9. Sınıf Anlatmaya Bağlı Edebî Metinleri İnceleme Yöntemi

  • Konuyu açan Konuyu açan OBir
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

OBir

MEB
Özel üye
Anlatmaya Bağlı Edebî Metinleri İnceleme Yöntemi (9 Sınıf)

Anlatmaya bağlı edebî metinler metin ve zihniyet, metnin yapısı (olay örgüsü, kişiler, mekân, zaman), metnin teması (metnin yazılış amacı, mesajı), dil ve anlatım, metin ve gelenek, anlama ve yorumlama, metin ve yazar açısından incelenerek değerlendirilir.

a. Metin ve Zihniyet
b. Yapı (Olay Örgüsü, Kişiler, Mekân, Zaman)
c. Metin ve Tema
d. Dil ve Anlatım
e. Metin ve Gelenek
f. Anlama ve Yorumlama
g. Metin ve Yazar

Şimdi bu maddeleri tek tek inceleyelim...
 
Metin ve Zihniyet

Zihniyet”, bir dönemdeki sosyal, siyasî, idarî, adlî, askerî, dinî güçlerin, sivil toplum örgütlerinin, ticarî hayatın, eğitim etkinliklerinin birlikte oluşturdukları ortam ve bunların hiçbirine indirgenemeyen duygu, anlayış ve zevk bütünüdür. Bir başka deyişle zihniyet, bir toplumun ya da kültürün bireylerinin duyuş ve düşünüşteki birlikteliğidir.

Edebî metinler, hangi dönemde, nasıl bir ortamda yazılmışlarsa o dönemin ve ortamın etkilerini, dönemin zihniyetini yansıtırlar. Bir metinde, metnin yazıldığı dönemin özellikleri metne sindirilmiş bir şekilde yer alır. Bu özellikler metinle bütünleşir. Bir metni incelerken metinden dönemin zihniyetine ait ipuçları tespit edilir. Bir toplumun bireyleri, o toplumun kültürüyle, gelenek ve görenekleriyle, değer yargılarıyla yetişir. Bu yetişme sonucunda da bireyler, ortak bir zihniyete ulaşırlar. Böylece o toplumun bireyleri, olaylar ve durumlar karşısında benzer tepkiler ortaya koyarlar, benzer davranışlar sergilerler. Yazar ve şairlerin edebî metinlerinde, doğal olarak bu zihniyetin yansıması da görülür.

Sanatçılar, yaşamdan aldıkları konuları işlerken, toplumu zihniyetiyle birlikte ele alırlar. Bu zihniyet de dönem dönem değişim gösterir. Örneğin 16. yüzyılda, Osmanlı’da Doğu kültürünün etkisiyle dinî ve kültürel değerlere bağlılık vardır. Bu dönemin zihniyetinde tasavvuf önemli bir yer tutar. Başta Fuzuli olmak üzere diğer Divan şairlerinin eserlerinde tasavvufun ağır bastığı görülür. 17. yüzyıla gelindiğinde toplumun zihniyetinde değişmeler başlar. Lale Devri olarak bilinen bu dönemde tasavvufun etkisinin azaldığı, zevk ve eğlence etkinliklerinin ağırlık kazandığı söylenebilir. Bu dönemde de Divan şairi Nedim, tasavvuf ve dinle ilgili konulara değinmeyip “aşk, eğlence, doğa güzelliği vb.” temalara yönelmiştir. Tanzimat döneminde ise Batılaşma hareketi başlamıştır. Toplumda Batılı yaşam tarzı, yavaş yavaş etkisini gösterir. Bu hareket, dönemin zihniyetine de yansır. Sanatçılar, Batılılaşma konusunu eserlerinde ele alır.

Örneğin, Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz Han, kağan olduğu zaman şu nutku söyler:

“Demir kargılar ile ilimiz olsun orman
Av yerlerimiz dolsun vahşi at ile kulan
Yurdumuz ırmaklarla, denizlerle dolsun
Gökteki güneş ise yurdun bayrağı olsun
Ülkemizin çadırı yukarıdaki gök olsun
Dünya devletimiz, halkımız da çok olsun.”

Yukarıdaki nutuktan hareketle o dönem Türklerinin büyük ve zengin bir devlet hâlinde dünyaya egemen olma idealini tespit edebiliriz.

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken metnin yazıldığı dönemdeki hâkim zihniyet ve metnin yazıldığı dönemin sosyal, ekonomik, siyasi yapısı, dini inanışları, eğitim sistemleri, sanat anlayışı ve zevki, kısacası bütün kültürel değerleri, sanatçının dönemin kültür ve sanat hayatıyla ilişkisi tespit edilir. Edebi eserlerdeki zihniyet dönemlere göre değişmektedir. Örneğin, İslam öncesi metinlerde hâkim zihniyet olağanüstü fiziki güçlerle donatılmıştır. Destanlar kavimlerin ilk dönemlerine özgü zevk ve anlayışı dile getirir. Bu durum İslamiyet’ten sonraki eserlerde yerini dini inanışlara ve kahramanlıklara bırakır. Yani İslami hayat tarzı ve din için mücadele dönemi başlar.

72411
 
Metin ve Yapı (Olay Örgüsü, Kişiler, Mekân, Zaman)

Metnin yapısını oluşturan unsurlar şunlardır:

1. Olay: Öykü kişilerinin başından geçenlere olay denir. Öyküde tek bir olay ele alınır. Bazen bu temel olaya bağlı küçük çaplı yan olaylar da olabilir. Ele alınan olayların gelişiminde mantıksal bir sıra izlenir. Olay öykülerinde, olay on planda olmasına karşın, durum öykülerinde olay ya ikinci plandadır ya da yok denecek kadar azdır.

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken olay örgüsü çıkarılır ve olay örgüsünün gündelik hayattaki geçeklikle ilişkisi tespit edilir.

Olay Örgüsü: Metinlerde olay, ya metindeki kişiler arasında cereyan eden ilişkiler ya da kahramanın iç çatışmaları sonucu ortaya çıkar. Metindeki olay sadece somut gerçeklik değildir. Hayal, tasarı, izlenim ve benzeri hususlarda olay örgüsü çerçevesinde değerlendirilir. Olay örgüsü çıkarılırken bu hususlar dikkate alınmalıdır.

Olay Örgüsünün Gündelik Hayattaki Geçeklikle İlişkisi:

Anlatmaya bağlı edebi metinlerde olay örgüsünün her zaman aynen yaşanması mümkün değildir. Olay okuyucuda ya da dinleyicide estetik kaygı uyandırmak amacıyla düzenlenir. Oysa günlük hayatta yaşanan olayların anlatılmasında estetik değil gerçeklik dile getirilmektedir.

2. Kişiler: Öyküde anlatılan olayları veya durumları yaşayan kişilerdir. Öyküde kişi sayısı azdır. Sadece bir veya birkaç kişi vardır ve onun başından geçenler anlatılır. Öyküde olayları yapanlara ya da olaydan etkilenenlere öykünün kahramanları denir. Kahramanın kendine özgü ayırt edici özellik taşımasına karakter denir. Benzerlerinin niteliklerini abartılı bir biçimde üzerinde toplayan kişilere tip denir. Bu bakımdan her birey bir karakterdir fakat tip değildir. Tipler belirli bir zümreyi belirgin özellikleriyle temsil eden kişilerdir. Yani kıskançlık, cimrilik, korkaklık, vb. özellikleri taşıyan kişiler birer tiptir. Bazı metinlerde insan olan kahramanın yerini bir hayvan veya cansız bir varlık da alabilir.

Olaylardaki rolüne göre kişiler iki gruba ayrılır:

Birinci dereceden kişiler: Olayların akışında birinci derecede rol oynayan kişilerdir.

İkinci dereceden kişiler: Olayların akışında çok az veya dolaylı olarak etkisi olan kişilerdir.

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken kişiler birinci ve ikinci kişiler belirlenir. Bu kişilerin fiziki ve ruhi portreleri ortaya konur, karakter ve tip olanlar tespit edilir. Bu kişilerin olay içerisindeki görevleri tespit edilir.

3. Mekân: Anlatmaya bağlı edebi metinlerde ele alınan olay belli bir yerde(mekânda) geçer. Bu yer, okul, hastane, bahçe, sokak olabileceği gibi insanın iç dünyası da olabilir. Anlatmaya bağlı edebi metinlerde olayın daha iyi anlaşılabilmesi için yer ya da çevre, betimlemelerle tanıtılır. Ancak betimleme yaparken gereksiz ayrıntılara girmemek gerekir. Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken olayın geçtiği mekânlar özellikleriyle birlikte tanıtılır.

4. Zaman: Öyküde ele alınan olayın başladığı ve bittiği bir zaman dilimi mutlaka vardır. Olayların başlaması ile bitmesi arasındaki sürece zaman denir. Olaylar bu zaman dilimi içerisinde gerçekleşir. Bazı öykülerde olay veya durum son durumdan başa doğru gelişebilir.

Anlatmaya bağlı edebi metinlerde iki türlü zaman vardır. Birincisi olayların yaşandığı, kişilerin içinde bulunduğu şimdiki zamandır. Buna gerçek zaman denir. İkincisi romandaki kişilerin geçmişini hatırlaması üzerine geçmişten içinde bulunan ana kadar geçen zamandır. Buna kozmik zaman adı verilir.

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken olayları başladığı ve bittiği zaman belirtilir. Metindeki zaman ifadeleri tespit edilir. Bu zamanların gerçek zaman mı yoksa kozmik zaman mı olduğu belirtilir.
 
Metin ve Tema

Her metin, bir tema çevresinde birleşen ses ve anlam kaynaşmasından oluşan birimlerin birleşmesiyle ortaya çıkar. Olay örgüsünü meydana getiren parçalar arasındaki çatışma, metnin temasını oluşturur.

Anlatmaya bağlı metinlerde tema, olay örgüsünün içinde yedirilmiş olarak yer alır. Bir metinde yazarı yazmaya iten sebep metnin temasıdır.

Anlatmaya bağlı edebi metinler incelenirken metne şu soru yöneltilir: “Yazarı bu yazıyı yazmaya iten sebep nedir?” Bu sorunun cevabı metnin temasını verecektir. Metnin teması bulunduktan sonra temayı besleyen düşünceler, temanın sosyal hayatla, düşünce tarihiyle ve eserin yazıldığı dönemle ilişkisi tespit edilir. Son olarak temanın yorumlanması ve güncelleştirilmesi gerçekleştirilir; yani bugünkü yaşamdaki konumu belirlenir.

Her tema, eserin yazıldığı dönemin toplumsal zihniyetiyle, yaşama biçimiyle, sosyal problemleriyle ilgilidir. Bu bakımdan metnin temasının sosyal hayatla, düşünce tarihiyle ve eserin yazıldığı dönemle ilişkisi vardır. Oğuz Kağan Destanı’nın temasını oluşturan kahramanlık ve cihangirlik ülküsü ile destanın oluştuğu dönem arasında ilişki kurduğumuz zaman, destan metni daha iyi anlaşılır. Destan metninden hareketle büyük ülküleri olan bir toplumun esaret altında yaşamasının imkânsız olduğu, milletlerin büyüklüklerinin idealleriyle orantılı olduğu yorumu yapılarak temayı güncelleştirmek gerekir.

Edebî metinlerde insana ait olan her şey konu edilebilir. Birkaç kişi arasında geçen olaylar konu edilebileceği gibi bir grubu veya toplumu ilgilendiren olaylarda konu edilebilir.

Örnek:

Çiftçi İle Çocukları
Bir ayağı çukurdaydı zengin bir çiftçinin
Çocuklarını çağırttı, dedi ki onlara:
“Tarlaları satmaya kalkmayınız sakın.
Ecdadımızdan kaldı bize onlar.
İçinde büyük bir hazine yatar
Yerini bilemem, kendiniz bulun çıkarın
Bir parçacık gayretle hakkından gelirsiniz
O hazine sayesinde de yükselirsiniz
Kazın, çapalayın, sürün, belleyin, tarayın
El değmedik yerini bırakmayın.”
Baba öldü, sarıldılar kazmaya çocuklar.
Sürüldü, çapalandı tarlanın dört biryanı;
Mahsul pek bol oldu harman zamanı.
Ne hazine, ne bir şey; tecrübeli ihtiyar
Sade şunu anlatmak istemişti:
Dünyada en büyük hazine işti.

Orhan Veli KANIK

Yukarıdaki manzum hikâyenin ana teması hikâyenin sonunda vurgulanmıştır: “Dünyada en büyük hazine iş’tir.”
 
Anlatmaya Bağlı Edebi Metinlerde Dil ve Anlatım

Anlatmaya bağlı edebi metinler dil ve anlatım yönünden incelenirken;
  • Anlatıcının bakış açısı ve özellikleri,
  • Anlatmaya bağlı edebi metinlerde dilin hangi işlevlerinin on plana çıkarıldığı,
  • Metnin dilinin doğal dilden farklılığı,
  • Metindeki ses, kelime bilgisi ve cümle özellikleri dikkate alınır.
Anlatmaya bağlı edebi metinlerde, yazar anlatma görevini bir anlatıcıya yükler. Okuyucu bütün olup biteni bu anlatıcı aracılığıyla öğrenir. Bu anlatıcı kurmaca bir kişidir, görevi kendi gibi kurmaca olan olay örgüsünü ve olay örgüsünde yer alan diğer ögeleri anlatmaktır.

Yazar karakterlerden birini teşkil ediyorsa veya kendini hikâye kahramanlarından biri yerinde farz ediyorsa, olay birinci kişi (şahıs) ağzından anlatılır. O zaman metin boyunca “geldim, görmüştüm, üzgündüm” gibi ifadeler kullanılır.

Olay, olaya şahit olan biri veya hikâyenin önemsiz bir karamanı, bir gözlemci tarafından anlatılabilir. Bu durumda olaylar üçüncü kişi (şahıs) ağzından anlatılmış olur. Burada olayı nakleden kişi kendisinden söz ederken “yaptım, görmüştüm” gibi ifadeler kullanılır. Ancak asıl olay, üçüncü ağızdan “yaptı, görmüştü gibi ifadelerle anlatılır.

Anlatmaya bağlı edebî metinler kurmaca ürünü olan metinlerdir. Masal, hikâye, roman vb. türler yazarın kurgusu sonucu oluşmuştur. Bu tür metinler anlatıcının bakış açısından ortaya konmaktadır.

Anlatmaya bağlı edebî metinlerde genel olarak üç tür bakış açısı kullanılır. Bir başka ifadeyle anlatmaya bağlı edebi metinlerdeki birinci ve üçüncü kişili anlatımlar üç temel bakış açısına sahiptir:

1. İlahi Bakış Açısı: Edebi metinlerde kullanılan en eski yöntemdir. Bu yöntemde sınırsız bir bakış açısı vardır. Anlatıcı, öyküde anlatılanların tamamını bilen bir varlıktır. Kahramanların gizli konuşmalarını, kafalarından ve gönüllerinden geçeni anlatır. Zaman zaman kendi yorumlarını ekleyebilir, açıklamalarda ve yargılarda bulunabilir. Öyküde ne kadar kişi varsa her birinin açısından olayları ayrı ayrı görmemiz sağlanır. Öyküyü kimi zaman hızlandırma, kimi zaman da yavaşlatma olanağı vardır.

2. Kahraman Anlatıcının Bakış Açısı: Bu yöntemde olayı anlatan “ben” vardır. Bu ben, öykünün kahramanı olabileceği gibi tanık ya da gözlemcisi olabilir. Olayları anlatan kişinin bilgisi, deneyimi, algılama ve yorumlama yeteneğiyle sınırlıdır. Olaylar ancak anlatıcının başından geçtiği ya da gözüyle gördüğü (tanık olduğu) biçimiyle anlatıldığından inandırıcılığı yüksektir.

3. Gözlemci Anlatıcının Bakış Açısı: Bu yöntemde olaylar dışarıdan görüldüğü biçimiyle nesnel bir tarzda aktarılır. Olaylar bize anlatılmıyor da kişinin gözünün önünde oluyormuş izlenimi verilir. Kişilerin duygu ve düşünceleri eylemlerinden çıkartılır. Kişiler ve iç dünyaları ile ilgili kendi söyledikleri ve davranışlarını dikkatle izleyerek bir fikir sahibi olunabilir.

Bir edebi metinde birden fazla bakış açısıyla yazılmış bölümler bulunabilir. Aynı konu farklı biçimlerde anlatılır. Aynı manzarayı izleyenler farklı noktalara dikkat ederler; farklı biçimde konu olarak ele alınır.

Anlatmaya bağlı edebi metinlerde dil, bilinen özellikleriyle karşımıza çıkmaz. Anlatılanlar olayların durumuna göre yan anlamlarla zenginleştirilmiş bir özelliktedir. Kullanılan edebi dilin, metnin kaleme alındığı dönemin sosyal hayatına, edebi zevkine ve anlayışına göre değişkenlik gösterebileceğini de unutmayalım. Anlatmaya bağlı edebi metinlerde kullanılan dilin ele alınan temayla ve verilmek istenen mesajla da doğrudan ilişkisi vardır.

Anlatmaya bağlı edebi metinlerde dil şiirsel işleviyle kullanılır. Ancak iletişim aracı metindir. Edebi metinler kendilerine özgü iletişim aracıdırlar. Bir gerçeklik yorumlanıp dönüştürülerek yeni bir gerçeklik ortaya konur. Bunun anlatılması da farklı bir dil gerektirir.

Edebi metinler anlam bakımından da diğer metinlerden farklıdır. Çünkü yan anlam bakımından zengindirler. Bu da her okundukları zaman yeniden kurulma ve anlaşılma imkânını beraberinde getirir.
 
Metin ve Gelenek

Her yazar, kendinden önceki dönemlerdeki edebiyatçıların, hatta kendi döneminin yazarlarının eserlerinden az ya da çok mutlaka etkilenir. Bu etki, eserlerinde kendini hissettirir. Denilebilir ki her yazar, önceki yazarların bir devamıdır ve hiçbir yazar kendinden öncekilerden tamamen kopuk bir edebiyat geliştirememiştir.

Ömer Seyfettin, hikâyelerini Maupassant tarzı denilen olaya dayalı bir hikâye geleneğine bağlı olarak yazarken, Sait Faik Abasıyanık, Çehov tarzı denilen durum ağırlıklı hikâye geleneğine bağlı kalmıştır. Ancak her iki hikâyecimiz de gerek kurgu, gerek dil ve anlatım bakımlarından özgün eserler vermişler, taklitçilik yapmamışlardır.

Şinasi, Şair Evlenmesi adlı tiyatro eserini yazarken geleneksel halk tiyatrolarımızdan orta oyunu ve Karagöz tekniğinden yararlanmış; bunun yanı sıra Batılı tiyatro tekniğini uygulayarak modern Türk tiyatrosunun temelini atmıştır.

Anlatmaya bağlı edebî metinler incelenirken, metnin, aynı türde daha önce yazılmış olan örnekleriyle karşılaştırılması gerekir. Daha önce ya da aynı dönemde yazılan kendi türündeki eserlerle tema, yapı, dil ve anlatım bakımlarından benzer ve farklı yönleri tespit edilir. Metnin kendisinden önceki metinlerden etkilenip etkilenmediği belirlenir. Böylece her metnin kendi tarzında daha önce yazılmış birçok metinden yararlandığı, metnin daha sonra yazılacak metinlere kaynaklık edebileceği vurgulanır.

Anlatmaya bağlı edebi metni geleneği içerisinde değerlendirme;
  1. Metinle yazıldığı dönem arasında ilişki kurulur.
  2. Okuduğu metnin önceki metinlerle ilişkisi araştırılır.
  3. Tema, yapı, dil ve anlatım bakımlarından önceki metinlerle ilişki kurulur.
  4. Metnin, kendisinden önceki metinlerden etkilenip etkilenmediği belirlenir.
  5. Sanatçının gelenekle ilişkisi belirlenir.
Kültür alanındaki etkinliklerin tümü geçmişten geleceğe uzanır. Sanatçılar geçmişten aldıklarını, kendi dönemlerinin zevk ve anlayışıyla, bilgi birikimiyle, duyarlılığıyla yoğurarak geleceğe taşır. Bütün sanat eserleri kendi aralarında bir düzen oluşturur. Bir bakıma bütünün parçaları durumundadır. Bu bakımdan geçmişi bilmeden yeni bir sanat eseri oluşturmak mümkün değildir. Sanatkâr, geçmişte örüle örüle kendisine kadar gelmiş olan gelenekten yararlanır; döneminin zevkini, düşüncesini, duyarlılığını edebi eserin bünyesine yerleştirir. Eğer sanat gücü yüksek ise bu geleneği zenginleştirir.

Edebi metinlerin büyük çoğunluğu kendi döneminin gerçekliğini ve düşünce hayatını yansıtır. Her metin, kendi tarzında daha önce yazılmış metinlerden yararlanır. Tanzimat dönemi romanları, daha önce Türk edebiyatında roman ihtiyacını karşılayan mesneviden ve halk hikâyelerinden etkilenmiştir. Tanzimat romancıları başlangıçta Batı romanından etkilenseler bile daha sonra bu etkileşimin dışına çıkarak kendi roman tarzlarını oluşturmuşlar ve kendilerinden sonrakilere örnek olmuşlardır.
 
Anlatmaya Bağlı Edebi Metinlerde Anlama ve Yorumlama

Anlatmaya bağlı edebî eserler, okuyucunun kültürüne, anlayışına, zevkine, içinde bulunduğu duruma ve psikolojik hâline göre yeni anlam değerleri kazanır. Nitekim “Madam Bovary” adlı roman, toplumun değer yargılarına ters düşmekle suçlanmış ve bundan dolayı yazarı mahkemede yargılanmıştır. Ancak daha sonraki yıllarda bu eser, dünya klasikleri arasında yer almıştır.

Edebî metinler, mecazla yüklü oldukları için tek bir anlam ifade etmezler. Bu metinlerde anlam okuyucunun ve yazarın o anda içinde bulunduğu psikolojik durumuna, bilgi seviyesine, kültür yapısına göre farklı boyutlar ve yorumlar kazanabilir, Bundan dolayı edebî metinler her okunduğunda farklı anlam değerleri kazanır.

Bir edebî metin karşısında farklı okuyucuların farklı sonuçlara ulaşması, onların kişisel deneyimleri ve birikimleriyle ilgilidir, Her edebî metin yazılıncaya kadar yazara aittir. Ancak eser yazıldıktan ve okuyucuyla buluştuktan sonra çok farklı anlamlar kazanabilir; yazarın eseri yazma amacının dışında mesajlar ortaya çıkabilir, Bu durumda eser artık yazarın olmaktan çıkar.

Gerçekte edebî eserde bir mesaj vardır. Her okuyanın farklı yorumlaması eserden değil, okuyucuların farklı kültüre sahip olmasından, sosyal çevresinden, eğitiminden ve o anki psikolojik durumundan kaynaklanmaktadır. Okuyucunun eğitim, kültür, psikolojik durumu değiştikçe eserden çıkan sonuç da değişecektir.

Anlatmaya bağlı edebi metni anlama ve yorumlama;
  1. Metnin anlamının nasıl oluştuğu açıklanır.
  2. Metnin anlamının özellikleri belirlenir.
  3. Metin yorumlanarak güncelleştirilir.
  4. İncelenen hikâye, roman ve tiyatro metninin yapısı, anlatımı, teması birbiriyle ilişkilendirerek yorumlanır.
  5. İncelenen metinde açıkça dile getirilmiş olanlarla, açıkça ifade edilmemiş olanlar anlam çevresinde ilişkilendirilir.
  6. Seçilen paragraflarda -varsa- çok anlamlı söz ve söz gruplarının metinde kazandığı değerler belirlenir.
  7. Yaşanan gerçeklikle metindeki gerçekliğin ilişkisi belirlenir.
  8. Metnin her okunduğunda yeni anlam değerleri kazanıp kazanmadığı belirlenir.
  9. Metnin okuyucuda uyandırdığı duygular belirlenir, bu duyguların özellikleri açıklanır.
Edebi metinlerde dil, bilgi aktarmak veya öğretmek amacıyla kullanılmaz. Kelimeler, günlük hayatta, herkesin bildiği, alışılmış anlamlarıyla değil, yazarın okuyucuya sunmak istediklerine göre yeni anlamlar yüklenir. Bu bakımdan anlatmaya bağlı edebi metinlerle bilimsel metinler birbirinden ayrılır. Bilimsel metinlerde anlam herkes için aynıdır. Hiçbir yerde ve durumda değişmez; ancak edebi metinlerde, okuyucunun o anda içinde bulunduğu ruh hali, dünya görüşü, bilgi ve kültür seviyesi edebi metinin anlamını değiştirir. Çünkü edebi metinlerdeki sözler veya söz grupları yalnızca sözlük anlamlarıyla metinde yer almazlar; bulundukları bağlama göre anlam değeri kazanırlar.

Edebi metinler yan anlam bakından zengindir. Kelimeler ve kelime grupları, metin içerisinde farklı anlamlar kazanır.
 
Metin ve Yazar

Her edebî eser, yazarının hayatından, hayata bakış açısından, gözlemlerinden az çok izler taşır. Her metin; yazarının hayatının, kültürünün, zevkinin izlerini taşır. Bunun için yazarın, sanatının oluşmasında etkili olan hayat hikâyesinin bilinmesinde yarar vardır.

Bir edebî metnin tamamen yazarın hayatının ve kişisel özelliklerinin yansıması olduğunu düşünmek yanlıştır. Bunun yanı sıra edebî metinde yazarın kendi hayatını yansıtmadığını düşünmek de o kadar yanlıştır.

Olay çevresinde oluşan edebi metinlerde, bazen yazar ile metin arasında benzerlikler bulunur. Roman, hikâye ve tiyatro eserlerinde karşımıza çıkabilecek bu özellik bir belge niteliği taşımaz. Olay çevresindeki edebi metinlerin tümü kurguya dayalıdır. Dolayısıyla gerçek hayat örnek alınarak yazılmış olsa bile bu yeniden kurgulanmıştır. Eğer yazar anlattıklarının birebir gerçek olduğu iddiasında ise zaten anlattıkları bizim konu aldığımız edebi metinlerin dışında tarih veya hatıra olarak değerlendirilir.

Örneğin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun, Halide Edip Adıvar’ın roman ve hikâyelerinde Kurtuluş Savaşı dönemi öncesi ve sonrasıyla, Türk toplumundaki sosyal değişmelerle birlikte dile getirilir. Bu anlatılanlar dönemin gerçekliğinin yorumlanarak dönüştürülmesidir. Bunlardan dönemin sosyal ve siyasal hayatı öğrenilemez. Ancak yazarlar sanat dünyalarını bireysel deneyimleri ve dönemlerinin gerçeklerinden hareketle oluştururlar. Bu da o dönemde kullanılan eşya ve görünüşlerden yararlanmalarını gerekli kılar.

Yazarların yaşadıklarından etkilenmeleri, olay çevresinde oluşturulmuş metinlerde bunları anlatmaları doğrudan doğruya değildir yaşadıklarını yenden kurgulaması ve yaşadıklarından yaptıkları seçki söz konusudur. Olay çevresinde oluşan edebi metinlerde belge niteliğinde yaşanmışlık yoktur; ancak yaşananlardan etkilenme söz konusudur.
 
Geri
Top