Adile Naşit Kimdir? Hakkında Bilinmeyenler

Enda

Neylersin!!!
V.I.P
Adile Naşit kimdir
Gülüşünden sinemaya bağlandığımız, bize anneliği hissettiren, elma yanaklı, tonton Hafize Anamızın hayat hikayesidir.

''Hababam Sınıfı''nda okul zili ile merdivenlerden koşarak inen Hafize Anamız, ''Neşeli Günler'’in inatçı turşucusu Saadet Hanım, Adile Teyzemiz, canımız, bir dönemin çocuklarını ‘’Uykudan Önce’’masallarıyla büyütmüş kadındır.

Adile NaşitBiricik oğlunun yokluğunun pansumanı olarak kendini çocuk sevgisine adadığından mıdır bilmem, sadece ekranda gördüğümüz bu kısa boylu, tonton kadını hepimiz anne bildik muhtemelen. O bizim Hafize Anamız oldu. O ağlarken gülüşüyle acılarımıza perde oldu. Belki de işte sadece bu yüzden çok sevdik biz Hafize Anamız’ı. Çünkü o her çocuğu kuzucuğu olarak sevdi ve sevgisini hissettirdi.

Adile Anne’nin çocukluğu ve okul yılları
Adile, 17 Haziran 1930’da doğduğunda tiyatro oyuncusu annesi Amelya ve komedyen babası Komik-i Şehir Naşit (Naşit Özcan), kızlarına Adela Özcan adını verdi. Annesi, anne tarafından Ermeni, baba tarafından Rum’du.

Adile, mesleğini doğuştan seçmiş olabilirdi. Çünkü sanat dolu bir ailede büyüdü. Dedesi Kemani Yorgo Efendi, anneannesi de zamanının meşhur kantocularından Küçük Verjin’di. Abisi Selim ve yıllar sonra evleneceği Zeki Keskiner de bir tiyatro sanatçısıydı.

Adile, ailesiyle huzurlu bir çocukluk geçirdi. Ancak öğrenim hayatını 14 yaşına geldiğinde sonlandıracaktı. Onun serüveni gencecik bir kızken başladı.

Adile tiyatroya giriş yapıyor
Adile 14 yaşında okulu bıraktı, çünkü babası ölmüştü. Hayat artık buruk bir eğlence olacaktı onun için.
İstanbul Şehir Tiyatroları Çocuk Tiyatrosu’na girdi. Sinema dünyasını güldüren babasının yansıması olarak sahnelerde olacaktı artık Adile. Halide Pişkin Tiyatro Grubu ile ilk kez ‘’Her şeyden biraz’’ oyuncularından biri olarak çıktı sahneye. Enerjisi mükemmeldi, babasının kızıydı. Gülen yüzü ile hafızalara kazınacağı aslında bu ilk adımla kendini göstermişti.

Adile profesyonellik yolunda
Oynadığı ilk oyundaki performansıyla İstanbul turnesine çıkan Adile, sonra da Muammer Karaca Tiyatrosu’na girdi.
Adile aslında en çok utangaçlığı ve mütevaziliğiyle seviliyordu. Yoksa oyunculuk yeteneği zaten onun kanında dolaşıyordu.

1948’de, Adile artık 18 yaşına gelmişken, Aziz Basmacı ve Vahi Öz ile birlikte kurdukları bir tiyatro grubu ile turnelere çıkmaya başladılar. Adile artık profesyonelleşiyor ve de ünleniyordu. Bu birliktelik 3 yıl devam edecekti.
1954’te Muammer Karaca Tiyatrosu’na döndü ve 1960’a kadar burada kalacaktı.

A. Naşit sinemaya adım attı
Adile NaşitAdile, tiyatro sahnelerinde oyunculuğu ile göz dolduruyordu. Sinemaya da adım atması kaçınılmaz olacaktı elbet.

1947’de Seyfi Havaeri’nin yönetmenliğinde ‘’Yara’’ filmiyle sinemaya ilk adımını attı. Bu ilk adımdan sonra 1948 yılı Adile’nin dönüm noktası olacaktı. "Lüküs Hayat" ile 1948’de kendine has gülüşü, yarattığı karakter beğenileri üzerinde toplamıştı. Artık Türkiye’nin sevgilisi A. Naşit olmak için, tabela köprüden önceki son çıkışı gösteriyordu.

Evlendi
Adile, kendisi gibi oyuncu olan Ziya Keskiner ile gönülden kurduğu bağdan sonra 1950’de evlendi.

Adile ve Ziya birbirini seviyordu ve mutluydu. 1952’de ilk ve tek çocukları olan Ahmet’in aralarına katılmasıyla mutlulukları perçinlendi. Sağ yanağında karakteristik bir benle doğan Ahmet, onları çekirdek aile yapmıştı.

Adile ve Ziya’nın oğlu Ahmet hakkında
Ahmet büyümüş, okullu olmuştu. Mutlu ailelerinin üzerine ilk gölge Ahmet ikinci sınıftayken düştü. Çünkü rahatsızlanması sonucu hastaneye götürdüklerinde kalbinin doğuştan delik olduğunu öğrendiler.
Ahmet, uzun yıllar okula gidemedi. Dışarıdan bitirme sınavlara giriyordu. Böyle böyle ortaokula kadar gelmişti.

Ahmet ameliyat olmalıydı
Ahmet, ortaokul bitirme sınavları sürecinde kalbi ciddi bir şekilde rahatsızlanmıştı ve doktorlar onun ameliyat olması gerektiğini söylüyordu. Ancak bu ameliyat o zamanlar Amerika’da yapılıyordu ve ne Adile’nin ne de Ziya’nın masrafları karşılayacak gücü vardı.
Adile Naşit sanat camiasında çok seviliyordu. Sanatçı dostları yetişti yardımlarına. O dönemde gerekli miktar 100 bindi. Sanat camiası, tiyatrolar, gazeteler ayaklandı. İstanbul Tiyatroları bir gecelik gelirini bağışladı. Üstüne bir de "Gece Yarısı Tiyatrosu" düzenlendi. Dönemin gazeteleri de paranın kalanını denkleştirmek için kampanyalar başlattı. Nihayet Ahmet ameliyata gönderildi.

Oğlu öldü
Aslında Ahmet’in ameliyatı çok iyi geçmişti, iyileşecekti. Ama ameliyat sonrasında bir gün beklenmedik kötü bir sürprizle Ahmet komaya girdi. Bu bekleyiş annesi ve babası için derin bir sessizlikti.
16 Haziran 1966’da Ahmet gözlerini artık bir daha açamayacaktı. Girdiği komadan hiç uyanamadı. Üstelik yarın annesinin doğum günüydü.

Oğlunun ölüm haberini aldıktan sonra
A. Naşit oğlunun ölüm haberini İzmir’de bir oyununun öncesinde aldı. Yıkıldı, kahroldu, ama gözyaşlarını içine akıtmayı tercih etti. Aldığı haberin yıkıcılığına rağmen her zamanki şen kahkahasını yüzüne maske edip sahneye çıktı ve seyircisini güldürdü.
Bugün, tüm hayatının değişeceği gündü. Bizleri güldürmeye bugün bile devam eden Hafize Ana’nın kahkahalarının ardında oğlunun hasreti ve yasının ilk günkü tazeliği vardı.

Oyun bitiminde İzmir’den İstanbul’a döndü. Perişan haldeydi. Yeni bir hayat onu bekliyordu. Adile, bir daha asla uçağa binmeyecek ve doğum gününü kutlamayacaktı.
Kendini tiyatroya, sinemaya ve çocuklara adadı.

Tiyatro hep hayatında oldu
1961’de kocası Ziya ve abisi Selim ile Naşit Tiyatrosu’nu kurmuşlardı, ancak bu tiyatro sadece 2 yıl kaldı. 1963’te Gazanfer Özcan – Gönül Ülkü Tiyatrosu'na katıldı. 1975’e kadar burada kalacaktı.
Tiyatro oyunlarının yanında müzikallerin de aranan yüzü olmuştu. Hisseli Harikalar Kumpanyası, Şen Sazın Bülbülleri, Neşe-i Muhabbet en çok beğeni topladıklarındandı

70’lerde A. Naşit
Sinemaya girişinin evveliyatı olsa da, 1970’den sonra filmlerde daha sık görülmeye başladı.
1976’da ‘’İşte Hayat’’ ile Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülün'ü aldı.
Sinemada Ertem Eğilmez yönetmenliğinde, Rıfat Ilgaz’ın ünlü eseri Hababam Sınıfı’ndan uyarlanan seride Hafize Ana ile Türk halkının evinden biri oldu. Ertem Eğilmez ve Kartal Tibet en çok çalıştığı iki yönetmen olacaktı.
Münir Özkul ile başrolleri paylaştığı filmlerindeki anne karakteriyle daha da ünlendi. İçinde yara olan anneliğinin kabuk bağlamasına hiç izin vermedi. O yarayı hep kanattı. Çünkü biliyordu, bir acı ancak böyle mutlu ederdi insanı.

Masalcı Teyze
Siz de hiç hissettiniz mi bilmem, ama ben bu kadınla aynı dönemde yaşamadığım, hatta o ölmeden doğmadığım halde sanki onunla yaşamış gibi hissediyorum. Şimdi bunları yazarken daha bir yoğunlaştı bu hissiyat.
1980’de TRT Ankara Televizyonu prodüktörlerinden İlhan Şengün, Adile Naşit’e ‘’Uykudan Önce’’ programını teklif etti. Artık, her gece sessiz evinde oğlunun fotoğrafına bakarak ona anlattığı masalları kuzucuklarına, yani o dönemin çocuklarına televizyondan anlatacak ve hikayeler okuyacaktı. Tek kanallı televizyon döneminde bu program Adile Anne’nin kuzucukları tarafından çok beğenildi.

Yılın Annesi
Hayat aşkla bağlandığı ve yaralandığı yerde tutar insanı ve sen o yörüngede dönmek istersen asla çemberin dışında kalmazsın. Üstelik ödülün de vardır.
Her insanın ödülü elle tutulur gözle görünür bir takdirle sunulmaz belki, ama A. Naşit’e sunulmuştu.

Tiyatro oyunları ve sinema filmlerinde yarattığı ‘’anne’’ karakteri, kendine has özelliklerini doğru bir şekilde aktarımı onu Türk Sineması’nın unutulmazları arasına kattı. Üstüne bir de kuzucuklarının sevgisi vardı. Bu karakter onun 1985’te ''Yılın Annesi'' seçilmesini sağladı. Bu onun hayattan aldığı en özel ödüldü.

Eşi öldü
Adile Anne sevdiklerinin ölümüne şahit olmuş insanlardan biriydi. Bu onun belli ki kaderiydi. Temmuz 1982’de kaybettiği biricik oğlunun babası, sevgili eşi Ziya Keskiner öldü.
Bu ölümün ardından 16 Eylül 1983’te Adile Naşit, Cemal İnce ile gizlice evlendi. Özel hayatını her zaman saygılı ve gizli yaşadı.

Ölümü
Adile Anne bağırsak kanseri olmuştu. Kanserle savaşırken de mesleğini ve çocukları asla ihmal etmedi. Ancak bünyesi savaşı kaybetti ve o, 11 Aralık 1987’de öldü.
Adile Anne yaşamın hakkını vermiş, her kalbe sevgiyle dokunmuş ve 52 yaşında oğlu ve kocasına kavuşmuştu.

Onu neden sevdik
Filmlerini muhtemelen tek tek yazsak bu yazı uzar da gider. Onun olmadığı bir Türk filmi neredeyse yok gibi bir şey, ki bu biyografi de onun duygularına dokunma odaklı aslında.

Ben onu en çok şurada sevdim diyemiyorum. Her filminde aynı duygu yüklü anne vardı çünkü. Annelik, A. Naşit’in eteklerinden dökülür de o yanacıklarından sıcacık öpmek isteriz ya hani, size de olmuştur. Bugüne kadar fark etmediyseniz şöyle bir düşünün ve yüzünüzdeki gülümsemenin sebebini bulun derim.

Hatta A. Naşit, bir de ünlü komedyen Kemal Sunal ile bir araya gelmişse, gülümsemenizi bir daha değerlendirin.
Sonra Gırgıriye’de ne çok eğlendiğinizi, Mavi Boncuk’ta bir romantik komediden az önce uyandığınızı, Talih Kuşu’nu hatırlayın. Onun samimiyetini, tam bir anne modeli tontonluğunu, ne çok sevdiğinizi anımsayın. Her zaman bizden biri oluşunu içimizde sıcacık hissettiğimizi ve hepimizin bugün bile onun kuzucuğu olduğunu düşünün. Eminim bu koca yürekli annenin kalbi bunu şimdi bile duyacaktır.
İyi ki…
 
Hafize Ana deyince yüzü gülümsemeyen veya neyin kastedildiğini bilmeyen yoktur herhalde. Adile Naşit'i herkes tanır ve sever. Yeşilçam'ın dünya tatlısı anasının filmlerini ve karakterlerini biliyorsunuz, peki ya hayatını?

Bir neslin anne, anneanne bildiği Adile Naşit'i herkes tanıyor. Size uzun uzun bildiklerinizi anlatmak değil, onu daha yakından tanımanızı sağlamak istedik.
Bir neslin anne, anneanne bildiği Adile Naşit'i herkes tanıyor. Size uzun uzun bildiklerinizi anlatmak değil, onu daha yakından tanımanızı sağlamak istedik.

1. Adile Naşit takma ismi. Adela Özcan olan gerçek ismini daha önce araştırmadıysanız, hiç duymamış bile olabilirsiniz.
Adile Naşit takma ismi. Adela Özcan olan gerçek ismini daha önce araştırmadıysanız, hiç duymamış bile olabilirsiniz.

2. Naşit nereden geliyor diyebilirsiniz. Babası Naşit Özcan'ın ismini almış. O öldükten sonra konservatuara gidememiş ama babasını tanıyanlar Şehir Tiyatrosu'na girmesine yardımcı olmuş.
Naşit nereden geliyor diyebilirsiniz. Babası Naşit Özcan'ın ismini almış. O öldükten sonra konservatuara gidememiş ama babasını tanıyanlar Şehir Tiyatrosu'na girmesine yardımcı olmuş.

Komik-i Şehir Naşit diye de bilinen usta bir komedyen o da. Fotoğraftaki çocuklar da Selim-Adela Özcan kardeşler.

3. Kaşlar tanıdık geldi mi... Belki babasından esinlenmiştir?
Kaşlar tanıdık geldi mi... Belki babasından esinlenmiştir?

Annesi de tiyatrocu Amelya Hanım. Anne tarafından Ermeni, baba tarafından Rum olan annesinin isteğiyle Adela olmuş ismi zaten.

O kadar aile boyu sanatçılar ki... Dedesi Kemani Yorgo Efendi anneannesi de zamanının önemli isimlerinden kantocu Küçük Verjin.

Hatta bir başka usta oyuncu Selim Özcan'ın abisi olduğunu öğrendiğinizde bir afallamış olabilirsiniz. Soyadı şimdi tuttu değil mi :)
görüyoruz en sağda. Adile Naşit'in 32 senelik hayat arkadaşı, beraber en büyük dertlere göğüs gerdiği adam...
Evlendiklerinde Adile Naşit 20, eşi 40 yaşındaymış. 1982 yılında, Adile annemizden 5 yıl evvel vefat etmiş Ziya Keskiner.

İkilinin çok tatlı bir oğulları olmuş: Ahmet Keskiner. Oğlunu daha 15 yaşındayken kaybetmiş... Hayatı boyunca evlat acısı çekmiş ama bir yandan hepimizin annesi olmayı tercih etmiş.
Ahmet kalbi delik olarak doğmuş. Kalp ameliyatı başarılı geçse de sonrasında fenalaşarak komaya girmiş ve bir daha kalkamamış.

Aslında ameliyatı da kolay olmamış. Amerika'da gerçekleşmesi gerekiyormuş ve tiyatrocu çiftin bu kadar parası yokmuş.
Aslında ameliyatı da kolay olmamış. Amerika'da gerçekleşmesi gerekiyormuş ve tiyatrocu çiftin bu kadar parası yokmuş.

Arkadaşları yetişmiş, tiyatro oyunlarının parası biriktirilmiş ve hatta bazı gazetelerde kampanya yapılmış. Ahmet yaşasın diye herkes çaba göstermiş yani.

Bu elim olay olduğunda Adile Naşit sahneye çıkmak üzereymiş. Haberi aldıktan sonra sahneye çıkmış ve herkesi güldürmeye devam etmiş. Sonra bir daha eskisi gibi olamamış...
.
Oğlu öldükten bir gün sonraymış Adela Usta'nın doğum günü. Bir daha hiç kutlamamış. O gün oğlunun cenazesine gelmek için bindiği uçağa bir daha hiç binmemiş. Belki de hiç mutlu olmamış.

“Evet, daha büyüğünü yaşamadım. Biz ana, baba, çocuk değildik. Üç tane dosttuk. Güzel bir arkadaştık. Ölümüne hazırlamıştık biraz kendimizi. Açık kalp ameliyatıydı geçirdiği. Ve yaşayamadı. Ondan sonraki beş sene benim için inanılmaz acılarla dolu. Elbette Ziya Bey için de. İşte sonra kuş, köpek, bebek böyle oyuncaklara tutkun olduk. Balıklar yaşadı, köpek kör oldu, çiçekler büyüdü böyle gidiyor yaşamın geri kalan kısmı.”
13 Eylül 1980 yılında Ses Dergisi’nde yayınlanan röportajından.

Abisi Selim Özcan'ın oğlu Necip Naşit Özcan'ı da tanırsınız. Dediğine göre insanları mutlu etmeye, güldürmeye devam etmiş ama bu ortamlardan çıktığında mutsuz ve içine kapanıkmış Adile anne.
Halasını şöyle anlatmış: "Sakin, dışa dönük gibi gözükse de aslında içine kapanık biriydi. Girdiği her ortamı neşelendiren, esprileriyle kahkahaya boğan bu kadın, 15 yaşındaki oğlunu kaybettikten sonra hep mutsuz yaşadı. Ve bu sıkıntısı onu ölüme kadar götürdü."

Sanmayın ki o zaman ünlü. Daha ismini tüm Türkiye'ye bir daha unutmamak üzere ezberletmemiş. 1976'da Uğur Dündar ve Hülya Koçyiğit'le oynadığı filme kadar sinema dünyasında ismi geçmiyormuş.
Ama o kadar başarılı olmuş ki, bu filmle Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazanmış.

Eşi Ziya Keskiner de vefat edince dünyası yıkılmış. Yalnızlığa dayanamayıp Cemal İnce ile gizlice evlenmiş.
Cemal İnce 2015'te vefat etti.

Sonrasını biliyorsunuz, sayısız filmde oynamış. Aslında filmlerinden çok alacağı olmasına rağmen borçlu ölmüş Adile Naşit. Başka ülkede yaşasa servet üstüne servet yapardı diyor yeğeni.

57'sinde çok genç bir yaşta ölmüş. Sebebi bağırsak kanseri. Bunca sıkıntının üzüntünün sonrasında pek sürpriz değil gibi...
11 Aralık 1987.

Son günlerinde refakatçisi, yakın arkadaşı Sezen Aksu'ymuş. Hatta geçtiğimiz günlerde dostu Adile Naşit için hatıra ormanı kurdu ebedi dostu.

32 yıllık hayat arkadaşı Zeki Keskiner ve 15 yaşında kaybettiği oğlu Ahmet'in yanına gömülmüş. Kavuşmuş sonunda...

Arkasında onun filmleriyle büyüyüp, ona sarılmak için birçok şeyini feda edebilecek nesiller bırakmış...
Hakkında abuk subuk konuşmaktan geri durmayanlara inat, hatta kendisini çirkin bulan kendisine bile inat, ona bayılıyoruz. Sen çok güzelsin...

Son filminin son repliği manidar; "Sevenlerim beni hep gülerek ve neşeyle hatırlasın..."
 
Geri
Top