Aldatıldıysanız suçu kendinizde aramayın
Ömrünüzü adadığınız, bir yastığa baş koyup, birlikte yaşlanma hayalleri kurduğunuz partnerinizin sizi aldattığını öğrenseniz...
İnsan psikolojisinde büyük bir yıkıma yol açan bu duruma, günümüzde çok sık rastlanıyor. Neden aldatıyoruz? Suç kimde? Ailelerin bunda etkisi var mı? Sosyal medya aldatmaya zemin hazırlıyor mu?
BİR KİŞİ EŞİNİ/PARTNERİNİ NEDEN ALDATIR?
Aldatmayı tek bir nedene bağlamak mümkün değil. Genelde insanlar aldatmayı ilişkideki partnerin yetersizliğine bağlama eğilimindedir. Buna çok inanılıyor. Aldatılan kişi “Benim neyim eksik, bende neyi bulamadı, ben neyi karşılayamadım” gibi düşüncelere kapılıyor. Oysa aldatmanın ne eksiklik, ne yetersizlik, ne değersizlik, ne de güzel ya da çirkin olmakla doğrudan bir ilişkisi yok. Bu konuda çok fazla değişken var. Örneğin aldatan tarafın kişilik özellikleri önemli bir etken. İlişkide her şey yerli yerindeyken, kaliteli bir ilişki varken ve ihtiyaçlar karşılanırken de kişinin içsel dinamiklerle baş etme tarzı gereği aldatma eylemi gerçekleşebiliyor.
Diğer bir etken de ilişkideki bakılma, sevilme, korunma, önemli hissetme, duygusal, fiziksel ve düşünsel ihtiyaçlar ile birtakım özlemlerin ön plana çıkması. Özlemler, ihtiyaçlar karşılanmadığında, eksiklik olduğunda da aldatma eylemi ortaya çıkıyor. Söz gelimi eşler arasında kaliteli bir iletişim yoksa birbirlerini anlayıp, ihtiyaçlarını karşılayamıyorlarsa bu durumda bir kopma ortaya çıkıyor. İnternetin ve sosyal medyanın sık kullanımı da bu boşluğu doldurmaya hizmet ediyor. Arkadaşlık siteleri, facebook, twitter gibi mecralar anında bir talep yaratıyor ve kişiler bunu tatmine yönelebiliyor.
ALDATAN KİŞİ, ALDATILAN EŞE GERİ DÖNÜYOR
Yapılan araştırmalar, aldatma vakalarında aldatılan kişiyle sonradan evlenme oranlarının çok düşük olduğunu gösteriyor. Var olan ilişkide bir düzen, sosyal statü oluyor. Özellikle de erkeğin ihtiyaçları karşılanıyor. Erkek aldatma olayı ortaya çıktığında bunları kaybetmeyle karşı karşıya kalıyor. Onu heyecanlandıran, kaygılandıran da bu duygu. Basit bir gönül macerası için tüm bunları kaybetmeye değmeyeceğini düşünüyor.
Aldatma genç yaşlarda yaşanılırsa bununla baş etmek kolayken, ileri yaşlarda daha zor oluyor. Çünkü yeni bir ilişki kurmak, kendine partner yaratmak için zaman azalıyor.
EN ÇOK ERKEKLER ALDATIYOR DEMEK DOĞRU MU? YOKSA BU DA TOPLUMSAL BİR ÖNYARGI MI?
Hayır, burada geleneksel rollerimiz çok önemli. Toplumsal cinsiyet rolü erkeğe aldatma rolünü, hakkını veriyor. Hatta erkekler arasında “Sen hiç aldatmadın mı? Bir çiçekle yaz-kış geçer mi?” şeklinde konuşmalar da geçiyor. Erkek aldatmaları yaygın. Özellikle muhafazakar, geleneksel yapıdaki, otoriter, hiyerarşinin hakim olduğu ailelerde bu durum yadırganmıyor da. Kadınlar tarafından da kabul ediliyor. Kuma, imam nikahlı eş ya da başka bir ev açma şeklindeki ilişkilere göz yumulabiliyor.
KADINLAR/ERKEKLER NEDEN ALDATIYOR? BUNUN TEMELİNDE NE YATIYOR?
Kadın aldatmasına toplumsal hoşgörü yok. Bu tür durumlarda evliliğin yeniden toparlanması, iyileştirilmesi çok da mümkün olmuyor. O noktada hem yasalar hem de Türkiye’de erkek egemen toplumun baskın olmasından kaynaklı olarak ek baskılar devreye giriyor. Kadın aldatmalarında psikoterapistlerin şöyle bir görüşü var, kadınların yüzde 25’i aldatıyor ama onlar bunu çok daha gizli yapıyor. Çünkü kadın bu durumu en yakın arkadaşıyla paylaştığında dahi dışlanıyor, reddediliyor, toplumsal önyargılara maruz kalıyor. Kadının eşini aldatması arkadaşları, yakın çevresi açısından da bir tehdit oluşturuyor. Dolayısıyla kadınlar elbirliği ile aldatan kadını dışlama eğilimine giriyor. Ancak aldatma denilince yalnızca cinsellik düşünülmemeli. Bunun içinde fiziksel, cinsel, duygusal, düşünsel boyut da var. Erkeklere gelirsek, yaklaşık yüzde 50’si aldatıyor diyebiliriz. Duygusal, düşünsel yakınlıkları da katarsanız bu oran yüzde 70’e kadar çıkabiliyor. Erkek aldatmalarının tek bir sebebi yok. Evlilikte her şey yolunda giderken bazen macera, heyecan arayabiliyorlar. Ya da antisosyal, narsistik, borderline kişilik özelliklerine sahip olup, dürtüsel kontrolü sağlayamamak, arayış içinde olmak ve bunu ilişkide tatmin edememek, bir maceraya sürüklenmek, kendilik değerini yükseltmek isteyebiliyorlar. O noktada “erkek olma” (erkek adam yapar) olgusu, arkadaşlarının aldatıyor olması ve “Senin neyin eksik?” şeklindeki zorlamalar da birer faktör olabiliyor.
GEÇMİŞ DENEYİMLER BUNDA ETKİLİ Mİ?
Eğer erkeğin/kadının yetiştiği köken ailede aldatma olgusu varsa, ki genelde bizim gördüğümüz kuşakları takip eden bir aldatma olgusu var, örneğin baba anneyi aldatmışsa aynı şey çocuklarda da görülebiliyor. Sonraki kuşakta da bu devam edebiliyor. Tabii sadece bununla sınırlamamak gerekiyor. Bildiğiniz gibi hem kadınların hem de erkeklerin yaşam döngüsünde önemli bazı değişimler yaşadıkları süreçler var. Kadınlar menopoza, erkekler de andropoza girdiği dönemde yeni bir ilişki arayışına girilebiliyor. Bu daha çok erkeklerde görülüyor. Çünkü o dönemde yaşlanmaya bağlı bedensel, hormonal ve cinsel güçteki değişiklikler erkeği kaygılandırabiliyor. Gücünü kaybetme kaygısıyla yeniden bir ilişkiye yönelebiliyor. Özellikle uzun süreli evliliklerde bir de bakıyorsunuz ki erkek kendine çok genç bir partner bulmuş.
BU TÜR İLİŞKİLERE DAİR GENELLEMELER VAR MI?
Elbette, örneğin iş ortamı! Ancak unutulmaması gerekiyor ki kişiler “ben eşimi aldatayım, onu sevmiyorum, bir başkası olsun” diyerek başlamıyor ilişkilerine. Düşünün çalışma arkadaşlarınızla yaklaşık sekiz saat aynı ortamı paylaşıyorsunuz. İş arkadaşlarınızı eşinizden daha çok görüyor, daha çok şey paylaşıyor, birtakım sıkıntılara aynı anda maruz kalıyor, sevinçleri paylaşıyor, adeta dert ortağı oluyorsunuz. O kişi her an yanı başınızda, yemekte de, çay-kahve içerken de birliktesiniz... Bu ilişki orada bir duygudaşlık, arkadaşlık, dostluk olarak başlıyor. İlk zamanlar değil ama bir süre sonra iki taraf da duygusal bağ geliştirdiklerini fark ediyor. Kadın danışanlarımın çoğu iş yerindeki arkadaşına ilgi duyduğunu, bunu bir tehlike olarak gördüğünü söyleyerek geliyor. Kadınlar çoğu zaman fiziki aldatma boyutuna gelmeden, bu fikri, isteği fark ettiğinde dahi bize başvurabiliyor. Çünkü bir de bakıyorlar ki iş yerindeki adamı ya da kadını daha çok özlüyor, pazartesileri işe hevesle gidiyorlar. Eğer mevcut ilişkide duygusal, cinsel, iletişimsel eksiklikler de varsa iş yerindeki bu yakınlaşmalar çabucak üçüncü kişi ilişkisine yani aldatmaya dönüyor.
ALDATMA ANLAŞILABİLİR Mİ?
İlişkiler iki kişiliktir ve adanmışlık vardır, bu nedenle üçüncü kişiyi kabul etmez. Bu bağlılığa bir başkası girdiğinde, otomatik olarak duygusal, zihinsel bir uzaklaşma ortaya çıkıyor. Aslında bu noktada bir kişi değil, sır devreye giriyor. Çünkü eşten gizli, saklı bir şeyler oluyor. Bu, erkeklerde çoğu zaman suçluluk duygusunu ortaya çıkarıyor. Kimi zaman, bu duyguyla kendilerine eziyet edip, pişmanlık yaşıyorlar ama diğer kadından da vazgeçemiyorlar. Bunu telafi etmek için de eşleriyle olan ilişkilerine daha çok özen göstermeye başlıyorlar. Ama öte yandan bunu hakkı olarak görenler de var. Özellikle ataerkil ve hiyerarşik ailelere mensup erkekler eşlerini suçluyor. Eve geç gelme, maddi katkıyı azaltma, agresiflik, suçlama gibi davranışlar ortaya çıkıyor.
Erkekler aldatmaya dair daha çok ipucu verebiliyor. Bunlar her zamankinden farklı kaygı, pişmanlık, agresiflik, sinirlilik, çabuk heyecanlanma benzeri davranışlar olabiliyor. Öz bakımına, kilosuna dikkat ediyor, sigarayı bırakmaya çalışıyor, farklı kıyafetler alıyor, banyoda ya da ayna karşısında geçirdiği zaman artıyor. Genelde çok tipik olsa da çift telefon kullanımı başlıyor çünkü hayatlar ikiye bölünüyor. Kadınlar bunu daha rahat gizleyebiliyor. Erkekler duygularını kamufle etme konusunda başarısız kalıyor. Özel dedektifler de bunu söylüyor. Çünkü kadınlar daha seçici oluyor. Önce duygusal yakınlaşma, sonrasında cinsellik devreye giriyor. Dolayısıyla duygusal bağlanma evresinde, dedektifler aldatmayı ispatlamakta zorlanabiliyor.
ALDATAN EŞ NASIL HATALAR YAPIYOR?
Erkek aldatması telefon parolası, bilgisayar şifresi, sınırlara yönelik hassasiyet, bireyselliğe verilen önemin artması gibi işaretlerle kendini gösterebiliyor. En önemlisi de duygusal bir mesafe ortaya çıkıyor, cinsellikte azalma oluyor. Diğer kişiyle yaşanan cinsellik, eşle olanı etkiliyor. Eşi tatile, şehir dışına gönderip evden uzaklaştırma artıyor. Kadınlar bunu fark ediyor. Ama kadın aldatmasında bunun anlaşılması daha zor. Çünkü eşini aldattığının ortaya çıkması halinde kadının hayatına yönelik bir tehdit de var. Böyle durumlarda erkeğin cinayete dair argümanı “sadakatsizlik” oluyor. Bu durum mahkemede ispatlamasına dahi gerek duyulmadan hafifletici hüküm sayılıyor. Kadın boşanmak isterse ilk sorulan soru “Başka biri mi var?” oluyor. Çünkü erkek bunun asla kendinden ya da ilişkideki bir eksiklikten kaynaklanabileceğini düşünmüyor, gönül bağının kopmuş olabileceğini kabul etmek istemiyor.
Günümüzde insanlar aldatmaların internet ve sosyal medyanın varlığı, kadınların geniş hak ve özgürlüklere sahip olması nedeniyle daha çok görüldüğünü düşünüyor. Oysa aldatma insanlık tarihinden bu yana var. Evlilik kurumunun başlamasıyla birlikte aldatma da başladı. Sadece günümüzde daha yaygın, açıktan ve görülebiliyor. Oysa Osmanlı’da da, Selçuklular’da da vardı…
ALDATMANIN ÖĞRENİLMESİ İLİŞKİYİ NASIL ETKİLİYOR?
Kaos yaratıyor. Çünkü ilişki güven, inanç, samimiyet, içtenlik üzerine kuruluyor. Aldatmanın ortaya çıkmasıyla birlikte ilk anda şok yaşanıyor. Kişinin iç dünyası sarsılıyor, referans kaynakları kayboluyor. Neye, kime inanacağını bilemiyor. Yaşadığı güven kaybı öyle bir savrulmaya neden oluyor ki hem kendisine, hem insanlara hem de hayata dair güveni sarsılıyor. Güven kaybı ölüm acısını andırıyor. Bu travma ruhsal dünyada ciddi bir kırılma yaratıyor. Neye güveneceğini bilememek! Güvendiğiniz, aldatmayacağını düşündüğünüz adam ya da kadın size yalan söyleyip, ihanet ediyor. Yani o adanmışlığa, bağlılığa karşı geliyor. Boşluk duygusu! Ölümler de geride bir boşluk duygusu yaratıyor.
SONRASINDA GÜVEN İLİŞKİSİ YENİDEN SAĞLANABİLİYOR MU?
Elbette! Genelde insanlar aldatmaların evliliği bitireceğini düşünüyor ama aslında bu buzdağının görünen yüzü. Biz terapide o görünen yüze bakmıyoruz. Çifti birbirine bağlayan dinamiklere, ilişkinin güçlü ve zayıf yanlarına, çiftin ilişkiyi onarabilme gücü ve arzusuna yoğunlaşıyoruz. Başlangıçta güvenmek zor olsa da, çiftler bebek adımlarıyla yeniden ve bu kez daha sağlam biçimde birbirlerine yeniden güvenmeyi öğrenebiliyor. Bu süreç bir çift terapisti eşliğinde, her şeyin konuşulabildiği bir ortamda yaşanarak aşılabiliyor.
TEK GECELİK YA DA UZUN SÜRELİ İLİŞKİLER ARASINDA FARK VAR MI?
Yok ama dünya çapında da kabul gören bir kanıya göre aldatmaların en zararsız olanı özellikle hayat kadınlarıyla yaşanan tek gecelik ilişkiler. Bunun istisnası eşcinsel ilişkiler. Bu durum çok yaralayıcı oluyor. Evliliği yıkan boyuta gidebiliyor ve onarılması çok zor. Örneğin bir erkeğin başka bir erkekle birlikte olması eş için kabul edilemiyor. Tek gecelik ilişkiler ise genelde affediliyor. Kadınların özelinde konuşmak gerekirse onların affedemediği duygusal bağlanmanın olduğu, uzun süreli ilişkiler. Bu durum eşler için çok yıkıcı. Gelecekte birlikte yaşlanma fikrinin kaybolmasına yol açıyor. Kadın yalnızlık, dışlanmışlık, terk edilmişlik duygularını hissediyor. Uzun soluklu olmayan, kaçamak biçimindeki aldatmalar sonucu çiftler terapiye geldiğinde gözlemlediğim ise aldatmadan iyileşmeye daha kolay geçilebildiği. Hatta aldatma öncesi ilişkiden daha tatminkar, sağlam ve keyifli bir ilişki kurulabiliyor. Sağladığımız güvenlik ortamında aldatma sorunundan onları uzaklaştırıyor ve “Sizi bu noktaya ne getirdi?” sorusunun cevabını arıyoruz. Bu durumda ilişkiler daha iyiye gidebiliyor.
SÜREKLİ TETİKTE OLMAK İLİŞKİDEKİ SAMİMİYETİ ETKİLEMİYOR MU?
Bu ilk zamanlarda görülüyor. Eğer birlikte devam etmeye karar verilirse ilk günlerde ilişkiyi yeniden inşa etmek için iki tarafın da ciddi olarak zaman harcaması, birbirine vakit tanıması gerekiyor. O süreçte birbirilerine karşı anlayış, sabır, açıklık, samimiyet ve hoşgörüye çok fazla ihtiyaç duyuluyor. Güven ve inancı yeniden inşa edebilmek için her iki tarafın da emek harcaması gerekiyor. İlişkiyi onarmak için doğru, açık ve dürüst davranmayı, doğru iletişimi öğrenmek zorunda kalıyorlar. Sonrasında ilişki yeniden oturmaya başlıyor. Terapistin uygun müdahaleleri ve yaratılan güvenli ortamla çiftler kendilerini gözden geçirip, ilişkileri için sorumluluk almaya başlıyor. Terapi odasında yaşananlar bir yandan da değişim ve dönüşüm için çifte fırsat sunabiliyor. Bu süreçteki yeni yaşantılar ve deneyimler sonucu, yeniden başlama ve devam etme arzusu harekete geçebiliyor.
BİR KEZ ALDATAN BUNU TEKRARLAR MI?
Geleneksel, dini öğelerin ağır bastığı ailelerde ya da kadının çalışmadığı durumlarda erkek aldatması örtbas ediliyor. Yaşanılan sadakatsizlik geniş aileye açıklanıyor, onlar devreye giriyor, erkek uyarılıyor ve olayın üstü kapatılıyor. Aldatmaya neden olan sebep ele alınmadığı için de bu davranış tekrarlanabiliyor. Benim ve meslektaşlarımın ortak kanısı bu yönde oluyor. Çünkü orada soruna yönelik bir çalışma yapılmıyor.
Ömrünüzü adadığınız, bir yastığa baş koyup, birlikte yaşlanma hayalleri kurduğunuz partnerinizin sizi aldattığını öğrenseniz...
İnsan psikolojisinde büyük bir yıkıma yol açan bu duruma, günümüzde çok sık rastlanıyor. Neden aldatıyoruz? Suç kimde? Ailelerin bunda etkisi var mı? Sosyal medya aldatmaya zemin hazırlıyor mu?
BİR KİŞİ EŞİNİ/PARTNERİNİ NEDEN ALDATIR?
Aldatmayı tek bir nedene bağlamak mümkün değil. Genelde insanlar aldatmayı ilişkideki partnerin yetersizliğine bağlama eğilimindedir. Buna çok inanılıyor. Aldatılan kişi “Benim neyim eksik, bende neyi bulamadı, ben neyi karşılayamadım” gibi düşüncelere kapılıyor. Oysa aldatmanın ne eksiklik, ne yetersizlik, ne değersizlik, ne de güzel ya da çirkin olmakla doğrudan bir ilişkisi yok. Bu konuda çok fazla değişken var. Örneğin aldatan tarafın kişilik özellikleri önemli bir etken. İlişkide her şey yerli yerindeyken, kaliteli bir ilişki varken ve ihtiyaçlar karşılanırken de kişinin içsel dinamiklerle baş etme tarzı gereği aldatma eylemi gerçekleşebiliyor.
Diğer bir etken de ilişkideki bakılma, sevilme, korunma, önemli hissetme, duygusal, fiziksel ve düşünsel ihtiyaçlar ile birtakım özlemlerin ön plana çıkması. Özlemler, ihtiyaçlar karşılanmadığında, eksiklik olduğunda da aldatma eylemi ortaya çıkıyor. Söz gelimi eşler arasında kaliteli bir iletişim yoksa birbirlerini anlayıp, ihtiyaçlarını karşılayamıyorlarsa bu durumda bir kopma ortaya çıkıyor. İnternetin ve sosyal medyanın sık kullanımı da bu boşluğu doldurmaya hizmet ediyor. Arkadaşlık siteleri, facebook, twitter gibi mecralar anında bir talep yaratıyor ve kişiler bunu tatmine yönelebiliyor.
ALDATAN KİŞİ, ALDATILAN EŞE GERİ DÖNÜYOR
Yapılan araştırmalar, aldatma vakalarında aldatılan kişiyle sonradan evlenme oranlarının çok düşük olduğunu gösteriyor. Var olan ilişkide bir düzen, sosyal statü oluyor. Özellikle de erkeğin ihtiyaçları karşılanıyor. Erkek aldatma olayı ortaya çıktığında bunları kaybetmeyle karşı karşıya kalıyor. Onu heyecanlandıran, kaygılandıran da bu duygu. Basit bir gönül macerası için tüm bunları kaybetmeye değmeyeceğini düşünüyor.
Aldatma genç yaşlarda yaşanılırsa bununla baş etmek kolayken, ileri yaşlarda daha zor oluyor. Çünkü yeni bir ilişki kurmak, kendine partner yaratmak için zaman azalıyor.
EN ÇOK ERKEKLER ALDATIYOR DEMEK DOĞRU MU? YOKSA BU DA TOPLUMSAL BİR ÖNYARGI MI?
Hayır, burada geleneksel rollerimiz çok önemli. Toplumsal cinsiyet rolü erkeğe aldatma rolünü, hakkını veriyor. Hatta erkekler arasında “Sen hiç aldatmadın mı? Bir çiçekle yaz-kış geçer mi?” şeklinde konuşmalar da geçiyor. Erkek aldatmaları yaygın. Özellikle muhafazakar, geleneksel yapıdaki, otoriter, hiyerarşinin hakim olduğu ailelerde bu durum yadırganmıyor da. Kadınlar tarafından da kabul ediliyor. Kuma, imam nikahlı eş ya da başka bir ev açma şeklindeki ilişkilere göz yumulabiliyor.
KADINLAR/ERKEKLER NEDEN ALDATIYOR? BUNUN TEMELİNDE NE YATIYOR?
Kadın aldatmasına toplumsal hoşgörü yok. Bu tür durumlarda evliliğin yeniden toparlanması, iyileştirilmesi çok da mümkün olmuyor. O noktada hem yasalar hem de Türkiye’de erkek egemen toplumun baskın olmasından kaynaklı olarak ek baskılar devreye giriyor. Kadın aldatmalarında psikoterapistlerin şöyle bir görüşü var, kadınların yüzde 25’i aldatıyor ama onlar bunu çok daha gizli yapıyor. Çünkü kadın bu durumu en yakın arkadaşıyla paylaştığında dahi dışlanıyor, reddediliyor, toplumsal önyargılara maruz kalıyor. Kadının eşini aldatması arkadaşları, yakın çevresi açısından da bir tehdit oluşturuyor. Dolayısıyla kadınlar elbirliği ile aldatan kadını dışlama eğilimine giriyor. Ancak aldatma denilince yalnızca cinsellik düşünülmemeli. Bunun içinde fiziksel, cinsel, duygusal, düşünsel boyut da var. Erkeklere gelirsek, yaklaşık yüzde 50’si aldatıyor diyebiliriz. Duygusal, düşünsel yakınlıkları da katarsanız bu oran yüzde 70’e kadar çıkabiliyor. Erkek aldatmalarının tek bir sebebi yok. Evlilikte her şey yolunda giderken bazen macera, heyecan arayabiliyorlar. Ya da antisosyal, narsistik, borderline kişilik özelliklerine sahip olup, dürtüsel kontrolü sağlayamamak, arayış içinde olmak ve bunu ilişkide tatmin edememek, bir maceraya sürüklenmek, kendilik değerini yükseltmek isteyebiliyorlar. O noktada “erkek olma” (erkek adam yapar) olgusu, arkadaşlarının aldatıyor olması ve “Senin neyin eksik?” şeklindeki zorlamalar da birer faktör olabiliyor.
GEÇMİŞ DENEYİMLER BUNDA ETKİLİ Mİ?
Eğer erkeğin/kadının yetiştiği köken ailede aldatma olgusu varsa, ki genelde bizim gördüğümüz kuşakları takip eden bir aldatma olgusu var, örneğin baba anneyi aldatmışsa aynı şey çocuklarda da görülebiliyor. Sonraki kuşakta da bu devam edebiliyor. Tabii sadece bununla sınırlamamak gerekiyor. Bildiğiniz gibi hem kadınların hem de erkeklerin yaşam döngüsünde önemli bazı değişimler yaşadıkları süreçler var. Kadınlar menopoza, erkekler de andropoza girdiği dönemde yeni bir ilişki arayışına girilebiliyor. Bu daha çok erkeklerde görülüyor. Çünkü o dönemde yaşlanmaya bağlı bedensel, hormonal ve cinsel güçteki değişiklikler erkeği kaygılandırabiliyor. Gücünü kaybetme kaygısıyla yeniden bir ilişkiye yönelebiliyor. Özellikle uzun süreli evliliklerde bir de bakıyorsunuz ki erkek kendine çok genç bir partner bulmuş.
BU TÜR İLİŞKİLERE DAİR GENELLEMELER VAR MI?
Elbette, örneğin iş ortamı! Ancak unutulmaması gerekiyor ki kişiler “ben eşimi aldatayım, onu sevmiyorum, bir başkası olsun” diyerek başlamıyor ilişkilerine. Düşünün çalışma arkadaşlarınızla yaklaşık sekiz saat aynı ortamı paylaşıyorsunuz. İş arkadaşlarınızı eşinizden daha çok görüyor, daha çok şey paylaşıyor, birtakım sıkıntılara aynı anda maruz kalıyor, sevinçleri paylaşıyor, adeta dert ortağı oluyorsunuz. O kişi her an yanı başınızda, yemekte de, çay-kahve içerken de birliktesiniz... Bu ilişki orada bir duygudaşlık, arkadaşlık, dostluk olarak başlıyor. İlk zamanlar değil ama bir süre sonra iki taraf da duygusal bağ geliştirdiklerini fark ediyor. Kadın danışanlarımın çoğu iş yerindeki arkadaşına ilgi duyduğunu, bunu bir tehlike olarak gördüğünü söyleyerek geliyor. Kadınlar çoğu zaman fiziki aldatma boyutuna gelmeden, bu fikri, isteği fark ettiğinde dahi bize başvurabiliyor. Çünkü bir de bakıyorlar ki iş yerindeki adamı ya da kadını daha çok özlüyor, pazartesileri işe hevesle gidiyorlar. Eğer mevcut ilişkide duygusal, cinsel, iletişimsel eksiklikler de varsa iş yerindeki bu yakınlaşmalar çabucak üçüncü kişi ilişkisine yani aldatmaya dönüyor.
ALDATMA ANLAŞILABİLİR Mİ?
İlişkiler iki kişiliktir ve adanmışlık vardır, bu nedenle üçüncü kişiyi kabul etmez. Bu bağlılığa bir başkası girdiğinde, otomatik olarak duygusal, zihinsel bir uzaklaşma ortaya çıkıyor. Aslında bu noktada bir kişi değil, sır devreye giriyor. Çünkü eşten gizli, saklı bir şeyler oluyor. Bu, erkeklerde çoğu zaman suçluluk duygusunu ortaya çıkarıyor. Kimi zaman, bu duyguyla kendilerine eziyet edip, pişmanlık yaşıyorlar ama diğer kadından da vazgeçemiyorlar. Bunu telafi etmek için de eşleriyle olan ilişkilerine daha çok özen göstermeye başlıyorlar. Ama öte yandan bunu hakkı olarak görenler de var. Özellikle ataerkil ve hiyerarşik ailelere mensup erkekler eşlerini suçluyor. Eve geç gelme, maddi katkıyı azaltma, agresiflik, suçlama gibi davranışlar ortaya çıkıyor.
Erkekler aldatmaya dair daha çok ipucu verebiliyor. Bunlar her zamankinden farklı kaygı, pişmanlık, agresiflik, sinirlilik, çabuk heyecanlanma benzeri davranışlar olabiliyor. Öz bakımına, kilosuna dikkat ediyor, sigarayı bırakmaya çalışıyor, farklı kıyafetler alıyor, banyoda ya da ayna karşısında geçirdiği zaman artıyor. Genelde çok tipik olsa da çift telefon kullanımı başlıyor çünkü hayatlar ikiye bölünüyor. Kadınlar bunu daha rahat gizleyebiliyor. Erkekler duygularını kamufle etme konusunda başarısız kalıyor. Özel dedektifler de bunu söylüyor. Çünkü kadınlar daha seçici oluyor. Önce duygusal yakınlaşma, sonrasında cinsellik devreye giriyor. Dolayısıyla duygusal bağlanma evresinde, dedektifler aldatmayı ispatlamakta zorlanabiliyor.
ALDATAN EŞ NASIL HATALAR YAPIYOR?
Erkek aldatması telefon parolası, bilgisayar şifresi, sınırlara yönelik hassasiyet, bireyselliğe verilen önemin artması gibi işaretlerle kendini gösterebiliyor. En önemlisi de duygusal bir mesafe ortaya çıkıyor, cinsellikte azalma oluyor. Diğer kişiyle yaşanan cinsellik, eşle olanı etkiliyor. Eşi tatile, şehir dışına gönderip evden uzaklaştırma artıyor. Kadınlar bunu fark ediyor. Ama kadın aldatmasında bunun anlaşılması daha zor. Çünkü eşini aldattığının ortaya çıkması halinde kadının hayatına yönelik bir tehdit de var. Böyle durumlarda erkeğin cinayete dair argümanı “sadakatsizlik” oluyor. Bu durum mahkemede ispatlamasına dahi gerek duyulmadan hafifletici hüküm sayılıyor. Kadın boşanmak isterse ilk sorulan soru “Başka biri mi var?” oluyor. Çünkü erkek bunun asla kendinden ya da ilişkideki bir eksiklikten kaynaklanabileceğini düşünmüyor, gönül bağının kopmuş olabileceğini kabul etmek istemiyor.
Günümüzde insanlar aldatmaların internet ve sosyal medyanın varlığı, kadınların geniş hak ve özgürlüklere sahip olması nedeniyle daha çok görüldüğünü düşünüyor. Oysa aldatma insanlık tarihinden bu yana var. Evlilik kurumunun başlamasıyla birlikte aldatma da başladı. Sadece günümüzde daha yaygın, açıktan ve görülebiliyor. Oysa Osmanlı’da da, Selçuklular’da da vardı…
ALDATMANIN ÖĞRENİLMESİ İLİŞKİYİ NASIL ETKİLİYOR?
Kaos yaratıyor. Çünkü ilişki güven, inanç, samimiyet, içtenlik üzerine kuruluyor. Aldatmanın ortaya çıkmasıyla birlikte ilk anda şok yaşanıyor. Kişinin iç dünyası sarsılıyor, referans kaynakları kayboluyor. Neye, kime inanacağını bilemiyor. Yaşadığı güven kaybı öyle bir savrulmaya neden oluyor ki hem kendisine, hem insanlara hem de hayata dair güveni sarsılıyor. Güven kaybı ölüm acısını andırıyor. Bu travma ruhsal dünyada ciddi bir kırılma yaratıyor. Neye güveneceğini bilememek! Güvendiğiniz, aldatmayacağını düşündüğünüz adam ya da kadın size yalan söyleyip, ihanet ediyor. Yani o adanmışlığa, bağlılığa karşı geliyor. Boşluk duygusu! Ölümler de geride bir boşluk duygusu yaratıyor.
SONRASINDA GÜVEN İLİŞKİSİ YENİDEN SAĞLANABİLİYOR MU?
Elbette! Genelde insanlar aldatmaların evliliği bitireceğini düşünüyor ama aslında bu buzdağının görünen yüzü. Biz terapide o görünen yüze bakmıyoruz. Çifti birbirine bağlayan dinamiklere, ilişkinin güçlü ve zayıf yanlarına, çiftin ilişkiyi onarabilme gücü ve arzusuna yoğunlaşıyoruz. Başlangıçta güvenmek zor olsa da, çiftler bebek adımlarıyla yeniden ve bu kez daha sağlam biçimde birbirlerine yeniden güvenmeyi öğrenebiliyor. Bu süreç bir çift terapisti eşliğinde, her şeyin konuşulabildiği bir ortamda yaşanarak aşılabiliyor.
TEK GECELİK YA DA UZUN SÜRELİ İLİŞKİLER ARASINDA FARK VAR MI?
Yok ama dünya çapında da kabul gören bir kanıya göre aldatmaların en zararsız olanı özellikle hayat kadınlarıyla yaşanan tek gecelik ilişkiler. Bunun istisnası eşcinsel ilişkiler. Bu durum çok yaralayıcı oluyor. Evliliği yıkan boyuta gidebiliyor ve onarılması çok zor. Örneğin bir erkeğin başka bir erkekle birlikte olması eş için kabul edilemiyor. Tek gecelik ilişkiler ise genelde affediliyor. Kadınların özelinde konuşmak gerekirse onların affedemediği duygusal bağlanmanın olduğu, uzun süreli ilişkiler. Bu durum eşler için çok yıkıcı. Gelecekte birlikte yaşlanma fikrinin kaybolmasına yol açıyor. Kadın yalnızlık, dışlanmışlık, terk edilmişlik duygularını hissediyor. Uzun soluklu olmayan, kaçamak biçimindeki aldatmalar sonucu çiftler terapiye geldiğinde gözlemlediğim ise aldatmadan iyileşmeye daha kolay geçilebildiği. Hatta aldatma öncesi ilişkiden daha tatminkar, sağlam ve keyifli bir ilişki kurulabiliyor. Sağladığımız güvenlik ortamında aldatma sorunundan onları uzaklaştırıyor ve “Sizi bu noktaya ne getirdi?” sorusunun cevabını arıyoruz. Bu durumda ilişkiler daha iyiye gidebiliyor.
SÜREKLİ TETİKTE OLMAK İLİŞKİDEKİ SAMİMİYETİ ETKİLEMİYOR MU?
Bu ilk zamanlarda görülüyor. Eğer birlikte devam etmeye karar verilirse ilk günlerde ilişkiyi yeniden inşa etmek için iki tarafın da ciddi olarak zaman harcaması, birbirine vakit tanıması gerekiyor. O süreçte birbirilerine karşı anlayış, sabır, açıklık, samimiyet ve hoşgörüye çok fazla ihtiyaç duyuluyor. Güven ve inancı yeniden inşa edebilmek için her iki tarafın da emek harcaması gerekiyor. İlişkiyi onarmak için doğru, açık ve dürüst davranmayı, doğru iletişimi öğrenmek zorunda kalıyorlar. Sonrasında ilişki yeniden oturmaya başlıyor. Terapistin uygun müdahaleleri ve yaratılan güvenli ortamla çiftler kendilerini gözden geçirip, ilişkileri için sorumluluk almaya başlıyor. Terapi odasında yaşananlar bir yandan da değişim ve dönüşüm için çifte fırsat sunabiliyor. Bu süreçteki yeni yaşantılar ve deneyimler sonucu, yeniden başlama ve devam etme arzusu harekete geçebiliyor.
BİR KEZ ALDATAN BUNU TEKRARLAR MI?
Geleneksel, dini öğelerin ağır bastığı ailelerde ya da kadının çalışmadığı durumlarda erkek aldatması örtbas ediliyor. Yaşanılan sadakatsizlik geniş aileye açıklanıyor, onlar devreye giriyor, erkek uyarılıyor ve olayın üstü kapatılıyor. Aldatmaya neden olan sebep ele alınmadığı için de bu davranış tekrarlanabiliyor. Benim ve meslektaşlarımın ortak kanısı bu yönde oluyor. Çünkü orada soruna yönelik bir çalışma yapılmıyor.