoz kaşıklar sıralanmıştır. Hasavanın üzerinde kalaylı büyük bakır leğenler için de kızarmış kuzular .. Kaburgalar .. Pirinç veya Bulgur tiritleri (Etli Pilav) .. Yaprak dolmaları .. Tepsilerle Baklavalar .. Ve yine ufak kaselerde Düğün zerdeleri ve pilavlar. İşte Harput �da bu gibi sofralara << SOMAT >> denilir, hatta << Somat çekme >> diye de kullanılırdı.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Yemeklerden sonra misafirler, diğer odalara alınarak kahveler, sigaralar, nargilelerle i� saz ve ikram edilirlerdi .Bir kafile gidince, sofralar derhal temizlenerek ikinci kafile için yeniden tanzim edilirdi. İkinci, üçüncü, dördüncü kafileler de bu suretle yedirilip içirildikten sonra düğün evinden ayrılırlardı. Bu arada saz takımı durmadan, dinlenmeden çalar ve misafirleri eğlendirirdi. İşret kullananlar, ayrıca akşam yemeklerine davet edilir, bunlara da masalarda sofralar hazırlanır .. yer,içer, sohbet eder; eğlenirlerdi. Öyle bir an gelirdi ki, işret sofrasındaki davetliler, hep birden coşar, oyuna kalkarlardı. Bu eğlenceler, bazen gece yarılarına kadar devam ederdi. İşret edenler, çalgıcılara ayrı,ayrı rakı ikram ettiklerinden ve bir taraftan da bahşiş verdiklerinden onlar da neşelenir ve coşarlardı.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">İçeride bu şekilde eğlenilirken dışarıda da davul zurna sesleri mahalleyi çınlatmakta devam ederdi. Davulların önünde oyuncular çoğalır, halaylar, üçayaklar birbirini takip ederdi. Bilhassa köylerden getirtilen oyuncular, o kadar maharetle oynarlardı ki, o sıra bütün düğün davetlileri kadın, erkek damlardan ve pencerelerden bunları seyre çıkarlardı. İsimlerini burada rahmetle anacağım Tilenzit köyünden İbrahim, Germilili Telo, Adedili Mehmet Ali gibi oyuncuları bu topraklar bir daha yetiştiremezdi. Bu suretle düğünlerin akşamları ve hele geceleri daha neşeli geçerdi. Bir taraftan meşaleler yanar, bir taraftan havai fişekler gökyüzüne helezoni ışıklar saçardı.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Düğün Alayları :</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Bu ziyafetler ve eğlencelerden sonra düğün günü gelip çatmıştır. Şafak söker ve ortalık aydınlanırken düğün evlerinde bir faaliyet, bir telaştır başlamıştır. Düğün evine girip çıkanların haddi hesabı yoktur. Gelin uzak bir köyden veya uzak bir mahalleden alınacaksa evvelden düğün evine getirilmiş olan taht �i revanın hazırlanmasına başlanır. Taht �i bunlar hali vakti yerinde olanlar tarafında hayır için yaptırılmış ve istenildiği zaman her düğün sahibine emanet verilmek üzere vakf edilmiştir. Düğün alayları şu şekilde sıralanır: en önde yolu açan kimse bunu arkasına iki yağız delikanlı ellerinde pırıl pırıl kılıçları, kalkanları, boyunlarında omuzlarından sarkan ipek kumaşlar sarılı kalkan kılıççılar hem ağır ağır oynuyor hem de yavaş yavaş yürüyorlar.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Bunları takiben yine boyunlarında ipekli kumaşlar sarılı davulcular, zurnacılar bunların arkasından çalgıcılar gelirdi. Sonra siyah geniş cübbeleri sırtlarında, büyük ve beyaz sarıkları başlarında hocalar, tüccarlar, memurlar, konu komşu erkekleri takip ederdi. Sonra gelinin rahlesini başında taşıyan bir hoca ve bunun arkasındanda ilahiciler gelirdi. İlahicilerin arkasında taht �i revan gelirdi ki sağında ve solunda veya ön taraflarında bilhassa güveyinin babası ile yakım akrabalardan bir kısmı yer alırlardı. En sonrada kadınlar. Bunlarda sıra yoktur. Yalnız kayın valide taht �i revanın arkasında bulunur, diğerleri karışık fakat toplu bir halde yürürlerdi.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Haleat Dağıtma :</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Düğünden birkaç gün sonra haleat dağıtmak üzere kızın annesi ve yakınları, oğlan evine davet edilirlerdi. Gelinin getirdiği çeyiz arasındaki sandığı açılır, bu sandığın içindeki eşyadan bütün oğlan evi aile fertlerine sonra yakın akraba, dost ve yakınlarına hediyeler ayrıldığı gibi, geline hediye takanlara da bohça bohça hediye hazırlanır ve gönderilirdi. Bu bohçalat kimlere gönderilmiş ise götürenlere bahşiş verilir. Her bohçanın içerisinde erkekler için bir kat iç çamaşır, gömlekler, tütün saat ve para keseleri, havlular, peşkirler, kadınlar için ipek gömlekler, oyalı yazmalar, işlemeli tülbentler ipek kırapler. Geline en ağır hediye verenlerin bohçasına da, bu saydıklarımdan başka birer top ipekli çitare veya yerli fabrika kumaşları da konurdu.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red">Supha Günleri :</span></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Gerdek gecesini takip eden güne �SUPHA� günü denirdi. Sabahın erken saatinde itibaren düğün evinde bütün temizlikler yapılmış. Varsa büyük ana, büyük baba ve saire. Bunlar toplu olarak bir odaya otururlarken Güveği ile Gelin bu odaya girer sırasıyla büyüklerin ellerini öperlerdi. Güveği aynı kıyafette gelin ise geniş ve etrafı el işi işlemelerle süslü bir namazlık başında. Bu beyaz örtünün altından gelinin ancak burnu, kaşları ve gözleri gözükebiliyor. Bu şekilde büyüklerin elleri öpüldükten sonra mahcup bir edayla odadan çıkara ve kendi odasına gider.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Tam bu sırada kız evinden hizmetçilerin başında sinilerle �Sabahlık� denilen yemekler gelir ki bunlarında ayrıca bir özelliği vardır. Tepsilerde kızarmış kuzular veya kaburgalar, baklavalar. Yağlı çörekler, sütlü tandır ekmeleri bu yemeklerle birlikte kız evi ailesinden hediyeler gelir ki bunların en aşağısı madeni bir altındır. Bunları kız evi yakınlarından bir kadın getirir. Oğlan evinde de gerek bu kadına gerekse yemekleri taşıyanlara ayrı ayrı bahşişler verilir. Sonra güveği dahil bütün ev erkekleri dışarı iş ve güçlerinin başına giderlerdi.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Bundan sonra kadınlar arasında supha gününün hazırlıkları başlar, her şeyden evvel geline, en ve süslü elbiselerinden birisi giydirilir ve bütün ziynet altınları ve mücevheratı da takılır. Bilhassa damadın o gece yüz görümlüğü olarak verdiği hediye bariz bir yere takılır, diğer ev hanımları da yeni elbiseler giymek ve mücevherlerini takmak suretiyle bezenirler.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Supha gününe, kız evi ve oğlan evi ailelerinden başka akraba ve konu komşu kadınları ve dışarıdan da birçok ziyaretçiler �Gelin Görmeye� gelebilirlerdi. Bu misafirleri çifter tefçiler çalarak karşılar, harem tarafının en büyük odasında veya sofasında toplanırlardı. Bu sırada önlerinde tefçiler çalarak gelin ve sağdıç yan yana içeri girerler. Sağdıç gelini bütün misafirlerle görüştürür, büyüklerin elleri küçüklerin yüzleri öpülürdü. Sonra odanın bir tarafında yer alır ve ayakta dururlar. Ta ki misafirler arasında en yaşlı ve en hatırı sayılır bir hanım, oturmalarına müsaade etsin. Şimdi eğlenceler başlamıştır, oyuna en evvel kaynana kaldırılır. Teflerin sesi, türkü ve mayaların sesi etrafa yayılır, herkesi neşelendirir ve oynatır. Misafirler bu gün için geline kıymetli hediyeler getirmişlerdir, bu hediyeler fırsat bulundukça geline verilir. Eğlenceler akşama doğru sona erer.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red"></span></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red">Gelin Odası :</span></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Gelin odası tertemiz, muntazam tertip edilmiştir. Ortada iki büyük şilte üst üste serilmiştir. Yüzleri ipek kumaştan yorganlar, başları dantelli beyaz patiska yastıklar, yatağın yanı başında ya bir halı seccade veya ipek veya sırma işlemeli bir seccade serilidir.</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: Red">Gelin Hamamı ve Gelin Ziyaretleri :</span></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Düğünden bir hafta on gün sonra da Gelin hamamı yapılır. Hamama evvela, kız evi, yakın akraba, dost ve yakın komşular davet edilirler ve hangi hamama gelecekleri evvelden tespit edilerek kendilerine bildirilir. O gün, eğer davetliler çoksa sabahtan akşama, değilse öğlenden akşama kadar hamam, düğün sahipleri tarafından kiralanır ve hamama bunlardan başka müşteri alınmaz. Kadın misafirler, hamama gelince: Tefçiler ve düğün sahipleri tarafından karşılanırlar... Bütün misafirlere, yıkanmak için ikram olarak birer kalıp sabun dağıtılır. Gelin evinden gelip de elbiselerini çıkardıktan sonra, natırların kolları arasında dış göbek taşına getirildiği zaman bütün misafirlerde burada toplanırlar. Tefçiler çalmaya, çağırmaya başlayınca bir alay halinde gelini aralarına alarak iç hamama girerler. Herkes yerini almış yıkanırken misafirlere yaz ise çeşitli meyveler, kış ise kuru ve tatlı yemişler ikram edilir. Bu merasim de akşama kadar devem eder. Düğün evi ilgilileri tarafından hamamcıya ve natırlara bol bol bahşişler verilir. Hamamdan sonra evli evine köylü köyüne!...</span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-size: 15px">Gelin hamamdan çıktından sonra doğruca Baba evine götürülür, damatta oraya gider, orada birkaç gün misafir olarak kalırlar. Bu ziyaretten sonra gelin gezdirme merasimi başlar. Oğlan evine mensup 5-6 kadın, geline her gün başka elbiseler giydirmek suretiyle düğüne gelenlerin ve bilhassa hediye getirenlerin evlerini dolaşır ve gelini gezdirirler. Düğüne gelenler bu ziyaretti mutlak suretle beklerlerdi. Bu gezintilerde haftalarca hatta aylarca devam edip giderdi.</span></strong></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Suskun, post: 292430, member: 21093"] [FONT="Comic Sans MS"][B][SIZE=4] Bu türkü söylenirken gelini gözlerinden damla damla yaşların aktığını gören ana ve yakınları da, hep birden ağlamaya başlarlar. Fakat bu göz yaşları fazla çok sürmez, oğlan tarafının teşebbüsleriyle Tefciler, hemen daha oynak türkülere söylemeye başlayınca hava değişir neşe, ve gülme söyleme her tarafa dağılırdı. Eski zamanlarda kadınların takıp takıştırma ve süslenmelerinde ciddiyet ve sonra kıymet aranırdı. Şimdiki gibi yalancı inci ve neceflerin yerine, boyunlarında keleplerle çok kıymetli hakiki inciler .. Altun halpler ve altun dizili Ahmalar bulunurdu. Hele Ruj, pudra, Rimel gibi suni süs malzemesi hiç yoktu . yüzler,gözler, dudaklar, tabii renk ve güzelliklerini daima muhafaza eder ve bozulmazdı. Bunların yerine ellere ve ayak parmaklarına kına koyma adeti vardı ki, pek ucuza satın alınan bir Tuht Acem kınası, evdeki bütün kadınların süslenmesine kafi gelirdi. Ellere o kadar meharetle kına koyanlar vardı ki, bugünün modern sanat meraklıları, o elleri görebilmek kudretine sahip olsalardı, sanaatlerine bir çok yenilikler daha eklemiş olurlardı. O kınalı parmaklar, o düzgün kesilmiş normal tırnaklar�Şimdiki gibi ilk nazarda insana korku veren uzatılmış, sivrileştirilmiş kan parmak ve tırnaklara hiç de benzemezdi. Şimdi bilhassa kadın berberlerinin yaratıklarını Rimelli gözlerin yerine, her kadının Cam çekmecesinde sakladığı bir tek sürmedanlığı vardı ki, kadınlar bir aynanın karşısına geçtiler mi, beş on dakika içinde kendi kedilerini süsleyebilirlerdi. Kadın, berbere mi mitsin? Saçlarını mı kestirsin ve boyatsın? Ne münasebet ! �Hangi kız ve kadının saçları belinden aşağı bölük,bölük örülerek sarkıtılmış ve üzerlerine de altınlar dizilmiş ise bunlar beğenilirdi. Bir kadın veya bir genç kız, erkek berberin önüne otursun da saçlarını ondüle ve lüle ,lüle yaptırsın .. Kakülleri istifham işaretleri kondursun .. Saçlarına Diba veya Karavel denilen çeşit çeşit renk ve şekil verdirsin, kimin haddine düşmüş ..Hülasa Zülüfler Kahküller yüze yaraşır şekilde kesilirdi .Bakınız, Emrah bu tip çehreler için ne de güzel söyler : Sarmış şu gülün arız-ı gül zarını perçem, Nalan eder, üftade dil �i zarını perçem. Tahrik-i sabadan alup etvarını perçem, Arz eyleye dil bestelere reftarını perçem. Pazara salup sim gibi simsarını perçem, Faş eylemiş alemlere esrarını perçem. Hakikaten bir zamanlar Harput�un kızları ve kadınları çok güzel ve cana yakındılar. İçlerinde öyle müstesna güzeller vardı ki, hatıraları şimdi bile insanı heyecanlandırıyor. Bakınız ! Harput şairlerinden Serseri, bir zamanlar gurbete çıkmış � Diyar,diyar dolaşmış � Dönüşünde Harput güzellerine karşı iştiyak ve ihtisatını şu satırlarla ne güzel ifade etmiştir: Yine bir şuh-i şirin yazmayı nevrestelemiş, Aldı aklım, hele bilmem, ne güzel betelemiş. Fino fes bir yana, püskül karışıp kahkülüne, Kara gözler, ne yaman hasta bakar mest eylemiş. Tir-i müjganını şol kaş yayından vah kim, Sineme doğru tutup atmağa şayestelemiş. Göreli gül yüzünü, aşkına yandım, yanarım, Tütünüm baştan aşup göklere piyvestelemiş. Serseri! Sen gideli gurbete Harput Güzeli, Şive-i naz-ü edayı ne yaman üstelemiş. Zülüfler kesilince, bütün misafirler tarafından Gelinin başına paralar serpilir� Fakat Gelin durmadan ağlar� Bu sıra sayısız kına tabaklarına mumlar dikilmiş ve yandırılmış olduğu halde ortaya getirilir, misafirlere dağıtılır �Tefçiler Çayda çıra havasını çalmaya ve türkülerini söylemeye başlayınca ilk kına oyununu Gelinle Sağdıç oynıyarak açarlar, sonra oğlanın ve kızın anaları oynarlar. Bunları takiben bütün tabaklar misafirlerin elinde oyuna başlarlar ve saatlerce devam eder. Daha sonra sırasıyla gecede bulunan bütün kadınlar ve kızlar tarafından bu suretle �Çayda Çıra� oynanır. Kadın kına geceleri de erkek kına gecelerinin ile hemen hemen benzeridir. Bu eğlenceler de gece yarılarına kadar devam edip giderdi. Düğüne Hazırlık, Düğün Şenlikleri ve Düğün Ziyafetleri : Düğün günü daha evvel taraflar arasında kararlaştırılmış olduğundan zengin ailelerde düğün şenlikleri bir hafta veya on gün evvel başlar. Düğün evinin selamlık ve harem dairelerinin bütün oda, salon ve sofaları temizlenmiş, yemek odaları ayrılmıştır. Geceleri aydınlık olmak için düğün evinin caddeye olan duvarlarına, pencerelerine fenerler asılır ve düğün evinin kapısı önünde muhtelif yerlere meşaleler yakılmak için bir metre yükseklikte demir ocaklar yerleştirilirdi. Şenliklere, düğün evinin kapısı önünde veyahut bu eve yakın bir meydanda sabahın muayyen saatlerinde davulların bir arada ve bir anda vurulmalarıyla başlanılırdı. Davul adedi, düğünün şümul ve azametine göre değişir. Bu davulların yanında her iki veya üç davul için bir zurna veya bir kılernet bulundurulurdu. Bu davulların bir arada ve aynı tempo ile bir anda vurulmaları büyün mahalleyi ayaklandırırdı. Çoluk çocuk, ihtiyarı, genci hep birden düğün evinin kapısı önüne koşar, buralarda toplanılır ve mahşeri bir kalabalık her an artar ve kabarırdı. Davulcuların ilk vazifeleri, davetlileri karşılamaktı, uzaktan bir davetli kafilesinin geldiğini gören davulcular, hemen �Karşılama- havasına geçerek gelenlere karşı yürür, yaklaşınca da tekrar geri dönerek misafirlerin önleri sıra çala, çala düğün evinin kapısına kadar misafirleri getirir, orada baş davulcu, davulunu çevirerek vaziyet alır diğer davullar çalınırdı. Davetliler, çevrilen davulun üstüne bahşiş olarak gümüş mecidiyeler, on kuruşluklar, çeyrekler atarak içeriye girerlerdi. Davullar, dışarıda çalınmağa başlarken içeride de saz takımı fasla başlardı. Saz takımı: bir veya iki keman, bir kanun, bir kılernet bir veya iki teften ibaretti. Son zamanlarda bu takıma Darbuka, Cümbüş ve Ut da girmiş bulunmaktaydı. Bu takımın yanında iki veya üç okuyucu ve birde Köçek vardı. Bu saz takımına bazen Elazığ�dan kemaneci Kör Karo, Hamamcının Mustafa ve Hüseynik� ten de kanuncu Boğos gibi sanatkarlar da getirtilir, bu suretle saz takımı kadrosu genişletilirdi. Gece alemlerinde bilhassa Kına gecelerinde bu kadroya hariçten sesi gür ve güzel bazı okuyucular da davet edilir, ahenk ve coşkunluk artar ve ayyuka çıkardı. Mesela: Başta Korukoğlu Şevki, Dabağ, Muhittin, İsmail ve Feyzi gibi. İşte dışarıda davullar ve zurnalar, içeride saz takımları icray-ı ahenk ederlerken, düğün davetlileri de kafile kafile gelmeye başlarlardı. Bu davetler şöyle olurdu: Düğünlere davet edilecek zevatın isimleri birkaç gün evvelinden büyük bir tabak kağıt üzerine yazılırdı. Birinci planda: Harput�un büyük alimleri .. Hükümet erkanı .. Tüccarlar .. Köy ağaları .. Esnaf .. ve en sonra da konu komşu .. Bu defterler, düğünde İlahi okumak üzere vazife alacak olan üç dört kişiye verilirdi ki, bunlara Harput�da <<UHUCU>> denilirdi. Bunlar defterler ellerinde kapı, kapı, dükkan, dükkan dolaşır, düğün sahiplerinin selamlarını ve davetin gün ve saatini söyleyerek düğüne davet ederler ve bunlardan da bahşişlerini alırlardı. Davetliler, şu şekilde tertiplenen sofralara oturur, yemeklerini yerlerdi. Odanın bir başından öteki başına kadar bir ve sofalarda ise bir sağ ve bir sol tarafta olmak üzere iki sıra, yerlere bembeyaz kar gibi Hasavanlar serilmiştir. Genişlikleri iki, uzunlukları dört beş metre olan bu Hasavanların her tarafına yumuşak şilteler, minderler konulmuştur. Bunların üstünde boydan boya ince mabrum denilen bezlerden yapılmış 3-4 metre uzunluğunda işlemeli peşkirler�Ve bu peşkirlerin önünde tertemiz cimşir ve siyah Abanoz kaşıklar sıralanmıştır. Hasavanın üzerinde kalaylı büyük bakır leğenler için de kızarmış kuzular .. Kaburgalar .. Pirinç veya Bulgur tiritleri (Etli Pilav) .. Yaprak dolmaları .. Tepsilerle Baklavalar .. Ve yine ufak kaselerde Düğün zerdeleri ve pilavlar. İşte Harput �da bu gibi sofralara << SOMAT >> denilir, hatta << Somat çekme >> diye de kullanılırdı. Yemeklerden sonra misafirler, diğer odalara alınarak kahveler, sigaralar, nargilelerle i� saz ve ikram edilirlerdi .Bir kafile gidince, sofralar derhal temizlenerek ikinci kafile için yeniden tanzim edilirdi. İkinci, üçüncü, dördüncü kafileler de bu suretle yedirilip içirildikten sonra düğün evinden ayrılırlardı. Bu arada saz takımı durmadan, dinlenmeden çalar ve misafirleri eğlendirirdi. İşret kullananlar, ayrıca akşam yemeklerine davet edilir, bunlara da masalarda sofralar hazırlanır .. yer,içer, sohbet eder; eğlenirlerdi. Öyle bir an gelirdi ki, işret sofrasındaki davetliler, hep birden coşar, oyuna kalkarlardı. Bu eğlenceler, bazen gece yarılarına kadar devam ederdi. İşret edenler, çalgıcılara ayrı,ayrı rakı ikram ettiklerinden ve bir taraftan da bahşiş verdiklerinden onlar da neşelenir ve coşarlardı. İçeride bu şekilde eğlenilirken dışarıda da davul zurna sesleri mahalleyi çınlatmakta devam ederdi. Davulların önünde oyuncular çoğalır, halaylar, üçayaklar birbirini takip ederdi. Bilhassa köylerden getirtilen oyuncular, o kadar maharetle oynarlardı ki, o sıra bütün düğün davetlileri kadın, erkek damlardan ve pencerelerden bunları seyre çıkarlardı. İsimlerini burada rahmetle anacağım Tilenzit köyünden İbrahim, Germilili Telo, Adedili Mehmet Ali gibi oyuncuları bu topraklar bir daha yetiştiremezdi. Bu suretle düğünlerin akşamları ve hele geceleri daha neşeli geçerdi. Bir taraftan meşaleler yanar, bir taraftan havai fişekler gökyüzüne helezoni ışıklar saçardı. Düğün Alayları : Bu ziyafetler ve eğlencelerden sonra düğün günü gelip çatmıştır. Şafak söker ve ortalık aydınlanırken düğün evlerinde bir faaliyet, bir telaştır başlamıştır. Düğün evine girip çıkanların haddi hesabı yoktur. Gelin uzak bir köyden veya uzak bir mahalleden alınacaksa evvelden düğün evine getirilmiş olan taht �i revanın hazırlanmasına başlanır. Taht �i bunlar hali vakti yerinde olanlar tarafında hayır için yaptırılmış ve istenildiği zaman her düğün sahibine emanet verilmek üzere vakf edilmiştir. Düğün alayları şu şekilde sıralanır: en önde yolu açan kimse bunu arkasına iki yağız delikanlı ellerinde pırıl pırıl kılıçları, kalkanları, boyunlarında omuzlarından sarkan ipek kumaşlar sarılı kalkan kılıççılar hem ağır ağır oynuyor hem de yavaş yavaş yürüyorlar. Bunları takiben yine boyunlarında ipekli kumaşlar sarılı davulcular, zurnacılar bunların arkasından çalgıcılar gelirdi. Sonra siyah geniş cübbeleri sırtlarında, büyük ve beyaz sarıkları başlarında hocalar, tüccarlar, memurlar, konu komşu erkekleri takip ederdi. Sonra gelinin rahlesini başında taşıyan bir hoca ve bunun arkasındanda ilahiciler gelirdi. İlahicilerin arkasında taht �i revan gelirdi ki sağında ve solunda veya ön taraflarında bilhassa güveyinin babası ile yakım akrabalardan bir kısmı yer alırlardı. En sonrada kadınlar. Bunlarda sıra yoktur. Yalnız kayın valide taht �i revanın arkasında bulunur, diğerleri karışık fakat toplu bir halde yürürlerdi. Haleat Dağıtma : Düğünden birkaç gün sonra haleat dağıtmak üzere kızın annesi ve yakınları, oğlan evine davet edilirlerdi. Gelinin getirdiği çeyiz arasındaki sandığı açılır, bu sandığın içindeki eşyadan bütün oğlan evi aile fertlerine sonra yakın akraba, dost ve yakınlarına hediyeler ayrıldığı gibi, geline hediye takanlara da bohça bohça hediye hazırlanır ve gönderilirdi. Bu bohçalat kimlere gönderilmiş ise götürenlere bahşiş verilir. Her bohçanın içerisinde erkekler için bir kat iç çamaşır, gömlekler, tütün saat ve para keseleri, havlular, peşkirler, kadınlar için ipek gömlekler, oyalı yazmalar, işlemeli tülbentler ipek kırapler. Geline en ağır hediye verenlerin bohçasına da, bu saydıklarımdan başka birer top ipekli çitare veya yerli fabrika kumaşları da konurdu. [COLOR="Red"]Supha Günleri :[/COLOR] Gerdek gecesini takip eden güne �SUPHA� günü denirdi. Sabahın erken saatinde itibaren düğün evinde bütün temizlikler yapılmış. Varsa büyük ana, büyük baba ve saire. Bunlar toplu olarak bir odaya otururlarken Güveği ile Gelin bu odaya girer sırasıyla büyüklerin ellerini öperlerdi. Güveği aynı kıyafette gelin ise geniş ve etrafı el işi işlemelerle süslü bir namazlık başında. Bu beyaz örtünün altından gelinin ancak burnu, kaşları ve gözleri gözükebiliyor. Bu şekilde büyüklerin elleri öpüldükten sonra mahcup bir edayla odadan çıkara ve kendi odasına gider. Tam bu sırada kız evinden hizmetçilerin başında sinilerle �Sabahlık� denilen yemekler gelir ki bunlarında ayrıca bir özelliği vardır. Tepsilerde kızarmış kuzular veya kaburgalar, baklavalar. Yağlı çörekler, sütlü tandır ekmeleri bu yemeklerle birlikte kız evi ailesinden hediyeler gelir ki bunların en aşağısı madeni bir altındır. Bunları kız evi yakınlarından bir kadın getirir. Oğlan evinde de gerek bu kadına gerekse yemekleri taşıyanlara ayrı ayrı bahşişler verilir. Sonra güveği dahil bütün ev erkekleri dışarı iş ve güçlerinin başına giderlerdi. Bundan sonra kadınlar arasında supha gününün hazırlıkları başlar, her şeyden evvel geline, en ve süslü elbiselerinden birisi giydirilir ve bütün ziynet altınları ve mücevheratı da takılır. Bilhassa damadın o gece yüz görümlüğü olarak verdiği hediye bariz bir yere takılır, diğer ev hanımları da yeni elbiseler giymek ve mücevherlerini takmak suretiyle bezenirler. Supha gününe, kız evi ve oğlan evi ailelerinden başka akraba ve konu komşu kadınları ve dışarıdan da birçok ziyaretçiler �Gelin Görmeye� gelebilirlerdi. Bu misafirleri çifter tefçiler çalarak karşılar, harem tarafının en büyük odasında veya sofasında toplanırlardı. Bu sırada önlerinde tefçiler çalarak gelin ve sağdıç yan yana içeri girerler. Sağdıç gelini bütün misafirlerle görüştürür, büyüklerin elleri küçüklerin yüzleri öpülürdü. Sonra odanın bir tarafında yer alır ve ayakta dururlar. Ta ki misafirler arasında en yaşlı ve en hatırı sayılır bir hanım, oturmalarına müsaade etsin. Şimdi eğlenceler başlamıştır, oyuna en evvel kaynana kaldırılır. Teflerin sesi, türkü ve mayaların sesi etrafa yayılır, herkesi neşelendirir ve oynatır. Misafirler bu gün için geline kıymetli hediyeler getirmişlerdir, bu hediyeler fırsat bulundukça geline verilir. Eğlenceler akşama doğru sona erer. [COLOR="Red"] Gelin Odası :[/COLOR] Gelin odası tertemiz, muntazam tertip edilmiştir. Ortada iki büyük şilte üst üste serilmiştir. Yüzleri ipek kumaştan yorganlar, başları dantelli beyaz patiska yastıklar, yatağın yanı başında ya bir halı seccade veya ipek veya sırma işlemeli bir seccade serilidir. [COLOR="Red"]Gelin Hamamı ve Gelin Ziyaretleri :[/COLOR] Düğünden bir hafta on gün sonra da Gelin hamamı yapılır. Hamama evvela, kız evi, yakın akraba, dost ve yakın komşular davet edilirler ve hangi hamama gelecekleri evvelden tespit edilerek kendilerine bildirilir. O gün, eğer davetliler çoksa sabahtan akşama, değilse öğlenden akşama kadar hamam, düğün sahipleri tarafından kiralanır ve hamama bunlardan başka müşteri alınmaz. Kadın misafirler, hamama gelince: Tefçiler ve düğün sahipleri tarafından karşılanırlar... Bütün misafirlere, yıkanmak için ikram olarak birer kalıp sabun dağıtılır. Gelin evinden gelip de elbiselerini çıkardıktan sonra, natırların kolları arasında dış göbek taşına getirildiği zaman bütün misafirlerde burada toplanırlar. Tefçiler çalmaya, çağırmaya başlayınca bir alay halinde gelini aralarına alarak iç hamama girerler. Herkes yerini almış yıkanırken misafirlere yaz ise çeşitli meyveler, kış ise kuru ve tatlı yemişler ikram edilir. Bu merasim de akşama kadar devem eder. Düğün evi ilgilileri tarafından hamamcıya ve natırlara bol bol bahşişler verilir. Hamamdan sonra evli evine köylü köyüne!... Gelin hamamdan çıktından sonra doğruca Baba evine götürülür, damatta oraya gider, orada birkaç gün misafir olarak kalırlar. Bu ziyaretten sonra gelin gezdirme merasimi başlar. Oğlan evine mensup 5-6 kadın, geline her gün başka elbiseler giydirmek suretiyle düğüne gelenlerin ve bilhassa hediye getirenlerin evlerini dolaşır ve gelini gezdirirler. Düğüne gelenler bu ziyaretti mutlak suretle beklerlerdi. Bu gezintilerde haftalarca hatta aylarca devam edip giderdi.[/SIZE][/B][/FONT] [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Ülkemizin kuzeyindeki deniz hangisidir? (bitişik yazınız)
Cevapla
Forumlar
Güncel
İl İl Türkiye
23 - Elâzığ
Top