Aids Nedir?
AİDS İngilizce’de edinilmiş bağışıklık yetmezliği sendromu anlamına gelen Acquired Immune Deficiency Syndrome sözcüklerinin baş harfleriyle oluşturul*muş bir hastalık adıdır. “Sendrom” kavramı hastalıkta görü*len belirtiler bütününü anlatır; AIDS’de zatürree, bağırsak enfeksiyonları, az gö*rülen ve tedavisi olmayan Kaposi sarkomu gibi bir grup hastalığın belirtileri görülür. “Bağışıklık yetmezliği” virüs*lerin saldırısına karşı vücut savunması*nın azaldığım anlatır. “Edinilmiş” kav*ramı ise hastalığın kalıtsal olmadığını, yani genlerle taşınmadığım belirtir.
AİDS’İ başlatan ve organizmanın diren*cini bu kadar azaltan etkenler nelerdir? Mayıs 1983′e değin bu konuda birçok varsayım öne sürüldü. Daha sonra Pa*ris’teki Pasteur Enstitüsü’nden Luc Montagnier hastalığa bir virüsün yol aç*tığını açıkladı ve bu etkeni lenfadenopa-ti virüsü (LAV) olarak adlandırdı. Aynı dönemde ABD’de Ulusal Kanser Ensti*tüsü’nden Robert Gallo “insan T hücreli lösemi virüsü”nü (HTLV-3) ayrıştırma*yı başardı. LAV ve HTLV-3 aynı virü*sün iki farklı türüydü; Amerikalı ve Fransız araştırmacılar arasında uzun sü*ren tartışmalar sonunda bu virüs HIV {Human Immune Deficiency Virus-tnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) olarak adlandırıldı ve türleri HIV-1, HIV-2 gibi adlar aldı.
AiDS’in etkeni olan HlV’in hedefi bağışıklık sistemidir. Özellikle enfeksi*yon ve tümörlerden korunmayı sağla*yan akyuvarlara, yani lenfositlere saldı*rır. Vücuda girdikten sonra yavaş ya*vaş bütün lenfositleri etkisizleştirir. So*nunda bağışıklık sistemi yetersiz kalan hasta çevresindeki en basit mikroplar*dan bile çok ağır enfeksiyonlara yaka*lanır.
Virüsün hayvansal kökenli olduğu, Afrika’da yaşayan bir koç ya da may*mun türünde konakladığı düşünülmek*tedir. Bu virüsün küçük değşinimler (mutasyon) geçirerek insan türüne uyum sağladığı ve hastalığa yol açtığı sanılır. İlk AİDS salgınları Afrika’nın Ekvator kuşağında ortaya çıkmıştır. Bu*nun olası nedeni bölgede asalak hasta*lıkları, beslenme yetersizliğine bağlı protein eksikliği gibi nedenlerle insan*ların bağışıklık sistemlerinin zayıflama*sı ve bunun da virüs için elverişli bir or*tam yaratmasıdır.
AİDS İngilizce’de edinilmiş bağışıklık yetmezliği sendromu anlamına gelen Acquired Immune Deficiency Syndrome sözcüklerinin baş harfleriyle oluşturul*muş bir hastalık adıdır. “Sendrom” kavramı hastalıkta görü*len belirtiler bütününü anlatır; AIDS’de zatürree, bağırsak enfeksiyonları, az gö*rülen ve tedavisi olmayan Kaposi sarkomu gibi bir grup hastalığın belirtileri görülür. “Bağışıklık yetmezliği” virüs*lerin saldırısına karşı vücut savunması*nın azaldığım anlatır. “Edinilmiş” kav*ramı ise hastalığın kalıtsal olmadığını, yani genlerle taşınmadığım belirtir.
AİDS’İ başlatan ve organizmanın diren*cini bu kadar azaltan etkenler nelerdir? Mayıs 1983′e değin bu konuda birçok varsayım öne sürüldü. Daha sonra Pa*ris’teki Pasteur Enstitüsü’nden Luc Montagnier hastalığa bir virüsün yol aç*tığını açıkladı ve bu etkeni lenfadenopa-ti virüsü (LAV) olarak adlandırdı. Aynı dönemde ABD’de Ulusal Kanser Ensti*tüsü’nden Robert Gallo “insan T hücreli lösemi virüsü”nü (HTLV-3) ayrıştırma*yı başardı. LAV ve HTLV-3 aynı virü*sün iki farklı türüydü; Amerikalı ve Fransız araştırmacılar arasında uzun sü*ren tartışmalar sonunda bu virüs HIV {Human Immune Deficiency Virus-tnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) olarak adlandırıldı ve türleri HIV-1, HIV-2 gibi adlar aldı.
AiDS’in etkeni olan HlV’in hedefi bağışıklık sistemidir. Özellikle enfeksi*yon ve tümörlerden korunmayı sağla*yan akyuvarlara, yani lenfositlere saldı*rır. Vücuda girdikten sonra yavaş ya*vaş bütün lenfositleri etkisizleştirir. So*nunda bağışıklık sistemi yetersiz kalan hasta çevresindeki en basit mikroplar*dan bile çok ağır enfeksiyonlara yaka*lanır.
Virüsün hayvansal kökenli olduğu, Afrika’da yaşayan bir koç ya da may*mun türünde konakladığı düşünülmek*tedir. Bu virüsün küçük değşinimler (mutasyon) geçirerek insan türüne uyum sağladığı ve hastalığa yol açtığı sanılır. İlk AİDS salgınları Afrika’nın Ekvator kuşağında ortaya çıkmıştır. Bu*nun olası nedeni bölgede asalak hasta*lıkları, beslenme yetersizliğine bağlı protein eksikliği gibi nedenlerle insan*ların bağışıklık sistemlerinin zayıflama*sı ve bunun da virüs için elverişli bir or*tam yaratmasıdır.