Navarin'e gömülen Osmanlı hazinesi
Navaron Koyu derinliklerinde yatan 26 milyon dolarlık Osmanlı hazinesi kurtarılmayı bekliyor. Günümüz şartlarında çıkarılabilecek hazine Yunan ve Türk hükümet krizine yol açabilirNavaron Koyu derinliklerinde yatan toplam yirmi altı milyon dolarlık Osmanlı hazinesi hâlâ kurtarılmayı bekliyor. Navaron Koyu, yeryüzündeki en derin koylardan biridir ve hazinenin çıkarılması, bu günün teknolojisiyle "ancak" mümkün gibi görülmektedir.
Eğer bu kurtarma operasyonu günün birinde gerçekleşecek olursa, hazinenin tarihsel ve antik değerler ifade etmesi bakımından paylaşılması konusunda Yunan ve Türk hükümetleri arasında büyük tartışmalara yol açacağı açıktır.
* Zühtü Bayar'ın haberi
1967 Temmuzunda bir gün mutadım üzere Bayezid’teki tarihi ve ünlü Sahaflar Çarşısını dolaşıp, büyük bir iştiha ile eski ustaların eserlerinin karıştırırken, grişr renkli, hacimli ve bez ciltli, New York 1951 basımlı bir kitap geçti elime. Kitabın adı: / Dive tor Treasure - Hazine İçin Dalarım idi ve Birleşik Devletlerin o zamanki ünlü dalgıçlarından Teğmen Harry E, Reiseberg tarafından kaleme alınmıştı. Okumaya meraklı Bolşeviklerin unutamadıkları ve entellektüel bir tutkuyla bağlı oldukları başucu kitapları olmuştur her zaman. Biz de bu kitabı zaman zaman ve zevkle, tekrar tekrar okuruz.TEĞMEN REİSEBERG'İN KİTABINDAKİ SIR
Teğmen Reiseberg, üç yüz oluz sayfalık, zengin siyah beyaz fotoğraf, harita ve diyagramlarla da süslü kitabında, insanlık tarihinin başlangıcından bugüne değin saptanabilmiş hazine dolu gemilerin hazin öykülerini halk diliyle ve renkli bir üslûpla anlatır. Reiseberg bu gemilerden erişilmesi mümkün olabilenlerine defalarca dalış yaparak, yüzlerce belki de binlerce yıldır sessiz sedasız, koyu lacivert derinliklerde yatan sanat ve kültür hazinelerine ulaşmış, bunlardan bir kısmını ele geçirmiş, ele geçiremediklerinin de fotoğraflarını çekerek, desenlerini çizmiş.Tarih ve arkeoloji kitaplarıyla, arşivlerin tozlu dosyaları arasında uzun süren yolculuklara çıkarak, eserini toplayabildiği bütün bilgilerle zenginleştirmiş. Böylece / Dive for Treasure, kanıtların, belgelerin ve nesnel bilgilerin bir araya getirildiği, yarı bilimsel ve belgesel nitelikli bir kitap olup çıkmış.
Ama teğmenin serüven dolu dolu dalış öykülerini, azıcık da Londonvârî bir gazeteci üslubuyla anlattığı kitabı, bilimsel bir yapıtın ciddiyet ve ağırbaşlılığından doğan asık suratlılıktan da kurtulabilmişti)
NAVARİN KOYUNDA YATAN OSMANLI HAZİNESİ
İşte bu kitabın 302. şayiasında yer alan: "Ondokuzuncu Yüzyıl Batıkları Listesi" bölümünde Yunanistan'ın Navarino Koyunda batık bulunan Osmanlı ve Mısır Donanmalarına ait "Kaptanbey" ve "Guerrienne" adlı iki firkateynden söz edilir. Navarino Koyu, Attika Yarımadası’nın Korintos Körfezine ayrılan ucundaki ikinci büyük yarımada olan Mora Yarımadasında, {Peleponnes’te) bulunan Messene kentinin batısındadır. Bu koy ile koyu çevreleyen tepenin üstünde yer alan ve Osmanlılar tarafından defalarca restore edilen kaleye, tarihin çeşitli dönemlerinde: "Pilos" ve "Neocastro) gibi adlar verildiği de bilinir. Osmanlıca metinlerde ise "Navarino" Türkçe ses uyumu gereği "Navarin" olarak anılır.Antik çağlardan kalma ve Osmanlının zamanında daha da güçlendirilmiş büyük ve muhkem bir kaleye sahip olan koydaki liman, daha antik çağlardan beri stratejik olarak büyük bir öneme sahiptir. Almanların II. Dünya Savaşı sırasında Akdeniz'deki müttefik donanmasının trafiğini denetlemek amacıyta bu koyda bulunan geniş mağaralardan birine yerleştirdikleri büyük çaplı ve uzun menzilli iki top, sonradan başrolünü David Niven'ın oynadığı: "The Guns of Navarino-Navarino'nun Topları" adlı tarihi bir savaş filmine de konu olmuştur.
HAZİNENİN DEĞERİ 35 MİLYON YTL
İngiliz, Rus ve Fransız donanmalarının 20 Kasım 1827'de (Bazı Türkçe kayıtlara göre 20 Ekim) Yunanları Osmanlı'ya karşı korumak amacıyla bu koyda demirli bulunan Osmanlı ve Mısır donanmalarına yaptıkları baskın sırasında "Kaptanbey", Osmanlı amiralinin bulunduğu sancak gemisi, "Guemenne" ise Mısır donanması sancak gemisidir.Teğmen Reiseberg'in kitabında "Guerrienne'in Mısır donanmasına ait olarak gösterilmesi hiç de garip karşılanmamalıdır. Geniş topraklara, arkeolojik zenginliklere ve güçlü bir hazineye sahip Mısır, o tarihlerde "Mısır Hidivliği" adı altında Kırım Hanlığı gibi "mediatize edilmiş", içişlerinde bütünüyle serbest ve imtiyazlı, zaman zaman da pây-ı tahta başkaldıran bir imparatorluk eyâletidir. {Nitekim, Navarino baskınından birkaç yıl sonra Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, gizlice İngilizlerle anlaşacak ve imparatorluğa ihanet ederek, ordu ve donanmasıyla Anadolu'nun Ege sahillerine çıkarma yaparak, İstanbul'a doğru yürümeye kalkışacak ve bu harekât da bu kez imparatorluğun Birleşik Krallık tarafından hidivliğine karşı korunması nedeniyle Kıbrıs'ın üs olarak geçici bir süre kullanılmak üzere İngilizlere verilmesiyle sonuçlanacaktır.)
Bu nedenlerle nasıl Mısır Hidivliği'ne hidiv adına öze! sikke kestirme hakkı tanınmış ise, aynı biçimde özel bir donanmaya ve orduya sahip olma hakkı da tanınmış bulunmaktadır. Zaten geminin adının Osmanlı Türkçesi ya da Arapça olmayıp, "savaşçı" anlamına gelen Fransızca "Guerrienne" olmasından da bu geminin Fransa'dan satın alınarak Mısır donanmasına katılmış olduğu anlaşılır. Teğmen Reiseberg, "Kaptanbey’de Osmanlı Donanması'na ait olan on altı milyon dolar, "Guerrienne’de ise Mısır donanmasına ait on milyon dolar değerinde birer hazinenin yer aldıklarını belirtir.
Her iki firkateyndeki hazinenin toplam değeri, geçen yüzyılın ortalarına göre yaklaşık olarak otuz beş milyon YTL olarak hesaplanmış. Bugün için hazinenin gerçek değerinin, bu rakamların çok üstünde olması gerekiyor.
Bu kadar büyük bir hazinenin savaşa giden gemilerin kasalarında ne işi vardı, diye düşünenler olabilir. Bugün de olduğu gibi, o zamanlar da ordu ve donanma bir savaşa giderken, savaşla ilgili herhangi âni bir harcama için; (Fidye-i necat, asker kiralama, silah ve mühimmat satın alma gibi âni harcamalar) kasalarında hatırı sayılır miktarda para ya da altın bulundururlardı.
Bu noktada halkımızın çok iyi bildiği ve sorumsuz eski Osmanlı müverrihlerinin uydurdukları; Serdâr-ı Ekrem Baltacı Mehmet Paşa ile Çariçe Katerina öyküsü anımsanmalı. Çarlık Rusyası ordusu, uydurmada ileri sürüldüğü gibi Çariçe Katerina'mn Baltacı'nın çadırında bir gece geçirdiği için değil, beraberinde bulundurduğu "ordu hazinesi" sayesinde Osmanlı'nın Prut Bataklığındaki amansız muhasarasından kurtulabilmiştir. Navaron Deniz Savaşı sırasında batan fırkateynlerdeki hazinelere gelince; Osmanlı tarihiyle ilgili olarak okuduğumuz kitaplarda bugüne kadar bu türden bir kayda rastlayamadık.
Ancak bizim bu bilgiye varamamış oluşumuz, bu türden bir kaydın Osmaniı belgeleri arasında yer almadığı anlamına gelmez. Osmanlının kayıt kuyudatı tutma konusunda gösterdiği titizliği, bu kayıt kuyudatı arşivlerde koruma basireti konusunda da gösterdiği düşünülürse, bu bahisteki nesnel bilgilere henüz erişememiş olduğumuz kendiliğinden ortaya çıkar.
Halen uzmanlar tarafından incelenmeyi bekleyen Osmanlı İmparatorluğu resmî belgeleri ile altmışlı yıllarda devlet eliyle hurda kâğıt niyetine Bulgaristan'a sattığımız on altı vagon dolusu Osmanlı evrakı ise iç sızlatan ayrı bir bahis. Teğmen Reiseberg, Navaron Koyu derinliklerinde batık bulunan Osmanlı ve Mısır donanmaları hazinesi ile ilgili bütün bu bilgileri, sanırım İngiliz Deniz Kuvvetleri arşivinden almış olsa gerektir.
TARİHİN SON AHÇAP DONANMASI
İngiliz Amirali Sir Edward Codrington, daha önce ünlü Trafalgar Deniz Savaşı'na katılmış, geniş deneyimli ve disiplin düşkünü bir deniz kurduydu. Düvel-i muâzzamanın yirmi dört gemiden oluşan çelik zırhlı ve yeni toplarla dona tılış, manevra yeteneği ve hızlan yüksek modem donanması karşısında, Osmanlı imparatorluğu ve Mısır Hidivliği'nin ahşap donanmaları, bu savaşta hemen hemen bütün gemilerini kaybetti.Hidivlik donamasına ait bir korvet bu badireden zar zor yakasını kurtarıp, kaçmayı becererek üssü olan Mısır'ın İskenderiye Limanı'na, savaşın akıbeti hakkındaki kara haberle ulaşabildi. Aralarında "Kaptanbey" ve "Guerrienne'in de bulunduğu imparatorluk donanmasının yarısı battı, yansı da karaya oturdu.
Savaş ilân edilmeksizin yapılan bu baskında, (Rusya'nın dışında savaş ilan eden devlet olmamıştır) İmparatorluğun pay-i taht, Mısır ve Tunus donanmalarına mensup toplam 8 000 bahriyeli yaşamını yitirdi. İngiliz kayıtlarında bu sayı dört bin civarında olup, ayrıca 181 İngiliz bahriyeli-siyle bir de İngilizlerin "Darthmouth" savaş gemisine bağlı bir botun yitirilmiş olduğu belirtilir.
Bizim tarihçilerimiz, Navarino Savaşı"nı bir "baskın" olarak niteler ve adına da "Navaron baskını" derler. Ancak işin aslı pek de öyle sayılmamalıdır. Osmanlı İmparatorluğu'nun 1827'de Mora İsyanı'n kanlt bir biçimde bastırmasından sonra Hıristiyan dünyasında büyük ölçüde uluslararası bir yaygara koparan Çarlık Rusyası'nın savaşla sonuçlanacak büyük bir sorun yaratacağı zaten biliniyordu. Örneğin, Galata Kadısı ve Şâir Keçecizâde İzzet Molla, (Kıbrıs'ı satın almak isteyen İngiliz sefirine "Tabii satarız, aldığımız fiyata!" cevabıyla ünlü Sadrazam Dr. Fuat Paşa'nın babası) bu gerçeğin farkında olan Osmanlı aydınlarından biriydi ve Mahmûd-u Adli’ye Rus politikası yüzünden ters düşmesi nedeniyle Sivas'a sürgün edilmiş ve orada ölmüştür.
Bu savaşta Osmanlı Mısır ve Tunus Donanmaları'na komut; eden Hidiv Kavalali Mehmed Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa ile pay-i taht gemilerine komuta eden Çengeloğlu Salih Paşa da; (İngiliz kayıtlarında Tahr Paşa) saldırıya karşı hazırlık içindeydilerama modern strateji ile modern ve muazzam deniz gücü karşısında yapabilecekleri pek bir şey yoktu.
Navaron Deniz Savaşı’yla, dünyanın geri kalan son ahşap donanması da ortadan kalkmış oldu. Osmanlı ve Mısır donanmalarının zırhlı savaş gemilerine geçişleri bu savaştan sonra mümkün olmuştu. 1950'lerin nominal değerlendirmesine göre, Navaron Koyu derinliklerinde yatan toplam yirmi altı milyon dolarlık Osmanlı hazinesi ise hâlâ kurtarılmayı bekliyor. Navaron Koyu, yeryüzündeki en derin koylardan biridir ve hazinenin çıkarılması, bu günün teknolojisiyle "ancak mümkün gibi görülmektedir. Eğer bu kurtarma operasyonu günün birinde gerçekleşecek olursa, hazinenin tarihsel ve antik değerler ifade etmesi bakımında' paylaşılması konusunda Yunan ve Türk hükümetleri arasında büyük tartışmalara yol açacağı açıktır.
(Bilim ve Ütopya Dergisi)