muhsin iyi
Katılımcı
Kuran-ı Kerim Allah (c.c.) tarafından insanların dünyada ve ahirette saadete ermeleri için indirilmiştir. Allah (c.c.) ve peygamber (s.a.s) bir konuda hüküm vermişse Müslümanların buna itaat etme dışında başka bir seçenekleri yoktur. Bu durumu Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim’de açık olarak şöyle işlemiştir: “Allah ve resûlü herhangi bir meselede hüküm bildirdikten sonra hiçbir erkek yada kadın müminin o konuda başka bir tercihte bulunma hakları yoktur. Kim Allah’a ve resûlüne isyan ederse apaçık bir sapıklığa düşmüştür (Ahzâb suresi, ayet 36).”
Kuran-ı Kerim’e ve peygamberimizin (s.a.s.) sünnetine uymak Rabb olarak Allah’ı (c.c.) kabul etmek anlamına gelir. Allah’ı Rabb olarak tanımak O’nu el-Hakem güzel ismiyle kabul etmeyi de gerektirir. Çünkü Rabb güzel ismi ile Allah (c.c.) kulun sahibi, efendisi olduğu gibi Allah’ın (c.c.) kulunu eğittiği, terbiye ettiği ve yetiştirdiği de ifade edilmeye çalışılır. Bu güzel isim Allah’ı (c.c.) adeta bir anne-baba yada öğretmen gibi emir ve yasaklar konusunda, insanın eğitilmesinde, yaşamının biçimlenmesinde yetkili konuma getirmektedir. Kuşkusuz nasıl bir anne-baba yada öğretmen çocukla ilgili sorunlarda, olay ve olgularda hüküm sahibi iseler Allah (c.c.) da kulları üzerinde aynı hakka sahiptir. Bu hak da el-Hakem güzel ismiyle ifade edilir.
El-Hakîm (Allah [c.c.] kaza ve kadere mutlak hakimdir) güzel ismi ile Allah (c.c.) kullar üzerinde kaza ve kaderle mutlak hükümranken ve bu konuda hiçbir itirazı kabul etmezken el-Hakem (Allah [c.c.] Kuran-ı Kerim’le ve peygamberlerle hükmeder) güzel ismi ile Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim ve peygamberimizin (s.a.s) sünneti doğrultusunda kulların Kendi’sini ve peygamberini (s.a.s) hüküm sahibi kabul edip etmemesi konusunda bir sınava tabi tutmuştur. Yani el-Hakem güzel ismi ile Allah (c.c.) kullarını Kendi’sini tanıma ve kabul etmede serbest bırakmıştır. Ama bu özgürlük aynı zamanda bir sorumluğu da beraberinde getirmektedir. Kişi ilgili seçiminde kabir hayatında ve ahirette ceza ve ödül için sorguya çekilecektir.
Peygamberimizin (s.a.s) ahlakı Kuran-ı Kerim olduğu gibi tüm yaşamı da bu kitapla yoğrulmuştu. Medine’de kurduğu İslam devleti ile Kuran-ı Kerim ahlakıyla, ahkamıyla yeni bir toplum kurmuştu. Bu yeni devlette Allah’ı (c.c.) el-Hakem güzel ismiyle kendi yaşamında ve toplumda hâkim kılmıştı. Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim’deki emir ve yasakları konusunda Müslümanlar üzerinde el-Hakem güzel ismiyle egemenlik kurmaya hak sahibi olmakla beraber aynı hakkı en sevdiği kula, Peygamber Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimize de tanımıştır: “Hayır, ya Muhammed! Rabb’ine and olsun ki, onlar aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe mümin olamazlar (Nisa suresi, ayet 65).”
Allah’ı (c.c.) el-Hakem güzel ismi ile tanıyan ve kabul eden bir kişi her işinde O’nun emir ve yasakları yönünde hareket eder. Bu yolda O’nun rızasını kazanmaya çalışır. Bu kişiler dünya hayatında huzura kavuşurken onlara ebedi ahiret yurdunda sınırsız nimetler de verilecektir. Allah’ı (c.c.) el-Hakem güzel ismi ile kabul etmeyenler ise büyük bir pişmanlık yaşayacaklardır.
Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Kim Rabb olarak Allah’ı, din olarak İslam’ı, peygamber olarak Muhammed’i (s.a.s.) tanır, razı olursa imanın tadını alır.”
İnsanlar ölüp de kabre girdiklerinde Münker, Nekir melekleri gelip onları sorguladıkları zaman ilk sorularının da şunlar olacağı bir hadis-i şerifte bildirilmiştir: “Rabb’in kimdir? Dinin nedir? Peygamberin kimdir? Kitabın nedir?” Kuşkusuz bir insanın bu sorulara doğru yanıt verip azaptan kurtulabilmesi, dünyada hayatta iken yaşam biçiminde Allah’ı (c.c.) er-Rabb ve el-Hakem güzel isimleri ile tanıması ve kabul etmesi ile olur. Çünkü orada insan sorulara zekâsı ve kurnazlığı ile değil dünyada hayatta iken kabul ettiği ve izlediği yaşam biçimi ve amelleri yönünde yanıtlar verecektir. Hiç kimse evrenlerin Rabb’i ve el-Hakîm’i olan Allah’ı (c.c.) ve O’nun sorguda görevlendirdiği meleklerini kandıramaz. Bu sorular bir insanın tüm yaşamını, yaşamının anlamını, yönünü kuşatıcı olduğundan onun azap yada ödül sahibi kişilerden hangisi olduğunu belirlemektedir.
İnsanların çoğu yaratıcı olarak Allah’ı (c.c.) kabul ettikleri halde el-Hakem güzel ismiyle O’na inanmazlar. Yaşamlarında Allah’ın (c.c.) hükümlerine yer vermezler. Kuran-ı Kerim’de sıfatları ve güzel isimleri ile Kendi’sini tanıtan Allah’a (c.c.) değil kafalarında arzu ve hevesleri istikametinde yarattıkları sahte ilahlara iman ederler. Peygamberin (s.a.s) sünnetini de küçümserler ve onun çağdışı kaldığını söylerler. Allah’ın (c.c.) dinine ters düşen çeşitli ideolojilere; kendi akıllarına, arzu ve heveslerine uygun olarak hareket ederler.
“Allah’tan başka bir hakem mi arayayım? (En’am suresi, ayet 114)”, “Allah, aramızda hüküm verenlerin en hayırlısıdır (A’raf suresi, ayet 87).”, “Kim Allah’ın indirdiği ahkâm ile hükmetmezse işte onlar tam kâfirdirler (Mâide suresi, ayet 44).”
El-Hakem güzel isminin kula yüklediği görev, Kuran-ı Kerim’e ve peygamberimizin (s.a.s) sünnetine uygun olarak yaşamaktır.
Muhsin İyi
Kuran-ı Kerim’e ve peygamberimizin (s.a.s.) sünnetine uymak Rabb olarak Allah’ı (c.c.) kabul etmek anlamına gelir. Allah’ı Rabb olarak tanımak O’nu el-Hakem güzel ismiyle kabul etmeyi de gerektirir. Çünkü Rabb güzel ismi ile Allah (c.c.) kulun sahibi, efendisi olduğu gibi Allah’ın (c.c.) kulunu eğittiği, terbiye ettiği ve yetiştirdiği de ifade edilmeye çalışılır. Bu güzel isim Allah’ı (c.c.) adeta bir anne-baba yada öğretmen gibi emir ve yasaklar konusunda, insanın eğitilmesinde, yaşamının biçimlenmesinde yetkili konuma getirmektedir. Kuşkusuz nasıl bir anne-baba yada öğretmen çocukla ilgili sorunlarda, olay ve olgularda hüküm sahibi iseler Allah (c.c.) da kulları üzerinde aynı hakka sahiptir. Bu hak da el-Hakem güzel ismiyle ifade edilir.
El-Hakîm (Allah [c.c.] kaza ve kadere mutlak hakimdir) güzel ismi ile Allah (c.c.) kullar üzerinde kaza ve kaderle mutlak hükümranken ve bu konuda hiçbir itirazı kabul etmezken el-Hakem (Allah [c.c.] Kuran-ı Kerim’le ve peygamberlerle hükmeder) güzel ismi ile Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim ve peygamberimizin (s.a.s) sünneti doğrultusunda kulların Kendi’sini ve peygamberini (s.a.s) hüküm sahibi kabul edip etmemesi konusunda bir sınava tabi tutmuştur. Yani el-Hakem güzel ismi ile Allah (c.c.) kullarını Kendi’sini tanıma ve kabul etmede serbest bırakmıştır. Ama bu özgürlük aynı zamanda bir sorumluğu da beraberinde getirmektedir. Kişi ilgili seçiminde kabir hayatında ve ahirette ceza ve ödül için sorguya çekilecektir.
Peygamberimizin (s.a.s) ahlakı Kuran-ı Kerim olduğu gibi tüm yaşamı da bu kitapla yoğrulmuştu. Medine’de kurduğu İslam devleti ile Kuran-ı Kerim ahlakıyla, ahkamıyla yeni bir toplum kurmuştu. Bu yeni devlette Allah’ı (c.c.) el-Hakem güzel ismiyle kendi yaşamında ve toplumda hâkim kılmıştı. Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim’deki emir ve yasakları konusunda Müslümanlar üzerinde el-Hakem güzel ismiyle egemenlik kurmaya hak sahibi olmakla beraber aynı hakkı en sevdiği kula, Peygamber Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimize de tanımıştır: “Hayır, ya Muhammed! Rabb’ine and olsun ki, onlar aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe mümin olamazlar (Nisa suresi, ayet 65).”
Allah’ı (c.c.) el-Hakem güzel ismi ile tanıyan ve kabul eden bir kişi her işinde O’nun emir ve yasakları yönünde hareket eder. Bu yolda O’nun rızasını kazanmaya çalışır. Bu kişiler dünya hayatında huzura kavuşurken onlara ebedi ahiret yurdunda sınırsız nimetler de verilecektir. Allah’ı (c.c.) el-Hakem güzel ismi ile kabul etmeyenler ise büyük bir pişmanlık yaşayacaklardır.
Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Kim Rabb olarak Allah’ı, din olarak İslam’ı, peygamber olarak Muhammed’i (s.a.s.) tanır, razı olursa imanın tadını alır.”
İnsanlar ölüp de kabre girdiklerinde Münker, Nekir melekleri gelip onları sorguladıkları zaman ilk sorularının da şunlar olacağı bir hadis-i şerifte bildirilmiştir: “Rabb’in kimdir? Dinin nedir? Peygamberin kimdir? Kitabın nedir?” Kuşkusuz bir insanın bu sorulara doğru yanıt verip azaptan kurtulabilmesi, dünyada hayatta iken yaşam biçiminde Allah’ı (c.c.) er-Rabb ve el-Hakem güzel isimleri ile tanıması ve kabul etmesi ile olur. Çünkü orada insan sorulara zekâsı ve kurnazlığı ile değil dünyada hayatta iken kabul ettiği ve izlediği yaşam biçimi ve amelleri yönünde yanıtlar verecektir. Hiç kimse evrenlerin Rabb’i ve el-Hakîm’i olan Allah’ı (c.c.) ve O’nun sorguda görevlendirdiği meleklerini kandıramaz. Bu sorular bir insanın tüm yaşamını, yaşamının anlamını, yönünü kuşatıcı olduğundan onun azap yada ödül sahibi kişilerden hangisi olduğunu belirlemektedir.
İnsanların çoğu yaratıcı olarak Allah’ı (c.c.) kabul ettikleri halde el-Hakem güzel ismiyle O’na inanmazlar. Yaşamlarında Allah’ın (c.c.) hükümlerine yer vermezler. Kuran-ı Kerim’de sıfatları ve güzel isimleri ile Kendi’sini tanıtan Allah’a (c.c.) değil kafalarında arzu ve hevesleri istikametinde yarattıkları sahte ilahlara iman ederler. Peygamberin (s.a.s) sünnetini de küçümserler ve onun çağdışı kaldığını söylerler. Allah’ın (c.c.) dinine ters düşen çeşitli ideolojilere; kendi akıllarına, arzu ve heveslerine uygun olarak hareket ederler.
“Allah’tan başka bir hakem mi arayayım? (En’am suresi, ayet 114)”, “Allah, aramızda hüküm verenlerin en hayırlısıdır (A’raf suresi, ayet 87).”, “Kim Allah’ın indirdiği ahkâm ile hükmetmezse işte onlar tam kâfirdirler (Mâide suresi, ayet 44).”
El-Hakem güzel isminin kula yüklediği görev, Kuran-ı Kerim’e ve peygamberimizin (s.a.s) sünnetine uygun olarak yaşamaktır.
Muhsin İyi