Anladıysam arap olayım” bir galât-ı meşhûrdur. aslında türkçede “arap olmak” diye müstakil bir deyim veya bir kullanım yoktur. deyimin aslı “anladıysam a’râb olayım”dır. yâni “arap” başka şeydir, “a’râb” başka bir şeydir.
deyimin aslındaki kelime “arap” değil “a’râb”dır. “a’râb”, “arab” kelimesiyle aynı kökten gelir. arapça’da herhangi bir kavmin bedevîlerine “a’râb” denilir. şehir, kasaba veya köylerde yerleşik hâlde yaşayan medenî topluluklara arap dahi olsa “a’râb” denmez.
elmalılı muhammed hamdi yazır, “şehirli bir arab’a ‘yâ a’râbî!’ diye hitap edilecek olursa, hakarete uğradığını düşünür ve bu onu hiddetlendirir” dedikten sonra şunları yazıyor: “bunun aslını bilmeyenler arap ile a’râb lafızlarının söylenişlerini ayırd edemezler de halt ederler yani karıştırırlar: a’râb diyecek yerde arap derler.”
arap dilcilerinin izahatına göre önceleri çölde göçebe hâlde yaşamış olsalar bile bilâhare yerleşik hayata geçmiş kimse yahut topluluklar da “a’râbî” değildir. buna mukabil hakikî a’râbîler de zaman zaman ihtiyaçlarını karşılamak için şehre inseler dahi a’râbî vasfından kurtulmuş olmazlar.
esasen “a’râb” bir topluluğun özel ismi değil, bir “tip”in adıdır. çölde yaşamaları, göçebe olmaları bizâtihî ayıplanma sebebi değildir. bu hayat tarzının tabii olarak inşa ettiği câhil, kaba, inatçı, katı, görgüsüz ve idrâki kıt bir insan tipidir takbih sebebi.
hâsıl-ı kelâm: “a’râbîlik” araplar’a mahsus değildir. her milletin a’râbîleri olabilir. “anladıysam a’râb olayım” deyimini arapları aşağılamadan doğru kullanmaya itina göstermek, insan hakları, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, hakîr görme, aşağılama, dışlama gibi günümüzde mücâdele edilmeye çalıştığımız ve fakat bir türlü de önünü, önlemini alamadığımız bilimum istenmeyen, beğenilmeyen, kötü, kaba, cehâlet ürünü, katı, görgüsüz, idrâki kıt bir insan tipinin hâl ve hareketi, yâni “a’râbî” bir anlayıştır
Filoji
deyimin aslındaki kelime “arap” değil “a’râb”dır. “a’râb”, “arab” kelimesiyle aynı kökten gelir. arapça’da herhangi bir kavmin bedevîlerine “a’râb” denilir. şehir, kasaba veya köylerde yerleşik hâlde yaşayan medenî topluluklara arap dahi olsa “a’râb” denmez.
elmalılı muhammed hamdi yazır, “şehirli bir arab’a ‘yâ a’râbî!’ diye hitap edilecek olursa, hakarete uğradığını düşünür ve bu onu hiddetlendirir” dedikten sonra şunları yazıyor: “bunun aslını bilmeyenler arap ile a’râb lafızlarının söylenişlerini ayırd edemezler de halt ederler yani karıştırırlar: a’râb diyecek yerde arap derler.”
arap dilcilerinin izahatına göre önceleri çölde göçebe hâlde yaşamış olsalar bile bilâhare yerleşik hayata geçmiş kimse yahut topluluklar da “a’râbî” değildir. buna mukabil hakikî a’râbîler de zaman zaman ihtiyaçlarını karşılamak için şehre inseler dahi a’râbî vasfından kurtulmuş olmazlar.
esasen “a’râb” bir topluluğun özel ismi değil, bir “tip”in adıdır. çölde yaşamaları, göçebe olmaları bizâtihî ayıplanma sebebi değildir. bu hayat tarzının tabii olarak inşa ettiği câhil, kaba, inatçı, katı, görgüsüz ve idrâki kıt bir insan tipidir takbih sebebi.
hâsıl-ı kelâm: “a’râbîlik” araplar’a mahsus değildir. her milletin a’râbîleri olabilir. “anladıysam a’râb olayım” deyimini arapları aşağılamadan doğru kullanmaya itina göstermek, insan hakları, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, hakîr görme, aşağılama, dışlama gibi günümüzde mücâdele edilmeye çalıştığımız ve fakat bir türlü de önünü, önlemini alamadığımız bilimum istenmeyen, beğenilmeyen, kötü, kaba, cehâlet ürünü, katı, görgüsüz, idrâki kıt bir insan tipinin hâl ve hareketi, yâni “a’râbî” bir anlayıştır
Filoji