Yine karardı ruhum; günün kendini alacakaranlığa bırakmasıyla beraber. Çocukken de böyleydim ben, ne zaman hava kararsa ağlamaklı olur usulca kollarına sığınırdım. Bir geceleri sevmezdim, bir de Pazar günlerini. Bunu en çok sen bildiğin halde günlerden Pazar, vakit gecenin tam ortasıydı bırakıp gittiğinde. Sensiz geçen yıllar bir yokluğunla baş etmeye çalışmak, bir de yüreğimdeki aşkı her geçen gün daha da büyütmekle geçti. Aşka aşık bir çocuk oldum sonunda. Artık çocuk da sayılmam, çocukluğumun arkasına sığınabileceğim zamanlar çoktan geride kaldı. Oysa seninleyken daha bir çocuktum. Kaşlarını çatarak izlediğin hatalarımı her seferinde çocukluğuma verir, sevgi dolu gülüşünle bağışlardın beni. Ne zaman seni kırdığımı hissetsem birkaç saat sonra çiçekçiyi kapında bulurdun. Üzerine iliştirdiğim notlar şimdi senden kalan en güzel hatıralar arasında.
İnsan zamanla her şeye alışıyor derler. Alınması gereken sorumluluklar, yapılması gereken işler, akıldan çıkarılmaması gereken öğütler… Düşe kalka, eğile büküle, yana yakıla hepsini göğüsledim, her şeyi başardım ama sensizliğe bir türlü alışamadım.
Bana öğretebildiğin şeyleri anımsayıp izlemem gerektiğini söylediğin yolda ilerlerken hiçbir zaman zarar görmedim. Ancak bir şey var ki; yüreğimde ki aşkla başım dertte…
Aşklar senin bana anlattığın, sabırla ve emekle benliğime aşıladığın şekilde yaşanmıyor.
Çoğu zaman bu halimle yaşadığım çağa ayak uyduramıyorum. Belki birkaç çağ öncesinde kalmış belki de henüz hiç yaşanmamış bir çağa ait ama bir şekilde kendimi yaşadığım çağa ait değilmişim gibi hissediyorum. Gerçek sevginin ne demek olduğunu bilmeyen insanların dilinden dökülen seni seviyorum kelimeleri kanını donduruyor insanın. Hani, sevgiyi anlatabilmenin farklı çeşitleri vardı ? Hani sevgi insanın sevdiğine bakarken gözlerinde beliren ışıltıda saklıydı ? Hani sevginin yolu saygıdan, sadakatten, özlemekten, beklemekten, umut etmekten, kıyamamaktan geçerdi ? Hani iki insan severken tek yürek olurdu da mesafelerin gücü onları ayırabilmeye yetmezdi ? Hani makbul olan; seni seviyorum demeden sevdiğini davranışlarınla, yaklaşımınla gösterebilmekti ? Hani sevgi benliği bir kenara atıp biz olabilmekti ? Hani gerçek sevgi kolay kazanılamadığı gibi kolay kolay da tüketilemezdi ? Hani nerede kaldı senin yaşattığın ve ölünceye dek inanmaktan vazgeçmeyeceğim gerçek sevgi anlayışı ? Nerede o senin yıllar geçmesine rağmen ilk günkü gibi yaşadığın gerçek aşk örnekleri ? Kendini her şeyiyle erkeğine adayan kadınlar, kadınını her şeyiyle sahiplenen sözünün eri erkekler nerede ?
Bakıyorum da cep telefonuna gelen ilk mesajın adı seni seviyorum oluyor, ikincisinin ise ayrılık. Ne çabuk seviveriyor insanlar ve ne çabuk gözden çıkarabiliyorlar sevdikleri sandıklarını. Teknolojinin nimetlerinden faydalanarak karşı tarafa pas edilen duygular, saat başı renk değiştirmeye hazır tutarsız kararlar, akşamdan sabaha tüketilen aşklar, son kullanma tarihi dolunca tedahülden kalkan yapmacık sevgiler…
Kim bilir; günde kalpten değil de sadece ağızdan çıkan kaç “ seni seviyorum “ tarihin çöp sepetindeki yerini alıyor ?
Sana daha neyi anlatayım ? Yüreğime, benliğime, ruhuma, hatta her bir hücreme işlediğin ölümsüz aşk duygusuyla başım dertte…
Nasıl ki sana yazdığım bu satırları okuyabilmen imkansızsa, yeryüzünde yüreğimdeki aşkı taşıyabilecek ikinci bir eş ruhun olduğuna inanmakta o denli imkansızmış gibi geliyor.
Senin bahsettiğin o kara sevda; geri dönülmesi mümkün olmayan gidişinin ardından tam dokuz sene geçmesine rağmen her gün sana olan aşkını dile getirmekten vazgeçmeyen ve alyansını hala parmağında taşıyan babamla sana özgü bir şeymiş anne.
Seni çok seviyor, seni çok özlüyorum canım annem…
Tuğba İZGEL
İnsan zamanla her şeye alışıyor derler. Alınması gereken sorumluluklar, yapılması gereken işler, akıldan çıkarılmaması gereken öğütler… Düşe kalka, eğile büküle, yana yakıla hepsini göğüsledim, her şeyi başardım ama sensizliğe bir türlü alışamadım.
Bana öğretebildiğin şeyleri anımsayıp izlemem gerektiğini söylediğin yolda ilerlerken hiçbir zaman zarar görmedim. Ancak bir şey var ki; yüreğimde ki aşkla başım dertte…
Aşklar senin bana anlattığın, sabırla ve emekle benliğime aşıladığın şekilde yaşanmıyor.
Çoğu zaman bu halimle yaşadığım çağa ayak uyduramıyorum. Belki birkaç çağ öncesinde kalmış belki de henüz hiç yaşanmamış bir çağa ait ama bir şekilde kendimi yaşadığım çağa ait değilmişim gibi hissediyorum. Gerçek sevginin ne demek olduğunu bilmeyen insanların dilinden dökülen seni seviyorum kelimeleri kanını donduruyor insanın. Hani, sevgiyi anlatabilmenin farklı çeşitleri vardı ? Hani sevgi insanın sevdiğine bakarken gözlerinde beliren ışıltıda saklıydı ? Hani sevginin yolu saygıdan, sadakatten, özlemekten, beklemekten, umut etmekten, kıyamamaktan geçerdi ? Hani iki insan severken tek yürek olurdu da mesafelerin gücü onları ayırabilmeye yetmezdi ? Hani makbul olan; seni seviyorum demeden sevdiğini davranışlarınla, yaklaşımınla gösterebilmekti ? Hani sevgi benliği bir kenara atıp biz olabilmekti ? Hani gerçek sevgi kolay kazanılamadığı gibi kolay kolay da tüketilemezdi ? Hani nerede kaldı senin yaşattığın ve ölünceye dek inanmaktan vazgeçmeyeceğim gerçek sevgi anlayışı ? Nerede o senin yıllar geçmesine rağmen ilk günkü gibi yaşadığın gerçek aşk örnekleri ? Kendini her şeyiyle erkeğine adayan kadınlar, kadınını her şeyiyle sahiplenen sözünün eri erkekler nerede ?
Bakıyorum da cep telefonuna gelen ilk mesajın adı seni seviyorum oluyor, ikincisinin ise ayrılık. Ne çabuk seviveriyor insanlar ve ne çabuk gözden çıkarabiliyorlar sevdikleri sandıklarını. Teknolojinin nimetlerinden faydalanarak karşı tarafa pas edilen duygular, saat başı renk değiştirmeye hazır tutarsız kararlar, akşamdan sabaha tüketilen aşklar, son kullanma tarihi dolunca tedahülden kalkan yapmacık sevgiler…
Kim bilir; günde kalpten değil de sadece ağızdan çıkan kaç “ seni seviyorum “ tarihin çöp sepetindeki yerini alıyor ?
Sana daha neyi anlatayım ? Yüreğime, benliğime, ruhuma, hatta her bir hücreme işlediğin ölümsüz aşk duygusuyla başım dertte…
Nasıl ki sana yazdığım bu satırları okuyabilmen imkansızsa, yeryüzünde yüreğimdeki aşkı taşıyabilecek ikinci bir eş ruhun olduğuna inanmakta o denli imkansızmış gibi geliyor.
Senin bahsettiğin o kara sevda; geri dönülmesi mümkün olmayan gidişinin ardından tam dokuz sene geçmesine rağmen her gün sana olan aşkını dile getirmekten vazgeçmeyen ve alyansını hala parmağında taşıyan babamla sana özgü bir şeymiş anne.
Seni çok seviyor, seni çok özlüyorum canım annem…
Tuğba İZGEL