...SAKLI CeNNeT__
♥ Pєяναηє Döηєя Aşk ♥
Yine buğulusun gönül çiçeğim, yine damlıyorsun, yine ağlıyorsun.
Gül kokmayan bir yürek gördün mü, salıverirsin damlalarını hemencecik.
Hep ağlıyorsun,
Riyasız, hesapsız, gönülden damlıyorsun.
Güle ait gönül damlalarında riya olmazmış zaten.
Uzaklardaki gülün kokusunu aldın mı buğulanır çiçeklerin.
Gülden haber etmeyiversin bir söz, gülü anımsatmayıversin bir koku hemencecik aşka gelir ıslatıverirsin dikenlerini.
Döküverirsin içinde ne varsa aşka dair.
Kokuverirsin gül yaprağı yaprağı.
Sevdaysa sevda, hasretse hasret, hüzünse hüzün ne varsa buğulu bulutlarında, yağmur eder sunarsın bahara.
Çiçeklerin umut kokar.
Kar yağmış, don vurmuş ne gam.
Sen çiçeklerini açtın ya.
Bembeyaz ışıttın ya gönül baharlarını.
Karakışa meydan okudun ya narin yapraklarınla.
Ondandır ki bahara yeltenir oldu tüm ağaçlar.
Çiçekler umutlanır oldu tomurcuklar içinde.
Karlar altında kalmış olan bahar, meydan okur oldu karakışın dondurucu beyazlığına.
Baharı bile umutlandırdın ya gönül çiçeğim, gam sana yakışmaz gayrı.
Mahzunluk sana yakışmaz, mahcupluk sana yakışmaz.
Gam bizim işimiz, hüzün bizim işimiz gayrı.
Sen beyaz çiçeklerinle açmasaydın, sen beyazlığını damla damla düşmeseydin karakışın hüküm sürdüğü buzdan yüreklere, hangi ağaç meyveyi umut ederek çiçeklerini salardı karakışın bağrına?
Hangi çiçek güneşli güzel günleri umut ederek tomurcuğunu terk ederdi?
Hangi beyaz kelebek, soğuktan kenetlediği titrek kanatlarını semaya açarak kanatlanırdı.
Çiçeklerini açarken, özünden döktüğün damlaların sahte olduğundan dem vuranlar olduysa da, zamansız ve hesapsın buğulandığını düşünenler olduysa da...
Öze hüzün gerek değil.
Sen damlamasaydın karlara, karların eriyişinden kim söz edebilirdi?
Kardelenler nazlı çiçeklerini açar mıydı beyaz karlara inat?
Kim beyazlığın sadece karda değil, çiçeklerde de olabileceğini düşünebilirdi.
İyi ki döktün beyaz yapraklarını.
Sen de açmasaydın gönül çiçeğim, kara bulutların arkasındaki mavi gökyüzüne olan özlemler yeşermezdi dallarda.
Belki hüzün savrulurdu sadece ağaçların kuru dallarında tipiyle karışık.
Belki yağmur nedir bilinmezdi.
Oysa sen hep gülü savurdun gökyüzüne, hep gülü koklattın rüzgarlara.
Kelimelerin özüne hep gülü fısıldadın.
Şimdi karakışın bağrında fırtına, boran da olsa hep senin dallarında açtığın beyazlığı savurur etrafa.
Sen bilirsin ki bir çiçek ölmeden, meyve dirilmez.
Şimdi bildim, sürgünlüklerin, hasretliklerin, hüzünlerin neden senin dostun olduğunu.
Sen gülü damladın karakışın rüzgarlarına.
Gülü saçlarına takıp giden rüzgarlar, gözyaşlarını da taşıdı yedi iklime.
Gül senin damlalarının özüydü çünkü.
Gül sevginin özüydü.
Hasretlikler, hüzünler, ayrılıklar gülün kokusudur çünkü.
Sen gül kokuyorsun çünkü.
Şimdi senin çiçeklerinle sevgiliyle serenat eden, sevdalıların vardır.
Sonra, takıp rüzgarların terkisine beyaz çiçeklerini, savrulan ve hırpalanan ve dondurucu karlar üzerinde düşüp kalan narin ve fedakar çiçeklerin vardır.
Hasretleri, beyaz gözyaşlarında donup kalanların vardır.
Gül diye karları avuçlayanların vardır.
Biz savrulduk rüzgarlarda, biz donduk senin damlalarınla karlarda.
Dedin ya; “Çiçekler ölmezse meyveler olmaz.’’
Tomurcuklar da yok olmazsa güller açılmaz.
Kar taneleri arasından gül fideleri yeşerdi şimdi.
Ölürsem başucuma bir gül dikilsin,
Ölürsem başucuma bir gülle gelinsin,
Gönül çiçeğim,
Bak yine ağlıyorsun!...
Gayrı ağlamak sana haram daha yalnız değilsin.
Biraz daha tut kendini gözlerim az kaldı çok az...
''Gönderilmemiş aşk mektupları''