Uzman Pedagog Adem Güneş:
“Annelik bir sanattır, ama biz farkında değiliz”
“Annelik bir sanattır, ama biz farkında değiliz”
Anneniz size bir sanatçı olduğunu söylese tepkiniz ne olurdu? Annenizin sizinle şaka yaptığını mı düşünürdünüz? Muhtemelen öyle düşünürdünüz. Ancak Uzman Pedagog Adem Güneş, anneliğin bir “sanat”, annenin de bir “sanatçı” olduğunu söylüyor. Güneş, bu söylemini son kitabına “Annelik Sanatı” ismini vererek de destekliyor.
Annelik birçok şeye benzetildi şu ana kadar… Kimisi ona “şefkat abidesi” kimisi “sevgi kahramanı” kimisi “fedakârlık timsali” dedi. Anneliği bir iş olarak gören, hatta annelere maaş bağlanması, sigorta yapılması teklifinde bulunanlar bile oldu. Ancak anneliği bir “sanat”, anneyi de “sanatkâr” olarak niteleyen çıkmamıştı şimdiye kadar…
Uzman Pedagog Adem Güneş’in Nesil Yayınları arasında çıkan yeni kitabı “Annelik Sanatı” ismini taşıyor. Güneş’e bu tanımlamayı niçin yaptığını sorduğumuzda “Bir bahçıvan sabrıyla gül dikmek ve dikilen o gülün başında yılmadan, yorulmadan beklemektir ‘annelik sanatı’... Onu yağmurdan korumak, doludan sakınmak, ilkbaharda budamak, yaz sıcağında sulamak, kışın ‘Solacak mı acaba?’ diye endişe etmektir…” cevabını aldık.
Kitabında bir yandan “Annelik Sanatı”nın nasıl olacağını, bir gül fidanının nasıl çapalanıp nasıl sulanacağını anlatırken bir yandan da annenin annelik yapmasına tesir eden tüm faktörleri ele alıyor Adem Güneş... Annelik sanatını bir orkestra şefi olmaya benzetiyor ve ilave ediyor:
“Nasıl ki bir orkestra şefi, karşısındaki sanatçılarla uyum içinde mükemmel eserler sergiliyorsa, tıpkı onun gibi, anneler de evin içindeki her bir çocukla, eşle ve evlilikle oluşmuş olan aile bağının idaresinde de böylesi bir orkestra şefi gibi olayları yönetebilme becerisine sahip olmalıdır. Eğer orkestra şefi, ne yapacağını bilmez halde elini kolunu sallarsa hangi saniyede hangi enstrümanın devreye gireceğini kestiremezse, enstrümanlar arasındaki uyumu sağlayamazsa, böylesi bir konser ortamında herkesin canı sıkılır, ruhu daralır...” diyor.
Birçok annenin hazırlıksız yakalandığı annelik sanatı konusunda tereddüte düşmemelerini öneren Güneş, hiçbir annenin “Acaba ben iyi bir anne miyim?” diye tereddüt etmemesi gerektiğini belirtiyor. Güneş, aslında bütün annelerin, bir anne kadar şefkatli, bir anne kadar koruyucu, bir anne kadar sevgi dolu olduğunu ve yeryüzünde hiçbir annenin çocukları için kendini feda etmekten bir an bile tereddüt etmeyeceğini, korkak bir anne tavuğun bile civcivlerinin tehlikede olduğunu hissettiğinde, ölümü göze alıp yavrularına göz diken tehlikeye karşı baş kaldırdığını belirterek, anneliğin doğuştan itibaren bütün genç kızlarda ilahi bir vergi olduğunun altını çiziyor.
Anneye annelik statüsü verilmiş mi?
Her sanatçının bir handikapı vardır, ses sanatçısı ses telleri hastalandığında, ressam eli yaralandığında sanatını icra edemez. Peki annelik sanatının handikapı nedir? Güneş bu sorumuza “Anne ne kadar rahat ve huzur içindeyse o anneden yetişen güller de o denli güzel ve huzur verici olacaktır. Eğer anne, rahat ve huzurlu bir ortamda değilse, bir çocuk gibi tersleniyor ve azarlanıyorsa, eşiyle bir türlü bitmeyen sorunlar içinde boğulacak gibi oluyorsa, bir yandan kayınvalide bir yandan görümceler bir yandan da tam olarak güven duyamadığı dost ve akrabalar arasında varlık mücadelesi veriyorsa... Yani kısaca anneye annelik statüsü verilmemişse, anne değersiz bir eşya gibi görülüyorsa, böylesi bir anneden ne denli annelik beklenir ki?” diye cevap veriyor.
Annelerin bir diğer handikapının hep “anne gibi anne olma”ları beklentisi olduğunu söyleyen Güneş, “Anneye verilen her bir nasihatte, ‘Anne dediğin fedakâr olmalıdır’ denir ve ilave edilir: ‘Anne dediğin kendi hayatını yaşamamalıdır. Eşinin ailesine saygıda kusur etmemelidir. Evini çekip çevirmelidir. Çocuklarına gözü gibi bakmalıdır’ Peki; anne insan değil mi? Bunca şeyi tek başına mı yapmalıdır yoksa annenin yanında ona ‘eş’lik edecek bir de baba mı olmalıdır? Anneye, bir anne şefkatiyle sahip çıkıp ‘kızım’ diyerek kanatlarının altına alacak bir kayınvalide gerekli değil midir?” diye soruyor.
İyi niyet ve şefkat yeterli değildir
Anneler çocuklarına karşı, bu kadar iyi niyetli ve şefkatli olmalarına rağmen bazen çocuk terbiyesi çok defa hayal kırıklıklarıyla sonuçlanabiliyor. Annenin iyi bir insan olması için yetiştirdiği çocuğu bazen istediği gibi olmayabiliyor. Hatta bu hayal kırıklıklarının sayısı günümüzde oldukça artmış durumda. Bir sanatçı maharetiyle çocuğunu yetiştiren annenin elinden nasıl oluyor da istenmeyen bir kişilik ortaya çıkıyor? Terbiyede iyi niyet ve şefkat yeterli değil mi? Bal kokulu şefkat ağacı annelerden nasıl oluyor da zehirli meyveler yetişiyor? Acaba nerede hata yapılıyor da bir zamanların mis kokulu bebekleri, anne babasına kan kusturacak kadar vicdansız olabiliyor?
Pedagog Adem Güneş bu durumu şöyle izah ediyor: “Ne yazık ki çocuk terbiyesinde iyi niyet ve şefkat, iyi niyetli ve şefkatli çocukların yetişmesinde tek başına yeterli olmamaktadır. Hiçbir anne, bebeklik aşamasındayken kendi çocuğunun bir katil, bir yan kesici, bir ırz düşmanı olarak yetişebileceğini rüyasında görse bile inanamaz. Ancak bugünkü gazeteleri gözden geçirecek olsak bütün katillerin, bütün esrar satıcılarının, bütün alkoliklerin, bütün suçluların, bir zamanlar annelerinin sevgiyle besleyip büyüttüğü güzel yüzlü bebeklerinden oluştuğunu göreceğiz. Çocuk terbiyesinin en önemli faktörlerinden biri, annenin kendisiyle tanışmasıdır. Kendi içine doğru derinleşemeyen bir anne, çocuğunun içinde de derinleşemez; böylesi bir annenin çocuğunun üzerinde sağlıklı bir terbiye atmosferini oluşturması hemen hemen imkânsızdır.”
Annenin kendisiyle tanışması
Burada hemen söze girip Güneş’in bahsettiği “annenin kendisiyle tanışması” ifadesini soruyoruz. Öyle ya, kendisiyle tanışmak nasıl bir şeydir? Güneş, bu sorumuza şöyle cevap veriyor: “Günümüz modern hayatı, anne adaylarını bir ev içinde hayatlarını yalnız başına geçirmeye zorlamaktadır. Anne, modern hayatın –sanki– bir gereği olarak kendi çevresinden ve akrabalarından kopmakta, kendi annesi ve kayınvalidesi gibi annelerin doğal desteğinden mahrum, kendi kısıtlı tecrübeleri ve tahminleriyle çocuğunu yetiştirmeye çalışmaktadır. Her ne kadar, birçok annenin yanında ve yakınında kendi annesi veya kayınvalidesi bulunuyor olsa da kuşak çatışmasından dolayı onlardan yeterince faydalanamamaktadır. Ayrı bir evde hamilelik geçiren genç anne adayı, (ayrı bir evde) dünyaya getirdiği çocuğuyla baş başa kalmakta, onun fiziksel gereksinimlerini yeterince yerine getirse de ruh ve duygu dünyasında çok acemilik yaşayabilmektedir. Anne, çocuğunu kendi bildikleriyle yetiştirmeye çalışsa da çevre desteği olmadan bir çocuğun yetiştirilmesi oldukça zordur. Ayrıca hiçbir annenin, tek başına bir çocukla baş edebilecek kadar güçlü sinir sistemine sahip olduğuna inanmıyorum.
Daha hamilelik döneminde hormonal yapısı alt-üst olan anne adayı, gereksiz zamanlarda, gereksiz tepkiler vererek zaten sinir sisteminin ne kadar yıprandığının işaretini çevresine vermeye başlar. Kimi zaman kendisinden uzaklaştığını düşündüğü eşini yeniden kazanma çabası, kimi zaman doğum esnasında yaşayacağı ölüm korkusu, kimi zaman yeni bir can parçasının sorumluluğunun verdiği yükün ağırlığı, kimi zaman hormonal yapısındaki değişiklikler anneyi gereğinden fazla tedirgin eder. Tedirgin bir insanın yanlış yapması ise çok normaldir. Genç anneye bu yönüyle bakıldığında, yeni doğan bebeğin, aslında duygu dünyası karmakarışık olan bir annenin kucağında olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Babanın bu dönemde, annenin yanında bulunması, ona duygusal desteğini vermesi ve onun yaptığı yanlışları olgunlukla karşılaması çok önemlidir.”
Bu süreç içerisinde anne kendisini nasıl tanıyacak? Güneş, bu sorunun cevabını kitapta ayrıntılı bir şekilde verdiğini belirterek “Herkes kendini az ya da çok tanıdığını iddia etse de bir insanın kendini tanıması kadar zor bir meslek düşünemiyorum. Özellikle çocuk terbiyesiyle meşgul bir annenin içinde bulunduğu koşturmaca ve yoğunluktan sıyrılıp kendi başına, kendi iç dünyasıyla tanışması oldukça zordur. Bütün bu sebeplerden dolayı, kitapta bir annenin kendisiyle tanışmasına yer verdik ve çocuk terbiyesine doğrudan tesiri bulunan 28 temel noktayı ele aldık” diyor.
“Örnek vermek gerekirse, hemen hemen hiç bir anne bencil değildir. Aksine, birçok anne ben merkezcidir” diyor Adem Güneş ve devam ediyor: “Annelerin bencil olması düşünülemez, bir kurabiye canı çekse annenin onu çocuğu da istese dudaklarına o kurabiyeyi götürmeden çocuğuna uzatır. O yüzden anneler bencil olamazlar. Ancak bir de madalyonun öteki yüzü var ki, birçok anne ben merkezcidir, çocuğuna her zaman kendi dünyasından bakar, onun yaşamını anne kendi dünyasından şekillendirmeye çalışır. Seçeceği mesleğinden tutun da, evleneceği kişiye kadar anne kendi merkezinden hareketle çocuğuna şekil vermeye çalışır. Böylece çocuk ruhu ortada sahipsiz kalırken annenin ruhu çocuğun ruhuna sızar” diyor.
Çocuk terbiyesinde ilk aşama
Çocuk terbiyesindeki ilk aşamanın, annenin, kendi içine doğru derinleşmesiyle ve kendisiyle tanışmasıyla başladığını kaydeden Güneş, kendisiyle tanışmamış bir anneyi sırtına kilolarca yük yüklenmiş, uzun mesafe koşucusuna benzetiyor. “Sırtında koca bir yükle yarışa katılan sporcu, nasıl ki diğer atletler tarafından çarçabuk geride bırakılır ve geride kalan atlet, üzerindeki yükün altında çırpınır durursa kendisiyle tanışmamış, sırtındaki yükleri fark edememiş bir anne de çocuk terbiyesinde, üzerindeki yüklerin altında çırpınır durur” diyor.
“Annelik Sanatı” isimli kitapta çocuk terbiyesiyle meşgul olan bir annenin sırtındaki yüklerin neler olabileceğini belirttiklerini ifade eden Güneş “Böylece tıpkı sırtında yükle koşuya katılmış bir sporcunun, o yükü fark edip ondan kurtulma çareleri araması gibi, bir annenin de üzerinde taşıdığı bu yüklerden kurtulmak için çareler aramasını tavsiye ediyoruz. Anne, kimi zaman eşinin kimi zaman kendisinin kimi zaman da bir uzmanın yardımıyla bu yükleri indirdiğinde, kendisini bir kuş kadar hafif hissederek çocuk terbiyesinde kanat çırpıp uçmaya başlamanın sevincini yaşayacaktır” diyor.