Anzak hemşirenin gözüyle Türkler

"Sanırım ben de yakında müslüman bir kadın gibi giyinmek zorunda kalacağım. Onlar yüzlerini tamamen örtüyorlar. ... Benim de korunmak için yüzümü örtmem gerekecek"

İngilizler Almanlara savaş ilan ettiğinde, Kanadalılar da, üzerine güneşin batmadığı imparatorluğun yanında yer almakta gecikmediler.

Öncelikle ikibinden fazla kadın sağlık görevlisi gönderildi cepheye…Savaşın geçtiği bütün mekanlarda, Kuzey Afrika’dan, Belçika’ya, Çanakkale’den Fransa’ya kadar her yerde görev aldılar. Mavi elbiseleri ve beyaz başlıklarıyla dikkat çeken hemşireler Mavi Kuş lakabıyla anıldılar Birinci Dünya Savaşında.

Çoğunlukla New Foundlanlı olan Mavi Kuşlardan bazıları da, Çanakkale’ye gönderildi. İngiltere saflarında, büyük yararlıklar gösteren hemşirelerden biri de, Ontariolu hemşehrimiz çıktı: Patricia Tuckett, kendisi St.Marrys’ten.

2005’te yayımlanan, Audrey ve Paul Grescoe çiftinin Savaş Mektupları Kitabında Patricia’nın yazdığı bir mektuba rastlamak heyecan vericiydi, doğrusu. Savaş alanından sevgiliye yazılan bir mektup…

Çevirerek sizlerle paylaşmak istedim.

Sevgili……

1915, Gelibolu

Buradaki yaşantımız, işten, yemek ve uykudan ibaret. Askerler, geçen Pazartesi, Geliboluda çok büyük iki çatışmaya girdiler. Sorumlu olduğum yirmibeş çadır ve sekiz hastam var. Ne kadar meşgul olduğumu hayal edebilirsin. Yaralılarda hiç inleme , sızlanma yok. Ameliyatlarımızı anestezi kullanmadan yapıyoruz. Burada, askerlerin görebilecekleri en iyi sağlık memurları görev yapıyor.

Buradaki yerliler, Ramazan ayını yeni bitirdiler. Bizdeki Critsmas mevsimi gibi…Camiileri bizim kampa çok yakın. Minareye çıkan müezzini görebiliyorum. Mekke’ye dönerek ibadet ediyorlar. Bütün ay boyunca, gün doğumundan batımına dek, oruç tuttular. Müezzin, minareye çıkıp, güneşin batıp batmadığını gözlemliyor, görünce bayrak sallıyor, sonunda da herkese duyurmak için silah atıyorlar. İşte o zaman çocukların bağırış çağırışlarını göreceksin. Yemek yemeye başlayacak olmalarının sevinciyle sağa sola koşuşturuyorlar. Türkler, herhangi bir zaman, herhangi bir yerde ibadet edebiliyorlar. Sokakları doldurup, Mekke’ye yönelip yirmi dakika civarında namaz kılıyorlar.

Sanırım ben de yakında müslüman bir kadın gibi giyinmek zorunda kalacağım. Onlar yüzlerini tamamen örtüyorlar. Buradaki sinek ve böceklere ısırılmaktan korunmak için başımı yüzümü örtmem gerekecek.

Çocuklar hep gecelik kıyafetleri giymis gibiler, bolca ve uzun elbiseler… Erkek çocuklarını, bu halleriyle kızlardan ayırmaya imkan yok. Geçen gece, ambulasla kamp dışına çıktık. Sokağın köşesinde fransızca Bana Kendini Sevirdin şarkısı çalıyordu, müzikçalarda. Buralarda , epey fransız var. Kanada parası görsem tanıyamayabilirim , artık. Çünkü burada Mısır parası kullanıyoruz, ihtiyaçlarımız için.

Bir Kanadalı görebilmeyi kalpten arzuluyorum, ama herhalde şimdilik mümkün görünmüyor. Hastalarımın hepsi İngiliz, Avustralyalı , Yeni Zellandalı... Hepsi, bana kızıldereli gibi ingilizce konuştuğumu söyleyip duruyorlar. Eminim, daha önce hiç amerikan ingilizcesi duymamışlar. Aksanımı elbette değiştiremiyorum! Sanırım “swankey” ( şık, üst sınıf) ingilizcesi diye bir deyim duymuşsundur, bizim ingilizcemizin swankey olduğunu söylemeleyim.

Sevgilim, şimdi, çadırıma gidip uyuyacağım. Aileme de en derin sevgilerimi sunduğumu bildir lütfen. Şimdilik yaşam veren tek şey, mektuplar. Lütfen daha sık yaz.

Sevgiyle
PATT
Mektup bu kadar. Bu küçük mektup, güzel bir romana kapı açmıyor mu!
 
Geri
Top