Gülümsemiş...
“Seversin, kavuşamazsın aşk olur...”
Leyla ile Mecnun’dan Romeo Juliet’e aşkın en güzel tanımıdır “kavuşamamak...”
Peki ya kavuşursan?
Hayatımda iki kez âşık oldum.
Ayrılığı da tattım kavuşmayı da...“Yaşadıklarını izah et” deseniz edemem...
Ama Esch Tobias ve Stefano George “The neurobiology of love” kitabında ediyor.
Bir kere aşk ne zannettiğimiz gibi psikolojik ne de duygusal.
Psikolojimiz değişiyor, duygu yoğunluğumuz artıyor fakat aşk alabildiğine kimyasal.
Kalbin derinlikleriyle hiç ilgisi yok, her şey beynin kıvrımlarında...
Aşkı edebiyatçılardan dinlemeye alışık olanlara aktaracaklarım sinir edici gelebilir ama üzgünüm neuroscience’a göre aşk bir motivasyon sistemi.
Adeta bir uyuşturucu...
Âşık olduğunuzda beynin “saplantı, delilik, sarhoşluk, susuzluk ve açlık devreleri” aynı anda harekete geçiyor.
Tıpkı eroin, kokain ya da esctacy’nin ilk etkileri gibi...
Beyninizi resmen ateş basıyor çünkü “dopamine, estrogen, oxytocin ve testosteron” hormonları aynı anda beyne hücum ediyor.
Bu hücum karşısında beynin “endişe, korku, analiz ve dikkat” merkezi havlu atıyor.
Bu yüzden “aşkın gözü kör”.
Bu yüzden sevdiğiniz size kusursuz görünüyor...Bu yüzden “Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk”.
Bu yüzden sevenler sevdikleri için kendilerinden vazgeçebiliyor...
Ve bu yüzden âşıklar kavuşamayınca mide krampları geçiriyor, yemekten içmekten kesiliyor, yataklara düşüyor...
Kimi hayata küsüyor, kimi canına kıyıyor...
Yaşayanlar için su, hava, ekmek kadar fiziksel aşk.
Yaşamayanlar için delilik...Bilim adamlarına göre en irrasyonel davranış biçimi...
Sanat, edebiyat tüm bu halleri yüceltiyor, oysa neuroscience tüm bu haller için “kimyasal” diyor...
Öylesine kimyasal ki bu ateşli dönem ortalama 6-8 ay sürüyormuş.
Eğer beynin topyekûn hormon salgıladığı bu dönemde sevdiğinize kavuşamamışsanız ortaya ömür boyu unutamayacağınız bir aşk çıkıyor.
Çünkü aşırı aktive olan hormonlar beyinde kalıcı hasarlar bırakıyor.
Sonrasında yaşadığınız her ilişki bu hasarın gölgesinde kendisine yer arıyor...
Gelelim en baştaki soruya, peki ya kavuşursan?
Psikiyatr Louann Brizendine, “Eğer beyin bu dört hormonu aynı anda sürekli salgılasa, yani aşk hiç bitmese insanlık nesli devam etmezdi” diyor.Tutkulu aşktan, ne çocuk ne de kariyer yapmaya vakit kalırdı...
Fakat aşk öylesine bir uyuşturucu ki, alınamadığında, çok alındığında ya da azaldığında benzer sonuçlar doğurabiliyor.
Bu yüzden sadece kavuşamayanlar değil kavuşanlar da o 6 aylık süre geçince çok büyük hayal kırıklığı yaşayabiliyor.
Oysa beynimiz buna programlı...
Kavuşan çiftlerin tutkudan kalıcı ilişkiye geçiş döneminde beyin MRI’ları taranmış...
Altı ayın sonunda beynin “zevk-ödül devresi” ve “ölümüne arzulama-açlık bölgesi” giderek sönükleşirken, dostluk-bağlılık devresi sarıdan kızıla ışıl ışıl parlamaya başlamış...
Tutkuyla başlayan her ilişkide ilk büyük panik devresidir bu...
Deli gibi sevenler “aşk bitti” zanneder.Birçok ilişki bu yüzden biter.
Oysa insan beyni ortalama altı ay sonra o hormonları salgılamamak üzere programlanmıştır.
Yapacak fazla bir şey yok...
Ya aşka müptela,
bir ilişkiden diğerine
boşu boşuna
atlayıp durursunuz
ya da yaşadığınız
aşkı kıymetini
bilerek
daha kalıcı bir
ilişkiye dönüştürür-sünüz...
Seversin, kavuşamaz-
sın aşk olur...