Ahmet Şerif İZGÖREN - Avucunuzdaki Kelebek

KaRaMBoL

Aktif
Ahmet Şerif İzgören'in, "Avucunuzdaki Kelebek" isimli kitabindan;

Vehbi Koç, oğlu Rahmi Koç'a iki mektup verir; 'birini ben ölünce aç,
ikincisini de beni defnettikten sonra açarsın' der. Vefat ettiğinde
Rahmi Bey ilk mektubu açar. Mektupta, 'Oğlum, senden tek bir isteğim
var; beni çoraplarımla gömsünler'.

İmam tüm ısrarlara rağmen bu talebi kabul etmez. Rahmetli Vehbi Koç
ister istemez çorapsız defnedilir. Defin işlemi bittikten sonra
Rahmi Koç ikinci mektubu açar: 'Bak oğlum bir çift çorap bile
götüremedim'.
*******************

"Bundan Üç dört yıl önce USA'da dünya spastikler olimpiyatı
düzenleniyor. Yüz metre yarışı; Down Sendromlu koşucular... Yarış
başladığında koşuculardan birinin ayağı takılıyor, düşüyor ve acıyla
bağırmaya başlıyor. Çok ilginç bir şey oluyor, diğer zihinsel
engelli koşucular geriye dönüyorlar ve düşen atleti kaldırıyorlar.
Down Sendromlu bir kız, oğlanı öpüyor: 'Bu onu iyileştirir' diyor.
Kollarına girip teselli ediyorlar ve hep beraber yürüyerek yarış
çizgisini geçiyorlar.

********************

Bize, 'başarı başarı' diye öğrettikleri şey belki de başarı
değildir. Hani şu eğitimler var ya, Amerikalılar'ın tüm üçüncü dünya
ülkelerine sattıkları... 'Birilerini modelle, onun yaptıklarını yap,
sen de başarırsın'... Acaba birbirini hırsla geçmeye çalışan bizler
mi daha insanız, yoksa düşen arkadaşlarını kaldırmaya çalışan
engelliler mi? Belki de o engelliler bizden daha gerçek bir hayatı
yaşıyorlar. Biz, çok sahte, tüketime ve birbirini ezmeye dayalı bir
hayatı yaşıyoruz. Bize öğrettikleri hayat, baştan sona sahtedir."
"Hayatı size Amerikan filmlerinin öğrettiği gibi yaşarsanız
bittiniz. Çünkü tüketmezseniz varolamazsınız ve o kültürde fiziksel
özellikler her şeyin önündedir."

*********************

"İnsanlar bir gün Tanrı katına çıkmışlar. 'Sana artık ihtiyaç
kalmadı ey Tanrı. Biz insan bile yapabiliyoruz'. 'Öyle mi, yapın da
görelim' demiş , Tanrı.
İnsanlardan biri eğilmiş yerden insan yapmak üzere bir avuç toprak
almış. 'Hoop' demiş Tanrı, 'kendi toprağınızdan, kendi toprağınızdan..."

**********************

"Bir akşam arkadaşlarım bize oturmaya geldiler. Yanlarında Fransız
bir kız. Kız, üniversitede ihtisas yapmak için ailesinden destek
istemiş kabul etmişler. Yalnız, "mirasından düşeriz" demişler. Kız
bunu çok normal görerek anlattı, biz gözlerimizi Singapur maymunları
gibi açarak dinledik! O yüzden bazen söylüyorum; o insanlarin
öğretileri, felsefeleri ve kitapları bana pek bir şey anlatmıyor.
Kendi değerleriniz üzerinde düşünmeniz ve onları belirlemeniz,
benliğinizi fark etmenizi ve hayatınızla ilgili karar vermenizi
kolaylaştırır."
**********************

Bir gelin kaynanasıyla hiç geçinemiyor. Araları o kadar kötü ki
gelin aktara gidip durumu anlatıyor: 'Onu mutlaka zehirlemeliyim ama
bana öyle bir zehir ver ki, kimse fark etmesin' Yaşlı aktar geline
bir toz vermiş. 'Bunu her gün yemeğine çok az karıştır, fakat aranı
çok düzgün tut, gülümse, iyi davran ki kimse senden şüphelenmesin'
demiş. Kızgın gelin kaynanasının her yemeğine muntazam o beyaz
tozdan karıştırıp, bir ay ömrü kalan kaynanasına çok iyi davranmaya
başlamış. Aradan bir ay geçince tekrar aktara gelmiş gelin: 'Bu
zehrin panzehirini istiyorum. Zehirlediğimi anlamasın diye
kayınvalideme farklı davranmaya, gülümsemeye ve saygı göstermeye
başladım. Bu sefer onun da bana tavrı değişti, çok iyi bir insan
oldu. Şimdi benim en iyi dostum. Onun ölmesine
müsaade edemem.'
Yaşlı aktar cevap vermiş: 'Panzehire ihtiyaç yok. Sana verdiğim
zehir sadece tuzdu. O bir parça tuz, bugüne kadar kaç insanın
arasını düzeltti anlatamam."

***********************

"Ayvalık'tayım, 2003 yazı. Kıyıda, bizi dalışa götürecek tekneyi bekliyoruz.
Üç genç kız yanımıza kadar geldi. Kızlardan biri topallıyor,
ayağının birini hep sürümek zorunda.
Durdular, bize Belediye Plajının olduğu yeri sordular. Biz de
gösterdik; bir kilometre ötede bir yer... Kızlardan sağlam olan
ikisi: 'Yaaa hadi geri dönelim, oraya kadar bu sıcakta yürünmez'
diye fısıldandılar. Engelli olan kız, 'Ne var bunda? Yürürüz' dedi...
Şaka gibi bir şey! Yürüme engelli olan kız, bizim gözümüzün önünde
öbür ikisini ikna etti, bize teşekkür etti ve devam ettiler. Biz
gözlerimiz dolu dolu onları seyrettik. Sizce hangisi daha engelli?
Hayatınızın zor anlarında güçtür mücadele ruhu. Ona sahipseniz hiç
korkmayın. Mücadele ruhunuz yoksa anlattığım her şeyi unutun, çünkü
boştur sizin için."

************************

"Bir genç kız bilge adamı şaşırtmak istiyor. İki elinin arasına bir
kelebek koyacak ve bilge adama, 'avucumun içinde bir kelebek var,
canlı mı ölümü?' diye soracak. Ölü derse kelebeği salıverecek, canlı
derse avucunu bastırıp kelebeği öldürecek, bilge adam her ne derse
tersini ispat etmiş olacak. Kız kapalı tuttuğu ellerini bilgeye
doğru uzatıyor: 'Avucumun içinde bir kelebek var: Canlı mı, ölümü?'
Bilge adam cevap vermeden önce uzun uzun kızın gözlerinin içine
bakıyor ve cevap veriyor: 'Canlı da olması, ölü de olması senin
ellerinde kızım, senin ellerinde'...

*************************

"Orman müthiş bir hızla yanarken küçük bir serçe yolundaki gölden
pençeleri arasına su alıp ormanın üzerine bırakıyor ve tekrar göle
uçuyormuş. Ormanın yanışını çaresizlikle izleyen hayvanlardan biri
gülümseyerek bağırmış: 'Ne o, ormanı birkaç damla su ile mi
söndüreceksin?' Serçe cevap vermiş: 'Benim elimden gelen bu'...

*************************

Etrafınızda her şeyi para ve başarıya bağlayan bir sistem var. Oysa
değerli olan doğru bir amaç uğruna harcanan çabalardır."
 
Zor günlerinizde size yol gösteren, sizi ayakta tutan, yaşama sevince veren gelecek hayalinizdir. Hayatla ilgili kararlarınızı kolaylaştıran, sizi insan yapan ise bağlı olduğunuz değerlerinizdir. Çabalarınızın sonuca ulaşmasını sağlayan şey hedef belirlemenizdir; kişiliğiniz, olumlu düşünceniz, yaratıcılığınız ve mücadele ruhunuzdur.

Mutluluğunuz narin bir kelebek gibidir.

Yazının (ve kitabın) başlığı niçin Avucunuzdaki Kelebek?

Zamanın birinde iki tane kız kardeş varmış, nasıl akıllılarmış anlatamam. Etraflarındaki ve okuldaki tüm bilgi onlara yetmez olmuş. Bir gün, anneleri onları dağdaki bilge adama götürmeye karar vermiş :

Kızlar, bilge adamla karşılaşınca ona sorular sormaya başlamışlar. Bilge adam bütün soruları doğru cevaplamış; kızlar çok sevinmişler ve annelerinden eğitimleri için bir süreliğine izin isteyerek bilge adamın yanında kalmışlar.

Sordukları soruların hepsinin cevabı doğruymuş. Bir süre çok mutlu olmuşlar; ama sonra sıkılmaya başlamışlar. Bilgenin bilemeyeceği bir soru bulmamız lazım diye düşünmüşler. Kızlardan biri bir gün Buldum! diye sevinmiş. İki elimin arasına bir kelebek koyacağım ve bilge adama soracağım, Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı, ölü mü? Ölü derse kelebeği bırakacağım. Canlı derse avucumu hafifçe bastıracağım. Her ne derse cevabı bilemeyecek. Kızlardan birisi kapalı tuttuğu ellerini bilge doğru uzatmış. (Şimdi lütfen siz de yapın. Avuçlarınız birbirine bakacak şekilde ellerinizi birleştirin ve uzatın. Ben açın deyinceye kadar da açmayın.)

VE sormuş:

Avucumun içinde bir kelebek var; canlı mı, ölü mü?

Bilge adam cevap vermeden önce uzun süre kızın gözlerine bakmış ve cevaplamış :

Senin ellerinde kızım. Senin ellerinde

Şimdi bakın hayatınıza ve mutluluğunuza
Nerede mi?
Açın avucunuzu
Sizin ellerinizde; tam avucunuzun içinde.

Bir Portekiz atasözü der ki Yaşadıkça yaşlanmazsınız, yaşamadıkça yaşlanırsınız.

Kaynak:Kendinigeliştir.com
 
Geri
Top