Atatürk fotoğrafının içinde saklı hazin gerçekler

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
İstanbul’a her gelişinde özel tren gara geldiği zaman, Atatürk, trenin sonunda bulunan vagondan iner, gara serilen halılar üzerinden, oldukça uzun bir mesafeyi yürüyerek geçer, motora giderdi.

ataturk.webp

Son kez gelişimizde ise bu mesafeyi yürümesinin mümkün olmayacağını anlamıştık. Kendisi de bunu bildiği için, önceden alınan bir tertibatla vagonu trenin önüne, lokomotifin hemen arkasına alınmış ve gardan motora kadar yürüyeceği yol mümkün olduğu kadar kısaltılmıştı.

Son seyahati sırasında uğradığımız her yerin halkı gibi İstanbullular da Atatürk’ün hastalığından ve yayınlanan resmi bildiriden dolayı endişe ve ıstırap içindeydiler. Bunun etkisiyle olacak, Atatürk’ü yakından görmek için garda toplanan halk her zamankinden kalabalıktı. Atatürk’te halkın üzüntüsünün, ıstırabının farkındaydı. Bu üzüntüyü gidermek için mümkün olduğu kadar neşeli ve zinde görünmeye çalıştığını seziyorduk. Motora girdikten sonra, çevrede toplanan halkı tatmin için, özel eşyalarının naklini ayakta durarak bizzat izliyordu. Bu eşya nakli yirmi dakika kadar sürmüştü. Bu kadar süre ayakta durmak için doğal olarak büyük bir enerji sarf etmesi gerekiyordu. Çok yorulduğunu ve acı çektiğini yakından görüyorduk ve içimiz kan ağlıyordu.

Saraya geldik. Atatürk dinleneceğini bildirerek özel dairesine çekilmişti. Yatağa girdiğinden emin olduktan sonra, bizler de bu dinlenme süresinden yararlanarak evlerimize dağılmıştık. Akşam tekrar saraya dönecektik.

Öğleden sonra, saraydan ayrılışımızdan hemen bir-iki saat sonra, Atatürk’ün kakıp otomobille Florya’ya gideceğini yaveri haber verdiğinde hayret etmiş ve hemen saraya koşmuştum. Fakat hareket anına yetişemedim. Atatürk kalkar kalkmaz hemen hareket etmişti. Mamafih yalnız değildi. Salih Bozok ile Cevat Abbas yanındaydı. Bir otomobille peşlerine takıldım ve Florya’da sonradan yapılan otelin bulunduğu yerde otomobilden inmiş, orada inceleme yaparken yetiştim.

Atatürk, araziyi bir süre inceledikten sonra Cevat Abbas’ı benim otomobilime verdi ve Salih Bozok’u yanına aldı. Birlikte sahildeki deniz köşküne gittik. Köşkü ayaküstü şöyle bir gözden geçirdikten sonra, köşkün karşısındaki benim eve çıktı. Evin girişinde bir koltuğa oturdu. Çok yorgun ve bitkin görünüyordu. İstemeye istemeye konuştuğu, konuşurken yorulduğu belli oluyordu. Herhalde o gün bir ıstırabı vardı. Fakat bizden saklıyor, söylemiyordu.

O sırada İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ hakkında bir lüzum-u muhakeme kararı vermişti. Muhittin Bey bunu anlatıyor, Atatürk’te bazı sorular soruyordu. Atatürk o kadar halsizdi ki, soruları yanındaki arkadaşa söylüyor, o da yüksek sesle, kulakları biraz ağır işiten Muhittin Üstündağ’a tekrarlıyordu. Bu halsizlik yüzünden orada fazla kalmak istemedi ve …“Haydi gidelim, yatalım” dedi.

Akşam saat 20.00 sularında Florya’dan ayrılmıştık. Atatürk, Salih Bozok’la bir otomobilde, ben de Cevat Abbas’la ikinci bir otomobilde saraya dönüyorduk. Bahçelievler’e yaklaşmıştık. Bakırköy Hastanesindeki kaviste Atatürk’ün otomobili birdenbire durdu. Otomobilin içerisinde bir telaş vardı. Bizde hemen koştuk. Atatürk fena halde sancılanmıştı. Sancı o kadar şiddetliydi ki, otomobili durdurmaya mecbur olmuşlardı. Sancı göğsüne vurduğu için Salih Bozok da şaşırmıştı. Kendisi de kalp krizi geçirmiş olduğu için yanında daima Trinitrin taşır, gerektiğinde bu ilacı kullanırdı. Atatürk’ün sancısını da kalp sancısı sanarak hemen bu ilaçtan bir komprime vermişti. Sancı nispeten hafifledikten sonra yolumuza devam ettik. Karagümrük-Şişhane-Altıncı Daire yanından Tünel’e, oradan da İstiklal Caddesi’ni takiben saraya geldik.

Atatürk, sancıdan o kadar bunalmıştı ki, elbiselerinin bütün düğmelerini çözmüş, öylece serbest oturuyordu. Saraya indiğimizde ayakları adeta birbirine dolaşarak yürüyordu. Kendisine yardıma mecbur olduk. Kollarına girerek asansöre kadar götürdük. Asansöre bindirdik. Yukarı çıkar çıkmaz hemen soyunup yatağa girdi. Her zamankinden daha solgun ve halsiz görünüyordu.

Atatürk’ün bu durumu bizi her zamankinden çok telaşlandırdı. Başyaver Celal Bey, hemen Neşet Ömer Bey’i arattı ve buldurup saraya getirtti. Biz bu sancıyı kalp krizi sanmıştık. Keşke öyle olsaymış. Neşet Ömer Bey gelir gelmez uzun uzadıya muayene etti. Olayın kesinlikle bir kalp krizi olmadığını, karaciğerin gösterdiği bir arıza olduğunu söyledi…”


Kaynak: Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
 
Geri
Top