Giriş
Arşivler, bir milletin ulusal tarihi ve kültürünün gelecek nesillere aktarılan en değerli varlıklarıdır. Arşivler, toplumun tarihine ışık tutan, geçmişi günümüze, günümüzü ise yarınlara aktaran ve orjinallikleri bakımından benzeri bulunmayan kültürel belleklerdir. Arşiv belgeleri, ait olduğu dönemin sosyal yapısı ve kurumları hakkında bilgiler vermesiyle de ayrı bir önem taşımaktadır. Osmanlı dönemi, Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemi arşiv belgeleriyle ülkemiz, zengin bir arşiv potansiyeline sahiptir. Söz konusu arşiv belgelerimizin değerlendirilip, hizmete sunulmasıyla yalnız Türk milletinin değil Osmanlı Devleti’nden ayrılmış diğer milletlerin de tarihine ışık tutulacaktır. Arşivlerden yararlanabilmek için arşiv belgelerinin tespiti, toplanması, düzenlenmesi, korunması, gerektiğinde onarımının yapılması ve bunların sonucunda bilim dünyasının hizmetine sunulması gerekir. Bütün bu faaliyetlerin yerine getirilebilmesi ise gerekli arşivcilik bilgilerini ve buna ait uygulamaları bilen uzman arşivci kadrosunun yetiştirilmesiyle mümkün olabilir.
Arşivcilik Eğitimi
Geçtiğimiz yüzyılın ortalarına doğru modern arşivlerin gerek nicelik gerekse niteliği yönüyle karmaşıklaşmasının getirdiği sorunların ardından, bu bilim dalı içinde yeni ve özel bir meslek türü olarak belge yönetimi disiplininin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu gelişmelere paralel olarak arşivciliğin içeriği ve tanımları da değişime uğramıştır. Arşivcilik artık tarihin bir kolu olarak görülmekten çıkıp, tarih ve niteliği ne olursa olsun, bireyler veya organizasyonlar tarafından, kendi varoluş amaçları doğrultusunda ve kendi fonksiyonlarının yerine getirilebilmesi için toplanan ve öncelikle kanıtsal ve idari amaçlar olmak üzere, taşıdıkları genel bilgi değeri nedeniyle saklanan belgeler bütünü olarak tanımlanmaya başlamıştır. (Ataman, 1989: 36)
Özellikle son on yıl içinde enformasyon biliminin giderek daha büyük bir önem kazanmasına paralel olarak, bu bilim dalı kapsamı içinde arşivciliğin de adının anılmasıyla birlikte, arşivciler bilgi ve belge yöneticileri olarak görülmeye ve arşivler ‘devlet dairelerinin ve iş dünyasının evrak ve dosyalarını düzenlemekten sorumlu fonksiyonel bir hizmet birimi’ olarak tanımlanmaya başlamıştır. Dolayısıyla arşivler artık büro içinde üretilen evrakların düzenlendiği ve gözden geçirildiği bir birim olmanın yanı sıra, idari hizmet birimleri içinde enformasyon hizmetini yürüten bir bölüm olarak da görülmektedir. (Ataman, 1989: 36)
Dünyaca tanınmış İngiliz arşivist Cook, her ülkede aynı formatta uygulanabilecek genel bir arşivcilik eğitiminin olmayacağını, bunun yerine her ülkenin kendi şartlarına ve idari yapısına göre değişik metotları kapsayan bir eğitim programı oluşturulabileceğini ileri sürmektedir. Genel olarak kabul edilen standartlara uymak kaydıyla, her ülkenin elinde bulunan arşiv koleksiyonuna ve idari yapısına göre bir arşivcilik programı uygulamasının doğru olacağını ifade etmiştir. (Cook, 1984: 15) Bu nedenle ülkemizde de arşivcilik eğitiminin, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi belgelerine veya klasik ve modern arşivlere göre ele alınması, tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Gerek Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet dönemi kurumlarının yapıları ve gerekse her iki dönemin iletişim ve teknolojide kıyaslanamayacak kadar farklı olması, eğitimde bu tür bir ayrımı zorunlu kılmaktadır.
Bugün dünyanın her ülkesinde gönümüz sanayi toplumunun ürettiği ve arşivlerinde sakladığı belge miktarı, tarihin önceki bütün dönemlerinde üretilmiş olanlardan daha fazladır. (Ataman, 1989: 39) Belge üretim miktarının beraberinde getirdiği ve gün geçtikçe artan sorunlar, miktar ve çeşitliliği bakımından dünyanın bütün ülkelerinde benzerlik göstermektedir. Bu nedenle geçmişten günümüze kalan arşiv kayıtları ve günümüz kurumlarında üretilmekte olan belgelerin, arşivcilik ve belge yönetimi teknikleri ile kontrol altına alınması kaçınılmaz olmuştur. Aynı zamanda kendi idari ve kültürel yapılarına göre her ülkenin arşivcilik eğitimine gereken önemi göstermesi, sağlıklı bir arşiv kaynağının nitelikli bir biçimde gelecek kuşaklara aktarılmasını da sağlayacaktır.
Ayrıca kurum ve kuruluşlarda üretilen belge miktarının son elli yıl içinde hızla artması sonucunda genellikle adı arşivcilikle beraber anılan belge yönetimi kavramı ortaya çıkmıştır. Henüz arşiv malzemesi kimliği kazanmadan önce belgeleri, üretimden arşivlerde düzenlemeye kadar kontrol altına almak amacıyla oluşturulan belge yönetimi, son yıllarda bürokratik işlemlerini disipline etmek isteyen birçok devletin önemsediği bir alan olmuştur. Özellikle II. Dünya Savaşı yıllarında sanayileşme süreci ile başlayan belge üretimi artışı, kurumsal belgelerin denetimini zorunlu kılmıştır. Ancak söz konusu denetim, belli bir bilgi birikimi ve teknik deneyime sahip olmayı gerekli kıldığı için belge yönetimi eğitimine, arşivcilik okullarının yanı sıra, ya arşivcilik ya tarih programlarının altında, ya da doğrudan belge yönetimi programı oluşturularak yer verilmeye başlanmıştır.
1930’lu ve 40’lı yıllarda teknik ve sosyal bir çok alanda özellikle yurtdışında lisans ve lisansüstü eğitim için başarılı öğrenciler gönderildiği halde, arşivcilik alanı ile yeterince ilgilenilmemiştir. Ancak arşivcilik eğitimi ve bunun bir meslek haline getirilmesi konusundaki çabalar Türkiye’de son on yıl içerisinde oldukça hızlanmış; giderek bu konunun tarih, hukuk, felsefe gibi yerleşmiş, sınırları belli, eğitimi ve istihdam alanları belirlenmiş bir uzmanlık alanı haline geleceği inancı güçlenmiştir. (İpşirli, 1998: 447)
Arşivcilik eğitiminin, kütüphanecilik ve dokümantasyon eğitim programları ile bağlarının koparılmadan aynı ortamda sürdürülebileceğini belirten Cook (1984: 31), bu durumun oturmuş geleneksel eğitim yapısından kaynaklanan değişime direnme ve kapalı olma anlayışı nedeniyle her zaman uygun olmayacağını ifade etmektedir. Ayrıca aynı yazısında Cook, modern ihtiyaçlara yerinde ve zamanında cevap verebilmek ve belge yönetimi anlayışı ile kamu yönetimi içinde daha etkin olabilmek için, bilgi ve belge bilimi alanında verilen hizmet ve eğitimin sürekli olarak dayanışma içinde olmasının gerekleri üzerinde durmaktadır.
İpşirli (1998: 448) arşivcilik eğitimini iki grup altında ele almaktadır. Bunlardan ilki mesleki faaliyetler sırasında personelin bilgisini canlı tutmak veya yenilemek amacıyla sürdürülen kurs ve hizmet içi eğitim, ikincisi ise lisans ve lisansüstü eğitimleri içeren akademik öğrenimdir.
M. Cook arşivcilerin sahip olması gereken özellikleri, canlılık, entelektüel merak, analiz ve sentez yeteneği, düzen duygusu ve etkinlik, uyum yeteneği, kolay ve kesin ifade yeteneği şeklinde sıralamaktadır. Genellikle arşivcilik eğitiminde öğrencilerin yeni durumlarla karşı karşıya gelmesi ve kendi kendine öğrenme yetisini kazanabilecek uygulamalı metodların kullanılması önerilmektedir. Bunun nedeni arşivcilik mesleğinin, enformasyonla ilgili diğer mesleklerde olduğu gibi tecrübe, bilgi ve uyum yeteneğinin temel olduğu, uygulamalı bir meslek olmasıdır. Bu yüzden bilgi toplama, metod ve teknikler üzerindeki teorik eğitime ek olarak, eğitim programının önemli bir bölümünde, uygulamalı çalışmalara, tanıtıcı kurslara, öğretici gezilere, yaz okullarına vb. faaliyetlere yer verilmelidir.
Bu bağlamda uygulamalı eğitime örnek olarak koruma-restorasyon çalışmaları gösterilebilir. Koruma-restorasyon tekniklerini yalnızca teorik olarak öğrenmek yeterli olamaz, dolayısıyla bununla ilgili öğrencilere arşivlerde laboratuar imkanı sağlanmalıdır.
Ülkemizde Arşiv Eğitimi
Arşiv hizmetleri ancak, arşivcilik tekniklerini bilen, bu konuda eğitim görmüş personelle yürütülürse başarılı sonuçlar verebilir. Ülkemiz Osmanlı ve Cumhuriyet döneminden kalan arşiv malzemesi ile arşiv kaynakları bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Ancak gerek söz konusu arşiv kaynaklarının tam anlamıyla tasnif edilmemiş olması, gerekse kurumsal bilgi ve belgelerin daha nitelikli bir biçimde düzenlenmesini ve kullanımını sağlayan belge yönetiminin henüz ülkemizde uygulanmaması, arşivcilik ve belge yönetimi eğitiminin ülkemiz açısından önemini artırmaktadır.
Türk arşivcilik eğitimine aslında bir anlamda Lajos Fekete ile başlanıldı demek yanlış olmayacaktır. Çünkü Cumhuriyet tarihinden sonra Macar arşivist Lajos Fekete’nin ülkemize gelmesi Türk arşivciliğine yön vermiştir. 1936-37 yıllarında Türkiye’de kalan Fekete bir arşiv sınıflama sistemi olan “provenance” prensibini ülkemize getirmiştir. Fekete ayrıca Başbakanlık Arşivi ve Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi personeline bu konuda eğitim vermiştir. Bununla birlikte İstanbul ve Ankara’da arşivcilik konusunda konferanslar vermiş ve bu konuda raporlar hazırlamıştır (Binark, 1980: 222-223). Bu açıdan bakıldığında ülkemizde ilk arşivcilik eğitiminin 1930’lu yıllarda başladığını söylemek yanlış bir değerlendirme olmayacaktır.
Adnan Ötüken’in çalışmaları sonucunda Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde ‘kütüphanecilik kursları’ başlatılmış, söz konusu kursun ders programında ‘nazari ve ameli arşiv bilgisi’ adı altında arşivcilik eğitimine de yer verildiği görülmektedir. Bu ders, Almanya’da arşiv eğitimi görmüş olan, o tarihte Hariciye Vekaleti’nde Kütüphane Müdürü olarak çalışan Fazıl Yinal tarafından verilmiştir (Binark, 1980: 223). Sonraki yıllarda çeşitli kurumların kendi bünyelerinde hizmet içi eğitim şeklinde evrak, dosya ve arşiv konularında kurslar düzenlediği görülmektedir.
1970’li yıllarda arşivcilik eğitimi veren resmi bir kurumun olmadığı düşünüldüğünde, yukarıda sözü edilen çalışmaların ülkemiz arşivcilik eğitimi açısında yapılmış önemli çalışmalar olduğu söylenebilir. Ayrıca 3-14 Mayıs 1976 tarihleri arasında Ankara’da Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü ile Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nce kurumlararası evrak-dosya ve arşiv kursu düzenlenmiştir. Yine 1978 yılında Ankara’da Orta-Doğu Teknik Üniversitesi İşletmecilik Bölümü tarafından ‘evrak, dosya ve arşiv sistemleri’ konulu kısa süreli bir kurs düzenlendiği bilinmektedir. (Binark, 1980: 224)
Ülkemizde lisans ve lisansüstü programlar bağlamında arşivcilik eğitimi halen dört üniversitede sürdürülmektedir. Bunlar kuruluş sırasıyla Marmara, İstanbul, Ankara ve Hacettepe Üniversiteleridir. 2002-2003 eğitim öğretim yılına kadar arşivcilik programları, Marmara ve İstanbul Üniversiteleri’nde Arşivcilik Bölümü, Ankara ve Hacettepe Üniversitelerinde ise Kütüphanecilik Bölümü Arşivcilik Anabilim Dalı şeklinde yapılandırılmıştı. 2002-2003 eğitim öğretim yılından itibaren Kütüphanecilik ve Arşivcilik Bölümlerinin adlarında değişiklik yapılmış, dört üniversitede de Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü şeklinde standart bir düzenlemeye gidilmiştir. Bu dört üniversitenin dışında ülkemizde arşivcilik eğitimi vermeye aday bölümler, Atatürk Üniversitesi Kütüphanecilik ve Başkent Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümleridir. Ancak Atatürk Üniversitesi Kütüphanecilik Bölümü’nde henüz eğitim-öğretime başlanmamış, Başkent Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nde ise arşivcilik eğitimine yer verilmemiştir.
Ülkemizde günümüze kadar iki üniversitede anabilim dalı, ikisinde ise bölüm adı altında aktif olarak yürütülen arşivcilik eğitimi programları, genel bilgileri ve içerdiği derslerle birlikte şu şekilde sıralanmaktadır:
Arşivler, bir milletin ulusal tarihi ve kültürünün gelecek nesillere aktarılan en değerli varlıklarıdır. Arşivler, toplumun tarihine ışık tutan, geçmişi günümüze, günümüzü ise yarınlara aktaran ve orjinallikleri bakımından benzeri bulunmayan kültürel belleklerdir. Arşiv belgeleri, ait olduğu dönemin sosyal yapısı ve kurumları hakkında bilgiler vermesiyle de ayrı bir önem taşımaktadır. Osmanlı dönemi, Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemi arşiv belgeleriyle ülkemiz, zengin bir arşiv potansiyeline sahiptir. Söz konusu arşiv belgelerimizin değerlendirilip, hizmete sunulmasıyla yalnız Türk milletinin değil Osmanlı Devleti’nden ayrılmış diğer milletlerin de tarihine ışık tutulacaktır. Arşivlerden yararlanabilmek için arşiv belgelerinin tespiti, toplanması, düzenlenmesi, korunması, gerektiğinde onarımının yapılması ve bunların sonucunda bilim dünyasının hizmetine sunulması gerekir. Bütün bu faaliyetlerin yerine getirilebilmesi ise gerekli arşivcilik bilgilerini ve buna ait uygulamaları bilen uzman arşivci kadrosunun yetiştirilmesiyle mümkün olabilir.
Arşivcilik Eğitimi
Geçtiğimiz yüzyılın ortalarına doğru modern arşivlerin gerek nicelik gerekse niteliği yönüyle karmaşıklaşmasının getirdiği sorunların ardından, bu bilim dalı içinde yeni ve özel bir meslek türü olarak belge yönetimi disiplininin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu gelişmelere paralel olarak arşivciliğin içeriği ve tanımları da değişime uğramıştır. Arşivcilik artık tarihin bir kolu olarak görülmekten çıkıp, tarih ve niteliği ne olursa olsun, bireyler veya organizasyonlar tarafından, kendi varoluş amaçları doğrultusunda ve kendi fonksiyonlarının yerine getirilebilmesi için toplanan ve öncelikle kanıtsal ve idari amaçlar olmak üzere, taşıdıkları genel bilgi değeri nedeniyle saklanan belgeler bütünü olarak tanımlanmaya başlamıştır. (Ataman, 1989: 36)
Özellikle son on yıl içinde enformasyon biliminin giderek daha büyük bir önem kazanmasına paralel olarak, bu bilim dalı kapsamı içinde arşivciliğin de adının anılmasıyla birlikte, arşivciler bilgi ve belge yöneticileri olarak görülmeye ve arşivler ‘devlet dairelerinin ve iş dünyasının evrak ve dosyalarını düzenlemekten sorumlu fonksiyonel bir hizmet birimi’ olarak tanımlanmaya başlamıştır. Dolayısıyla arşivler artık büro içinde üretilen evrakların düzenlendiği ve gözden geçirildiği bir birim olmanın yanı sıra, idari hizmet birimleri içinde enformasyon hizmetini yürüten bir bölüm olarak da görülmektedir. (Ataman, 1989: 36)
Dünyaca tanınmış İngiliz arşivist Cook, her ülkede aynı formatta uygulanabilecek genel bir arşivcilik eğitiminin olmayacağını, bunun yerine her ülkenin kendi şartlarına ve idari yapısına göre değişik metotları kapsayan bir eğitim programı oluşturulabileceğini ileri sürmektedir. Genel olarak kabul edilen standartlara uymak kaydıyla, her ülkenin elinde bulunan arşiv koleksiyonuna ve idari yapısına göre bir arşivcilik programı uygulamasının doğru olacağını ifade etmiştir. (Cook, 1984: 15) Bu nedenle ülkemizde de arşivcilik eğitiminin, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi belgelerine veya klasik ve modern arşivlere göre ele alınması, tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Gerek Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet dönemi kurumlarının yapıları ve gerekse her iki dönemin iletişim ve teknolojide kıyaslanamayacak kadar farklı olması, eğitimde bu tür bir ayrımı zorunlu kılmaktadır.
Bugün dünyanın her ülkesinde gönümüz sanayi toplumunun ürettiği ve arşivlerinde sakladığı belge miktarı, tarihin önceki bütün dönemlerinde üretilmiş olanlardan daha fazladır. (Ataman, 1989: 39) Belge üretim miktarının beraberinde getirdiği ve gün geçtikçe artan sorunlar, miktar ve çeşitliliği bakımından dünyanın bütün ülkelerinde benzerlik göstermektedir. Bu nedenle geçmişten günümüze kalan arşiv kayıtları ve günümüz kurumlarında üretilmekte olan belgelerin, arşivcilik ve belge yönetimi teknikleri ile kontrol altına alınması kaçınılmaz olmuştur. Aynı zamanda kendi idari ve kültürel yapılarına göre her ülkenin arşivcilik eğitimine gereken önemi göstermesi, sağlıklı bir arşiv kaynağının nitelikli bir biçimde gelecek kuşaklara aktarılmasını da sağlayacaktır.
Ayrıca kurum ve kuruluşlarda üretilen belge miktarının son elli yıl içinde hızla artması sonucunda genellikle adı arşivcilikle beraber anılan belge yönetimi kavramı ortaya çıkmıştır. Henüz arşiv malzemesi kimliği kazanmadan önce belgeleri, üretimden arşivlerde düzenlemeye kadar kontrol altına almak amacıyla oluşturulan belge yönetimi, son yıllarda bürokratik işlemlerini disipline etmek isteyen birçok devletin önemsediği bir alan olmuştur. Özellikle II. Dünya Savaşı yıllarında sanayileşme süreci ile başlayan belge üretimi artışı, kurumsal belgelerin denetimini zorunlu kılmıştır. Ancak söz konusu denetim, belli bir bilgi birikimi ve teknik deneyime sahip olmayı gerekli kıldığı için belge yönetimi eğitimine, arşivcilik okullarının yanı sıra, ya arşivcilik ya tarih programlarının altında, ya da doğrudan belge yönetimi programı oluşturularak yer verilmeye başlanmıştır.
1930’lu ve 40’lı yıllarda teknik ve sosyal bir çok alanda özellikle yurtdışında lisans ve lisansüstü eğitim için başarılı öğrenciler gönderildiği halde, arşivcilik alanı ile yeterince ilgilenilmemiştir. Ancak arşivcilik eğitimi ve bunun bir meslek haline getirilmesi konusundaki çabalar Türkiye’de son on yıl içerisinde oldukça hızlanmış; giderek bu konunun tarih, hukuk, felsefe gibi yerleşmiş, sınırları belli, eğitimi ve istihdam alanları belirlenmiş bir uzmanlık alanı haline geleceği inancı güçlenmiştir. (İpşirli, 1998: 447)
Arşivcilik eğitiminin, kütüphanecilik ve dokümantasyon eğitim programları ile bağlarının koparılmadan aynı ortamda sürdürülebileceğini belirten Cook (1984: 31), bu durumun oturmuş geleneksel eğitim yapısından kaynaklanan değişime direnme ve kapalı olma anlayışı nedeniyle her zaman uygun olmayacağını ifade etmektedir. Ayrıca aynı yazısında Cook, modern ihtiyaçlara yerinde ve zamanında cevap verebilmek ve belge yönetimi anlayışı ile kamu yönetimi içinde daha etkin olabilmek için, bilgi ve belge bilimi alanında verilen hizmet ve eğitimin sürekli olarak dayanışma içinde olmasının gerekleri üzerinde durmaktadır.
İpşirli (1998: 448) arşivcilik eğitimini iki grup altında ele almaktadır. Bunlardan ilki mesleki faaliyetler sırasında personelin bilgisini canlı tutmak veya yenilemek amacıyla sürdürülen kurs ve hizmet içi eğitim, ikincisi ise lisans ve lisansüstü eğitimleri içeren akademik öğrenimdir.
M. Cook arşivcilerin sahip olması gereken özellikleri, canlılık, entelektüel merak, analiz ve sentez yeteneği, düzen duygusu ve etkinlik, uyum yeteneği, kolay ve kesin ifade yeteneği şeklinde sıralamaktadır. Genellikle arşivcilik eğitiminde öğrencilerin yeni durumlarla karşı karşıya gelmesi ve kendi kendine öğrenme yetisini kazanabilecek uygulamalı metodların kullanılması önerilmektedir. Bunun nedeni arşivcilik mesleğinin, enformasyonla ilgili diğer mesleklerde olduğu gibi tecrübe, bilgi ve uyum yeteneğinin temel olduğu, uygulamalı bir meslek olmasıdır. Bu yüzden bilgi toplama, metod ve teknikler üzerindeki teorik eğitime ek olarak, eğitim programının önemli bir bölümünde, uygulamalı çalışmalara, tanıtıcı kurslara, öğretici gezilere, yaz okullarına vb. faaliyetlere yer verilmelidir.
Bu bağlamda uygulamalı eğitime örnek olarak koruma-restorasyon çalışmaları gösterilebilir. Koruma-restorasyon tekniklerini yalnızca teorik olarak öğrenmek yeterli olamaz, dolayısıyla bununla ilgili öğrencilere arşivlerde laboratuar imkanı sağlanmalıdır.
Ülkemizde Arşiv Eğitimi
Arşiv hizmetleri ancak, arşivcilik tekniklerini bilen, bu konuda eğitim görmüş personelle yürütülürse başarılı sonuçlar verebilir. Ülkemiz Osmanlı ve Cumhuriyet döneminden kalan arşiv malzemesi ile arşiv kaynakları bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Ancak gerek söz konusu arşiv kaynaklarının tam anlamıyla tasnif edilmemiş olması, gerekse kurumsal bilgi ve belgelerin daha nitelikli bir biçimde düzenlenmesini ve kullanımını sağlayan belge yönetiminin henüz ülkemizde uygulanmaması, arşivcilik ve belge yönetimi eğitiminin ülkemiz açısından önemini artırmaktadır.
Türk arşivcilik eğitimine aslında bir anlamda Lajos Fekete ile başlanıldı demek yanlış olmayacaktır. Çünkü Cumhuriyet tarihinden sonra Macar arşivist Lajos Fekete’nin ülkemize gelmesi Türk arşivciliğine yön vermiştir. 1936-37 yıllarında Türkiye’de kalan Fekete bir arşiv sınıflama sistemi olan “provenance” prensibini ülkemize getirmiştir. Fekete ayrıca Başbakanlık Arşivi ve Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi personeline bu konuda eğitim vermiştir. Bununla birlikte İstanbul ve Ankara’da arşivcilik konusunda konferanslar vermiş ve bu konuda raporlar hazırlamıştır (Binark, 1980: 222-223). Bu açıdan bakıldığında ülkemizde ilk arşivcilik eğitiminin 1930’lu yıllarda başladığını söylemek yanlış bir değerlendirme olmayacaktır.
Adnan Ötüken’in çalışmaları sonucunda Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde ‘kütüphanecilik kursları’ başlatılmış, söz konusu kursun ders programında ‘nazari ve ameli arşiv bilgisi’ adı altında arşivcilik eğitimine de yer verildiği görülmektedir. Bu ders, Almanya’da arşiv eğitimi görmüş olan, o tarihte Hariciye Vekaleti’nde Kütüphane Müdürü olarak çalışan Fazıl Yinal tarafından verilmiştir (Binark, 1980: 223). Sonraki yıllarda çeşitli kurumların kendi bünyelerinde hizmet içi eğitim şeklinde evrak, dosya ve arşiv konularında kurslar düzenlediği görülmektedir.
1970’li yıllarda arşivcilik eğitimi veren resmi bir kurumun olmadığı düşünüldüğünde, yukarıda sözü edilen çalışmaların ülkemiz arşivcilik eğitimi açısında yapılmış önemli çalışmalar olduğu söylenebilir. Ayrıca 3-14 Mayıs 1976 tarihleri arasında Ankara’da Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü ile Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nce kurumlararası evrak-dosya ve arşiv kursu düzenlenmiştir. Yine 1978 yılında Ankara’da Orta-Doğu Teknik Üniversitesi İşletmecilik Bölümü tarafından ‘evrak, dosya ve arşiv sistemleri’ konulu kısa süreli bir kurs düzenlendiği bilinmektedir. (Binark, 1980: 224)
Ülkemizde lisans ve lisansüstü programlar bağlamında arşivcilik eğitimi halen dört üniversitede sürdürülmektedir. Bunlar kuruluş sırasıyla Marmara, İstanbul, Ankara ve Hacettepe Üniversiteleridir. 2002-2003 eğitim öğretim yılına kadar arşivcilik programları, Marmara ve İstanbul Üniversiteleri’nde Arşivcilik Bölümü, Ankara ve Hacettepe Üniversitelerinde ise Kütüphanecilik Bölümü Arşivcilik Anabilim Dalı şeklinde yapılandırılmıştı. 2002-2003 eğitim öğretim yılından itibaren Kütüphanecilik ve Arşivcilik Bölümlerinin adlarında değişiklik yapılmış, dört üniversitede de Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü şeklinde standart bir düzenlemeye gidilmiştir. Bu dört üniversitenin dışında ülkemizde arşivcilik eğitimi vermeye aday bölümler, Atatürk Üniversitesi Kütüphanecilik ve Başkent Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümleridir. Ancak Atatürk Üniversitesi Kütüphanecilik Bölümü’nde henüz eğitim-öğretime başlanmamış, Başkent Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nde ise arşivcilik eğitimine yer verilmemiştir.
Ülkemizde günümüze kadar iki üniversitede anabilim dalı, ikisinde ise bölüm adı altında aktif olarak yürütülen arşivcilik eğitimi programları, genel bilgileri ve içerdiği derslerle birlikte şu şekilde sıralanmaktadır: