Atatürk, Fransız gazeteci Maurice Perno’nun, din hakkında sorduğu sorulara şu cevabı verir:
“Siyasetimiz dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz. Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. fiuûra aykırı, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor…” (Enver Ziya KARAL, Atatürk’ten Düşünceler, s 73)
30.10.1922 tarihli meclis müzakerelerinde, Atatürk şöyle der:
“…Hz. Muhammed, çocukluk ve gençlik günlerini geçirdi. Fakat henüz peygamber olmadı. Yüzü nûranî, sözü rûhânî, rüşd-i rü’yette bedelsiz, sözünde sadık, hilm-ü mürüvvetçe başkalarına üstün olan Muhammed Mustafa, evvelâ bu hususi vasıflarıyla kabilesi içinde “Muhammed’ül Emin” oldu. Ondan sonra ancak kırk yaşında nübüvvet ve kırk üç yaşında risâlet geldi. Fahr-i âlem efendimiz sonsuz tehlikeler içinde, sonsuz mihnetler karşısında yirmi sene çalıştı ve İslam dinini kurmaya ait vazifesini ifaya muvaffak olduktan sonra vefat etti.” (Borak, s 37)
Dolmabahçe sarayında, tercüme bir kitabın kendisine arz edildiği bir mecliste, Atatürk şu sözleri sarfeder: “Hz. Muhammed’in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fâni insanların kârı değildir, O’nun peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır.” (Ahmet GÜRTAŞ, Atatürk ve Din Eğitimi, s 26-27).
Atatürk'ün İslam düşmanı olduğunu ve din adamlarını katlettiğini savunan şahsiyetlere karşı en güzel yine Atatürk'ten gelir. Bu örnekler daha da çok çoğaltılabilir. Eğer daha fazla bilgi almak edinmek istiyorsanız Türk Tarih Kurumu yayınlarından çıkan ''Atatürk ve İslamiyet'' adlı kitabı okuyunuz.
“Siyasetimiz dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz. Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. fiuûra aykırı, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor…” (Enver Ziya KARAL, Atatürk’ten Düşünceler, s 73)
30.10.1922 tarihli meclis müzakerelerinde, Atatürk şöyle der:
“…Hz. Muhammed, çocukluk ve gençlik günlerini geçirdi. Fakat henüz peygamber olmadı. Yüzü nûranî, sözü rûhânî, rüşd-i rü’yette bedelsiz, sözünde sadık, hilm-ü mürüvvetçe başkalarına üstün olan Muhammed Mustafa, evvelâ bu hususi vasıflarıyla kabilesi içinde “Muhammed’ül Emin” oldu. Ondan sonra ancak kırk yaşında nübüvvet ve kırk üç yaşında risâlet geldi. Fahr-i âlem efendimiz sonsuz tehlikeler içinde, sonsuz mihnetler karşısında yirmi sene çalıştı ve İslam dinini kurmaya ait vazifesini ifaya muvaffak olduktan sonra vefat etti.” (Borak, s 37)
Dolmabahçe sarayında, tercüme bir kitabın kendisine arz edildiği bir mecliste, Atatürk şu sözleri sarfeder: “Hz. Muhammed’in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fâni insanların kârı değildir, O’nun peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır.” (Ahmet GÜRTAŞ, Atatürk ve Din Eğitimi, s 26-27).
Atatürk'ün İslam düşmanı olduğunu ve din adamlarını katlettiğini savunan şahsiyetlere karşı en güzel yine Atatürk'ten gelir. Bu örnekler daha da çok çoğaltılabilir. Eğer daha fazla bilgi almak edinmek istiyorsanız Türk Tarih Kurumu yayınlarından çıkan ''Atatürk ve İslamiyet'' adlı kitabı okuyunuz.