• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu yarışma düzenlendi. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada katilmanizi bekliyoruz...
  • ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Annemin ve babamın düğün fotoğrafı

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Elimde sadece bu fotoğraf var. Solmuş renklerde, kırışmış kenarlarıyla. Annemin ve babamın düğün fotoğrafı. Genç, umut dolu yüzleri, parıldayan gözlerindeki sonsuzluk vaadi… Şimdi, o sonsuzluğun yalnızca kırık bir parçası elimde kalmış, geri kalanıysa tarifsiz bir boşlukta kaybolmuş durumda. Yüreğimde açılan bu delik, zamanın yıkamadığı, hiçbir şeyin dolduramadığı derin bir uçurum. Anlatılmaz, yazılamaz, ancak hissedilen bir acı.

Annemin ve babamın düğün fotoğrafı

Fotoğraftaki annemin gülüşü, yüzünü güneş gibi aydınlatıyor. İncecik belini babamın koluna yaslamış, gözleri hayallerle dolu. Babamın gözlerinde ise, annem için sonsuza dek sürecek gibi görünen bir sevgi, bir koruma kalkanı… O günkü havanın sıcaklığını, düğün salonunun kokusunu, çalan müziğin neşesini hissedebiliyorum sanki. Ama bunların hepsi sadece hayaletler, geçmişin soluk yankıları. Gerçeklik, elimdeki bu solmuş fotoğrafın ötesinde, açıklanamayan bir karanlıkta gizleniyor.

Onların hikayesi, masal kitaplarından çıkıp gelen aşk hikayelerinin aksine, acı gerçeklerle dolu bir ömür öyküsüydü. Çocukluk aşklarıydı. Komşu iki evin çocukları, birbirlerinin hayallerini paylaşan, geleceklerini birlikte kurgulayan iki genç kalp. Babam, fakir ama çalışkan bir marangozdu. Annem ise, şehirdeki en güzel sesi olan, ama şansının hep ters gittiğini düşünen genç bir şarkıcıydı. Her şeye rağmen, birbirlerine olan inançları, umutları asla söndürmedi.

Düğünden sonra, küçük, ama sıcak bir ev kurdular. Babamın yaptığı ahşap mobilyalarla döşediği eve, annemin sesi can veriyordu. Onların mutluluğu, küçük şeylerden doğuyordu; birlikte pişirdikleri yemeklerin kokusu, babamın annem için yazdığı şiirler, el ele izledikleri gün batımları… Ancak bu mutluluk kısa sürdü.

Babamın atölyesindeki bir kaza, her şeyi değiştirdi. Bir makine, parmaklarını acımasızca kopardı. Hayatlarının umudu olan marangozluk, birdenbire yok oldu. Borçlar altında kaldılar, umutları tükendi. Annem, sesini kullanarak onları kurtarmaya çalıştı, ama şans yine yüzüne gülmedi. Sahnelerin cazibesi, hayallerinin parıltısı, yoksulluğun ve umutsuzluğun kara bulutlarına yenik düştü. Ses telleri, bir hastalığın esiri oldu.

Her gün daha da derinleşen yoksulluk, onların ilişkisini de yıpratmaya başladı. Çaresizlikler, kavgalara, sessiz anlaşmazlıklara dönüştü. Fotoğraftaki o genç, umut dolu yüzler, yılların yükü altında kırıştı, soldu. Ama birbirlerine olan bağlarını asla tamamen koparamadılar. Birbirlerine olan sevgi, acı içinde kök saldı. Birbirlerine sığındılar, acılarına ortak oldular. Bu zor günlerde, birbirlerinin elini tutmak, o kırık, yıpranmış ellerle birbirlerine güç vermekten başka çareleri yoktu.

Sonra, bir sabah, annem sessizce uykusunda vefat etti. Babam, hayatının aşkını, en büyük destekçisini kaybetmişti. Yıllar sonra, babam da, yalnız ve kırık kalpli, annemin yanına gitti. Bu fotoğraf, onların sonsuz aşkının, bitmek bilmeyen acılarının ve anlatamadığım binlerce hikayesinin tek tanığı kaldı.

Şimdi elimde sadece bu fotoğraf var. Bir geçmişin kırıntısı, bitmeyen bir acının sembolü. Anlatılmaz bir boşluk, yüreğimin ortasında sonsuza dek yankılanacak. Onları, o genç, umut dolu yüzlerini, sonsuza dek özleyeceğim. Ve bu acının, bu fotoğrafın soluk renklerinde sonsuza dek yaşayacağını biliyorum.
 
Geri
Top