Anadolu'nun Biyolojik Çeşitliliği

Suskun

V.I.P
V.I.P
Anadolu'nun Biyolojik Çeşitliliği

Avrupa ile Asya arasında, üç tarafı, nitelikleri birbirinden oldukça farklı olan denizlerle çevrili, üç kıta arasında köprü görevi yapan, 779.000 km2 'lif bu yarımada, tomografik özellikleri nedeniyle, kısa mesafelerde değişik iklim kuşaklarını bünyesinde bulundurmaktadır.

Anadolu'nun tomografik yapısı çok farklı olduğu ve özellikle çok kısa mesafelerde ekolojik faktörleri çok büyük ölçülerde değiştiği için, bulundurduğu canlılar, evrimsel olarak zengin bir şekilde çeşitlenmeye uğramış tür ve alt türler cennetini meydana getirmiştir.

Anadolu Jeolojik dönemlerde (yaklaşık 300 milyon yıl önce) tropikal iklim özelliği göstermiş, daha sonra subtropikal iklim özelliği göstermiş (yaklaşık 70 milyon yıl önce) olup, bunun devamında da şimdiki iklim özellikleri oluşmaya başlamıştır (yaklaşık 30 milyon yıl önce).

Bugün kuzeyde; yağışlı, nemli ve ılıman iklim, doğuda kışları soğuk ve kurak bir çeşit Sibirya tipi iklim, güneydoğu kesiminde sıcak ve kurak bir çeşit çöl iklimi, iç kısımda yazları yağışsız, kurak ve sıcak, kışları ise karlı ve soğuk bir iklim; batıda ve güneybatıda yazları sıcak ve kurak, kışları yağmurlu Akdeniz iklimi hâkimdir.

Tüm bu bölgelerin kapsadığı alanların içerisinde, deniz düzeyinden yükseklik ve alçaklığa bağlı olarak iklim farklılıkları görülmektedir. Ör; Doğuda Iğdır ovası bir çeşit Akdeniz iklimi özelliği gösterirken, hemen yanı başında bulunan ünlü Ağrı dağı ve platosu bir çeşit Sibirya iklimine sahiptir.

Anadolu, birçok canlının geçmişte ve bugün yayılışını önleyen, zoocoğrafik açıdan büyük önemi olan, dağ silsilelerinden oluşmuş birçok bari yere sahiptir. Bu bari yerler sadece Türkiye'deki canlıların çeşitlenmesini sağlamamış, kıtalar arasında da biyolojik bileşim bakımından önemli farkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Anadolu'nun flora ve fauna bakımından tür zenginliği de bu nedene dayanmaktadır. Birçok canlı grubunun evrimsel olarak farklılaşması bu bari yerlerin etkisiyle gerçekleşmiştir. Özellikle buzul dönemlerinde ve buzul sonrası dönemlerde, bu bari yerler, geçişleri büyük ölçüde önlediği için, populasyon farklılaşmalarına ya da yayılışların sınırlanmasına neden olmuştur.

Türkiye diğer biyolojik çeşitliliklerinin yanı sıra omurgasızslar bakımından da bir cennettir. Sadece tür sayısı bakımından değil, varyasyonlarının çeşitliliği bakımından da dikkati çekecek bir yapıya sahiptir. Anadolu hem yatay hem dikey tarandığında, akıl almaz derecede bir biyolojik zenginlikle karşılaşılır. Bunların önemli bir kısmını endemik türler oluşturmaktadır.

Anadolu bir çok yerde koni şeklinde yükselmiş dağlara, ya da platolara sahip olduğu için, yüksek enerjili ışınlardan dolayı, mutasyon oranında ve dolaylı olacakta çeşitlenmede olağan üstü artmalar meydana gelmiştir.


Anadolu'da Doğal Hayat

Anadolu zengin bir müzedir. Avrupa kıtasının tümünde bitki türlerinin sayısı yaklaşık 12.000 kadar olmasına karşın, bu gün Türkiye'de saptanmış bitki türü sayısı hemen hemen bu sayıya yaklaşmıştır; gelecekteki çalışmalarla bu sayının daha da artacağı konusunda kesin kanıtlar vardır. Hayvan türlerinin sayısının ise, Avrupa kıtasında yaşayanların hemen hemen 1.5 katı kadar, yani 80.000'in üzerinde olduğu varsayılmaktadır.

Kıtalar arasında güney-kuzey ve kuzey-güney, bazen doğu-batı ve batı-doğu yönünde göç eden kuşların, kullandıkları köprülerden en önemlilerinden biri Anadolu'dur. Bunun bilincinde olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bu göçmen kuşların varlıklarını sürdürebilmesi için, özellikle sulak alanların korunması amacıyla yoğun çalışmalar yapmaya başlamıştır.

Anadolu topraklarının özenle korunma zorunluluğu sadece hayvan türlerinin çeşitliliği değil, birçok bitki türlerine de anavatan görevi yapmasıdır. Bunların bir çoğu ıslah edilerek insanlığın hizmetine sunulmuştur. Örneğin; kiraz, kayısı, buğday, nohut, mercimek, incir, lale, kardelen, çiğdem. Hatta tarla bitkilerinin %30'u da Anadolu'dan köken almıştır.

Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrilidir. Kuzeyde, yakın zamana kadar su ürünleri bakımından yüksek verime sahip Karadeniz, ne yazık ki kısmen çevre ülkelerinin; özellikle Orta Avrupa kökenli atıkları boşaltan Tuna nehri dolayısıyla hızla ölmektedir. Doğrudan ya da dolaylı olarak bu güzel iç denizi kirleten ülkelerin kısa zamanda gerekli önlemi almak için girişimlere başlaması tarihsel bir görevdir.
Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan, birçok sucul canlıya geçiş ya da yumurta bırakmak için köprü ve yuva görevi yapan Marmara Denizi de, çevredeki sanayileşmeden ve kentleşmeden dolayı canlılığını hızla yitirmektedir. Son zamanlarda alınan bir çok önleminde yeterli olduğu söylenemez. Ege Denizi kısmen kirlenmesine karşı, bazı bölgeleri hariç hala temiz olma özelliğini sürdürmektedir.

Doğu Akdeniz, her şeye karşın temiz deniz olma özelliğini ve sayıca zengin olmasa dahi, tür çeşitliliğini korumaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de insanlığın ortak malı olarak nitelediği bu doğa harikası su habitatını korumak için gerekli önlemleri almış ve güney kıyılarında yaygın endüstrileşmeyi önlemiştir.


Bitkiler Cenneti Türkiye

Türkiye familya, cins ve tür sayısı bakımından zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Avrupa'nın birçok ülkesi yanında, komşusu olan ülkeler arasında da bitki taksonu sayısı açısından en zengin ülkedir. Türkiye'nin floristik zenginliği Avrupa florası ile karşılaştırıldığında açıkça ortaya çıkar:

* Avrupa; 203 familya, 1541 cins, 12.000 tür
* Türkiye; 163 familya, 1225 cins, 9.000 tür

Odunsu bitkiler açısından Türkiye çok çeşitli bir yapıya sahiptir. Ilıman bölgelerde yetişen ve yaygın olarak pek çok ağaç ve çalı türü Türkiye'de de yetişir ve bunlar tek düze ya da karışık ormanlar oluştururlar. Bu ormanlarda yaşayan hayvan grupları da ormanın niteliklerine göre farklılıklar gösterir. Orman ağaçları açısından ilginç bir cins olan meşenin 18 türü doğal olarak yetişmektedir.

salep.webp

Diğer taraftan Türkiye, odunsu Rosaceae taksonları açısından da çok dikkat çekici bir ülkedir. Diğer Orta Doğu ülkelerine göre meyve ağaçlarının, sayıca ve türce bolluğu bu meyvelerin tarımının Türkiye'den köken aldığı fikrini güçlendirmektedir.

Türkiye endemik bitkiler açısında da Dünyanın dikkat çeken ülkelerinden birisidir. 9.000 çiçekli bitki türünden yaklaşık 3.000 tanesi endemik olup bu sayı bütün Avrupa ülkelerinin endemik türlerinin (2.500) sayısından daha fazladır. Endemikler yanında relikte bitkiler ve enklavlar açısından da Türkiye ilginç özelliklere sahiptir.
Türkiye zengin yüksek dağ florası ile bir yandan Orta ve Güney Avrupa diğer yandan da İran-Turanien floristik bölgesiyle ilişkilidir.

Türkiye fitocoğrafik bakımından, holoarktik bölge içine girmekte ise de bu bölgenin 3 farklı floristik elemanını (İran-Turanien, Mediterranean ve Euro-Siberian) barındırmaktadır. Bu nedenle, Türkiye bitki çeşitlenmesi bakımından da bir ülke olmaktan çok bir kıta özelliği göstermektedir.

Türkiye'de en yaygın vejetasyon tipleri maki, iğne yapraklı ya da yaprağını döken ağaçlardan oluşan orman vejetasyonu ile step vejetasyonudur. Bunların yanında bazı ekolojik farklılıklar nedeniyle daha az yaygın formasyonlarda görülür.

Maki vejetasyonu Akdeniz, Ege ve Marmara denizleri çevrelerinde ortalama 0-1000 metreler arasında yaygındır. Karadeniz bölgesinde ise enklavlar halinde, yer yer ve kesintili olarak görülür. Bu vejetasyona ait bitkiler deniz ile ilişikli bazı büyük nehirlerin yer aldığı vadiler yolu ile Ülkenin iç kesimlerine kadar sokulur.
Yaprağını döken orman ağaçları arasında en yaygın olanlar fanus oriyantalis (Kuzey ve Batı Anadolu'da) ile Quercus spp. (Bütün Türkiye'de) dir. Bunlar çoğunlukla tek düze ancak bazı yerlerde karışık ormanlar oluştururlar.

Orman ağaçları arasında en ilginç ağaç türü 3. zaman (Tersiyer) relikte olan sığla (Liquidambar orientalis)'dir. Bu ağaç türü Türkiye'nin Güney Batısındaki nemli vadiler ile taban suyu yüksek alanlara toplanmıştır. Şimdiye kadar sadece Girit adasında yetiştiği zannedilen Hurma'nın Türkiye'nin güneybatısındaki Datça yarımasında bulunan bazı koylarda da yetiştiği farkedilmiştir.

Türkiye yüzölçümünün %26'sı (20 milyon hektar) ormanlarla kaplıdır. Bu alanların yaklaşık 9 milyon hektarı oldukça iyi, geri kalan 11 milyon hektarı ise bozuk ormanlardır. Avrupa ülkelerinde doğal orman alanları çok az olmasına rağmen (%5) Türkiye'deki orman alanlarının büyük bir kısmını doğal orman alanları oluşturmaktadır. Türkiye'nin ormanlık alanları daha çok Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz 'i çevreleyen dağlara lokalize olmuştur.

Step vejetasyonu, İç ve Doğu Anadolu bölgelerinde yaygındır. Step formasyonu açısından ülkenin doğu ve batısında, bu formasyonu oluşturan tür kompozisyonu farklılıklar gösterir. Yüksek dağ kompozisyonunu oluşturan tür kompozisyonu da kuzey ve güney dağlarında farklıdır.

Yukarıda bahsedilen yaygın vejetasyon tipleri dışında, çok özel ekolojik şartlarda yetişebilen sucul ve halofitik bitkilerin oluşturduğu bitki komüniteleri de vardır.
 

Milli Parklar

Bilimsel ve estetik açıdan ulusal ve uluslararası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerlerini koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip alanlardır.

* Yozgat Çamlığı Milli Parkı ( Yozgat)
* Karatepe Aslantaş Milli Parkı ( Adana)
* Soğuksu Patara Milli Parkı ( Ankara)
* Kuşcenneti Milli Parkı ( Balıkesir)
* Uludağ Milli Parkı ( Bursa)
* Yedigöller Milli Parkı ( Bolu)
* Dilek Yarımadası-Menderes Deltası Milli Parkı ( Aydın)
* Spil Dağı Milli Parkı (Manisa)
* Kızıldağ Milli Parkı (Isparta)
* Termessos Milli Parkı (Antalya)
* Kovada Gölü Milli Parkı (Isparta)
* Munzur Vadisi Milli Parkı (Tunceli)
* Beydağları Sahil Milli Parkı (Antalya)
* Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı (Çanakkale)
* Köprülü Kanyon Milli Parkı (Antalya)
* Ilgaz Dağı Milli Parkı ( Kastamonu)
* Başkomutan Tarihi Milli Parkı (Afyon)
* Göreme Tarihi Milli Parkı (Nevşehir)
* Altındere Vadisi Milli Parkı (Trabzon)
* Boğazköy Alacahöyük Milli Parkı (Çorum)
* Nemrut Dağı Milli Parkı (Adıyaman)
* Beyşehir Gölü Milli Parkı (Konya)
* Kazdağı Milli Parkı (Balıkesir)
* Kaçkar Dağları Milli Parkı (Rize)
* Hatila Vadisi Milli Parkı (Artvin)
* Karagöl-Sahara Milli Parkı (Artvin)
* Altınbeşik Mağarası Milli Parkı (Antalya)
* Honaz Dağı Milli Parkı (Denizli)
* Aladağlar Milli Parkı (Niğde, Adana,Kayseri)
* Marmaris Milli Parkı (Muğla)
* Saklıkent Milli Parkı (Muğla)

Tabiat Parkları

Bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip manzara bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçalarıdır.

* Ölüdeniz- Kıdrak Tabiat Parkı (Muğla)
* Çorum-Çatak Tabiat Parkı (Çorum)
* Abant Gölü Tabiat Parkı (Bolu)
* Yazılı Kanyon Tabiat Parkı (Isparta)
* Uzungöl Tabiat Parkı (Trabzon)
* Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı (Antalya)
* Gölcük Tabiat Parkı (Isparta)
* Bafa Gölü Tabiat Parkı (Aydın)
* Polonezköy Tabiat Parkı (İstanbul)
* Ayvalık Adaları Tabiat Parkı (Balıkesir)
* Ballıkayalar Tabiat Parkı (Kocaeli)
* Hacıosman Ormanı Tabiat Parkı (Samsun)

Tabiatı Koruma Alanları

Bilimsel ve eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlikeye düşmüş veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabii olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri ihtiva eden ve mutlak korunması gerekli olup, sadece bilim ve eğitim amaçları ile kullanılmak üzere ayrılmış tabiat parçalarıdır.

* Hacıosman Ormanı Tabiatı Koruma Alanı (Samsun)
* Tekkoz-Kengerli Tabiatı Koruma Alanı (Hatay)
* Kasnak Meşesi Tabiatı Koruma Alanı (Bolu)
* Sütçüler Sığla Ormanı Tabiatı Koruma Alanı (Isparta)
* Sarıkum Tabiatı Koruma Alanı (Sinop)
* Beykoz-Göknarlık Tabiatı Koruma Alanı (İstanbul)
* Kavaklı Tabiatı Koruma Alanı (Karabük)
* Çitdere Tabiatı Koruma Alanı (Karabük)
* Kökez Tabiatı Koruma Alanı (Bolu)
* Sülüklügöl Tabiatı Koruma Alanı (Bolu)
* Kasatura Körfezi Tabiatı Koruma Alanı (Kırklareli)
* Sultansazlığı Tabiatı Koruma Alanı (Kayseri)
* Sakagölü Longozu Tabiatı Koruma Alanı (Kırklareli)
* Vakıf Çamlığı Tabiatı Koruma Alanı (Kütahya)
* Kazdağı Göknarı Tabiatı Koruma Alanı (Balıkesir)
* Akdoğan ve Rüzgarlar Ebe Çamı Tabiatı Koruma Alanı (Bolu)
* Sırtlandağ Halep Çamı Tabiatı Koruma Alanı (Muğla)
* Kale-Bolu Fındığı Tabiatı Koruma Alanı (Bolu)
* Alacadağ Tabiatı Koruma Alanı (Antalya)
* Seyfe Gölü Tabiatı Koruma Alanı (Ankara)
* Kaşalıç Tabiatı Koruma Alanı (Kütahya)
* Çığlıkara Tabiatı Koruma Alanı (Antalya)
* Gala Gölü Tabiatı Koruma Alanı (Edirne)
* Körçoban Tabiatı Koruma Alanı (K.Maraş)
* Çamburnu Tabiatı Koruma Alanı (Rize)
* Dibek Tabiatı Koruma Alanı (Antalya)
* Habibi-neccar Tabiatı Koruma Alanı (Hatay)
* Demirciönü Tabiatı Koruma Alanı (Bolu)
* Yumurtalık Tabiatı Koruma Alanı (Adana)
* Dandindre Tabiatı Koruma Alanı (Eskişehir)
* Kartal Gölü Tabiatı Koruma Alanı (Denizli)
* Akgöl(Ereğli Sazlığı) Tabiatı Koruma Alanı (Karaman)

Tabiat Anıtları

Tabiat olaylarının meydana getirdiği özelliklere ve bilimsel değere sahip ve milli park esasları dahilinde korunan tabiat parçalarıdır.

* Samandere Şelalesi Tabiat Anıtı (Bolu)
* Mızıkçam Tabiat Anıtı (Kütahya)
* Bığbığ Orman Sarmaşığı Tabiat Anıtı (Adana)
* Asarlık Tepeleri Tabiat Anıtı (Ankara)
* Anadolu Kestanesi Tabiat Anıtı (İzmir)
* Eskipazar Türbe Çamı Tabiat Anıtı (Bolu)
* Araç Turbe Çamı Tabiat Anıtı (Kastamonu)
* Fosil ardıç Tabiat Anıtı (Konya)
* Titrek Kavak Tabiat Anıtı (Konya)
* Koca Katran Tabiat Anıtı (Mersin)
* Taşdede Pırnal Meşesi Tabiat Anıtı (İzmir)
* Dokuz Kardeşler Çamı Tabiat Anıtı (Çamkırı)
* Barla Sedir Ağacı Tabiat Anıtı (Isparta)
* Kunduracı Çınarı Tabiat Anıtı (İzmir)
* Kızılcaelmaaltı Meşesi Tabiat Anıtı (Sinop)
* Ana Ardıç Tabiat Anıtı (Mersin)
* Çatal Sedir Tabiat Anıtı (Burdur)
* Söğüt Yaylası Ulu Ardıç Tabiat Anıtı (Isparta)
* Meşe Ağacı Tabiat Anıtı (Adapazarı)
* Görkemli Meşe Tabiat Anıtı (Sinop
* Teos Menengici Tabiat Anıtı (İzmir)
* Ulu Kavak Tabiat Anıtı (Aydın)
* Güney Şelalesi Tabiat Anıtı (Aydın)
* Subaşı Havuzlar Çınarı Tabiat Anıtı (İstanbul)
* Kızılağaç Köyü Lübnan Sediri Tabiat Anıtı (Antalya)
* Koca Kaplan Lübnan Sediri Tabiat Anıtı (Antalya)
* Şah Ardıç Tabiat Anıtı (Antalya
* Koca Sedir Tabiat Anıtı (Antalya)
* Söğüt Köyü Çınarı Tabiat Anıtı (Muğla)
* Bayır Servi Ağacı Tabiat Anıtı (Muğla)
* Bayır Çınarı Tabiat Anıtı (Muğla)
* Ovacık Köyü Anadolu Kestanesi Tabiat Anıtı (Muğla)
* Ulu Meşe Tabiat Anıtı (İzmir)
* Çatal Çam Tabiat Anıtı (Isparta)
* Aslan Ardıç Tabiat Anıtı (Antalya)
* Karamık Köyü Sedir Ağacı Tabiat Anıtı (Antalya)
* Beldeğirmen Köyü Çınar Ağacı Tabiat Anıtı (Kastamonu)
* Oniki Kardeşler Tabiat Anıtı (Kastamonu)
* Erenler Çamı Tabiat Anıtı (Kastamonu)
* Kıranı Evliya Ardıcı ( Gümüşhane)
* Ali Ağanın Kavağı ( Gümüşhane)
* Yarendere Fıstık Çamı ( İzmir)
* İlk Kurşun Çınarı ( İzmir)
* Yemişçi Çınarı ( İzmir)
* Fıstık Çamı ( İzmir)
* Örümcek Ormanı Ladini (1) (Gümüşhane)
* Örümcek Ormanı Ladini (2) (Gümüşhane)
* Örümcek Ormanı Ladini (3) (Gümüşhane)
* Örümcek Ormanı Ladini (4) (Gümüşhane)
* Örümcek Ormanı Göknarı (1) (Gümüşhane)
* Örümcek Ormanı Göknarı (2) (Gümüşhane)
* Örümcek Ormanı Göknarı (3) (Gümüşhane)
* Örümcek Ormanı Göknarı (4) (Gümüşhane)
* Kadınlar Kuyusu Koca Menegici (İzmir)

Özel Çevre Koruma Alanları

Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak ilan edilmiş bölgeleri çevre kirlenmesi ve bozulmasına karşı korumak, bu alanların doğal güzelliklerini ne tarihi değerlerinin gelecek nesillere intikalini teminat altına almak için oluşturulmuş bölgelerdir.

* Göcek Özel Çevre Koruma Bölgesi
* Dalyan Özel Çevre Koruma Bölgesi
* Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi
* Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi
* Göksu Özel Çevre Koruma Bölgesi
* Gölbaşı Özel Çevre Koruma Bölgesi
* Pamukkale Özel Çevre Koruma Bölgesi
* Ihlara Özel Çevre Koruma Bölgesi
* Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi
* Belek Özel Çevre Koruma Bölgesi
* Datça Özel Çevre Koruma Bölgesi
* Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi

Sulak Alanlar[​

Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, bütün sular, bataklık, sazlık ve turbiyeler sulak alanlardır.

* Meriç Deltası
* Kızılırmak Deltası
* Kuş Gölü
* Uluabat Gölü
* Çamaltı Tuzlası
* Büyük Menderes Tuzlası
* Göksu Deltası
* Seyhan ve Ceyhan Deltaları
* Işıklı Gölü
* Burdur Gölü
* Beyşehir Gölü
* Eğirdir Gölü
* Eber Gölü
* Akşehir Gölü
* Tuz Gölü
* Seyfe Gölü
* Sultan Sazlığı
* Ereğli Sazlıkları
* Küçük Menderes Deltası
* Gölcük Gölü
* Marmara Gölü
* Demirköprü Barajı
* Salda Gölü
* Yarışlı Gölü
* Karataş Gölü
* Çorak Gölü
* Acı Gölü
* Gölhisar Gölü
* Akgöl
* Saroz Körfezi
* Tuz Gölü (Çanakkale)
* İğneada Longozu
* Uzungöl
* Sera Gölü
* Sarıkum Gölü
* Tortum Gölü
* Erzurum Ovası
* Çıldır Gölü
* Aktaş Gölü
* Kuyucalı Gölü
* Aygır Gölü
* Deniz Gölü
* Gavur Gölü
* Van Gölü
* Erçek Gölü
* Keşiş Gölü
* Sultan Gölü
* Tuzla Gölü
* Yeşilırmak Deltası
* Ladik Gölü
* Edremit Körfezi
* Gönen Çayı Deltası
* Tödürge Gölü
* Hafik Gölü
* Lota Gölü
* Otluk Beli Gölü
* Amik Gölü
* Yenişehir Gölü
* Borabay Gölü
* Kulu Gölü
* Samsam Gölü
* Uyuz Gölü
* Kozanlı Saz Gölü
* Bolluk Gölü
* Tersakan Gölü
* Mogan - Eymir Gölleri
* Sarıyer Barajı
* Karamuk Bataklığı
* Karakuyu Gölü
* Hirfanlı Barajı
* Eşmekaya Gölü
* Hazar Gölü
* Gölbaşı Gölü
* Azaplı Gölü
* Sazlıöz Gölü
* Mekil Gölü
* Balıkdamı
* Kocaçay Deltası
* Bafa Gölü
* B. Çekmece Gölü
* K. Çekmece Gölü
* Yeniçağa Gölü
* Efleni Gölü
* Abant Gölü
* Sünnet Gölü
* Çubuk Gölü
* Karagöl
* Haçlı Gölü
* Bulanık Gölü
* Akdoğan Gölü
* Seki Gölü
* Kaz Gölü
* Arin Gölü
* Nazik Gölü
* Nemrut Gölü
* Tarsus Deltası
* Kovada Gölü
* Hotamış Sazlığı
* Güllük Sazlığı
* Köyceğiz Gölü
* Avlan Gölü
* Gölovası Gölü
* Girdev Gölü
* Kestel Gölü
* Simav Gölü
* Hersek Gölü
* Sapanca Gölü
* Gökçeören Gölü
* Acarlar Gölü
* Balık Gölü
* D. Beyazıt Sazlığı
* Sarısu Bataklığı
* Kurkapanı Gölü
* Şehli Gölü
* Turna Gölü
* Yüksekova Sazlığı

Türkiye'de Kaplumbağalar

Türkiye kıyılarında yuvalanan iki deniz kaplumbağası Chelonia mydas ve Caretta Caretta'dır. Chelonia mydas'ın yayılış alanı genel olarak Doğu Akdeniz'deki birkaç kumsalla sınırlıdır (Kazanlı, Akyatan, Samandağı). Caretta Caretta ise diğer kumsalların hemen hemen hepsinde yaygındır.

Taraf olduğumuz uluslararası BERN Sözleşmesi (Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarının Korunması) gereği ülkemiz Akdeniz sahillerinde 17 alan nesli tehlikeye düşmüş Deniz Kaplumbağaları (C. caretta, C. mydas) yaşama ve üreme alanı olarak tespit ve ilan edilmiştir. Bu alanlar Kaplumbağa İzleme ve Değerlendirme Komisyonunca izlenerek ve incelenerek ilgili kurum ve kuruluşların işbirliği ile söz konusu alanlara koruma statüsü ( Özel Çevre Koruma Alanı, Doğal Sit) kazandırılmakta ve ayrıca Çevre Düzeni Planlarına işletilmektedir.

Deniz Kaplumbağaları ve yaşam alanlarının her türlü tehdit ve tehlikeye karşı korunmasını teminen oluşturulan alanlar isimleri şöyledir:

* Dalyan
* Ekincik
* Dalaman
* Fethiye
* Patara
* Kale
* Kumluca
* Tekirova
* Belek
* Kızılot
* Demirtaş
* Gazipaşa
* Anamur
* Göksu Deltası
* Kazanlı
* Akyatan-Ağyatan
* Samandağ
 
Türkiye’nin İç Su Biyolojik Çeşitliliği

Türkiye, yaklaşık olarak 10.000 km2’lik bir alan kaplayan akarsuları ve gölleriyle biyolojik çeşitliliği yaşatmak için çok önemli olan iç su kaynaklarına sahiptir. Göller, bataklıklar, deltalar, sazlıklar ve çamur düzlükleri, başta kuşlar olmak üzere, yaban yaşamı için oldukça önemlidir.

Türkiye’de 26 nehir havzasını içeren 7 drenaj havzası vardır. Türkiye’nin iç su potansiyeli: 33 adet nehir (177 714 km), 200 adet doğal göl (906 118 hektar), 159 adet baraj gölü (342 377 hektar) ve 750 adet (15 500 hektar) göletten oluşmaktadır. Sulak alanlarımızdan 135’i uluslar arası öneme sahiptir. Bunlardan 12 tanesi Ramsar alanı olarak ilan edilmiştir. Özellikle göller iç su ekosistemlerinde ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü birçok gölümüzün etrafı dağlarla çevrili olup bulundukları çevrenin etkisi altında kaldıklarından suları az çok birbirinden farklı özellikler gösterirler. Kapalı havza göllerinin suları tatlı, tuzlu ya da sodalıdır. Çoğu birbirinden izole olan bu göllerin sucul fauna elemanları da gen akışının engellenmesi sonucu farklılaşmıştır. Birçok gölde kendine özgü nadir balık türleri yaşamaktadır. Akarsular da doğal habitatları birbirinden ayıran hassas ekosistemlerdir. Akarsuların oluşturdukları vadiler, mağaralar, adacıklar ve taşkın ovaları çoğu zaman sucul canlıların yayılması için bir yol bazen de sığınmak için bir araçtır. Anadolu’daki bazı nehirler fiziksel izolasyonun etkisi ile sucul faunanın zenginleşmesine sebep olmuştur.

Türkiye iç sularında tür ve alttür seviyesinde 236 balık taksonunun yaşadığı tespit edilmiştir. Bu taksonlardan 70’i ülkemize özgü olup endemiktir.

Göller su kuşları açısından da büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de devamlı ya da geçici olarak yaşamını sürdüren 460 kuş türünden önemli bir kısmı sulak alanlarda barınır. Örneğin Manyas Gölü, Karabatak (Phalacrocorax carbo), Küçük karabatak (Phalacrocorax pygmeus), Tepeli pelikan (Pelecanus crispus), Gece balıkçılı (Nycticorax nycticorax), Alaca balıkçıl (Ardeola ralloides), Küçük ak balıkçıl (Egretta garzetta), Kaşıkçı (Platalea leucorodia) türleri için üreme alanı; Dikkuyruk (Oxyura leucocephala), Tepeli pelikan (Pelecanus crispus) ve Küçük karabatak (Phalacrocorax pygmeus) türleri için de kışlama yeridir. Bafa Gölü, Küçük batağan (Tacyhbaptus ruficollis), Bahri (Podiceps cristatus), Kara boyunlu batağan (Podiceps nigricollis), Karabatak (Phalacrocorax carbo), Küçükkarabatak (Phalacrocorax pygmeus), Tepeli pelikan (Pelecanus crispus), Boz ördek (Anas streperg), Elmabaş pakta (Aythya ferina), Sakarmeke (Fulica atra) için kışlama alanı; Ak kuyruklu kartal (Haliaeetus albicilla), Bataklık kırlangıcı (Glareola pratincola) ve Mahmuzlu kız kuşu (Vanellus spinosus) için üreme alanıdır. Ülkemiz sulak alanlarının pek çoğunda bulunan susamurları (Lutra lutra) nesli tehlikede olan ve tüm Avrupa'da koruma altına alınmış gösterge türdür. Amik Gölü'nün tarım amacıyla kurutulması sonucu Türkiye için endemik bir tür olan Yılanboyun'un ( Anhinga melanogaster rufa) ülkemizdeki soyu tükenmiştir. Kuşkusuz iç su fauna zenginliği bu kadarla kısıtlı değildir. İç sularımızda toplam 10 tür Amfibia (Amphibia), 5 tür sürüngen (Reptilia), 8 tür memeli (Mammalia) çok sayıda sucul omurgasız böcek de yaşamaktadır. Ancak iç su böcek faunası ile ilgili çalışmalar henüz tamamlanmamıştır.

Türkiye’deki sulak alanların florası su içi ve kıyı-bataklık olarak iki grup altında toplanmıştır. Kıyı-bataklık florası da tatlı ve tuzlu su habitatları göz önüne alınarak iki alt gruba ayrılmıştır.

Su içi bitki toplulukları, su yüzeyinde veya su içinde yaşayan sucul bitkilerden oluşur. Bu bitkiler içersinde Trapa natans ve Salvinia natans Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabında “Zarar Görebilir VU” kategorisinde yer almaktadır. Kıyı-bataklık florası akarsu, göl ve bataklıklarda su derinliği fazla olmayan yerlerdeki vejetasyonu oluşturur. Bu bitkiler iyi gelişmiş kök sistemlerine sahiptir bu nedenle örtüşleri genellikle çok yüksektir. Kıyı bataklık florası su içi florasına göre hem daha zengin hem de ilginçtir. Tuzcul bataklıklarda endemik olan Verbascum pyroliforme, Gladiolus halophilus, Onosma halophila gibi bitkiler de yayılış gösterir.


İç Su Biyolojik Çeşitliliğini( BÇ) Tehdit Eden Faktörler

İç su ekosistemlerinde görülen biyolojik çeşitlilik kayıplarının altı temel nedeni bulunmaktadır. Bunlar; yabancı türlerin girişi, aşırı veya yasa dışı avcılık, kirlilik, habitat tahribi, turizm baskısı ve su rejimine yapılan müdahaleler şeklinde sıralanabilir.

Su rejimini etkileyen ekonomik gelişme politikaları ile biyolojik çeşitliliği koruma politikaları arasında çelişkiler mevcuttur. Bu tür alanlarda kamu yararına yapılacak olan yatırımlarda, ekosistemde olumsuz değişimleri ortaya koyacak ileriye dönük modelleme çalışmaları yapılmasına ihtiyaç vardır.

Tarımsal ürünlerde verimi artırmak için kullanılan gübre ve ilaç gibi girdilerin aşırı kullanımı ile evsel ve endüstriyel atıklar iç suların kirlenmesine, besin zincirinde değişiklikler meydana gelmesine ve su kalitesinin bozulmasına neden olmaktadır.

İç sulara bilinçli veya bilinçsiz olarak ekonomik amaçlı bırakılan balık ve benzeri yabancı türler ülkenin doğal iç su biyolojik çeşitliliğinde geri kazanılamayacak değişimlere neden olmaktadır. Örneğin, Beyşehir ve Eğirdir göllerine bırakılan sudak türü, yerli Phoxinellus egridiri ve P. Handlirschi türlerinin neslinin tükenmesine neden olmuştur.

Etkileri giderek daha fazla hissedilen küresel ısınma sonucu meydana gelen iklimsel değişiklikler ve buna bağlı su kaynaklarının kullanımı ve yönetiminde yapılacak yeni uygulamalar (örneğin fazla taban suyu kullanımı, tatlı su kaynaklarının içme ve sulama amaçlı daha çok kullanılması gibi) birçok iç su ekosistemlerinin sürdürülebilirliğini gelecekte daha fazla tehdit edecektir.


İç Su Biyolojik Çeşitliliğinin Korunmasına Yönelik Boşluklar ve İhtiyaçlar

Türkiye’de uluslararası öneme sahip 135 sulak alan tespit edilmiştir (T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı). Bu alanlar farklı ekolojik ve hidro-jeolojik özelliklere sahip olmasından dolayı her bir alan için veri derleme ve envanter çalışmaları ile verilerin güncellenmesi çalışmaları devam etmektedir. Bu güne kadar iç su biyolojik çeşitliliğiyle ilgili çalışmaların sayısı 1000’in üzerindedir. Ancak, yüksek rakımlı göller ve akarsularda balık türleri dışında yeterli envanter çalışması yapılmamıştır.

Türkiye iç su kaynaklarının ileriye dönük hangi amaçlarla kullanılması gerektiği dikkate alınarak detaylı bir envanter, kalite belirleme, amaca yönelik taşıma kapasitesi belirleme, haritalama ve boşluk analizi gibi çalışmaların acil olarak yapılması gerekmektedir.

İç su biyolojik çeşitliliğin korunması, kullanımı, planlanması, yönetimi ve izlenmesi için entegre kara ve boşaltma havzası yönetimi yaklaşımları için bazı çalışmalar benimsenmiştir. Bu konuyla ilgili bazı pilot projeler, başlatılmış olup; Konya Kapalı Havzası Beyşehir Gölü, Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Bölgesi, Göksu Deltası ve Sultan Sazlığı yönetim planı projeleri çalışmaları örnek olarak verilebilir. Ancak bu tür çalışmaların diğer sulak alan ekosistemlerinde de yaygınlaştırılması gereklidir.

DSİ tarafından yapılan planlama çalışmaları ve uygulamaları, havza bazında “iç su ekosistemlerinin korunması ve kullanım planlaması havza yönetim yaklaşımları”na uygun olmakla birlikte kriter ve göstergeler henüz tanımlanamamıştır.


UBSEP- İç Su Biyolojik Çeşitliliği (BÇ) için Öncelikli Hedefler

Üniversiteler, Kamu Kurumları ve STK’dan 100’den fazla konularında uzman katılımcının sistematik bir katılımcı süreçte alınan katkıları ve uzman danışmanların desteği ile yapılan çalışmalar sonunda değerlendirmeye alınan çok sayıda hedef arasından aşağıdaki 8 stratejik hedef iç su biyolojik çeşitliliğini (BÇ) korumak ve sürdürülebilir kullanımını sağlamak konuları için öne çıkmıştır.


Türkiye’nin Step Biyolojik Çeşitliliği

Barındırdığı doğal bitki ve hayvan türleriyle step alanlar biyolojik çeşitlilik açısından yaşamsal öneme sahiptir. Bu türler tarıma ilaç sanayisine ve bazı başka sanayilere önemli katkı sağlar. Birçok tahıl yabani endemik türlerden yetiştirilmektedir. Tahılların büyük çoğunluğu yalnızca Türkiye’ye özgü olan yabani türlerden yetiştirildiğinden stepin, ekonomik ve genetik kaynaklar yönünden belki de ülkemizdeki tüm ekosistemler arasından en önemli ekosistem olduğu görülmektedir.

Otsu bitkilerle örtülü alanlar olarak tanımlanan step ve çayır ekosistemleri Türkiye’de çok geniş alanları kaplar. Özellikle İç Anadolu, Ege ve Akdeniz Bölgelerinin yüksek dağ katları ve Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmında yayılış gösterir. Step ekosisteminin en karakteristik özelliği bir veya çok yıllık otsu bitkilerin (daha çok buğdaygil familyası üyeleri) baskın olmasıdır. Step vejetasyonunun floristik kompozisyonu çok zengindir ve içerisinde birçok endemik bitki bulunur. Step vejetasyonunun hakim bitkileri Stipa sp.(Sorguçotu), Bromus sp., Astragalus sp. (Geven), Acantholimon sp.(Kirpidikeni), Onobrychis sp. (Korunga) ve Salvia sp. (Adaçayı)’dır. Türkiye’deki step vejetasyonu Tuz Gölü çevresi hariç ormanların tahribi sonucu sekonder olarak geliştiği için seyrek olarak birçok çalı ve ağaç türleri de içerir. Step bölgelerinde yayılış gösteren başlıca çalı ve ağaç türleri Prunus sp. (Yabani erik), Berberis sp. (Kadıntuzluğu), Amygdalus sp.(Yabanibadem), Pyrus sp. (Ahlat), Paliurus spina-christii (Karaçalı), Rosa sp. (Kuşburnu) ve Crataegus sp. (Alıç) gibi bitkilerdir.

Türkiye’deki step formasyonu yayıldığı alanın topoğrafik yapısına göre genel olarak “Ova Stepleri” ve “Dağ Stepleri” olarak ikiye ayrılır.

Ova stepleri 800-1200 metreler arasında düz veya az eğimli bölgelerde görülür ve karakteristik bitkileri Tuz Gölü çevresindeki tuzcul halofitler, Chenopodiaceae (Kazayağıgiller), Juncaceae (Hasırotugiller) ve Cyperaceae ( Sazgiller) familyası üyeleri ile Peganum harmala (Üzerlik), Artemisia sp. (Yavşan), Thymus sp. (Kekik) ve Salvia sp. (Adaçayı) gibi türlerdir. İç Anadolu’da çeşitli jeolojik olayların neticesinde oluşmuş daha çok tüf ağırlıklı habitatlar, Ürgüp ve Göreme çevresi, Ereğli ve Karapınar ovalarında geniş alanlar kaplarlar. Eğimin hemen hemen hiç olmadığı bu habitatlar da düz ova stepi ekosistemi içersinde değerlendirilir.

Ova stepleri içersinde yer alan marnlı step habitatı İç Anadolu ve İç Anadolu’yu çevreleyen düşük rakımlı alanlarda yaygın olarak bulunur. Bu ekosistemin floristik kompozisyonu son derece zengindir ve bazıları dar yayılışlı olmak üzere floristik yapısı içerisinde birçok endemik bitki barındırır.

Jipsli step ekosistemi Çankırı, Sivas, Ankara Beypazarı ve Erzincan İliç çevrelerinde yaygın olarak bulunur. Bu ekosistemin floristik kompozisyonu çok zengin değildir ancak endemizm oranı çok yüksektir. Ekolojik toleransları sınırlı olduğundan, jipsli habitat bitkilerinin popülasyonlarına başka yerlerde rastlanma olasılığı çok düşüktür.

Sivas, Erzincan ve Kırıkkale çevrelerinde az da olsa serpantin ana kayalar üzerinde serpantin step habitatlarına rastlanır. Bu tür habitatın endemik bitkileri bölgeden bölgeye değişiklik gösterir.

Dağ stepleri ise genellikle 1300-2500 metreler arasında yaygındır. Karakteristik türleri yastık formundaki dikenli Astragalus sp.(Geven), Onobrychis cornuta (Dikenlikorunga), Acantholimon sp. (Kirpidikeni) ile otsu formdaki Asdphodeline sp, (Çiriş) ve Thymus sp. (Kekik) türleridir. Doğu Anadolu dağ steplerinin floristik kompozisyonu diğer bölgelerdeki dağ steplerinden biraz farklıdır. Doğu Anadolu bölgesinde Ferula sp. ve Prangos sp. gibi çakşır türlerinin baskınlığı artar. Türkiye’de hemen hemen her dağa özgü endemik bitki bulunmaktadır ve bu endemikler daha çok yüksek dağ stepi habitatında yayılış gösterirler.

Doğu Karadeniz dağlarının yüksek kesimleri ile Doğu Anadolu’nun kuzey ve kuzeydoğu kesimlerinde ise subalpin ve alpin çayırlıklar geniş alanlar kaplarlar. Subalpin ve alpin çayırlıkların stepten farkı bölgenin daha fazla yağış alması ve kurak devrenin daha kısa olması ile kendini gösterir. Subalpin ve alpin çayırlıklarda nem seven Gramineae (Buğdaygil) türleri, Ranunculaceae (Düğünçiçeğigiller) ve Geraniaceae (Turnagagasıgiller) yaygın olarak bulunur. Yaz aylarında step vejetasyonunu oluşturan türlerin büyük bir kısmı kuruduğu halde subalpin ve alpin çayırlıklar çiçek bahçesi gibidirler.

Stepler flora açısından zengin olduğu gibi fauna açısından da zengindir. Türkiye step ekosistemi; endemik bir alt-tür olan Anadolu koyununun yanı sıra, step vaşağı, kızıl tilki, arap tavşanı, yabani tavşan, avurtlak, koca avurtlak, kurt, huş faresi, köstebek ve gelengi gibi birçok memeli türünü barındırır. Step ekosisteminde sürüngen faunasına ait tosbağa, bozkır keleri, yayla kertenkelesi, step kertenkelesi, çizgili kertenkele, benekli yılan, koca engerek ve şeritli engerek gibi fauna elemanları yayılış gösterir. Step habitatı ayrıca, nesli tehlikede olan kuş türlerinden toy, küçük kerkenez, yılankartalı, kızıl şahin, doğan, keklik, bozkır toygarı, kızıl kırlangıç, dağ mukallidi, kaya serçesi, ispinoz, kiraz kuşu, delice, mezgeldek, ibibik, bıldırcın gibi pek çok kuş türüne ev sahipliği yapar. Kuşkusuz step faunasını oluşturan asıl canlı grubu böceklerdir, stepler birçok endemik böcek türüne ev sahipliği yapmaktadır.


Step Biyolojik Çeşitliliğini(BÇ) Tehdit Eden Faktörler

Türkiye'de otsu bitkilerle örtülü alanlar olarak tanımlanan step ve çayırlık alanlar günümüzde 21 milyon hektar civarındadır. Türkiye'de 1935'te 44.300.000 hektar ve 1950'de 37.800.000 hektar step ve çayırlık alan olduğu düşünüldüğünde bu ekosistemin ne kadar tahrip gördüğü kolayca anlaşılır. Bu düşüşün en önemli sebebi step alanlarının daha çok düz ovalarda bulunması, yerleşim yerlerine yakınlığı ve bu ekosistemlerin sahipsiz olmasıdır. Step alanlarının çoğunluğu artan nüfusun gıda ve barınma ihtiyacını karşılamak için geçmiş yıllarda tarım ve yerleşim alanlarına dönüştürülmüştür. Tüm ülke yüzölçümünün %28'ini kaplayan step ve çayırlık alanların büyük bir bölümü kontrolsüz otlatma, plansız yerleşim ve sanayileşme sonucu bozulmuş veya verimsizleşmiştir.


Step ekosistemlerini tehdit eden faktörler şu şekilde sıralanabilir:

* İnsan nüfusunun aşırı ölçüde artması;
* 90’lı yıllara kadar mera ıslah ve kullanım yönetiminin olmayışı ve meraların tarım amacıyla sürülmesi;
* Erozyonun artması;
* Alt ve üst yapı inşaatlarının tahrip edici etkileri;
* Ekonomik değere sahip doğal bitkilerin aşırı toplanması;
* Yanlış madencilik aktiviteleri;
* Yanlış ve bilinçsiz ağaçlandırma;
* İklim değişikliği nedeniyle habitatların bozulması
* Aşırı otlatma ve avlama;
* Anız yakılması.


Step Biyolojik Çeşitliliği Korumaya Yönelik Boşluklar ve İhtiyaçlar

Kurumsal alt yapı, yasal mevzuat ve korunması gereken alanlar ile ilgili birçok çalışma olmasına rağmen step ekosistemleri üzerinde aşırı otlatma, tarla açma ve sanayi kurma gibi olumsuz gelişmeler hız kesmeden sürmektedir. Bu da sektörler arası eşgüdüm eksikliğinden kaynaklanmaktadır.

Türkiye’de mevcut olan kanun ve yönetmelikler step ekosistemlerini korumaya yönelik olmaktan çok aşırı otlatmayı düzenlemeyi asıl amaç edinmiştir. Step ekosistemlerinde korunan alan ilan edilmesine yönelik mevzuat boşluğu bulunmaktadır. Öncelikle farklı alt habitatları olan step ekosistemleri üzerinde mevcut çalışmalara dayalı olarak her alt habitatı en iyi temsil eden alanlardan olmak üzere korunacak alanların belirlenmesine ve bu alanlar ile ilgili yönetim planlarının hazırlanması için yasal ve kurumsal boşlukların doldurulmasına ihtiyaç vardır. Bu çalışmaların yanı sıra step ekosistemlerinde korunması gereken türlerin ne kadarının mevcut koruma alanlarında bulunduğu yeni koruma alanlarına ihtiyaç olup olmadığı bilimsel verilerin ışığı altında belirlenmelidir.

Step ekosistemlerine özgü türlerin belirlenmesi ve teşhisi özel uzmanlık gerektiren bir konudur. İlgili kurumlarda step ekosistemleri üzerinde uzmanlaşmış teknik personel sayısının artırılmasına ihtiyaç vardır. Bu ekosistemler genetik çeşitlilik açısından önem taşıdığından, genetik kaynaklarla ilgili araştırmacı sayısının artırılmasına ve genetik çeşitliliğin araştırılmasına ve korunmasına yönelik altyapı ve tesis imkanlarının geliştirilmesine daha fazla önem verilmesi gerekmektedir.


Türkiye’nin Dağ Biyolojik Çeşitliliği

Dağ biyolojik çeşitliliği bir dizi ekolojik işlev bakımından son derece önemlidir. Toprakların bütünlüğü, ekosistem işlevleri ve insan ihtiyaçları için temel odaktır. Dağlar ırmakların kaynaklarına ev sahipliği yaparlar, üzerindeki bitki örtüsü ile su kaynaklarının stabilize edilmesine, sellerin önlenmesine ve yağmur suyunun yer altı rezervlerine emilmesini sağlayarak yıllık düzenli akışların sağlanmasına yardımcı olurlar. Dağ biyolojik çeşitliliği yakın çevresi dışındaki insanların da yaşamına katkıda bulunmaktadır ve nehir havzalarına su akışlarının yönetiminde son derece önemlidir. Dağlar hem kendi başlarına kendilerine has bir çevre teşkil ederler, hem de orman, iç su, step ve tarım ekosistemlerini barındırırlar.
Türkiye’de dağ yaşam ortamlarına ait gerek ekolojik gerekse de floristik kompozisyona dayalı çok sayıda ekosistem mevcuttur ve bu ekosistemler işlevleri bakımından az çok birbirinden farklılıklar göstermektedir.

Akdeniz ikliminin görüldüğü Akdeniz ve Ege Bölgesinde 2000 metre rakımdan sonra “Yüksek Dağ Akdeniz Vejetasyon Katı” bulunur. Bu kesimde Juniperus excelsa-Juniperus foetidissima (karışık ardıç) orman ekosistemi ile yastık formunda yarı çalı ve otsu bitkilerden oluşan Akdeniz yüksek dağ stepi ekosistemi yer alır. İç ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nin yüksek dağ ekosistemleri ise tipik step ekosistemi özelliği gösterir. Karadeniz dağlarının yüksek kesimleri (özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi) ile Doğu Anadolu’nun kuzey ve kuzeydoğu kesimlerinde ise subalpin ve alpin çayırlıklar geniş alanlar kaplarlar. Subalpin ve alpin çayırlıkların stepten farkı bölgenin daha fazla yağış alması ve kurak devrenin daha kısa olması ile kendini gösterir. Subalpin ve alpin çayırlıklarda nem seven Gramineae (Buğdaygil) türleri, Ranunculaceae (Düğünçiçeğigiller) ve Geraniaceae (Turnagagasıgiller) yaygın olarak bulunur. Yaz aylarında step vejetasyonunu oluşturan türlerin büyük bir kısmı kuruduğu halde subalpin ve alpin çayırlıklar çiçek bahçesi gibidirler. Ekosistem çeşitliliği açısından dağlar; alpin çayırlar, subalpin çayırlar, hareketli yamaç, dikenli yastık formasyonu stepi gibi alt ekosistemlere ayrılırlar ve her ekosistemin floristik kompozisyonu birbirinden farklılıklar göstermektedir.

Türkiye’deki önemli biyocoğrafik bölgeler (Avrupa-Sibirya, Akdeniz, İran-Turan biyocoğrafik bölgeleri) dağ biyolojik çeşitliliği bakımından değerlendirildiğinde, bu bölgelerin çok zengin olduğu görülür. Bu üç biyocoğrafik bölgede potansiyel önemli bitki alanı, potansiyel önemli kuş alanı ya da yaban hayatı koruma sahası olarak belirlenmiş toplam 55 yüksek dağ ekosistemi bulunmaktadır. Dağ ekosistemlerinden 11’i Avrupa-Sibirya, 25’i Akdeniz ve 19’uda İran-Turan biyocoğrafik bölgesinde bulunmaktadır.

Endemik türlerin çoğu Akdeniz ile İran-Turan Biyocografik Bölgesi’nde bulunmaktadır. Akdeniz ile İran-Turan BCB’de bulunan dağlar; potansiyel önemli kuş alanı, önemli bitki alanı, önemli yaban hayatı koruma sahaları ya da ekonomik öneme sahip ormanlarla önemli yaşam ortamları sağlamalarına rağmen, bu dağ ekosistemlerinin çoğunda var olan toplam tür sayısı ve endemik tür sayısı bilinmemektedir. Bilinenler içinde, Bolkarlar, Amanos (Nur) Dağları, Munzur Dağları, Sultan Dağları ve Tecer Dağları en çok endemik bitki türü içeren dağ ekosistemleridir.
 

Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Biyolojik Çeşitliliği

Kıyı ve deniz çevreleri deniz yaşamının varlığını destekleyen çeşitli yaşama ortamlarını içerir. Denizlerimizdeki yaşam, soluduğumuz oksijenin üçte birini üretir, değerli protein kaynağı sunar ve küresel iklim değişikliğini dengeler.

Kıyı ekosistemleri, deniz ve kara ekosistemlerinin kesiştikleri önemli ani geçiş bölgeleri (ekonton) olmaları nedeniyle oldukça özel ekosistemlerdir. Ülke yüz ölçümünü oluşturan karasal kaynakların % 4,1’lik bölümünü kıyı ekosistemleri oluşturmaktadırlar. Ülkemizin kıyı bölgelerinde dağların denize iniş biçiminin ve kıyı topografyasının birbirinden farklı olması, bölgelere göre farklılaşan, kumul, mağara, delta, lagün, dalyan, kalkerli teraslar gibi çeşitli kıyı ekosistemlerini ortaya çıkarmıştır.

Karadeniz kıyılarındaki sıra dağlar, özellikle doğu bölgesinde, kıyıya paralel bir şekildekonumlanmış olup, kıyı kullanım alanını oldukça dar bırakmış olmasına karşın, özel bir iklimsel bölgeye dönüşmesine de neden olmuştur. Batı Akdeniz kıyıları da, yüksek dağlık kıyılar gibi, jeolojik özellikleri açısından doğu Karadeniz’e benzer özellikler göstermesine karşın, tipik Akdeniz iklimi özelliği göstermektedir. Ege kıyılarında ise, dağlar denize dik uzanmaktadır ve bu da Gediz deltası gibi alüvyon açısından zengin havzalar ve üretken deltalar yaratmıştır. Dağların bu kıyılardaki pozisyonu, Türkiye’nin bu bölgesinde birçok koydan oluşan girintili çıkıntılı kıyılara neden olmuştur. Diğer üretken havzalar ise Batı Karadeniz kıyılarında (Kızılırmak ve Yeşil ırmak) ve Orta ve Doğu Akdeniz kıyılarında (Göksu, Seyhan, Ceyhan ve Asi) bulunmaktadır. Doğu Karadeniz ve Batı Akdeniz kıyılarının tam aksine, Marmara’da kıyısal yapı genellikle insan yerleşimi için uygundur. Bu nedenle bu kıyılar oldukça tehdit altında bir ekosistem barındırmaktadır. Tüm bu kıyılar arasında özellikle Doğu Akdeniz bölgesindeki kıyı alanları çok yüksek flora ve fauna çeşitliliğine sahip zengin ekosistemlerdir.

Kıyı kumulları kıyı ekosistemlerimizin yaklaşık %10’luk kısmını oluşturur. Bu kumullar kendine özgü biyolojik çeşitlilik unsurları barındırır.Ege ve Akdeniz kıyılarındaki 17 kumul nesli tehlike altında olan iki deniz kaplumbağası türünün (Caretta caretta ve Chelonia mydas) dünyaca önemli üreme alanıdır.

Dalyanlar önemli balıkçılık alanlarını oluşturmaktadır. Ege ve Akdeniz’de 36 adet olan dalyanlardan 12 tanesinden ekonomik olarak yararlanılmaktadır.

Kalkerli yosun ve yumuşakça-kurtçuk terasları tipik toplulukların yerleşimi için uygun biyotopların oluşturduğu kayalık gelgit bölgelerdir. Bu ekosistemler çeşitli makro alg ve hayvan topluluklarını içermektedir. Bu teras yapılar Türkiye kıyılarında dar bir alanda, daha çok da Akdeniz kıyılarında, dağılım göstermektedirler. Biyolojik açıdan söz konusu teraslar yüksek tür sayısı ve genetik çeşitlilikle karakterize edilmektedir. Tüplü (Serpulid) kurtlar, vermetid yumuşakçalar ve kırmızı algler; örneğin Lithophyllum lichenoides, dar ve dikey bir alanda küçük resif yapıları oluşturabilecek yetenektedirler. Bu yapılar kıyı erozyonuna karşı, kalkerleşmenin neden olduğu birleşme ile üzerinde yer aldıkları kaya tabakasını korur ve sediman birikimini sağlarlar. Akdeniz’in doğu ve güney batı kısmında genellikle Dendroma petraeum tarafından oluşturulmuş kalkerli teraslar sığ sublittoral bölgede bulunurlar. Bir çok yazara göre terasların en iyi geliştikleri bölgeler denizel olaylara (akıntı, plankton bolluğu vs) açık olan kıyılardır. Terası oluşturan hayvan toplulukları (bivalvler, tüplü kurtlar) su kolonunu filtre ederek beslenen canlılardır. Böylece bu kıyılardaki oluşan dalga hareketlerinden faydalanırlar. Bu biyolojik yapıların içinden geçen su türbülansı ve dalga hareketleri birleştirme (cementation) ve kalkerleşme (lithification) süreçlerine yardımcı olmaktadır. Bu biyolojik yapılar altlarında bulunan kaya yüzeyini korumalarına rağmen özellikle Clinoid süngerler ve Bivalvlerden Lithophaga gibi türlerin hasarlarıyla birlikte erozyona meyillidirler. Karbonat kayaları üzerinde oluşan bu biyolojik yapılar çevresel koşullardaki değişim ve bozulmalardan etkilenebilirler.

Türkiye kıyıları boyunca çok farklı jeolojik yapılara sahip olan ve birçok balık türünü ve diğer deniz canlılarını barındıran binlerce deniz mağarası bulunmaktadır. Bu mağaraların bazıları Akdeniz fokunun barınma ve üreme alanı olarak tanımlanmıştır.

Ülkemizi çevreleyen denizlerin birbirinden farklı özelliklere sahip olması, barındırdığı biyolojik kaynakların da farklılaşmasını sağlamıştır. Türkiye kıyıları içinde en yüksek tuzluluk ve sıcaklık oranına sahip olan Akdeniz biyolojik çeşitliliği en zengin olduğu bölgedir. Süveyş kanalının açılmasından sonra Kızıldeniz'den göç yoluyla Akdeniz'e gelen Hint-Pasifik bölgesine ait birçok tür de bu bölgeye yerleşmişlerdir. Göç sonucu bu bölgeye yerleşmiş 26 tür saptanmıştır. Akdeniz’in Türkiye sularında 388, Ege Denizi’nde 389, Marmara Denizi’nde 249, Karadeniz’de de 151 tür balık bulunmaktadır.

Karadeniz'in kimyasal açıdan en büyük özelliği yüzey tabakasının altındaki suların oksijensiz ve tamamen hidrojen sülfur (H2S) ile kaplı olmasıdır. Bu nedenle 150-200 m arasında değişen derinliklerin altında yaşam yoktur. Karadeniz dip sularının oksijensizleşmesi iki tabakalı su kütlesi sisteminin oluşum sürecinin doğal bir sonucudur. Oksijensiz, sülfürlü alt tabaka, oksijence zengin yüzey tabakasından bir geçiş tabakası ile ayrılmaktadır.

Karadeniz’de hem biyolojik çeşitlilik açısından hem de ekonomik değer açısından önemli balık türleri yaşamaktadır. Bunlardan birisi Mersin balığıdır. Yaklaşık 200 milyon yıldır dünya üzerinde mevcut olan Mersin Balıkları yaşayan fosiller olarak da adlandırılırlar ve biyolojik çeşitlilik bakımından çok değerli balıklardır.Mersin Balıkları, Asya, Avrupa ve Amerika'nın kuzey yarım küredeki deniz ve tatlı sularında 27 tür ile temsil edilmekte olup bunlardan 5 tür [Huso huso (mersin morinası), Acipenser sturio (Alman mersin balığı veya kolan balığı), Acipenser gueldenstaedti (karaca mersin veya Rus mersini), Acipenser stellatus (sivrişka) ve Acipenser nudiventris (şip)] Karadeniz'in Türkiye sularında doğal olarak bulunmaktadır. Karadeniz’de 4 adet deniz memeli türü yaşamaktadır. Delphinus delphis (Tirtak), Tursiops truncates (Afalina), Phocoena phocoena (Mutur) ve 2005 yılında Ukrayna kıyılarında görülen Monachus monachus (Akdeniz Foku) dur. 1950’li yaılların başında yaklaşık yunus sayısı 1.000.000 olmasına karşın, 1980 yıllarında ise sayıları 50.000 ile 100.000’e kadar düşmüştür. Kapladığı alanlar azalsa da 34 balığın yumurtlama alanı olan 6 adet deniz çayırı türü bulunmaktadır (Zostera marina, Z. Noltii, Potamogeton pectinatus, Ruppia maritima, R. Spiralis ve Zannichellia major ).

Karadeniz’de 1619 adet tür mantar, alg ve yüksek su bitkileri, 1983 omurgasız tür bulunmaktadır. Karadeniz’de hamsi, istavrit, palamut, lüfer, çaca, kalkan, mersin balığı, mezgit ve deniz alabalığı en önemli türlerdendir. Kirlilik, aşırı avlanma, ötrofikasyon, habitat değişikliği vb nedenlerden dolayı da ticari önemi olan balık türü sayısı 20’den 6’ya düşmüştür.En önemli tehlikelerden biri olarakta yabancı türlerdir. 1996 ve 2005 yılları arasında toplam 48 yabancı tür tespit edilmiştir. Bu türlerden Mnemiopsis leidyi (özellikle hamsi stokları üzerine) ve Rapana thomasiana (midye stokları üzerine) fauna üzerine en fazla olumsuz etki yapan yabancı türlerdir.

İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi'nden oluşan Türk Boğazlar Sistemi Doğu Akdeniz'in Ege Havzası ile Karadeniz arasındaki su taşınımını sağlayan bir iç deniz sistemi konumundadır ve palamut, torik, lüfer vb balık türleri için biolojik koridor görevini görür. Marmara Denizi’nin yüzeyinin İstanbul Boğazı yoluyla gelen Karadeniz sularının etkisi altında olduğu görülmüştür. Marmara Denizi’nin daha derin bölgeleri ise Ege-Akdeniz sularını içerir ve 400’den fazla bentik organizma türünü barındırır. Marmara Denizi bir çok pelajik balık türünün yumurtlama yeridir. Aşrı avlanma ve kirlilik yüzünden bir çok balık türü olumsuz etkilenmiştir. Gerardia savaglia 30 m derinlikte hala yaşamını sürdürmektedir.

Türkiye adalarının uzunluğu yaklaşık 1067 km dir. Adalar biyolojik çeşitlilik açısından çok önemlidir. Ötücüler ve deniz kuşları gibi pek çok göçmen tür için özellikle göç zamanında büyük önem taşımaktadırlar. Örneğin,küresel ölçekte nesli tehlike altında olan Ada martısı (Larus audouinii) nın yaşama ve üreme ortamı Ege Adalarıdır.Ayrıca adaların çevresi, bir çok balık türünün yumurtlama ve beslenme yeridir.


Yüzey alanı yaklaşık 180 bin km2 olan Ege Denizi, çok karmaşık bir taban topoğrafyası ve kıyı geometrisine sahiptir. Ayrıca, bu denizde irili-ufaklı yüzlerce adacık bulunmaktadır. Havzanın genel olarak 3 tane derin çukurdan oluştuğu söylenebilir. Kuzey çukuru yaklaşık 1500 m derinliğinde olup 200-500 m derinliğinde bir tepe ile 1100 m'lik orta Ege çukuruna bağlanmıştır. En güney kısmında ise Girit Havzası bulunmaktadır. Burası 2000 m'yi geçen derinliklerle Ege Denizi’nin en derin bölgesi olup Girit Adası’nın her iki tarafındaki boğazlar ile Doğu Akdeniz’e bağlanmıştır.

Genelde doğal çevrelerinde siyah olan Süngerler (Sponges) Ege’nin derin sularından toplanan ticari ürünlerden biridir ve son yıllarda populasyonlarında azalma görülmüştür.

Akdeniz Foku (Monachus monachus) Ege ve Akdeniz’de yaşayan ve dünyada nesli tehlike altında 12 türden biridir. Habitat tahribi, turizm faaliyetleri, kirlilik ve bilinçli öldürme nedeniyle nesilleri tehdit altındadır.

Akdeniz’de 3 deniz kaplumbağası türü bulunmaktadır ve bunların ikisi tehlike altındadır. Akdeniz kıyısında Caretta caretta ve Chelonia mydas’ın 17 önemli üreme alanı belirlenmiştir.

Karadeniz'de olduğu gibi, Doğu Akdeniz kıyıları 10-20 km'lik bir topoğrafik eğim kuşağı ile derin havzaya bağlanmaktadır. Kuzey Levant Denizi'nin en belli başlı çukurları Rodos (4000 m), Antalya (2500 m), Kilikya (1000 m) ve Latakya (1500 m) basenleridir. Kilikya Havzası, Antalya Havzası'na göre daha sığ olup duvar biçimindeki bir topoğrafya ile birbirlerinden ayrılmıştır.

Akdeniz'e sahildar ülkelerdeki deniz bitkileri uzmanlarının ortak çalışmaları sonucu 16 Kırmızı (Rhodophyta), 18 Esmer (Phaeophyta), 4 yeşil (Chlorophyta) Alg ve 2 deniz çayırı türü ile 8 deniz bitkisi topluluğu ve 7 deniz peyzajının Akdeniz'de tehdit altında olduğu tespit edilmiştir.

Deniz çayırları (Posidonia oceanica), Akdeniz’e özgü, endemik, olan bu tür, Akdeniz ekosisteminin gösterge türlerinden biridir (Karadeniz’de görülmez) ve 1- 40 marasında yaşayan bentik bir canlıdır. Zemini tutan yapısı, besin zincirindeki yeri, bir çok canlıya ev sahipliği yapması (Akdeniz’de yaşayan deniz canlılarının yaklaşık %25’inden fazlasının bu ekosistem içinde yaşadığı tahmin edilmektedir) ve türler arası ilişkiye ortam oluşturması ve önemli bir oksijen kaynağı olması; bir başka değişle 1 m2 de günde 10 ila 14 lt arası oksijen üretmesiaçısından önemlidir. Ancak, trol, kirlilik, iklim değişikliği ve yayılımcı yabancı türler deniz çayırlarını tehdit etmektedir.
Faunistik gruplardan eklem bacaklılar (Arthropoda) filumu 901 türle (%29) başta gelmekte, bunu 796 türle (%26) yumuşakçalar (Mollusca) izlemekte ve 429 türle (%14) kordalılar (Chordata) filumu üçüncü sırayı almaktadır.
Türkiye’nin Akdeniz kıyılarında Akdeniz Foku dahil 11 adet deniz memeli türü bulunmaktadır. Bütün deniz memelilerinin avcılığı 1983 yılından beri yasaklanmıştır. Akdeniz’in balık türü çeşitliliği diğer denizlerimize göre fazladır. Fakat, sayıca daha azdır. En önemli türler, çipura, levrek, trança, yılan balığı, mercan, kum köpek balığı, müren, deniz atı, kılıç balığı, ton, orkinos, kefal, iskarmoz, izmarit, kabuklu deniz canlılarından ise akivades, istiridye, tarak, eklem bacaklılardan ise karides, istakoz, kafadan bacaklılardan ise ahtapot, mürekkep balığı sayılabilir.

DPT ve TÜBİTAK tarafından desteklenen “Türkiye Faunası Veritabanı” projesi çerçevesinde hazırlanan “Türkiye Denizleri Faunası Veritabanı” ülkemiz denizlerinde toplam 3112 hayvan türünün tanımlandığını ortaya koymuştur. Ancak bugüne kadar 1000'e yakın tür tanımı çeşitli araştırıcılar tarafından yapılmıştır. Bunlardan 429 tür omurgalı ve 2683’ü de omurgasızlar grubuna dahildir. Benzer bir çalışma deniz bitkileri için tamamlanmadığı için henüz ülkemizi çevreleyen denizlerde yaşamakta olan deniz bitkisi tür sayısı kesin olarak bilinmemektedir.

Kıyı Deniz Biyolojik Çeşitliliğini Tehdit Eden Faktörler

Diğer kaynaklardan farklı olarak denizel çevrede canlı kaynakların yenilenebilir olmaları, yakın zamana kadar deniz kaynaklarının sonsuz kaynaklarmış gibi kullanılmasına neden olmuştur. Ancak geçtiğimiz yüzyılın ortalarından itibaren denizel ve kıyısal ekosistemlerin ve bu ekosistemlerin barındırdığı biyolojik çeşitliliğinin aşırı ve sürdürülemez kullanımları sonucunda, ekosistemde bozulmalar ve biyolojik çeşitlilikte azalma olduğu gözlenmiştir. Bu azalma sürecinin sonucunda denizel ve kıyısal biyolojik çeşitliliğin deniz canlı kaynaklarının sonsuz değil kendini yenileyebilen sınırlı kaynaklar olduğu, ancak bu kaynaklardan sürdürülebilir ürün elde edebilmek için kaynağın bu yenilenme özelliğini kullanmasına olanak verilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır.

Türkiye’deki deniz ekosistemlerinde görülen biyolojik çeşitlilik kayıplarının 7 temel nedeni bulunmaktadır. Bunlar; yabancı türlerin girişi, aşırı balık avlanması, yasa dışı avcılık, kirlilik, habitat tahribi, turizm, su rejimine yapılan müdahaleler şeklinde sıralanabilir.

Kıyı kumulları dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi ülkemizde de insan faaliyetlerinden kaynaklı baskılar nedeniyle hassas ve tahribe açık, bazı yerlerde de tahrip edilmiş ekosistemlerdir. Yol yapımı, ağaçlandırma, kum çekimi, ikincil konutlar ve turizm yatırımları neticesinde oluşan kıyı erozyonu nedeniyle Akdeniz ve Ege kıyılarında bulunan 110 kıyı kumulundan sadece 30’u (% 27’si) günümüzde göreli olarak sağlıklı durumdadır.

Kalkerli yosun ve yumuşakça-kurtçuk terasları kıyısal bölgede yer aldığından ötürü kirlilik, plaj oluşturmak amaçlı kıyı doldurma, kıyısal alanda yapılaşma, erozyon gibi insan kaynaklı faaliyetlerden etkilenmektedir. Akdeniz’deki Lithophyllum yapıları üzerindeki çalışmalar da göstermektedir ki, kirlilik yosunlara hasar vermeleri sonucunda erozyona neden olabilir. Ötrifikasyonu takiben yeşil alglerden Ulva gibi türler terasın yüzeyini kaplayarak rekabete girerler ve sonunda Lithophyllum gibi kalkerli yosunların ortamdan kalkmasına (biyoerozyon) ve bu değerli oluşumların çökmesine neden olurlar.

Bir zamanlar zengin biyolojik çeşitlilik ve balık potansiyeline sahip olarak bilinen Karadeniz ekosistemi son 20-30 yıldaki ortaya çıkan bir dizi iklimsel ve insan kaynaklı etkenlerden dolayı günümüzde son derece sağlıksız bir ekosistem yapısına dönüşmüştür. Bu etkenlerin en belli başlı olanları: son çeyrek yüzyılda giderek artan ve Karadeniz’e ve Tuna nehrine kıyısı olan ülkelerden kaynaklanan karasal kaynaklı kirlenme, su rejimine yapılan müdahaleler ile tatlı su girdisi debisindeki aşırı azalma sonucu su bütçesindeki olumsuz değişimler, deniz taşımacılığı ile diğer denizlerden gelen ve Karadeniz’e yayılımcı yabancı türlerin ve besin değeri olmayan bazı canlı türlerinin ekosistemde baskın hale gelerek biyolojik yapıyı kendilerine uygun olarak değiştirmeleri, balıkçılık sektöründeki hızlı teknolojik gelişmelere bağlı olarak aşırı balık avlanılması ve böylece balık stoklarının eritilmesidir. Bu etkiler içinde en büyük riski oluşturan unsur kirliliktir. Çünkü Karadeniz'in dünyanın en büyük hidrojen sülfur (H2S) rezervlerinden birisidir ve aşırı ötrifikasyon nedeniyle deniz suyunda bulunan bakterilerin çözünmüş oksijen yerine sülfür iyonlarından oksijen temin etmesiyle, iki tabakalı su kitlesi siteminin bozulması ve dipte bulunan hidrojen sülfürün patlayıcı faza geçerek bir çevre felaketi ile sonuçlanması riski vardır.

Ege ve Akdeniz’de ise turizm ve sanayileşme kıyı ve deniz ekosistemleri üzerindeki en önemli baskı unsurudur.
 

Türkiye’nin Orman Biyolojik Çeşitliliği

Orman ekosistemleri ülke genelinin % 27,2'sini kaplar. Türkiye’de orman habitatlarına ait gerek ekolojik gerekse de floristik kompozisyona dayalı çok sayıda ekosistem mevcuttur ve her ekosistemin işlevi az çok birbirinden farklıdır. Türkiye’nin sahip olduğu bu zengin orman biyolojik çeşitliliği çok sayıda endemik bitki türüne, önemli kuş türlerine ve birçok yaban hayatı türüne habitat sağlamaktadır.

Türkiye’nin orman ekosistemleri Avrupa-Sibirya, Akdeniz ve İran-Turan biyocoğrafik bölgelerine göre farklılıklar göstermektedir.

Akdeniz biyocoğrafik bölgesi, Akdeniz’e kıyısı olan tüm yöreler ile Trakya’nın batı kısımlarını kaplar ve çok farklı orman ekosistemlerini içerir. Akdeniz ikliminin etkili olduğu bölgelerde orman ekosistemleri toprak-iklim-bitki ilişkilerine bağlı olarak deniz seviyesinden itibaren dağların en yüksek kısımlarına kadar değişik vejetasyon serileri oluştururlar. Her vejetasyon serisinin içerisinde de diğer ekolojik parametrelere bağlı olarak farklı orman ekosistemleri gelişim gösterir. Akdeniz ikliminin görüldüğü Akdeniz ve Ege Bölgesi’nde 0-1000 metreler arasında “Sıcak Akdeniz ve Asıl Akdeniz Vejetasyon Katı” görülür ve bu katlar içerisinde, kserofil maki ekosistemi, Pinus brutia (kızılçam) orman ekosistemi, Pinus halepensis (Halep çamı) orman ekosistemi, Liquidambar orientalis (günlük ağacı) orman ekosistemi, Cupressus sempervirens (servi) orman ekosistemi, Quercus cerris-Q.infectoria-Q.libani-Q.brantii karışık meşe ekosistemi ve Pinus pinea (fıstık çamı) orman ekosistemleri görülür. 1000-2000 metreler arsında da “Üst Akdeniz ve Akdeniz Dağ Vejetasyon Katları” görülür. Bu yükseltiler arasında Pinus nigra (kara çam), Abies cilcica (toros göknarı), Cedrus libani (sedir), Ostrya carpinifolia-Carpinus orientalis (kayacık-gürgen), Quercus petraea- Quercus cerris-Qurcus trojana (karışık meşe) orman ekosistemleri görülür. 2000 metreden sonra ise “Yüksek Dağ Akdeniz Vejetasyon Katı” bulunur. Bu kesimde Juniperus excelsa-Juniperus foetidissima (karışık ardıç) orman ekosistemi ile yastık formunda yarı çalı ve otsu bitkilerden oluşan Akdeniz yüksek dağ stepi ekosistemi yer alır. Ege Bölgesi’nin orman ekosistemi floristik olarak Akdeniz Bölgesi’nin orman ekosisteminden biraz faklıdır. Ege ormanlarında 1000 metreye kadar kestane, meşe, karaçam ve kızılçam ormanları görülürken; 1000 metreden yüksek yerlerde kayın, ıhlamur, fındık ve sarıçam ormanlarına rastlanır.

İran-Turan biyocoğrafik bölgesi, biyocoğrafik bölgelerinin en genişidir ve Orta Anadolu’danbaşlayarak Moğolistan’a kadar uzanır. Bölgede karasal iklim ve step bitkileri baskındır. Buradaki orman ekosistemleri kurak bölge orman ekosistemlerini içerir. Belli başlıları; İç Anadolu’da Step Ormanları (Saçlı ve tüylü meşe, Karaçam, Ardıç: 800-1500m) ve Kurak Karaçam, Meşe ve Ardıç Ormanları (Meşeler: <1200m; Karaçam:1000m-1500m; Sarıçam:>1500m); Doğu Anadolu’da Kurak Meşe Ormanlarıdır.

Avrupa-Sibirya biyocografik bölgesi Kuzey Anadolu’da boydan boya ve Trakya Bölgesi’nin Karadeniz’e bakan kısımlarında uzanmaktadır. En yağışlı iklim bölgesidir, geniş kısmı ormanlarla kaplıdır. Bu bölgede; Yapraklı-ibreli Ormanlar (Kayın, Kestane, Gürgen; 500-1200m), Nemli-yarınemli İbreli ormanlar (karaçam, sarıçam, ladin, göknar;1000-1500m), Kurak meşe ve çam ormaları (Meşe:

<1500m;karaçam:>600m; Kızılçam:400-500m) ile Çalı (maki-yalancı maki) formasyonu (Kızılçam:<500m) orman ekosistemleri göze çarpmaktadır. Trakya ve Batı Karadeniz bölgelerinde taban suyunun yüksek olduğu düz alüvyal alanlarda Fraxinus angustifolius-Qurcus robur –Fagus orientalis longoz karışık orman ekosistemeleri bulunur. Karadeniz Bölgesi’nde ise sahilden itibaren Fagus orientalis (kayın), Alnus glutinosa (kızılağaç), Abies nordmanniana (Karadeniz göknarı), Pinus sylvestris (sarı çam), Picea orientalis (ladin), Carpinus orientalis-Carpinus betulus (karışık gürgen), Castanea sativa (kestane), Rhododendron ponticum-Rhododendron luteum (karışık orman gülü), Rhododendron ungernii-Rhododendron smirnowii (karışık orman gülü), Rhododendron caucasicum (beyaz kumar) ve Betula pendula (huş) orman ekosistemleri bulunur.

Türkiye’deki büyük memelilerin çoğu orman ekosisteminde yaşar. Örneğin; ormanlar ayı (Ursus sp.), tilki (Vulpes sp.), kurt (Canis aureus), çakal (Lynx lynx), vaşak (Hyena hyena) gibi etobur memeliler, geyik (Cervus sp. ve Capriolus sp.), çengel boynuzlu dağ keçisi (Rupicapra rupicapra), yaban keçisi

(Capra aegaprus aegaprus) ve yaban domuzu (Sus scrofa scrofa), türleri ile, porsuk (Meles meles), sansar (Martes foina), kirpi (Erinaceus sp.), tavşan (Lepus capensis), gelincik (Mustela sp.), sincap (Sciurus sp.) gibi memeliler, yılan, bukalemun (Chameleo chameleon), kertenkele (Lacerta sp.), kaplumbağa (Testudo sp.) türleri gibi sürüngenler ve sülün (Phasianus colchicus), ürkeklik (Tetraogallus caspius), huş tavuğu (Tetrao mlokosiewiczi), ağaçkakan (Dendrocopus sp.), yırtıcı kuşlar (Aquila sp., Accipiter sp., Circus sp., Buteo sp., Pandion sp., Falco sp., Pernis sp.), çeşitli baykuş türleri ile çok sayıda ötücü kuş türüne yaşama ortamı oluşturmaktadır.

Bu türlerden çengel boynuzlu dağ keçisi (Rupicapra rupicapra), yaban kedisi (Felis silvestris), esmer akbaba (Aegyphius monachus), şah kartal (Aquila heliaca), büyük orman kartalı (Aquila clanga) ve küçük orman kartalı (Aquila pomarina) gibi türler uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmış orman faunası türlerindendir.

Topoğrafik yapısı, iklim ve toprak farklılıkları Türkiye ormanlarını bitki çeşitliliği açısından oldukça zengin kılmıştır. Özellikle relik ve endemik bitkilerin zenginliği Türkiye ormanlarının biyolojik çeşitlilik yönünden önemini daha da artırmaktadır. Bu zenginliğin temel nedenlerinden birisi dördüncü jeolojik zamanda meydana gelen iklim değişiklikleridir. Türkiye’deki bitki türlerinin yaklaşık üçte biri eski jeolojik dönemlerden kalmış olup çoğu endemiktir. Endemik türlerin çoğu Akdeniz (özellikle de Toros, Bolkar ve Nur dağlarında) ile İran-Turan biyocoğrafik bölgelerinde bulunmaktadır.

Tarımsal biyolojik çeşitlilik bakımından önemli olan birçok kültür bitkilerinin yabani akrabaları orman ekosistemleri içinde bulunmaktadır. Orman ekosistemlerindeki bu zengin biyolojik çeşitliliği korumak hem sürdürülebilir ormancılık hem de tarım için vazgeçilmeyecek bir unsurdur.

Orman Biyolojik Çeşitliliğini Tehdit Eden Faktörler

Türkiye’deki orman ekosistemlerinin yarıdan fazlası tahrip edilmiştir. Türkiye orman ekosistemlerindeki biyolojik çeşitliliğin azalmasına yol açan faktörler;
  • Ormanların hem ekosistem hem de tür seviyesinde taşıma kapasitesi dikkate alınmadan aşırı kullanılması (avcılık, otlatma, kereste üretimi, ziyaretçi, orman içi yapılaşmalar vb),
  • Atmosferik kirlilik ve küresel iklim değişikliğinin etkileri,
  • Orman içinde ve yakınında yaşayan nüfusun tarıma ve orman ürünlerine dayalı yaşam şekillerinden kaynaklanan baskılar (hayvancılık, konrolsüz kullanım, tarla açma ve orman yangınları) ve alternatif gelir getirici programların yetersizliği,
  • Turizm teşvikleri ile artan yapılaşmalar, yayla turizmi, arkeolojik alanlardaki aşırı ziyaretci sayısı ve taşıma kapasitesi üstündeki diğer turistik etkinlikler,
  • Yabancı türler,
  • Ormanlık alanların orman rejimi dışına çıkarılması,
  • Tarım arazisi elde etmek için ormanların tahribi,
  • Orman yangınları,
  • Böcek tahribi,
  • Bitki-hayvan örneklerinin kontrolsüz toplanmasıdır.
 
Türkiye’nin Tarımsal Biyolojik Çeşitliliği

Tarımsal biyolojik çeşitlilik gıda ve tarım ile ilgili olan tüm biyolojik çeşitlilik bileşenlerini ve tarımsal ekosistemi teşkil eden biyolojik çeşitliliğin tüm bileşenlerini içeren kapsamlı bir terimdir. Tarımsal biyolojik çeşitlilik bitki, hayvan, mikroorganizma ve mantar genetik kaynaklarını içeren ve gıda ve tarım için önem taşıyan genetik kaynakları; besin döngüsü, organik madde ayrışması, tozlaşma, zararlı ve hastalık yönetimi, hidrolojik döngünün sürdürülmesi, karbon tutulumu gibi ekolojik servisleri ve bu süreçlere katılan organizmaları; toprak ve su gibi abiyotik faktörleri; geleneksel bilgileri ve diğer sosyo-ekonomik faktörleri içerir.
1.webp
Türkiye’nin tarımsal ana ekolojik bölgeleri Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz kıyı bölgeleri ile Trakya, Orta Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri olarak sıralanabilir. Tarımsal açıdan ayrıca, iç bölgelerde ortadan çevreye doğru geçit bölgeleri de belirlenmiştir. Öncelikle yağış ve sıcaklık gibi temel iklim öğelerine dayanan bölgesel, ekolojik ve jeolojik özellikler yanında, tarım ürünü çeşitliliğini, tarla ve bahçe bitkilerini,çayır-meraların bölgesel fenolojik özelliklerini kapsar.

Tarımsal biyolojik çeşitliliği oluşturan faktörler içinde bitki genetik çeşitliliği hem Türkiye için hem de dünya için özel bir öneme sahiptir. Çünkü ülkemizde tarımı yapılan 100’den fazla türün geniş değişim gösterdiği 5 mikro-gen merkezi bulunmaktadır ve çok sayıda önemli kültür bitkisi ve diğer bitki türlerinin orijin ya da çeşitlilik merkezidir. Türkiye’nin, iki önemli Vavilovyan gen merkezinin (Akdeniz ve Yakın Doğu) kesiştiği noktada yer alması, tahılların ve bahçe bitkilerinin ortaya çıkışında çok önemli bir role sahiptir. Anadolu kökenli tarım bitkisi türlerinden bazıları şunlardır: Linum sp., Allium sp., Hordeum sp., Triticum sp., Avena sp., Cicer sp., Lens sp., Pisum sp., Vitis sp., Amygladus sp., Prunus sp., Beta sp., vb.

Türkiye’de bulunan beş ayrı “mikrogen merkezi” hem dünya hem de ülkemizde sürdürülebilir tarım için çok büyük önem arz etmektedir. Bu merkezler ve merkezlerde bulunan tarımsal genetik kaynaklar aşağıda detaylı olarak verilmiştir:

·Trakya-Ege Bölgesi: Ekmeklik buğday, durum buğdayı, Poulard buğdayı, değnek buğdayı, küçük kızıl buğday, mercimek, nohut, kavun, burçak, acıbakla ve yonca.

·Güney - Güneydoğu Anadolu: Çift taneli buğday (Tritucum dicoccum), küçük kızıl buğday, Aegilops speltoides, kabak, karpuz, salatalık, fasulye, mercimek, bakla, üzüm asması ve yem bitkileri.

·Samsun, Tokat, Amasya: Çok sayıda meyve cinsi ve türü, bakla, fasulye, mercimek ve hayvan yemi olarak kullanılan çeşitli baklagiller.

·Kayseri ve çevresi: Badem, elma, bezelye, meyve türleri, üzüm asması, mercimek, nohut, kaba yonca (alfalfa) ve evliyaotu.

·Ağrı ve çevresi: Elma, kayısı, kiraz, vişne, yem baklagilleri ve karpuz.

Türkiye’nin tarımsal biyolojik çeşitliliğinin dünya tarımı için ne kadar önemli olduğunu, buğdayın (Triticum ve Aegilops) 25, arpanın (Hordeum) 8, çavdarın (Secale) 5 ve yulafın (Avena) da 8 adet yabani akrabasına sahip olması anlatmaktadır. Türkiye’nin yemeklik tane baklagiller ve yem bitkilerinin yabani akrabaları bakımından zenginliğini, mercimeğin (Lens) 4, nohudun (Cicer) 10, üçgülün (Trifolium) 11 tanesi endemik olmak üzere 104, yoncanın (Medicago) 34, korunganın (Onobrychis) 42, fiğin (Vicia) 6 tanesi endemik olmak üzere 60 türünün ülkemizde bulunması göstermektedir. Türkiye aynı zamanda Amygdalus spp., Cucumis melo, C. sativus, Cucurbita moshata, C. pepo, Malus spp., Pistachio spp., Prunus spp., Pyrus spp. ve Vitis vinifera türlerinin mikro gen merkezidir.

Türkiye’de son otuz yıl içinde yerel ve ithal soyların kullanımıyla geliştirilen ve kaydedilen toplam tahıl çeşidi sayısı 256’dır ve bunun 95’i buğday, 91’i mısır, 22’si arpa, 19’u pirinç, 16’sı süpürge darısı, 11’i yulaf ve 2’si de çavdar çeşididir. Ulusal Tohum Programı sürekli olarak yeni varyeteler yetiştirmekte ve böylece tarımı yapılan tür sayısı giderek artmaktadır. Ancak diğer taraftan küçük kızıl buğday (Triticum monococcum), çift taneli buğday (Triticum dicoccum), acı burçak ve acı bakla gibi tarla bitkileri günümüzde eskisi kadar kullanılmadığından kaybolmaya başlamışlardır.

Bahçe bitkileri ise; üretilmekte olan yaklaşık 50 cinsi ve yetiştirilip dağıtımı yapılmakta olan 100 kadar varyeteyi içerir. Bunların arasında domates, biber, patlıcan, marul, lahana, turp, soğan, kabak, salatalık, kavun, karpuz, fasulye, helvacı kabağı, bezelye, ıspanak, havuç, bakla, pırasa, roka, semizotu, rezene, karnabahar, maydanoz, fasulye ve kornişon salatalığını sayabiliriz. Yerel varyeteler ve diğer kaynaklardan elde edilen çeşitler de göz önünde bulundurulduğunda, ülkede yetiştirilen toplam varyete sayısının 200’ü bulduğu tahmin edilmektedir.

Varyete zenginliği meyve üretiminde de göze çarpmaktadır. Sayılarının 138 civarında olduğu tahmin edilen meyve türlerinin, 80’i Türkiye’de yetiştirilmektedir ve avokado, kivi gibi tropikal ve sup-tropikal meyvelerin da yetiştirilmeye başlanmasıyla bu sayı giderek daha da artmaktadır. Türkiye’deki meyve ve kabuklu yemiş varyeteleri arasında elma, armut, ayva, kiraz, vişne, kayısı, şeftali, incir, nar, dut, badem, fındık, ceviz ve antep fıstığı sayılabilir.

Endemizm oranının oldukça yüksek olduğu Türkiye florası, tıbbi ve aromatik bitkiler açısından da oldukça zengindir. Tıbbi ve aromatik amaçlarla kullanılan bazı önemli cins ve türleri şöyle sıralayabiliriz: Delphinum sp., Digitalis sp., Gypsophila sp., Helichrysum sp., Leucojum aestivum, Linum sp., Liqiudambar orientalis, Malva sp., Matricaria sp., Mentha sp., Nigella sp., Orchis sp., Ophrys sp., Origanum sp., Pimpinella sp., Rosa sp., Salvia sp., Sideritis sp., Teucrium sp. ve Thymus sp.

Bazı kültür bitkileri ve birçok çiçekli bitkilerin üremeleri, evrimleşmeleri ve nesillerinin devamı için tozlaştırıcıların (polinatörlerin) rolleri önemlidir. Özellikle bazı kültür bitkilerinin veriminin yükseltilmesi ve sürdürülebilir organik tarımının yapılması için tozlaştırıcıların varlığı zorunludur. Ülkemiz bu tür tozlaştırıcılar bakımından çok zengindir.

Toprakta yaşayan mikro ve makro organizmalar tarımsal biyolojik çeşitliliğin önemli bir diğer unsurudur. Bunlar; yüksek bitkilerin kökleri, algler, mantarlar, aktinomisetler, bakteriler, nematodlar, protozoalar, rotiferler, eklembacaklılar, kurtlar, salyangozlar ve bazı memelilerdir. Toprakta bulunan bu mikro ve makro organizmaların hepsi toprağı iyileştirerek toprakta gelişen yüksek yapılı bitkilere daha iyi ortam sağlarlar. Bu nedenle toprak biyotasının bilinmesi eksikliklerin tespit edilmesi açısından önemlidir. Türkiye, toprak biyotasında bulunan mikro ve makro organizmaların tespiti konusunda henüz istenen düzeyde değildir.
Türkiye çok eski zamanlardan beri bitki ve hayvan yetiştirilen bir tarım ülkesidir. Kuzey Mezopotamya olarak da anılan Güneydoğu Anadolu bölgemizin insanoğlunun yerleşik tarıma ilk kez başladığı kültür merkezlerinden olduğu kabul edilir. Bu nedenle, gelip geçen uygarlıkların elde ettikleri birçok yerli hayvan ırklarının yetiştirildiği ve buradan dünyanın öteki bölgelerine de yayıldığı kabul edilebilir. Bugün Türkiye; 8 sığır, 18 koyun, 4 keçi, 7 at ve 9 kümes hayvanı ırkı varlığıyla ile zengin bir gen kaynağına sahip olduğunu göstermektedir.


Tarımsal Biyolojik Çeşitliliği Tehdit Eden Faktörler

Tarımsal Biyolojik çeşitliliği tehdit eden faktörler şu şekilde sıralanabilir:

* İnsan nüfusunun aşırı ölçüde artması (kentsel ve endüstriyel yerleşim);
* Tarımsal alanların uygunsuz biçimde kullanımı;
* Çiftlik alanlarının azalması;
* Erozyonun artması;
* İklim değişikliği nedeniyle habitatların bozulması
* Bilinçsiz sulama ve yetiştirme teknikleri
* Kimyasal maddeler ve gübreler;
* Anız yakılması;
* Yerli hayvanların yabancı ırklar tarafından döllenmesi;
* Tapu ve kadastro konusundaki yetersizlikler.


Tarımsal, endüstriyel ve sosyal uygulamalarla tarımsal biyolojik çeşitliliğinin tam bağdaşmadığı, hatta uygulamaların biyolojik çeşitliliğin koruma ve geliştirilmesiyle çelişkili olduğu birçok işlem ve örnekler vardır. Biyolojik çeşitliliği olumsuz etkileyen tarımsal uygulamalar; mera ve ormanlarda tarla açılması, toprakların yanlış kullanımı, aşırı otlatmayla meraların verimsizleştirilmesi, tarım ilaçları ve kimyasal gübrelerin aşırı kullanımı olarak sıralanabilir.

Diğer taraftan tarım arazilerinin ve meraların sanayileşme, kentleşme gibi gelişmeler sonucu tarım dışı amaçlarla kullanımı, tarımsal biyolojik çeşitliliği ciddi biçimde tehdit etmektedir.

Günümüzde gelişmiş ülkelerce yaygınlaştırılmaya çalışılan küresel ekonomi politikasının da tarımsal biyolojik çeşitlilik üzerinde ileriye dönük tehditleri bulunmaktadır. Ülkeler giderek tek çeşit ürüne odaklı ve yoğun tarımsal üretim sistemlerine itilmekte ve bunun sonucu olarak hem yerel çeşitler yok olmakta hem de mono-kültüre dayalı tarımın yaygınlaşması ile gıda güvencesi risk altında kalmaktadır. Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmaların (GDO’ların) bilinçsizce yaygınlaştırılması küresel ekonomi politikasının biyolojik çeşitlilik üzerindeki ileriye dönük bir diğer tehditdir. GDO’lar özellikle ülkemiz gibi genetik çeşitlilik ve orijin merkezi olan ülkeler için genetik kirlenme riskini beraberinde getirmektedir.
 
Endemik ve Relik Bitki Türleri

images?q=tbn:AfP3uwYAIkrTAM.webp images?q=tbn:y-B-6jIYRwrBGM.webp
Kazdağları'nın Endemik Bitkiler

Ülkemizdeki endemik türelerin en önemlilerinden birkaçı;

Kazdağında orman meydana getiren Kazdağı göknarı (Abies equi-trojani),
Eğridir güneyindeki Kasnak meşesi (Quercus vulcanica),
Köyceğiz-Dalaman arasında yaygın olan Sığla veya Günlük ağacı ve ormanları (Liquidambar orientalis),
Beşparmak Dağları (Ege bölümü)ndaki Kral eğreltisi (Osmunda regalis)
Datça yarımadasında bulunan Datça hurması (Phoneix theophrasti)dır.

Ülkemiz, hem çeşitli familyalara ait hem de endemikler yönünden de çok zengindir.

Türkiye’de yetişen endemik türler tabiatta, aşırı otlatma, yangın, bilinçsiz kesim, söküm,ıslah çalışmaları, yapılaşma, şehirleşme ve herbisit kullanımı gibi çeşitli tehlikelerle karşı karşıyadır.Bu olumsuz faktörler kimi zaman bitkinin yok olmasına ve bir anlamda yer yüzünde ortadan kalkması anlamına gelmektedir.

Kaz dağı göknarı:
Türkiye’de yalnızca Kazdağı’nda yetişen endemik bir göknar alt türü. 30 metreye kadar boylanabilir. Tomurcukları bol reçinelidir.İğne yapraklı uzun sürgünler üzerinde tek tek ışığa yönelik olarak tarak biçiminde dizilmişlerdi.Yaprağın üst yüzü hafif olukludur, alt yüzünde ise iki tane belirgini gümüşi renkte beyaz stoma bandı bulunur. İğne yapraklar sürgünler üzerinde uzun süre, 7-10 yıl kalır

Kasnak meşesi
25-30 m boya ulaşabilen geniş ve yaygın tepeli bir meşe türü.
Genç sürgünler sarımtrak veya kırmızımtrak olup, önceleri tüylü daha sonraları çıplaktır. Tomurcuklar büyük yumurta biçiminde kahverengi kırmızı, tüysüzdür. Tomurcuk pullarının kenarları kirpiklidir. Yapraklar sürgünler üzerinde oldukça aralıklı dizilmiştir. Yaprak ayası ters yumurta veya eliptik biçimli, dip tarafı çarpıktır. Yaprakların alt yüzü basık ve yıldız tüylüdür. Üst yüzü çıplak ve koyu yeşildir. Kadeh çok belirgin ve yarımküre şeklindedir.

Endemik bir türdür.Kütahya, Konya, Afyon, Isparta, Eğirdir yörelerinde bulunur. 1300-1800 m yükseltilere kadar çıkabilir.

Datça hurması
Datça Hurması, Datça Yarımadasında batı-doğu yönünde uzanan sıradağların kuzey ve güney aklanlarında olmak üzere, iki ayrı yörede bulunmaktadır.

Datça Hurması bu aklanda küme ve guruplar halinde veya tekil olarak da geniş bir alanda yayılış yapmakta ve yayılış sahilden 300-350 m yükseltiye kadar ulaşabilmektedir.
Kuzeyi kapalı, sıcak, deniz etkisi altındaki vadi tabanlarının uygun kısımları ile deniz kenarındaki kum ve çakıl üzerinde yer almaktadır. yaklaşık 10 m boyunda olup Datça’da 10-15 m. boylara ulaşabilmektedir.

Sığla ağacı
25-40 m’ye kadar boylanan yaprak döken kalın dallı ve geniş tepeli bir ağaçtır. İlk bakışta çınara benzer. Yaşlandıkça, kabuğu koyulaşır ve derin çatlaklı bir görünüm alır. Çiçekler küçüktür. Çiçek kurulu 1-2 cm çapında olup küre şeklinde çok sayıda çiçek kümesini bulundurur. Meyve 2-4 cm çapında çok sayıda kapsülden oluşur

Istranca meşesi:
25 m’ye kadar boylanabilen düzgün gövdeli dar tepeli bir meşe türüdür. Gövde kabuğu düzenli aralıklarla çataklıdır. Yapraklar ters yumurta biçimindedir. 7-10 civarında yaprak damarı bulunur. Damarlar birbirine paraleldir. Her iki yüzüde çıplaktır. Alt yüzünde basit ya da yıldız tüyler bulunur. Meyve sapı 2-7 cm uzunluğundadır. Bir sapta 3-4 tane meyve bulunur.

RELİK (RELİKT) BİTKİ:
(Relikt Plant): Kalıntı, eskiden kalma, günümüze gelme…Paleoklimatik koşullarda yetişerek yaygın bir durum alan, fakat iklim koşullarının değişmesi üzerine günümüzde zorlukla yaşamını sürdüren bitki toplulukları ve bunların üyeleri Örneğin, Karadeniz Bölgesinde yer yer kıyı kuşağında ve ve ardındaki oluklarda bulunan Akdeniz bitki toplulukları, daha önce bu bölgeye Akdeniz iklim koşulları egemen iken yerleşmişler; ancak, günümüz koşulları altında da yetişmelerini sınırlı olarak sürdürme olanağı bulmuşlardır. Güneybatı Anadolu’da Köyceğiz, Marmaris dolaylarında küçük ormanlar oluşturan Sığla (Günlük) ağacı (Liquidambar Orientalis) de relik bitki özelliği göstermektedir.

Ihlamur
Boyları 20-30 m’ye kadar ulaşabilir. Büyüklüğü 5-10 cm arasında değişen yaprakları genellikle yürek şeklinde ve çarpık, kenarları dişli ve uzun saplıdır. Sarkık çiçek demetleri sarımsı bir renge ve karakteristik bir kokuya sahiptir. Çok geç açan bu çiçekler (Haziran-Temmuz) kurutularak çay gibi içilir.

Kestane
Kuzey Anadolu ve Marmara Bölgesi’nde yayılış gösterir. Türkiye’de doğal olarak yetişen tek kestane türü olan “Anadolu kestanesi” 30 m boya erişebilen, geniş tepeli bir ağaçtır. Ülkemizde 25.278 hektar koru, 3.614 hektar baltalık kestane ormanı bulunmaktadır. Gençken düzgün olan gövde kabukları yaşlandıkça çatlaklı bir görünüm alır. Mızraksı yapraklarının kenarları kaba dişlidir. Çiçekleri önemli bir bal kaynağı olan kestanenin meyvesi de ekonomik değere sahiptir.

Ladin
Kuzey yarıkürenin ılıman ve soğuk bölgelerinde yayılış gösteren ladinin 40 değişik türü ve bu türlere ait varyete ve formları vardır. Uzaktan bakıldığında göknara benzese de piramide benzer tepesi ve sarkık dalları ile ondan ayırt edilebilir. Boyu 40-50 m’ye kadar ulaşabilir. İğne yaprakları kısa, sivri uçlu ve kesitli dört köşedir. Olgunlaşmış kozalağının pulları dağılmaz.
Ülkemizde Doğu Karadeniz dağlarının denize bakan yüksek kesimlerinde saf ya da karışık ormanlar kuran türü Doğu ladinidir (P. Orientalis, Y). Ülkemizde 146.300 hektar saf Ladin ormanı bulunmaktadır.

Kızılağaç
Trakya, Marmara çevresi, Batı Karadeniz ve Doğu Karadeniz’de saf ve karışık olarak yayılış gösteren kızılağaç, boyu 20 m’yi aşabilen, esmer kabuklu, seyrek dallı bir ağaçtır. Daha çok serin bölgelerde ve nemli dere yataklarının bulunduğu yerlerde görülür. Ülkemizde 66.357 hektar koru, 297 hektar baltalık kızılağaç ormanı bulunmaktadır. Uzunluğu 4-9 cm genişliği 3-7 cm arasında değişen ters yumurta biçimli ve testere dişli yaprakları vardır. Köklerinde bulunan, havanın serbest azotunu bağlayan yumrular nedeniyle toprakları azotça zenginleştirir.

ardıç
Sürüngen çalılardan büyük ağaçlara kadar çok çeşitli türleri olan ardıç, hemen hemen bütün bölgelerimiz yüksek dağlık kesimlerinde doğal yayılış gösterir. Bazıları servi gibi pul yapraklara, bazıları da batıcı iğne yapraklara sahiptir.

Göknar
40m’ye kadar boylanabilen göknarlar, kendine özgü formu, gövde kabuğu iğne yaprakları ve hatta kokusu ile Çamgiller familyasının diğer türlerinden ayırt edilebilir. Yapraklarının alt yüzeyinde beyaz çizgiler vardır.Kozalaklar sonbaharda olgunlaşınca pulları dökülür. Ülkemizde 213.652 hektar saf göknar ormanı bulunmaktadır.

Karaçam
Bütün kıyı bölgelerimizin dağlık kesimlerinde saf ya da karışık ormanlar kurar, hatta stebe kadar sokulur.Ülkemizde 2.527.685 hektar saf karaçam ormanı bulunmaktadır. Gövdesinin ve dallarının kalınlığı, gri ve derin çatlaklı kabuğu, iğne yapraklarının koyu yeşil rengi ile diğer çam türlerinden ayrılır.30-35 m’ye kadar boylanabilir.


TÜRKİYE’NİN DOĞAL BİTKİ ÖRTÜSÜ VE BÖLGELERE GÖRE DAĞILIMI

BİTKİLERİN ÖZELLİKLERİ
1-Bitkiler hayvanların besin kaynağıdır.
2-Bitkiler toprakların aşınmasını ve sellerin oluşumunu sağlar.
3- Bitkilerden ilaç yapılır.
4-Canlıların beslenmesinde ve kullandığımız bazı mal ve eşyaların üretiminde yer tutar.
5-Bitkiler çeşitli topluluklar halinde bulunur (Orman ,Çalı, ot gibi)

TÜRKİYE’DE BULUNAN BİTKİ ÇEŞİTLERİ VE ÖZELLİKLERİ
Türkiye’de 12.000’den fazla bitki türü bulunur.Bu yüzden dünyada ekvatoral bölgeden sonra oldukça zengin bir ülkedir. Ülkemizde farklı iklim bölgelerine ait, bitkilerde barındırır.
Relik (kalıntı) bitkiler:Ülkemizde dördüncü jeolojik zamanda görülen iklim değişiklikleri bitki topluluklarının dağılışı üzerinde etkili olmuştur.Karadeniz iklim bölgesine ait bitkilerin Akdeniz iklim bölgesinde, Akdeniz iklim bölgesinde yer alan bitkilerinde Karadeniz iklim bölgesinde yer alması bu şekildedir. Akdeniz bölgesinde yer alan kayın, porsuk, fındık ve gürgen gibi ağaçlar relik topluluklardır.

Ülkemizde yer alan bitkilerin yaklaşık üçte biri günümüz iklim şartlarının ortaya çıkmasından daha önce oluşmuş kalıntı bitkilerdir.

Endemik bitkiler:Yeryüzünde sadece belirli bir bölgede yetişen bitki topluluklarına denir.
Ülkemizin yer şekillerinin çok çeşitlilik göstermesi ve geçmişte sık sık önemli iklim değişimlerinin yaşanması endemik türler bakımından zenginleşmesini sağlamıştır.
Üçüncü zamanda geniş alanlar kaplayan bazı bitkiler geçen süre içinde iklim şartlarının değişmesi ve yer şekillerinin de etkisiyle bazı bölgelerde günümüze kadar kalabilmiştir.
*Kasnak meşesi Dedegöl ve Davras dağlarında yar alan karstik çukurlarda,
*Sığla ağaçları Köyceğiz gölü çevresinde,
*Datça hurması Teke ve Datça yarımadalarında,
*Kazdağı köknarı Kaz dağında,
*İspir meşesi Kastamonu ve Yozgat çevresinde.

Ülkemizde 3000-4000 civarında endemik bitki görülür.

Kozmopolit bitki:Ülkemizde geniş sahalara yayılmış bitkilerdir.Çam ve meşe türleri böyledir.

Anıt ağaçlar:Ülkemizde yer alan büyük ve yaşlı ağaçlardır.

Ülkemizde Bitki Örtüsünün Zengin Olması Şu Faktörlere Bağlıdır;

a. İklim etkisi

Karadeniz’de dağların eteklerinde-geniş yapraklı orman görülürken, Karadeniz’de dağların yükseklerinde iğne yapraklı orman görülür.
Akdeniz’de kuraklığa dayanıklı bitkiler, iç kesimlerde bozkırlar vardır.

b. Yüzey şekillerinin etkisi
Dağ kuşaklarının kuzey ve güney yamaçlarında ormanlar birbirinden farklıdır. Örnek: K.Anadolu Dağlarının kuzeyinde aşağıda nemli ve ılıman geniş yapraklı, yukarıda ise iğne yapraklı orman görülür. Aynı dağın güneyinde ise kuraklığa dayanıklı fazla güneş ışığı isteyen kurakçıl bitkiler yetişir. Yine yükseltinin artmasına bağlı olarak da, bitki örtüsü farklılık gösterir. Örnek: Toroslarda 1000m’ye kadar, kuraklık isteyen Kızılçam ormanları yetişirken, daha sonra soğuğa dayanıklı sedir ormanları görülür.

c. Toprak ve Ana Materyalin Etkisi
Bitkilerin besin maddesi isteği ve kök gelişim özellikleri farklıdır. Bazı bitkiler kireçli arazileri, bazı bitkiler yumuşak ve kumlu ana materyalleri tercih eder. Tuzlu topraklarda Fıstık çamı, ve sarıçam yetişmez, bunlar kumlu topraklarda yetişir.

d. İnsan etkisi
Ülkemizde medeniyetler eskiden beri geliştiği için, bitki örtüsü çok tahrip edilmiştir. Akdeniz’de kızılçam ormanlarının yerini çalı toplulukları almış, İç ve D.Anadolu ormanlarının yerini bozkırlar almıştır.

e. İklim değişmeleri
4. Jeolojik zamanda, soğuk ve az yağışlı devirde Avrupa ve Sibirya’da yetişen bitkiler Anadolu’da yayılmıştır. Sıcak ve nemli devirde Akdeniz iklim bölgesinde yetişen bitkiler Anadolu’nun kuzeyine kadar ilerlemiştir. Yurdumuzda geçmişteki iklim şartlarına göre yetişmiş bazı bitkilerde bulunmaktadır. Ülkemizin bu özelliği, daha önceden yetişmiş olan bitkilerin tamamen ortadan kalkmasını engellemiştir. Bu nedenle ülkemizdeki bitkilerin üçte biri kalıntı bitkilere aittir. Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bitkilere Endemik bitkiler denmektedir.
 
Geri
Top