HayLaZ MeLeK
Aktif
Makbule Atadan anlatıyor…
Mânen kuvvetliydi…
Cesaret ve ümidini kaybetmezdi…
Biz Beşiktaş’ta Akaretler’de otururken, o Çanakkale Harbine gitmişti bir aralık… Bulgaristan’dan getirdiği güzel bir köpeği vardı… Alp ismindeki bu köpeğini de beraberinde cepheye götürmüştü…
O zaman çok sıkıntıdaydı… Bir insanın mâneviyatını bozacak her şey mevcuttu… Asker az…Top yok… Tüfek yok… Cephane yok… Ordu yok… Sâdece bir fırka…
Bir gün kendisi anlatmıştı bize… Bu kadar yokluk içinde mâneviyatları bozulan askerler arasında dolaşıyormuş… Onların cesaretini kuvvetlendirmek için köpeği ile beraber ateş hattına kadar uzanıvermiş… Yalnız başına ilerlediği en tehlikeli noktada kırbacını sallayarak askerlere işaret vermiş… Karşı tarafın zayıf ve tehlikesiz olduğunu zanneden askerlerimiz onun bu işareti üzerine ileri atılarak derhal hücuma geçmişler… Düşman bir hayli kayıp vermiş…
Dönerken Kireçtepe mevkiinde geriye doğru giden iki askere rastlamış…
- Niçin kaçıyorsunuz düşmandan? Demiş.
- Cephâne yok Paşam! demişler.
- Süngünüz de mi yok?
- Var Paşam!..
- Ben de varım… Haydi dönün bakalım geriye! Marş! Marş!..
…
Ümit ve cesareti yalnız kendisi için değil, fakat başkaları içinde nikbinlik (iyimserlik) yaratan bir serum tesiri yaratıyordu… En ümitsiz zamanlarda bile mânevi kuvvetini kaybetmiyordu.
Kaynak: Şemsi BELLİ (Makbule Atadan anlatıyor; Ağabeyim Mustafa Kemal)
Mânen kuvvetliydi…
Cesaret ve ümidini kaybetmezdi…
Biz Beşiktaş’ta Akaretler’de otururken, o Çanakkale Harbine gitmişti bir aralık… Bulgaristan’dan getirdiği güzel bir köpeği vardı… Alp ismindeki bu köpeğini de beraberinde cepheye götürmüştü…
O zaman çok sıkıntıdaydı… Bir insanın mâneviyatını bozacak her şey mevcuttu… Asker az…Top yok… Tüfek yok… Cephane yok… Ordu yok… Sâdece bir fırka…
Bir gün kendisi anlatmıştı bize… Bu kadar yokluk içinde mâneviyatları bozulan askerler arasında dolaşıyormuş… Onların cesaretini kuvvetlendirmek için köpeği ile beraber ateş hattına kadar uzanıvermiş… Yalnız başına ilerlediği en tehlikeli noktada kırbacını sallayarak askerlere işaret vermiş… Karşı tarafın zayıf ve tehlikesiz olduğunu zanneden askerlerimiz onun bu işareti üzerine ileri atılarak derhal hücuma geçmişler… Düşman bir hayli kayıp vermiş…
Dönerken Kireçtepe mevkiinde geriye doğru giden iki askere rastlamış…
- Niçin kaçıyorsunuz düşmandan? Demiş.
- Cephâne yok Paşam! demişler.
- Süngünüz de mi yok?
- Var Paşam!..
- Ben de varım… Haydi dönün bakalım geriye! Marş! Marş!..
…
Ümit ve cesareti yalnız kendisi için değil, fakat başkaları içinde nikbinlik (iyimserlik) yaratan bir serum tesiri yaratıyordu… En ümitsiz zamanlarda bile mânevi kuvvetini kaybetmiyordu.
Kaynak: Şemsi BELLİ (Makbule Atadan anlatıyor; Ağabeyim Mustafa Kemal)