Atmosferde çok sayıda optik olay meydana gelir. Açık havada gökyüzü mavi ufuk ise süt beyazdır. Gündoğumu ve günbatımında göyüzü pembe, kırmızı, turuncu ve morun parlak renklerini içeren bir görünüm kazanır. Gece, yıldızlardan, gezegenlerden ve aydan gelen ışık dışında göyüzü karanlıktır. Gece boyunca ayın büyüklüğü ve renkleri değişir. Gece yıldızlar sürekli olarak göz kırpıyormuş gibi görünürler. Tüm bunları anlayabilmek için güneş ışığının atmosferle olan etkileşiminin yakından incelenmesi gerekmektedir.
Konu Başlıkları
RENKLER
Atmosfere ulaşan güneş radyasyonunun yaklaşık yarısı görünür ışık formundadır. Güneş ışığı atmosfere girdiğinde absorbsiyon, yansıma ve saçılmaya uğrar ya da her hangi bir engelle karşılaşmaksızın yoluna devam eder. Yeryüzündeki cisimlerin gelen güneş enerjisine karşı davranışları, gelen ışığın dalga boyuna ve bu cisimlerin renk, yoğunluk, bileşim vb özelliklerine bağlıdır.
Görme olayı, elektromanyetik dalgaların gözümüzün retina tabakasındaki sinir uçlarını uyarması sonucu gerçekleşir. Çünkü retina gözün ışığa duyarlı tabakasıdır. Retina görme alıcılarına sahiptir. Bu alıcılar iki tip olup koni ve basil olarak adlandırılır. Basiller görünür ışığın tüm dalga boylarına duyarlıdırlar ve aydınlığı karanlıktan ayırmamızı sağlar. Eğer retina yalnızca basil tipi alıcılara sahip olsaydı doğayı yalnızca siyah ve beyaz olarak algılayacaktık. Koni tipi alıcılar da (basiller gibi) görünür ışığın tüm dalga boylarına karşı duyarlıdır. 0.4-0.7 μm arasındaki dalga boylarına karşı gelen güneş radyasyonu koni tipi alıcılar tarafından sinir sistemi yoluyla bir impuls şeklinde beyne iletilir. Bu impulsu renk duyusu olarak algılarız. 0.4 μm’den daha kısa veya 0.7 μm’den daha uzun dalga boyları insan gözü için renkli görme yetisini harekete geçiremez.
Tüm görünür dalga boyları hemen hemen eşit şiddette koni tipi alıcılara ulaştığında bunu beyaz ışık olarak algılarız. Güneş, toplam enerjisinin yaklaşık yarısını görünür ışık bandında yayınlar. Öğle vakti güneşin yayınlamış olduğu tüm görünür dalga boylarındaki ışık konilere ulaşır, bu durum güneşi beyaz olarak görmemize neden olur. Güneşten daha soğuk yıldızlar enerjilerinin çoğunu biraz daha büyük dalga boylarında yayınlarlar, bu nedenle daha kırmızı görünürler. Diğer taraftan güneşten daha sıcak olan yıldızlar enerjilerinin çoğunu daha kısa dalga boylarında yayınlar ve daha mavi görünürler. Güneş ile aynı sıcaklığa sahip yıldızlar ise beyaz olarak görünürler.
Görünür dalga boylarında radyasyon üretecek kadar sıcak olmayan nesneler yine de bir renge sahip olabilirler. Çevremizde kırmızı olarak gördüğümüz çeşitli nesneler kırmızı ışık hariç tüm görünür radyasyonu absorblayan nesnelerdir. Çünkü kırmızı ışık söz konusu nesneden gözümüze yansıtılır.
Benzer şekilde mavi olarak gördüğümüz nesneler, mavi ışık hariç, tüm görünür radyasyonu absorblayan nesnelerdir. Bazı yüzeyler üzerine gelen görünür dalga boylarının tümü absorblar ve bu nedenle siyah görünürler. Sonuç olarak, renkleri görebilmemiz için, nesnelerden yansıyan ışık mutlaka gözlerimize ulaşmalıdır.
BULUTLAR VE SAÇILMA
Gelen güneş ışınlarının bir yüzeye çarptıktan sonra, geliş açısına eşit bir açıyla yüzeyden uzaklaşması yansıma olarak adlandırılır. Çeşitli atmosferik elemanlar (hava molekülleri, bulutlar vb) güneş radyasyonunu ilerleme doğrultusundan saptırır ve bütün yönlerde yansımasına neden olurlar. Bu olay saçılma olarak adlandırılır. Saçılma süreci, ortamda her hangi bir enerji kaybı ya da kazanımına neden olmaz. Dolayısı ile saçılma süreci esnasında sıcaklık değişmez. Saçılmaya genellikle hava molekülleri, küçük toz parçacıkları, su molekülleri ve çeşitli kirleticiler gibi çok küçük boyutlu maddeler neden olur.
Çok küçük de olsalar bulutlar optik olarak kalındır. Bu, bulutların önemli miktarda güneş ışığını saçılmaya uğratacağı; diğer bir deyişle güneş ışınlarının saçılmaya uğramadan bulutu geçmesi olasılığının çok zayıf olduğu anlamındadır. Bulutlar aynı zamanda güneş ışığının zayıf absorblayıcısıdırlar. Dolayısı ile bir buluta baktığımızda, sayısız bulut damlacıklarının görünür güneş ışığını bütün dalga boylarında her yönde saçılmaya uğratması nedeniyle beyaz olarak görünürler. (Sağdaki şekil)
Bir bulut büyüdükçe yansıttığı güneş ışığının yüzdesi artarken, geçirdiği güneş ışığının yüzdesi azalır. (Soldaki şekil) Bulutun tabanına çok az güneş ışığı ulaştığından, saçılma da çok az olacak ve bulut tabanı karanlık görünecektir.
Bununla birlikte eğer bulut tabanındaki damlacıkların büyümeye devam ettiğini varsayalım. Bu tip damlacıklar kötü saçıcı olmakla birlikte iyi absorblayıcıdırlar. Özetle, bulut tabanına ulaşan az miktardaki görünür ışık saçılmaktan ziyade absorblanır ve bulut tabanının daha karanlık görünmesine neden olur. Bu, halk arasında kara bulut olarak adlandırılan bulutların neden genellikle yağışa yol açtığını da açıklamaktadır.
PUS VE GÖKYÜZÜ
Mavi renk duyusunu yaratan ışığın retinaya ulaşması sonucu gökyüzünü mavi olarak görürüz. Bireysel hava moleküllerinin büyüklüğü, bulut damlacıklarından ve görünür ışığın dalga boyundan çok daha küçüktür. Her bir O2 ve N2 molekülü seçici saçıcıdırlar. Bu moleküller görünür ışığın kısa dalga boylarını, uzun dalga boylarına göre daha etkin olarak saçılmaya uğratırlar. Bu seçici saçılma olayı Rayleigh saçılması olarak adlandırılır. Değişik saçılma tipleri Tablo 1’de toplu olarak verilmiştir.
Saçılma tipleri
Güneş ışığı atmosfere girdiğinde mor, mavi ve yeşil gibi görünür ışığın kısa dalga boyları, sarı, turuncu ve özellikle kırmızı gibi uzun dalga boyundaki ışığa göre daha fazla saçılmaya uğrarlar. Çünkü Rayleigh saçılmasının şiddeti, λ dalga boyu olmak üzere 1/ λ4 şeklinde değişir. Dolayısı ile mor ışık kırmızı ışıktan 16 kat daha fazla saçılır. Gökyüzüne baktığımız zaman, görünür ışığın mor, mavi ve yeşil dalga boylarındaki saçılmış ışık bütün yönlerde gözümüze ulaşır. Bu dalga boylarındaki saçılmış ışığın birlikte oluşturduğu etki mavi ışık olarak algılanır. Bu nedenle gökyüzü mavi olarak görünür. Dünyamız renkli gökyüzüne sahip tek gezegen değildir. Örneğin toz fırtınaları nedeniyle Mars, öğle vakti kırmızı, günbatımında ise mor bir renk alır.
Hava molekülleri ve çok küçük parçacıklar tarafından mavi ışığın seçici saçılımı, uzaktaki dağların mavi görünmesine neden olabilir. Bazı yerler (bu yerler insan kaynaklı hava kirliliğinden uzak yerlerde olabilir) mavi pus ile örtülmüş olabilir. Mavi pus bazı özel süreçlerin sonucu olarak meydana gelmektedir. Bitkiler tarafından ozonla etkileşebilen son derece küçük partiküller (hidrokarbonlar) atmosfere bırakılır. Bu etkileşim, mavi ışığı seçici olarak saçan küçük parçacıkların (0.2 μm çapında) oluşmasına neden olur. Atmosferde asılı haldeki Toz ve tuz gibi küçük parçacıkların konsantrasyonu arttıkça gökyüzünün rengi de maviden süt beyaza doğru değişir. Bu parçacıklar boyutça çok küçük olmalarına karşın, görünür ışığın bütün dalga boylarını her yönde ve eşit bir şekilde saçılmaya uğratacak kadar büyüktürler (geometrik saçılma). Görünür ışığın bütün dalga boyları gözümüze ulaştığı için gökyüzü beyaz görünür, görüş uzaklığı düşer. Bu olay pus olarak adlandırılır.
Eğer nem yeterince yüksek ise çözünebilir parçacıklar (çekirdekler) gittikçe büyüyecek ve pus partikülleri haline gelecektir. Bu nedenle gökyüzünün rengi, atmosferde ne kadar asılı madde olduğu hakkında bir fikir verir. Örneğin, ne kadar çok asılı madde varsa, saçılma da o kadar fazla olacak ve gökyüzü daha beyaz görünecektir. Asılı parçacıkların önemli bir kısmı yere yakın olduğundan, ufuk beyaz renkte görünür. Eğer bir dağın tepesinde isek, asılı parçacıkların önemli bir kısmı, bulunduğumuz seviyenin altında kalacağı için gökyüzü koyu mavi bir renkte görünür.
Pus, güneş doğarken veya batarken ışığı saçar. Bunun sonucunda güneş ışığını daha parlak bir renkte görürüz (crepuscular rays). Benzer görüntü güneş ışınlarının bulutların arasında kalan açıklıklardan geçmesi durumunda da ortaya çıkar.
GÜNEŞ VE AYIN RENKLERİ
Güneş öğle vakti parlak beyaz, oysa günbatımında sarı, turuncu veya kırmızı bir renkte görünür. Öğle vakti güneş tapededir ve gelen ışınların şiddeti fazladır. Dolayısı ile görünür ışığın bütün dalga boyları eşit şiddette gözümüze ulaşır, bunun sonucunda güneşi beyaz olarak görürüz.
Gündoğumu ya da günbatımına yakın, güneş ışınları atmosfere daha küçük bir açıyla girerler. Dolayısı ile güneş ışınlarının atmosferde katettiği mesafe bu saatlerde en fazladır (örneğin güneşin ufuk üzerindeki yüksekliği 4o olduğu zaman, güneş ışınlarının katedeceği atmosfer tabakasının kalınlığı güneşin tepede olduğu zamankinden 12 kat daha fazladır). Güneş ışığı daha kalın bir atmosfer tabakasını geçmek zorunda kaldığından kısa dalga boylarındaki görünür ışığın çoğu hava molekülleri tarafından saçılmaya uğratılır ve gözümüze kırmızı, turuncu ve sarı gibi daha uzun dalga boylarındaki ışık ulaşır, (Şekil 3). Parlak sarı-turuncu günbatımı örneğin yağış sonrasında olduğu gibi yalnızca temiz bir atmosferde gözlenir. Eğer atmosferde, çapı hava moleküllerinin çapından biraz daha büyük olan parçacıklar çoğunlukta ise sarı ışık gibi daha uzun dalga boyları da saçılmaya uğrar. Bu durumda turuncu ve kırmızı ışık gözlerimize ulaşır ve güneş kırmızı-turuncu bir renkte görünür. Diğer taraftan eğer atmosfer partiküler maddelerle yüklü ise yalnızca uzun dalga boyuna sahip kırmızı ışık atmosferi kateder ve güneşin kırmızı bir renkte görünmesine neden olur.
Bazı doğal olaylar da kırmızı gündoğumu ve günbatımına neden olabilir. Örneğin okyanuslarda, atmosferde asılı haldeki küçük tuz parçacıkları ve subuharı güneşin parlak kırmızı bir renkte görünmesine neden olur. Diğer taraftan volkan patları önemli miktarda kül ve toz parçacıklarını atmosfere gönderir. Bu küçük parçacıklar yukarı seviye rüzgarları ile dünya atmosferine yayılırlar. Bunun sonucunda oldukça uzun bir zaman süresince gündoğumu ve günbatımının kırmızımsı bir hal almasına neden olabilirler.
Bazen atmosferde toz, duman ve kirletici konsantrasyonu önemli boyutlara ulaşabilir. Böyle bir durumda kırmızı ışık bile kirli atmosfere nüfuz edemeyebilir. Sonuçta görünür ışığın hiçbir dalga boyu gözlerimize ulaşamayacağı için güneş daha ufka ulaşmadan gökyüzünde kaybolabilir.
Güneş ışığının çok sayıdaki atmosferik parçacık tarafından saçılması bazen alışılmadık görüntülerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Eğer volkanik kül, toz, duman, parçacıklar ve kirleticiler üniform bir büyüklükte ise güneş ışığını seçici olarak saçabilirler. Böyle bir durumda, öğle vaktinde bile güneş turuncu, yeşil ve hatta mavi renkte görünebilir. Örneğin güneşin mavi renkte görünebilmesi için asılı parçacıkların büyüklüğünün, görünür ışığın dalga boyuna yakın olması gerekir. Bu koşullar altında gerçekleşen saçılma Mie saçılması olarak adlandırılır. Yukarıda bahsedilen türden parçacıklar kırmızı ışığı mavi ışıktan daha fazla saçılmaya uğratarak güneşin mavi, gökyüzünün ise kırmızımsı bir renk almasına neden olurlar.
Konu Başlıkları
- RENKLER
- BULUTLAR VE SAÇILMA
- PUS VE GÖKYÜZÜ
- GÜNEŞ VE AYIN RENKLERİ
- GECE YILDIZLARIN GÖRÜNÜŞÜ
- SERAP OLAYI
- HALE, PARHELIA VE IŞIKLI KOLON
- GÖKKUŞAĞI
- KORONA, GLORİ VE HEILIGENSCHEIN
RENKLER
Atmosfere ulaşan güneş radyasyonunun yaklaşık yarısı görünür ışık formundadır. Güneş ışığı atmosfere girdiğinde absorbsiyon, yansıma ve saçılmaya uğrar ya da her hangi bir engelle karşılaşmaksızın yoluna devam eder. Yeryüzündeki cisimlerin gelen güneş enerjisine karşı davranışları, gelen ışığın dalga boyuna ve bu cisimlerin renk, yoğunluk, bileşim vb özelliklerine bağlıdır.
Görme olayı, elektromanyetik dalgaların gözümüzün retina tabakasındaki sinir uçlarını uyarması sonucu gerçekleşir. Çünkü retina gözün ışığa duyarlı tabakasıdır. Retina görme alıcılarına sahiptir. Bu alıcılar iki tip olup koni ve basil olarak adlandırılır. Basiller görünür ışığın tüm dalga boylarına duyarlıdırlar ve aydınlığı karanlıktan ayırmamızı sağlar. Eğer retina yalnızca basil tipi alıcılara sahip olsaydı doğayı yalnızca siyah ve beyaz olarak algılayacaktık. Koni tipi alıcılar da (basiller gibi) görünür ışığın tüm dalga boylarına karşı duyarlıdır. 0.4-0.7 μm arasındaki dalga boylarına karşı gelen güneş radyasyonu koni tipi alıcılar tarafından sinir sistemi yoluyla bir impuls şeklinde beyne iletilir. Bu impulsu renk duyusu olarak algılarız. 0.4 μm’den daha kısa veya 0.7 μm’den daha uzun dalga boyları insan gözü için renkli görme yetisini harekete geçiremez.
Tüm görünür dalga boyları hemen hemen eşit şiddette koni tipi alıcılara ulaştığında bunu beyaz ışık olarak algılarız. Güneş, toplam enerjisinin yaklaşık yarısını görünür ışık bandında yayınlar. Öğle vakti güneşin yayınlamış olduğu tüm görünür dalga boylarındaki ışık konilere ulaşır, bu durum güneşi beyaz olarak görmemize neden olur. Güneşten daha soğuk yıldızlar enerjilerinin çoğunu biraz daha büyük dalga boylarında yayınlarlar, bu nedenle daha kırmızı görünürler. Diğer taraftan güneşten daha sıcak olan yıldızlar enerjilerinin çoğunu daha kısa dalga boylarında yayınlar ve daha mavi görünürler. Güneş ile aynı sıcaklığa sahip yıldızlar ise beyaz olarak görünürler.
Görünür dalga boylarında radyasyon üretecek kadar sıcak olmayan nesneler yine de bir renge sahip olabilirler. Çevremizde kırmızı olarak gördüğümüz çeşitli nesneler kırmızı ışık hariç tüm görünür radyasyonu absorblayan nesnelerdir. Çünkü kırmızı ışık söz konusu nesneden gözümüze yansıtılır.
Benzer şekilde mavi olarak gördüğümüz nesneler, mavi ışık hariç, tüm görünür radyasyonu absorblayan nesnelerdir. Bazı yüzeyler üzerine gelen görünür dalga boylarının tümü absorblar ve bu nedenle siyah görünürler. Sonuç olarak, renkleri görebilmemiz için, nesnelerden yansıyan ışık mutlaka gözlerimize ulaşmalıdır.
BULUTLAR VE SAÇILMA
Gelen güneş ışınlarının bir yüzeye çarptıktan sonra, geliş açısına eşit bir açıyla yüzeyden uzaklaşması yansıma olarak adlandırılır. Çeşitli atmosferik elemanlar (hava molekülleri, bulutlar vb) güneş radyasyonunu ilerleme doğrultusundan saptırır ve bütün yönlerde yansımasına neden olurlar. Bu olay saçılma olarak adlandırılır. Saçılma süreci, ortamda her hangi bir enerji kaybı ya da kazanımına neden olmaz. Dolayısı ile saçılma süreci esnasında sıcaklık değişmez. Saçılmaya genellikle hava molekülleri, küçük toz parçacıkları, su molekülleri ve çeşitli kirleticiler gibi çok küçük boyutlu maddeler neden olur.
Çok küçük de olsalar bulutlar optik olarak kalındır. Bu, bulutların önemli miktarda güneş ışığını saçılmaya uğratacağı; diğer bir deyişle güneş ışınlarının saçılmaya uğramadan bulutu geçmesi olasılığının çok zayıf olduğu anlamındadır. Bulutlar aynı zamanda güneş ışığının zayıf absorblayıcısıdırlar. Dolayısı ile bir buluta baktığımızda, sayısız bulut damlacıklarının görünür güneş ışığını bütün dalga boylarında her yönde saçılmaya uğratması nedeniyle beyaz olarak görünürler. (Sağdaki şekil)
Bir bulut büyüdükçe yansıttığı güneş ışığının yüzdesi artarken, geçirdiği güneş ışığının yüzdesi azalır. (Soldaki şekil) Bulutun tabanına çok az güneş ışığı ulaştığından, saçılma da çok az olacak ve bulut tabanı karanlık görünecektir.
Bununla birlikte eğer bulut tabanındaki damlacıkların büyümeye devam ettiğini varsayalım. Bu tip damlacıklar kötü saçıcı olmakla birlikte iyi absorblayıcıdırlar. Özetle, bulut tabanına ulaşan az miktardaki görünür ışık saçılmaktan ziyade absorblanır ve bulut tabanının daha karanlık görünmesine neden olur. Bu, halk arasında kara bulut olarak adlandırılan bulutların neden genellikle yağışa yol açtığını da açıklamaktadır.
PUS VE GÖKYÜZÜ
Mavi renk duyusunu yaratan ışığın retinaya ulaşması sonucu gökyüzünü mavi olarak görürüz. Bireysel hava moleküllerinin büyüklüğü, bulut damlacıklarından ve görünür ışığın dalga boyundan çok daha küçüktür. Her bir O2 ve N2 molekülü seçici saçıcıdırlar. Bu moleküller görünür ışığın kısa dalga boylarını, uzun dalga boylarına göre daha etkin olarak saçılmaya uğratırlar. Bu seçici saçılma olayı Rayleigh saçılması olarak adlandırılır. Değişik saçılma tipleri Tablo 1’de toplu olarak verilmiştir.
Saçılma tipleri
Parçacık Tipi | Parçacık Çapı (μm) | Saçılmanın Tipi | Gözlenen Olay |
---|---|---|---|
Hava molekülleri | 0.0001-0.001 | Rayleigh | Mavi gökyüzü, kırmızı günbatımı |
Kirleticiler | 0.01-1.0 | Mie | Kahverengimsi smog |
Bulut damlacıkları | 10-100 | Geometrik | Beyaz bulutlar |
Hava molekülleri ve çok küçük parçacıklar tarafından mavi ışığın seçici saçılımı, uzaktaki dağların mavi görünmesine neden olabilir. Bazı yerler (bu yerler insan kaynaklı hava kirliliğinden uzak yerlerde olabilir) mavi pus ile örtülmüş olabilir. Mavi pus bazı özel süreçlerin sonucu olarak meydana gelmektedir. Bitkiler tarafından ozonla etkileşebilen son derece küçük partiküller (hidrokarbonlar) atmosfere bırakılır. Bu etkileşim, mavi ışığı seçici olarak saçan küçük parçacıkların (0.2 μm çapında) oluşmasına neden olur. Atmosferde asılı haldeki Toz ve tuz gibi küçük parçacıkların konsantrasyonu arttıkça gökyüzünün rengi de maviden süt beyaza doğru değişir. Bu parçacıklar boyutça çok küçük olmalarına karşın, görünür ışığın bütün dalga boylarını her yönde ve eşit bir şekilde saçılmaya uğratacak kadar büyüktürler (geometrik saçılma). Görünür ışığın bütün dalga boyları gözümüze ulaştığı için gökyüzü beyaz görünür, görüş uzaklığı düşer. Bu olay pus olarak adlandırılır.
Eğer nem yeterince yüksek ise çözünebilir parçacıklar (çekirdekler) gittikçe büyüyecek ve pus partikülleri haline gelecektir. Bu nedenle gökyüzünün rengi, atmosferde ne kadar asılı madde olduğu hakkında bir fikir verir. Örneğin, ne kadar çok asılı madde varsa, saçılma da o kadar fazla olacak ve gökyüzü daha beyaz görünecektir. Asılı parçacıkların önemli bir kısmı yere yakın olduğundan, ufuk beyaz renkte görünür. Eğer bir dağın tepesinde isek, asılı parçacıkların önemli bir kısmı, bulunduğumuz seviyenin altında kalacağı için gökyüzü koyu mavi bir renkte görünür.
Pus, güneş doğarken veya batarken ışığı saçar. Bunun sonucunda güneş ışığını daha parlak bir renkte görürüz (crepuscular rays). Benzer görüntü güneş ışınlarının bulutların arasında kalan açıklıklardan geçmesi durumunda da ortaya çıkar.
GÜNEŞ VE AYIN RENKLERİ
Güneş öğle vakti parlak beyaz, oysa günbatımında sarı, turuncu veya kırmızı bir renkte görünür. Öğle vakti güneş tapededir ve gelen ışınların şiddeti fazladır. Dolayısı ile görünür ışığın bütün dalga boyları eşit şiddette gözümüze ulaşır, bunun sonucunda güneşi beyaz olarak görürüz.
Gündoğumu ya da günbatımına yakın, güneş ışınları atmosfere daha küçük bir açıyla girerler. Dolayısı ile güneş ışınlarının atmosferde katettiği mesafe bu saatlerde en fazladır (örneğin güneşin ufuk üzerindeki yüksekliği 4o olduğu zaman, güneş ışınlarının katedeceği atmosfer tabakasının kalınlığı güneşin tepede olduğu zamankinden 12 kat daha fazladır). Güneş ışığı daha kalın bir atmosfer tabakasını geçmek zorunda kaldığından kısa dalga boylarındaki görünür ışığın çoğu hava molekülleri tarafından saçılmaya uğratılır ve gözümüze kırmızı, turuncu ve sarı gibi daha uzun dalga boylarındaki ışık ulaşır, (Şekil 3). Parlak sarı-turuncu günbatımı örneğin yağış sonrasında olduğu gibi yalnızca temiz bir atmosferde gözlenir. Eğer atmosferde, çapı hava moleküllerinin çapından biraz daha büyük olan parçacıklar çoğunlukta ise sarı ışık gibi daha uzun dalga boyları da saçılmaya uğrar. Bu durumda turuncu ve kırmızı ışık gözlerimize ulaşır ve güneş kırmızı-turuncu bir renkte görünür. Diğer taraftan eğer atmosfer partiküler maddelerle yüklü ise yalnızca uzun dalga boyuna sahip kırmızı ışık atmosferi kateder ve güneşin kırmızı bir renkte görünmesine neden olur.
Bazı doğal olaylar da kırmızı gündoğumu ve günbatımına neden olabilir. Örneğin okyanuslarda, atmosferde asılı haldeki küçük tuz parçacıkları ve subuharı güneşin parlak kırmızı bir renkte görünmesine neden olur. Diğer taraftan volkan patları önemli miktarda kül ve toz parçacıklarını atmosfere gönderir. Bu küçük parçacıklar yukarı seviye rüzgarları ile dünya atmosferine yayılırlar. Bunun sonucunda oldukça uzun bir zaman süresince gündoğumu ve günbatımının kırmızımsı bir hal almasına neden olabilirler.
Bazen atmosferde toz, duman ve kirletici konsantrasyonu önemli boyutlara ulaşabilir. Böyle bir durumda kırmızı ışık bile kirli atmosfere nüfuz edemeyebilir. Sonuçta görünür ışığın hiçbir dalga boyu gözlerimize ulaşamayacağı için güneş daha ufka ulaşmadan gökyüzünde kaybolabilir.
Güneş ışığının çok sayıdaki atmosferik parçacık tarafından saçılması bazen alışılmadık görüntülerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Eğer volkanik kül, toz, duman, parçacıklar ve kirleticiler üniform bir büyüklükte ise güneş ışığını seçici olarak saçabilirler. Böyle bir durumda, öğle vaktinde bile güneş turuncu, yeşil ve hatta mavi renkte görünebilir. Örneğin güneşin mavi renkte görünebilmesi için asılı parçacıkların büyüklüğünün, görünür ışığın dalga boyuna yakın olması gerekir. Bu koşullar altında gerçekleşen saçılma Mie saçılması olarak adlandırılır. Yukarıda bahsedilen türden parçacıklar kırmızı ışığı mavi ışıktan daha fazla saçılmaya uğratarak güneşin mavi, gökyüzünün ise kırmızımsı bir renk almasına neden olurlar.