Adı aşk...

DELİBALTA Muharrem

Öyle bir geçer zaman ki!
V.I.P
Evet, adı aşk. Bir ünvan takmayla değil o duyguyu yaşamayla adı konur... Dillere dolanmış bir kere. Aşık oldum, aşık oluyorum, aşık olmak istiyorum, v.s. Acaba aşk nedir? Neden o duyguya aşk denmiştir? Ya da aşk denen şey sadece iki kişi arasında yaşanan tüm paylaşımların genel adımıdır? ALLAH aşkı, çocuk aşkı, dost aşkı, peygamber aşkı, kitap aşkı, yaşam aşkı, v.s. Bu durumlarda bir duygudur bir aşk' tır tabi. Bu aşkları yaşayabilmek herkese nasip olmaz. O da ayrı bir konu. Ne kadar garip, sevmeyi bilmeyenler de bir gün aşık oldum diye ortaya çıkarlar, aşık olduklarını sanırlar. Oysa onların ki tutkudan, alışkanlıktan öte değil. Sadece aşık oldum, çok sevdim demek te yetmiyor. O aşkın, o sevginin karnını hep tok tutmak lazım...Öyle sadece işimize geldiği gibi değil, gerektiği gibi yaşamak/ yaşayabilmek lazım. Sözlüklerin anlamını yazdığı yetmiyor artık. O anlamları yüreğinin taaa içinde bir yerlerde tutmak ve beslemek lazım. Aşkı bulduğunu sandığın bir anda ayağın tökezlenir, kalkmak istersin, kalkamazsın. Oraya yapışıp kalırsın. İşte o zaman aşk. Varmı öyle yapışıp kalan? Herkesin sesini duyar gibiyim. Ah ah... Hemde ne yapışıp kalmalar diye... Bazı şeyler sabittir, somuttur. Ama adı aşk olan duygu öylemi? Değil tabiki. Ha sözlük anlamı sabit olabilir, mecburen... Ama reel de bu böyle değil. Çünkü her insanın yapısı, karakteri, inancı, sosyal çevresi, eğitimi, kültürü, v.s. Çok ama çok farklı. Olaya sadece kadın erkek birlikteliği olarak bakmamak lazım. Bütün bu durumlarda bir etken. Mesala adam kadını gördü, (çok güzel bir kadın) hemen güzelliğine aldanarak(yüzeysel) ben aşık oldum yada oluyorum dedi. Yada tam tersi.Kadın görünce adamı... Kesinlikle, her zaman dediğim ve savunduğum gibi, din, dil, ırk, zengin, fakir, güzel, çirkin, v.s. Ayırımı yapmadan belirtmek istiyorum... Lakin, ben her ne kadar belirtmiş olsam da yetmiyor. Çünkü adı aşk olan duyguyu da böyle ayrımcılıklar köreltiyor. Farklı dinlerden evlenenler(oysaki birbir dinlerini bilerek evlenenenler) daha sonra birbirlerine dikta etmeye başlıyor kendi dinlerini(güzel güzel anlatmak yok tabi) bu sefer kılıç kalkan kuşanıyorlar birbirlerine ve kesiveriyorlar adı aşk olan biçare duygunun sesini... Ya da, hiç evlenmemiş biri, evlenip boşanmış yada eşi ölmüş çocuklu birini görüyor. Ve adına aşk denilen duyguyu hissettiğini sanıyor(sadece dış güzelliğe bakarak) evleniyor ya da beraber yaşıyorlar. Ve sonra mahkeme koridorlarında, aşağılık ihtamlar. Hani aşıktınız, hani çok sevmiştiniz? Ne oldu? Birbirinin saçının teline zarar gelmesini istemediğiniz aşkınızın şimdi canını okuyorsunuz. Ah ah. Ne tezatlık ne tezatlık. Demem o ki; herkes tabiki özgürce istediği gibi ve istediği aşık olduğu sevdiğiyle evlensin. Ama gülü alından kopardıktan sonra, onu bir kavonoza koyup sulamak yetmiyor. Günün birinde çürüyor, yok olup gidiyor. Biraz daha dikkat, adı aşk mı, sevgimi, tutku mu, bağlanmak mı, kaybetme korkusu mu, kabulleneme mi, kompleksmi, v.s. İyi düşünmek lazım, kimse kimsenin günahına girmesin. Bunun bedeli ağırdır. Gerçekten mutlu olabileceğinizi düşündüğünüz sonrada sevebileceğiniz kişilerde çıkabilir karşınıza. Asla ve asla zorla güzellik te olmaz. Tabiki insanız, yanılabiliriz, hatalar yapabiliriz. Ama gayret, biraz çaba. Adı aşk konulmuş bu duyguyu, bir ömür yaşabileceğiniz doğru insanla karşılaşmanız dileğiyle. Sen ve şen kalın.(Bir yorum da ben getireyim istedim, yıllar süren bu yorumların, yıllarca sürecek olmasıda ortada)
 
Geri
Top