Eğitim ve öğretimin önemi
En önemli ve verimli görevlerimiz, eğitim ve öğretim işleridir. Eğitim ve öğretim işlerinde kesinlikle başarı sağlamak gerekir. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu yolla olur.
1922 (Atatürk'ün MA.D. s. 10)
Eğitim ve öğretimde hızla yüksek bir düzeye çıkacak bir milletin, yaşam mücadelesinde maddî, manevî bütün kuvvetlerinin artacağı kesindir. Eğitim ve öğretim faaliyetimiz ilk öğretimin fiilen genel ve zorunlu olmasını, memlekette eğitim birliğini, orta öğretimin iyi araçlarla artırılmasını ve kolaylaştırılmasını, meslek öğretiminin ilk ve orta derecesinden en yüksek derecesine kadar memlekette sağlanmasını, yüksek öğretimin de sayıda olduğu kadar değerde de bu yüzyılın gereksinimlerine yeterliğini hedef tutmuştur.
1928 (Atatürk'ün S.D.l, 345)
Eğitim ve öğretim, millet olmanın, bayındır bir vatan kurmanın temel şartıdır. Dünyanın, olacağına akıl erdiremediği büyük ve millî bir mücadeleyi başarmış olan Türkiye, olmaz gibi görünen bu önemli ve çok büyük savaşı da başarıyla sonuçlandıracaktır. Bunda hiç kimsenin şüphesi olmasın.
1922 (S.Edip Balkır, Eski Bir Öğretmenin Anılan, s. 99)
Memlekette eğitim ve öğretim ışığının yayılmasına ve en derin köşelere kadar işlemesine özellikle gözlerimizi çeviriyoruz.
1924 (Atatürk'ün S.D.I, s. 316)
Pratik ve kapsamlı bir eğitim ve öğretim için, vatan sınırlarının önemli merkezlerinde modern kitaplıklar, bitkileri ve hayvanları içeren bahçeler, konservatuarlar, sanat okulları, müzeler ve güzel sanatlarla ilgili sergiler kurulması gerektiği gibi, özellikle şimdiki yönetimsel yapıya oranla kaza merkezlerine kadar bütün memleketin basımevleriyle donatılması gerekmektedir. Bütün bu güzel şeylerin bir an içinde oluşturulması imkânsız olmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde bu sonuçların elde edilmesi önemle dileğe değerdir.
1923 (Atatürk'ün S.D.I, s.288)
Eğitimin millî oluşu ve önemi
Türkiye'nin eğitim ve öğretim siyasetini her derecesinde tam bir açıklık ve hiçbir tereddüde yer vermeyen kesinlikle ifade etmek ve uygulamak gerekir. Bu siyaset her anlamıyla millî bir nitelikte gösterilebilir.
1924 (Atatürk'ün S.D.l, s. 317)
Eğitimdir ki, bir milleti özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır veya bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder. Eğitim kelimesi yalnız olarak kullanıldığı zaman herkes kendince istediği bir anlama geçer. Ayrıntılarına girişilirse eğitimin hedefleri, amaçları çeşitlenir. Meselâ dinî eğitim, millî eğitim, uluslararası eğitim... Bütün bu eğitimlerin hedef ve amaçları başka başkadır. Ben burada yalnız yeni Türk Cumhuriyeti'nin yeni kuşağa vereceği eğitimin, millî eğitim olduğunu kesinlikle ifade ettikten sonra diğerleri üzerinde durmayacağım. Yalnız işaret etmek istediğim anlamı kısa bir örnek ile açıklayacağım: Yeryüzünde üç yüz milyonu geçen İslâm vardır. Bunlar ana, baba, hoca eğitimiyle, eğitim ve ahlâk almaktadırlar. Fakat acınarak söylüyorum, gerçek olay şudur ki, bütün bu milyonlarca insan kitleleri şunun veya bunun tutsaklık ve hor-görü zincirleri altındadır. Aldıkları manevî eğitim ve ahlâk, onlara bu tutsaklık zincirlerini kırabilecek insanlık niteliğini verememiştir, veremiyor. Çünkü eğitimlerinin hedefi millî değildir. Millî eğitimin ne demek olduğunu bilmekte artık hiçbir şekilde karışıklık kalmamalıdır. Bir de millî eğitim esas olduktan sonra onun dilini, yöntemini, araçlarını da millî yapmak zorunluğu tartışmadan uzaktır. Millî eğitim ile geliştirmek ve yükseltmek istenilen genç beyinleri, bir taraftan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayalî fazlalıklarla doldurmaktan dikkatle kaçınmak gerekir.
1925 (Atatürk'ün S.D. II, s. 198)
Öğretim Birliği
Büyük millet, dünya uygarlık ailesinde saygın yer sahibi olmaya lâyık Türk milleti, evlâtlarına vereceği eğitimi okul ve medrese adında birbirinden büsbütün başka iki cins kuruma bölmeye bugünkü günde katlanabilir miydi? Eğitim ve öğretimde birlik olmadıkça aynı fikirde, aynı düşünüş biçiminde bireylerden oluşmuş bir millet yapmaya imkân aramak boş şeylerle uğraşmak olmaz mıydı?
1925 (Atatürk'ün S.D.1I, s. 210)
Milletin halk oyunda belirlenen eğitim ve öğretimin birleştirilmesi kuralının zaman kaybetmeksizin uygulanması gereğini görüyoruz. Bu yolda gecikmenin zararları ve bu yolda çok isteğin ciddi ve verimli sonuçları hızlı kararınızı belirleme nedeni olmalıdır.
1924 (Atatürk'ün S.D.I, s.317)
Memlekette eğitim ve öğretim esaslarını bilimsel ve bağımsız bir merkezden yönetme amacıyla düşünülen "Talim ve Terbiye Dairesi" kurulmuş ve genel olarak öğretimin programları ve kitapları üzerinde ciddî kararlar alınmıştır.
1926 (Atatürk'ün S.D.I, s.334)
Bilgisizliği ortadan kaldırmak
Eğitim ve öğretimin önemini açıklamak fazla bir şey olur. Bu memlekette eskiden beri bir bilgisizlik devam ediyor. Eski yönetimler, bu bilgisizliği sürdürmeyi kendi devamları için bir gerek gibi düşünüyorlardı. Bu memlekette bilgisizliği hızla ortadan kaldırmak gerekir. Başka kurtuluş yolu yoktur.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 3.12.1929)
Gözlerimizi kapayıp yalnız yaşadığımızı var sayamayız.Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile ilgisiz yaşa yamayız. Tam tersine ileri, uygar bir millet olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız; bu yaşam, ancak bilim ve teknikle olur. Bilim ve teknik nerede ise oradan alacağız ve her millet bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve teknik için sınır ve şart yoktur. Hiçbir mantıklı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inançların korunmasında direnen
milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. İlerlemede, sınırlama ve şartları aşamayan milletler yaşamı, mantıklı ve pratik göremez; yaşam felsefesini geniş gören
milletlerin egemenliği ve tutsaklığı altına girmeye mahkûmdur. Bütün bu gerçeklerin milletçe iyi anlaşılması ve iyi sindirilebilmesi için, her şeyden evvel bilgisizliği ortadan kaldırmak gerekir. Bu sebeple eğitim ve öğretim programımızın, eğitim ve öğretim siyasetimizin temel taşı, bilgisizliğin giderilmesidir. Bu giderilmedikçe yerimizdeyiz. Yerinde duran bir şey ise, geriye gidiyor demektir. Bir taraftan genel olan bilgisizliği gidermeye çalışmakla beraber, diğer taraftan toplum yaşamında kendisi pratik, etkin ve verimli bireyler yetiştirmek gerekir. Bu da ilk ve orta öğretimin pratik bir şekilde olmasıyla mümkündür. Ancak bu sayede toplumlar iş adamlarına, sanatkârlarına sahip olur. Şüphesiz ki millî dehamızı geliştirecek, duygularımızı lâyık olduğu dereceye eriştirmek için yüksek meslek erbabını da yetiştireceğiz. Çocuklarımızı da aynı öğretim derecelerinden geçirerek yetiştireceğiz.
1922(Atatürk'ün S.D.II., s 44-45)
Memleketteki bilgisizliği kesinlikle gidermelidir. Bunu yapmak zorundayız. Hepimizin esenliği için bunu yapacağız. Yazık ki, memlekette bilenler azınlığı oluşturuyor. Hepimizin kişisel mutluluğu, çoğunluğun yaşam ve mutluluğuyla mümkündür. Eğer çoğunluk, yani memleket ve millet mutlu ve bayındır olmazsa beş, on kişinin mutluluğundan ne çıkar? Bir memleketteki azınlık, eğer çıkarını çoğunluğun bilgisizliğinde ararsa genel felâket kaçınılmazdır.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 9.1.1930)
Büyük Türk milletinin, evlâtlarını yüksek bir eğitim ve uzmanlıkla yetiştirmek için harcadığı çaba ve emekler az değildir. Özel ve genel yönetimlerden millî eğitime ayrılan araçlar, çeşitli bakanlıklardan orta ve yüksek öğretime harcanan gayretler ve nihayet malî gücü olan ailelerin, genel ve özel yönetimlerin Avrupa'da öğretim için harcadıkları çabalar, eğer memlekette resmen sorumlu olan güçlü ilgililerin izlemesi ve gözetimi altında birleştirilirse, alacağımız sonuçların çok daha fazla ve geçireceğimiz gelişme zamanının çok daha kısa olacağı kuşkusuzdur.
1928 (Atatürk'ün S.D.I, s. 345)
Millet okulları
Millet okulları normal öğretim dışında kadın ve erkek yüz binlerce vatandaşın aydınlanmasına hizmet etti. Bu okulların daha fazla bir çaba ve istekle devam ettirilmesi gerekir.
1929 (Atatürk'ün S.D.1, s347)
Okulun anlamı, önemi ve görevi
Bir milleti, düştüğü herhangi bir felâketten kurtarmakta, bir milleti doğru yola yöneltmekte devlet adamlarının taşıdığı büyük önem, inkâr edilemez. Hattâ diyebiliriz ki, bugünü görmek, milleti yönetenlerin doğruluğu ve namusu, vatanseverce millî gayreti ve özellikle kişisel çıkarlarından uzaklaşmaları sayesinde mümkün olmuştur. Fakat, bugün eriştiğimiz nokta, gerçek kurtuluş noktası değildir. Bu fikrimi açıklayayım: Bir milletin felâkete uğraması demek, o milletin hasta, hastalıklı olması demektir. Bu sebeple kurtuluş, toplumdaki hastalığı belirlemek ve tedavi etmekle elde edilir. Hastalığın tedavisi bilimsel ve bilgiye dayalı bir tarzda olursa iyileşir; yoksa tersine hastalık devam edip gider ve tedavisi imkânsız bir hale gelir. Bir toplumun hastalığı ne olabilir? Milleti millet yapan, ilerletip yükselten kuvvetler vardır: Fikir kuvvetleri ve sosyal kuvvetler... Fikirler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal yaşam akıl ve mantıktan uzak, faydasız ve zararlı birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar. Evvelâ işe fikrî ve sosyal kuvvetlerin kaynaklarını arıtmadan başlamak gerekir. Memleketi, milleti kurtarmak isteyenler için, vatanseverlik, temiz yüreklilik, özveri gerekli olan özelliklerdendir. Fakat, bir toplumdaki hastalığı görmek, onu tedavi etmek, toplumu yüzyılın gereklerine göre ilerletebilmek için, bu özelliklerin yanında bilim ve teknik gerekir. Bilim ve teknikle ilgili girişimlerin etkinlik merkezi ise okuldur.
Bu sebeple okul gerekir. Okul adını hep beraber hürmetle, saygıyla analım! Okul genç beyinlere, insanlığa saygıyı, millet ve memlekete sevgiyi, şerefı, bağımsızlığı öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için izlenmesi uygun olan en doğru yolu belletir. Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların, aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer çalışkan bilgin olmaları gerekir. Bunu temin eden okuldur.Ancak bu şekilde her türlü girişimin mantıklı sonuçlara erişmesi mümkün olur.
1922 (Atatürk'ün S.D. II, s. 42-43)
Milletimizin siyasal, toplumsal hayatında, milletimizin fikrî eğitiminde rehberimiz bilim ve teknik olacaktır. Okul sayesinde, okulun vereceği bilim ve teknik sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzelliğiyle gelişir.
1922 (Atatürk'ün S.D.II, s. 43)
Eğitim ve köylü
Bu memleketin asıl sahibi ve toplumumuzun esas unsuru köylüdür. İşte bu köylüdür ki, bugüne kadar bilgi ışığından mahrum bırakılmıştır. Bundan ötürü, bizim izleyeceğimiz eğitim siyasetinin temeli, evvelâ mevcut bilgisizliği ortadan kaldırmaktır. Ayrıntılara girmekten kaçınarak bu fikrimi bir kaç kelime ile açıklamak için diyebilirim ki, genel olarak bütün köylüye okumak, yazmak ve vatanını, milletini, dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafî, tarihî, dinî ve ahlâkî bilgi vermek ve dört işlemi öğretmek, öğretim ve eğitim programımızın ilk hedefidir. Bu hedefe erişmek, millî eğitim tarihimizde kutsal bir aşama oluşturacaktır.
1922 (Atatürk'ün S.D.I, s. 223-224)
Üniversite reformu hakkında
1932 yılında hükümet tarafından İsviçre'den davet edilen Prof. Malche 'in İstanbul Darülfünunu ile ilgili raporunu okuduktan sonra yazdığı notlardan:
.. Bu adam, yüksek millî bir bilim kurumuna değiniyor ve bütün ifadeleri yalnız bu değinmesini açıklamaya çalışır niteliktedir. Yoksa kurumun maddî hiç ve özellikle manevî daha hiç beğeneni olamadığını söylemekten çekinmiyor. Profesörü bu ifadesiyle bilgisizlikle suçlayacak değiliz; tersine takdir ederiz. Takdir ederiz; çünkü, bu adam bütün inceliğini kullanarak diyor ki: Ben sizi anlamadım ki, ben sizi anlamıyorum ki, ne yapmak istediğiniz hakkında, sizinle, Türklük'le orantılı yüksek üniversiteyi nasıl kurmak istediğinizde belli bir fikrim yoktur. *
Okuduğumuz rapor bir bakıma göre, sanki Türkiye'de bir yüksek öğretim kurumu kurmak için öğütleri kapsıyor; halbuki gerçekte, bütün Türkiye'de bir kültür programının ne olmasına, nasıl olmasına işarettir. O halde bizim için, İstanbul Darülfünunu'nu ne yapalım diye bir sorun yoktur. Bizim için, bütün Türkiye'de nasıl bir kültür plânı yapalım? Sorun budur. İşte biz, yalnız ve yalnız bu çetin sorun karşısındayız ve onu kesinlikle çözümlemek zorunluğundayız. Bu sorun açık şekilde çözümlenmedikçe İstanbul Darülfünunu'nun düzeltilmesinden söz etmek ayıptır, gereksizdir, anlamsızdır. Şimdi bu son ve önemli sorun ile uğraşan ve onu sonuçlandırma zorunluğunda bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bütün uygar âlemdeki fikrî, bilimsel okul faaliyetleri hakkında en son ve yeni uzmanlıklardan yararlanma gereğine inanıyorsa ve bunu yüksek çağdaş ilerlemelere karşı bir zorunluluk halinde düşünüyorsa -ki bence öyledir- o halde bu rapor sahibi olan profesörü, fakat yalnız bunu değil, Almanya'nın, İngiltere'nin, Amerika'nın bilim âleminde yüksekliği tanınmış profesörlerini Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetim merkezi olan Ankara'ya davet etmek ve onları orada toplamak için, hiçbir özveriden çekinmez. Esas görüşler, Ankaralı olsun; davet olunan bilginler, bu yüksek millî görüş noktasını kesinlikle pekiştireceklerdir. İşte ondan sonra, yukarda söz konusu ettiğimiz kültür programı belirlenmiş olacaktır. Ondan sonra Darülfünun yahut Türk Üniversitesi dediğimiz zaman, hemen Türk ilkokulları karşımıza çıkacak! Şüphesiz Türk ilkokulları, Türk orta ve lise okulları Türk yüksek topluluğu için, Türk yüksek topluluğunun istediği nitelikte öğrenci yani muhatap, zekâ, bilim, teknik, özetle insanlık yeteneği yetiştirdikten sonradır ki, Türkiye'nin şurasında burasında ve her yerinde üniversite enstitülerinden söz edilebilir.
1932 (A.Ü.R.N., s. 8-10)
Üniversite hakkında
Üniversitenin varlığına ve gelişmesine ve yüksek bir üniversitenin milletin genel eğitiminde, uygar gelişiminde sahip olduğu kesin etkilere özellikle dikkatinizi çekerim.
1924 (Atatürk'ün S.Dİ, s.317)
Üniversite kurmaya verdiğimiz önemi söylemek isterim. Yarım önlemlerin kısır olduğuna şüphe yoktur. Bütün işlerimizde olduğu gibi eğitim ve öğretimde ve kurulan Üniversite*'de de köklü önlemlerle yürümek kesin kararımızdır.
1933 (Cumhuriyet gazetesi, 2.9.1933)
İstanbul Darülfünunu'nun kapatılmasından sonra 18 Kasını 1933 günü İstanbul Üniversitesi'nin öğretime açılması nedeniyle kendisine gönderilen saygı ve bağlılık telgrafına cevabı:
İstanbul Üniversitesi'nin açılmasından çok sevinç duydum. Bu yüksek bilim ocağında, kıymetli profesörlerin elinde Türk çocuğunun eşsiz zekâ ve eşsiz yeteneğinin çok büyük gelişmelere erişeceğine inanıyorum.
1933 (Milliyet gazetesi, 21. XI. 1933)
Memleketi, şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde düşünerek; batı bölgesi için, İstanbul Üniversitesi'nde başlanmış olan düzenleme programını daha köklü bir şekilde uygulayarak Cumhuriyet'e cidden modern bir üniversite kazandırmak; merkez bölgesi için, Ankara Üniversitesi'ni az zamanda kurmak gerekir. Ve doğu bölgesi için Van Gölü kıyılarının en güzel bir yerinde, her şubeden ilkokullarıyla ve nihayet üniversitesiyle modern bir kültür şehri yaratmak yolunda, şimdiden işe başlanılmalıdır. Bu hayırlı girişimin, doğu illerimiz gençliğine kazandıracağı verim, Cumhuriyet Hükümeti için ne mutlu bir eser olacaktır.
1937 (Atatürk'ün S.D. I, s. 386)
Yüksek öğretim gençlerini, istediğimiz ve gereksinim duyduğumuz gibi millî bilinçli ve modern kültürlü yetiştirmek için İstanbul Üniversitesi'nin gelişmesi, Ankara Üniversitesi'nin tamamlanması ve Doğu Üniversitesi'nin yapılan incelemelerle belirlenmiş olan esaslar içinde, Van Gölü yöresinde kurulması çalışmalarına hızla ve önemle devam edilmektedir.
1938 (Atatürk'ün S.D.I, s. 394)
Öğretmenlerin oluşturduğu kültür ordusu
Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki orduya gerek vardır: Biri vatanın yaşamını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin geleceğini yoğuran kültür ordusu. Bu iki ordunun her ikisi de değerlidir, yücedir, verimlidir, saygıdeğerdir. Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi diğerine üstün tutulur? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz; bu iki ordunun ikisi de çok önemlidir. Yalnız siz, kültür ordusu mensupları, sizlere bağlı olduğunuz ordunun değer ve kutsallığını anlatmak için şunu söyleyeyim ki, sizler ölen ve öldüren birinci orduya niçin öldürüp niçin öldüğünü öğreten bir ordunun bireylerisiniz.
1923 (M.E.İ.S.D.1, s. 17)
Bir millet kültür ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin o zaferlerin sürekli sonuçlar vermesi, ancak kültür ordusunun varlığına bağlıdır. Bu ikinci ordu olmadan, birinci ordunun verimli sonuçlan kaybolur.
1923 (M.E.İ.S.D.I, s. 17)
En önemli ve verimli görevlerimiz, eğitim ve öğretim işleridir. Eğitim ve öğretim işlerinde kesinlikle başarı sağlamak gerekir. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu yolla olur.
1922 (Atatürk'ün MA.D. s. 10)
Eğitim ve öğretimde hızla yüksek bir düzeye çıkacak bir milletin, yaşam mücadelesinde maddî, manevî bütün kuvvetlerinin artacağı kesindir. Eğitim ve öğretim faaliyetimiz ilk öğretimin fiilen genel ve zorunlu olmasını, memlekette eğitim birliğini, orta öğretimin iyi araçlarla artırılmasını ve kolaylaştırılmasını, meslek öğretiminin ilk ve orta derecesinden en yüksek derecesine kadar memlekette sağlanmasını, yüksek öğretimin de sayıda olduğu kadar değerde de bu yüzyılın gereksinimlerine yeterliğini hedef tutmuştur.
1928 (Atatürk'ün S.D.l, 345)
Eğitim ve öğretim, millet olmanın, bayındır bir vatan kurmanın temel şartıdır. Dünyanın, olacağına akıl erdiremediği büyük ve millî bir mücadeleyi başarmış olan Türkiye, olmaz gibi görünen bu önemli ve çok büyük savaşı da başarıyla sonuçlandıracaktır. Bunda hiç kimsenin şüphesi olmasın.
1922 (S.Edip Balkır, Eski Bir Öğretmenin Anılan, s. 99)
Memlekette eğitim ve öğretim ışığının yayılmasına ve en derin köşelere kadar işlemesine özellikle gözlerimizi çeviriyoruz.
1924 (Atatürk'ün S.D.I, s. 316)
Pratik ve kapsamlı bir eğitim ve öğretim için, vatan sınırlarının önemli merkezlerinde modern kitaplıklar, bitkileri ve hayvanları içeren bahçeler, konservatuarlar, sanat okulları, müzeler ve güzel sanatlarla ilgili sergiler kurulması gerektiği gibi, özellikle şimdiki yönetimsel yapıya oranla kaza merkezlerine kadar bütün memleketin basımevleriyle donatılması gerekmektedir. Bütün bu güzel şeylerin bir an içinde oluşturulması imkânsız olmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde bu sonuçların elde edilmesi önemle dileğe değerdir.
1923 (Atatürk'ün S.D.I, s.288)
Eğitimin millî oluşu ve önemi
Türkiye'nin eğitim ve öğretim siyasetini her derecesinde tam bir açıklık ve hiçbir tereddüde yer vermeyen kesinlikle ifade etmek ve uygulamak gerekir. Bu siyaset her anlamıyla millî bir nitelikte gösterilebilir.
1924 (Atatürk'ün S.D.l, s. 317)
Eğitimdir ki, bir milleti özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır veya bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder. Eğitim kelimesi yalnız olarak kullanıldığı zaman herkes kendince istediği bir anlama geçer. Ayrıntılarına girişilirse eğitimin hedefleri, amaçları çeşitlenir. Meselâ dinî eğitim, millî eğitim, uluslararası eğitim... Bütün bu eğitimlerin hedef ve amaçları başka başkadır. Ben burada yalnız yeni Türk Cumhuriyeti'nin yeni kuşağa vereceği eğitimin, millî eğitim olduğunu kesinlikle ifade ettikten sonra diğerleri üzerinde durmayacağım. Yalnız işaret etmek istediğim anlamı kısa bir örnek ile açıklayacağım: Yeryüzünde üç yüz milyonu geçen İslâm vardır. Bunlar ana, baba, hoca eğitimiyle, eğitim ve ahlâk almaktadırlar. Fakat acınarak söylüyorum, gerçek olay şudur ki, bütün bu milyonlarca insan kitleleri şunun veya bunun tutsaklık ve hor-görü zincirleri altındadır. Aldıkları manevî eğitim ve ahlâk, onlara bu tutsaklık zincirlerini kırabilecek insanlık niteliğini verememiştir, veremiyor. Çünkü eğitimlerinin hedefi millî değildir. Millî eğitimin ne demek olduğunu bilmekte artık hiçbir şekilde karışıklık kalmamalıdır. Bir de millî eğitim esas olduktan sonra onun dilini, yöntemini, araçlarını da millî yapmak zorunluğu tartışmadan uzaktır. Millî eğitim ile geliştirmek ve yükseltmek istenilen genç beyinleri, bir taraftan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayalî fazlalıklarla doldurmaktan dikkatle kaçınmak gerekir.
1925 (Atatürk'ün S.D. II, s. 198)
Öğretim Birliği
Büyük millet, dünya uygarlık ailesinde saygın yer sahibi olmaya lâyık Türk milleti, evlâtlarına vereceği eğitimi okul ve medrese adında birbirinden büsbütün başka iki cins kuruma bölmeye bugünkü günde katlanabilir miydi? Eğitim ve öğretimde birlik olmadıkça aynı fikirde, aynı düşünüş biçiminde bireylerden oluşmuş bir millet yapmaya imkân aramak boş şeylerle uğraşmak olmaz mıydı?
1925 (Atatürk'ün S.D.1I, s. 210)
Milletin halk oyunda belirlenen eğitim ve öğretimin birleştirilmesi kuralının zaman kaybetmeksizin uygulanması gereğini görüyoruz. Bu yolda gecikmenin zararları ve bu yolda çok isteğin ciddi ve verimli sonuçları hızlı kararınızı belirleme nedeni olmalıdır.
1924 (Atatürk'ün S.D.I, s.317)
Memlekette eğitim ve öğretim esaslarını bilimsel ve bağımsız bir merkezden yönetme amacıyla düşünülen "Talim ve Terbiye Dairesi" kurulmuş ve genel olarak öğretimin programları ve kitapları üzerinde ciddî kararlar alınmıştır.
1926 (Atatürk'ün S.D.I, s.334)
Bilgisizliği ortadan kaldırmak
Eğitim ve öğretimin önemini açıklamak fazla bir şey olur. Bu memlekette eskiden beri bir bilgisizlik devam ediyor. Eski yönetimler, bu bilgisizliği sürdürmeyi kendi devamları için bir gerek gibi düşünüyorlardı. Bu memlekette bilgisizliği hızla ortadan kaldırmak gerekir. Başka kurtuluş yolu yoktur.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 3.12.1929)
Gözlerimizi kapayıp yalnız yaşadığımızı var sayamayız.Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile ilgisiz yaşa yamayız. Tam tersine ileri, uygar bir millet olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız; bu yaşam, ancak bilim ve teknikle olur. Bilim ve teknik nerede ise oradan alacağız ve her millet bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve teknik için sınır ve şart yoktur. Hiçbir mantıklı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inançların korunmasında direnen
milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. İlerlemede, sınırlama ve şartları aşamayan milletler yaşamı, mantıklı ve pratik göremez; yaşam felsefesini geniş gören
milletlerin egemenliği ve tutsaklığı altına girmeye mahkûmdur. Bütün bu gerçeklerin milletçe iyi anlaşılması ve iyi sindirilebilmesi için, her şeyden evvel bilgisizliği ortadan kaldırmak gerekir. Bu sebeple eğitim ve öğretim programımızın, eğitim ve öğretim siyasetimizin temel taşı, bilgisizliğin giderilmesidir. Bu giderilmedikçe yerimizdeyiz. Yerinde duran bir şey ise, geriye gidiyor demektir. Bir taraftan genel olan bilgisizliği gidermeye çalışmakla beraber, diğer taraftan toplum yaşamında kendisi pratik, etkin ve verimli bireyler yetiştirmek gerekir. Bu da ilk ve orta öğretimin pratik bir şekilde olmasıyla mümkündür. Ancak bu sayede toplumlar iş adamlarına, sanatkârlarına sahip olur. Şüphesiz ki millî dehamızı geliştirecek, duygularımızı lâyık olduğu dereceye eriştirmek için yüksek meslek erbabını da yetiştireceğiz. Çocuklarımızı da aynı öğretim derecelerinden geçirerek yetiştireceğiz.
1922(Atatürk'ün S.D.II., s 44-45)
Memleketteki bilgisizliği kesinlikle gidermelidir. Bunu yapmak zorundayız. Hepimizin esenliği için bunu yapacağız. Yazık ki, memlekette bilenler azınlığı oluşturuyor. Hepimizin kişisel mutluluğu, çoğunluğun yaşam ve mutluluğuyla mümkündür. Eğer çoğunluk, yani memleket ve millet mutlu ve bayındır olmazsa beş, on kişinin mutluluğundan ne çıkar? Bir memleketteki azınlık, eğer çıkarını çoğunluğun bilgisizliğinde ararsa genel felâket kaçınılmazdır.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 9.1.1930)
Büyük Türk milletinin, evlâtlarını yüksek bir eğitim ve uzmanlıkla yetiştirmek için harcadığı çaba ve emekler az değildir. Özel ve genel yönetimlerden millî eğitime ayrılan araçlar, çeşitli bakanlıklardan orta ve yüksek öğretime harcanan gayretler ve nihayet malî gücü olan ailelerin, genel ve özel yönetimlerin Avrupa'da öğretim için harcadıkları çabalar, eğer memlekette resmen sorumlu olan güçlü ilgililerin izlemesi ve gözetimi altında birleştirilirse, alacağımız sonuçların çok daha fazla ve geçireceğimiz gelişme zamanının çok daha kısa olacağı kuşkusuzdur.
1928 (Atatürk'ün S.D.I, s. 345)
Millet okulları
Millet okulları normal öğretim dışında kadın ve erkek yüz binlerce vatandaşın aydınlanmasına hizmet etti. Bu okulların daha fazla bir çaba ve istekle devam ettirilmesi gerekir.
1929 (Atatürk'ün S.D.1, s347)
Okulun anlamı, önemi ve görevi
Bir milleti, düştüğü herhangi bir felâketten kurtarmakta, bir milleti doğru yola yöneltmekte devlet adamlarının taşıdığı büyük önem, inkâr edilemez. Hattâ diyebiliriz ki, bugünü görmek, milleti yönetenlerin doğruluğu ve namusu, vatanseverce millî gayreti ve özellikle kişisel çıkarlarından uzaklaşmaları sayesinde mümkün olmuştur. Fakat, bugün eriştiğimiz nokta, gerçek kurtuluş noktası değildir. Bu fikrimi açıklayayım: Bir milletin felâkete uğraması demek, o milletin hasta, hastalıklı olması demektir. Bu sebeple kurtuluş, toplumdaki hastalığı belirlemek ve tedavi etmekle elde edilir. Hastalığın tedavisi bilimsel ve bilgiye dayalı bir tarzda olursa iyileşir; yoksa tersine hastalık devam edip gider ve tedavisi imkânsız bir hale gelir. Bir toplumun hastalığı ne olabilir? Milleti millet yapan, ilerletip yükselten kuvvetler vardır: Fikir kuvvetleri ve sosyal kuvvetler... Fikirler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal yaşam akıl ve mantıktan uzak, faydasız ve zararlı birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar. Evvelâ işe fikrî ve sosyal kuvvetlerin kaynaklarını arıtmadan başlamak gerekir. Memleketi, milleti kurtarmak isteyenler için, vatanseverlik, temiz yüreklilik, özveri gerekli olan özelliklerdendir. Fakat, bir toplumdaki hastalığı görmek, onu tedavi etmek, toplumu yüzyılın gereklerine göre ilerletebilmek için, bu özelliklerin yanında bilim ve teknik gerekir. Bilim ve teknikle ilgili girişimlerin etkinlik merkezi ise okuldur.
Bu sebeple okul gerekir. Okul adını hep beraber hürmetle, saygıyla analım! Okul genç beyinlere, insanlığa saygıyı, millet ve memlekete sevgiyi, şerefı, bağımsızlığı öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için izlenmesi uygun olan en doğru yolu belletir. Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların, aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer çalışkan bilgin olmaları gerekir. Bunu temin eden okuldur.Ancak bu şekilde her türlü girişimin mantıklı sonuçlara erişmesi mümkün olur.
1922 (Atatürk'ün S.D. II, s. 42-43)
Milletimizin siyasal, toplumsal hayatında, milletimizin fikrî eğitiminde rehberimiz bilim ve teknik olacaktır. Okul sayesinde, okulun vereceği bilim ve teknik sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzelliğiyle gelişir.
1922 (Atatürk'ün S.D.II, s. 43)
Eğitim ve köylü
Bu memleketin asıl sahibi ve toplumumuzun esas unsuru köylüdür. İşte bu köylüdür ki, bugüne kadar bilgi ışığından mahrum bırakılmıştır. Bundan ötürü, bizim izleyeceğimiz eğitim siyasetinin temeli, evvelâ mevcut bilgisizliği ortadan kaldırmaktır. Ayrıntılara girmekten kaçınarak bu fikrimi bir kaç kelime ile açıklamak için diyebilirim ki, genel olarak bütün köylüye okumak, yazmak ve vatanını, milletini, dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafî, tarihî, dinî ve ahlâkî bilgi vermek ve dört işlemi öğretmek, öğretim ve eğitim programımızın ilk hedefidir. Bu hedefe erişmek, millî eğitim tarihimizde kutsal bir aşama oluşturacaktır.
1922 (Atatürk'ün S.D.I, s. 223-224)
Üniversite reformu hakkında
1932 yılında hükümet tarafından İsviçre'den davet edilen Prof. Malche 'in İstanbul Darülfünunu ile ilgili raporunu okuduktan sonra yazdığı notlardan:
.. Bu adam, yüksek millî bir bilim kurumuna değiniyor ve bütün ifadeleri yalnız bu değinmesini açıklamaya çalışır niteliktedir. Yoksa kurumun maddî hiç ve özellikle manevî daha hiç beğeneni olamadığını söylemekten çekinmiyor. Profesörü bu ifadesiyle bilgisizlikle suçlayacak değiliz; tersine takdir ederiz. Takdir ederiz; çünkü, bu adam bütün inceliğini kullanarak diyor ki: Ben sizi anlamadım ki, ben sizi anlamıyorum ki, ne yapmak istediğiniz hakkında, sizinle, Türklük'le orantılı yüksek üniversiteyi nasıl kurmak istediğinizde belli bir fikrim yoktur. *
Okuduğumuz rapor bir bakıma göre, sanki Türkiye'de bir yüksek öğretim kurumu kurmak için öğütleri kapsıyor; halbuki gerçekte, bütün Türkiye'de bir kültür programının ne olmasına, nasıl olmasına işarettir. O halde bizim için, İstanbul Darülfünunu'nu ne yapalım diye bir sorun yoktur. Bizim için, bütün Türkiye'de nasıl bir kültür plânı yapalım? Sorun budur. İşte biz, yalnız ve yalnız bu çetin sorun karşısındayız ve onu kesinlikle çözümlemek zorunluğundayız. Bu sorun açık şekilde çözümlenmedikçe İstanbul Darülfünunu'nun düzeltilmesinden söz etmek ayıptır, gereksizdir, anlamsızdır. Şimdi bu son ve önemli sorun ile uğraşan ve onu sonuçlandırma zorunluğunda bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bütün uygar âlemdeki fikrî, bilimsel okul faaliyetleri hakkında en son ve yeni uzmanlıklardan yararlanma gereğine inanıyorsa ve bunu yüksek çağdaş ilerlemelere karşı bir zorunluluk halinde düşünüyorsa -ki bence öyledir- o halde bu rapor sahibi olan profesörü, fakat yalnız bunu değil, Almanya'nın, İngiltere'nin, Amerika'nın bilim âleminde yüksekliği tanınmış profesörlerini Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetim merkezi olan Ankara'ya davet etmek ve onları orada toplamak için, hiçbir özveriden çekinmez. Esas görüşler, Ankaralı olsun; davet olunan bilginler, bu yüksek millî görüş noktasını kesinlikle pekiştireceklerdir. İşte ondan sonra, yukarda söz konusu ettiğimiz kültür programı belirlenmiş olacaktır. Ondan sonra Darülfünun yahut Türk Üniversitesi dediğimiz zaman, hemen Türk ilkokulları karşımıza çıkacak! Şüphesiz Türk ilkokulları, Türk orta ve lise okulları Türk yüksek topluluğu için, Türk yüksek topluluğunun istediği nitelikte öğrenci yani muhatap, zekâ, bilim, teknik, özetle insanlık yeteneği yetiştirdikten sonradır ki, Türkiye'nin şurasında burasında ve her yerinde üniversite enstitülerinden söz edilebilir.
1932 (A.Ü.R.N., s. 8-10)
Üniversite hakkında
Üniversitenin varlığına ve gelişmesine ve yüksek bir üniversitenin milletin genel eğitiminde, uygar gelişiminde sahip olduğu kesin etkilere özellikle dikkatinizi çekerim.
1924 (Atatürk'ün S.Dİ, s.317)
Üniversite kurmaya verdiğimiz önemi söylemek isterim. Yarım önlemlerin kısır olduğuna şüphe yoktur. Bütün işlerimizde olduğu gibi eğitim ve öğretimde ve kurulan Üniversite*'de de köklü önlemlerle yürümek kesin kararımızdır.
1933 (Cumhuriyet gazetesi, 2.9.1933)
İstanbul Darülfünunu'nun kapatılmasından sonra 18 Kasını 1933 günü İstanbul Üniversitesi'nin öğretime açılması nedeniyle kendisine gönderilen saygı ve bağlılık telgrafına cevabı:
İstanbul Üniversitesi'nin açılmasından çok sevinç duydum. Bu yüksek bilim ocağında, kıymetli profesörlerin elinde Türk çocuğunun eşsiz zekâ ve eşsiz yeteneğinin çok büyük gelişmelere erişeceğine inanıyorum.
1933 (Milliyet gazetesi, 21. XI. 1933)
Memleketi, şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde düşünerek; batı bölgesi için, İstanbul Üniversitesi'nde başlanmış olan düzenleme programını daha köklü bir şekilde uygulayarak Cumhuriyet'e cidden modern bir üniversite kazandırmak; merkez bölgesi için, Ankara Üniversitesi'ni az zamanda kurmak gerekir. Ve doğu bölgesi için Van Gölü kıyılarının en güzel bir yerinde, her şubeden ilkokullarıyla ve nihayet üniversitesiyle modern bir kültür şehri yaratmak yolunda, şimdiden işe başlanılmalıdır. Bu hayırlı girişimin, doğu illerimiz gençliğine kazandıracağı verim, Cumhuriyet Hükümeti için ne mutlu bir eser olacaktır.
1937 (Atatürk'ün S.D. I, s. 386)
Yüksek öğretim gençlerini, istediğimiz ve gereksinim duyduğumuz gibi millî bilinçli ve modern kültürlü yetiştirmek için İstanbul Üniversitesi'nin gelişmesi, Ankara Üniversitesi'nin tamamlanması ve Doğu Üniversitesi'nin yapılan incelemelerle belirlenmiş olan esaslar içinde, Van Gölü yöresinde kurulması çalışmalarına hızla ve önemle devam edilmektedir.
1938 (Atatürk'ün S.D.I, s. 394)
Öğretmenlerin oluşturduğu kültür ordusu
Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki orduya gerek vardır: Biri vatanın yaşamını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin geleceğini yoğuran kültür ordusu. Bu iki ordunun her ikisi de değerlidir, yücedir, verimlidir, saygıdeğerdir. Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi diğerine üstün tutulur? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz; bu iki ordunun ikisi de çok önemlidir. Yalnız siz, kültür ordusu mensupları, sizlere bağlı olduğunuz ordunun değer ve kutsallığını anlatmak için şunu söyleyeyim ki, sizler ölen ve öldüren birinci orduya niçin öldürüp niçin öldüğünü öğreten bir ordunun bireylerisiniz.
1923 (M.E.İ.S.D.1, s. 17)
Bir millet kültür ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin o zaferlerin sürekli sonuçlar vermesi, ancak kültür ordusunun varlığına bağlıdır. Bu ikinci ordu olmadan, birinci ordunun verimli sonuçlan kaybolur.
1923 (M.E.İ.S.D.I, s. 17)