Bahçemizdeki Otları görmeden diğerinin bahçesine dil uzatmak

  • Konuyu açan Konuyu açan ZeyNoO
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Bahçemizdeki Otları görmeden diğerinin bahçesine dil uzatmak

İnsanları tanımanın en etkili yollarından biri söylediklerine değil davranışlarına bakmaktır. Dil yalanı kolay söyler ancak beden yalan da mutlaka tekler.

Davranışlar yalanı sürdürmede dil kadar usta değillerdir. Çünkü zihniyetle örtüşürler ve zihniyetler de en güç değişen yanlarımızdır.

Beden dili söylenen şeyin söyleniş biçimiyle ilgili ipuçları verdiğinden bireyi “daha iyi” tanımada başvuracağımız önemli kaynaklardan biridir. Ancak “beden dilini” çok iyi bilsek de profesyonel yalancılarla kısa süreli iletişimler de çaresiz kalmamız olasıdır. Örneğin, konuşurken gözlerini sizden kaçıranların samimiyetlerinden şüphe duyun ancak gözünüzün içine bakarak söylenmiş her şeye de inanmayın. Karşısındakini etkilemeyi hedefleyenler “beden dili” konusunda iyi bir eğitim almış olabilirler.

Davranışlar ile söylemler arasındaki tutarsızlıkların en yoğun olduğu dönemler kriz dönemleridir. Bireylerin psikolojik durumlarından kaynaklanan krizler olduğu gibi yönetimlerin veya sistemin de var oluşlarıyla çelişen söylemlerinden kaynaklanan krizler de vardır. Ve bizler bu krizleri yaşayarak tanırız. Bireyin yaşadığı krizin etki alanı dar olurken toplumların yönetim hatalarından dolayı yaşadığı krizlerin etki alanları ve yıkıcılıkları daha büyük olur.

Üç dört kişi bir araya gelerek yapılan haksızlıklardan hararetle bahsederler. Sistem bozuktur, insanlar bozulmuştur. Ancak bu sistemin bir parçası olarak kimse kendi yaptıklarını sorgulamak gereği duymaz. Dolayısıyla kendi bahçemizdeki otları görmeden diğerinin bahçesine dil uzatmak baskın bir zihniyetimizdir. Kimse de bizi kendi gerçeklerimizle yüzleştirmediği için, “onlar suçlu – ben suçsuzum” zihniyeti sürer gider. Konuşan ve suçlayan “ak kaşık” kalır.

Çağdaş bir toplum olmanın ön koşulu, hamasi ve suçlayıcı zihniyetlerimizle yüzleşmek, öz eleştiri yapabilmek ve davranışlarımızın sorumluluğunu almaktır.

Psikoterapi bile davranışının sorumluluğunu almaktan kaçınan “deli” ye (!) çare değildir.

Görünen o ki, değişmek istemiyoruz. “Yaptım- oldu” , “Ben yaparım- sen yapamazsın” , “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” , “Ben doğruyum - sen yanlış” zihniyetleri değişmiyor. Oturduğumuz koltuklarla bütünleşip diğerini küçümsemekten vazgeçmiyoruz. Bilimin, tevazu ve kendini bilmek demek olduğunu görmezden geliyoruz.

Sanıyoruz ki, kişileri, kurumları değiştirerek krizleri aşacağız. Oysaki değişmesi gereken zihniyetler, yüzleşmemiz gereken gerçekler var. Ve biz iki binli yıllarda bile kendimizle barışık olmayı başaramadık. Çünkü korkuyoruz. Maskeleri indirdiğimizde kendimizle baş başa kalmaktan korkuyoruz.

Korkarım ki, daha büyük yalanlara sarılıp gerçekleri çarpıtmaya, güvensizlikleri bilemeye devam ettikçe ahlaki erozyonumuz artarak devam edecek!
 
Geri
Top