Blog açmak kolay ama yazmak zor.
Fatmanur Erdoğan, kendi deneyimlerinden yola çıkarak, bu işi kolaylaştırmanızı sağlayacak sırlarını paylaşıyor...
Kolay elde edilen şeylerden kolay vazgeçebiliyoruz. Blog açmak kolay olduğu için onu atıl bırakmaya da o derece kolay karar veriyoruz.
Bir blog açmak çok kolay olsa da blog yazması zor.
Konu bulmak, her gün farklı bir açıdan yazmak ve yazdıklarımızın okunması için onları ilginç tutmayı başarmak zor.
Bu yüzden de yarı yolda kalan blogların sayısı kapanan restoranların sayısından daha fazla diyor New York Times.
Technorati’nin araştırmasına göre 2008 yılında 133 milyon blogdan sadece 7.4 milyonu son 4 ay içinde güncellenmiş durumda. Yani blogların yüzde 95’i atıl bir şekilde duruyor.
Yani iyi niyet, istemek ve başlangıç yapmak hedefe ulaşmak için gerekli ama yeterli olamıyor.
Seçtiğiniz konuya sadık kalın, daldan dala atlamayın
Ana dilinizde yazı yazmak daha kolaydır ama ikinci dilde yazı yazmak daha zordur. Hürriyet Daily’de her hafta ingilizce olarak girişimcilik üzerine köşe yazıları yazmak bazı günler 8 saatimi alabiliyordu. Kurumsal bir hayatım da olduğu için tüm bir cumartesi çalışıyordum. Bir ara geldi ki tıkandım. Neredeyse 24 saat çalışır haldeki iş tempom “bugün ne yazsam” diye düşündürür olmuştu. Canım haftanın olaylarına değinmek istiyordu ama girişimcilikle ilgili konular değildi olaylar. Oysa, biliyorum ki iyi bir köşe yazarı, ne yazarsa yazsın, konusuna sadık kalır. Sıkıcı olmamak için herkesin söylediğini söylemek yerine söyleyeceklerine enteresan bir açı katabilir. Aynı bu yazıda olduğu gibi: kişinin kendini tanıyabilmesini Bob Geldof’un hikayesine ve iki hikayeyi sonuç olarak girişimciliğe bağladığım zaman gibi… Blog yazmak da pek farklı değil. Bir konu bulun, bulduğunuz konuya sadık kalın. Onu ilginç yapmak için yaşamdan esinlenin.
Kimsenin okumadığını düşünerek moralinizi bozmayın
Bundan 4-5 yıl kadar önce pazarlama alanında yazı yazan ve hafif asi takılan bir Y kuşağı bloguna şunları yazmıştı: “Ben bu blogu asla kimse okusun diye yazmıyorum!”
Kendinizi kandırmanıza gerek yok! Blog yazıyorsanız, birileri okusun istiyorsunuzdur. Eğer bunu kendinize henüz itiraf edemiyorsanız, önemli değil.
Başarılı blog yazarları onları kim okuyor, kaç kişi okuyor diye dertlenmez. Faydalı olacak yazılar yazmaya odaklanır.
Kimisi kendine kimisi etrafa yönelik fayda sağlar. Amacınız neyse, onu ipad’inizin bir köşesine işaretleyin.
Yaptığınız işler birilerine fayda sağladığı sürece okurlarınız olacaktır. İstatistiklerinizi iyileştirmek için daha verimli, daha etkin ve uzmanca yazmaya, yani her gün bir öncekinden daha iyi işler çıkartmaya bakın.
Bazı haftalar da kendinizi şaşırtın. Kendinizde “wow” etkisi yaratın. Yani, kısaca, siz iyi iş çıkarttığınızda okurlarınız gelir.
Başarı bir disiplindir. Yetenekliyi başarılı yapan da...
Yurt dışında yaşadıktan sonra kendi ülkenize dönmeniz yurt dışına gitmenizden daha fazla bir adaptasyon gücü gerektirir. Buna re-expatriation diyoruz.
10 yıl yurt dışında çalıştıktan sonra İstanbul’a alışmak biraz zamanımı aldı. Trafik beni delirtiyordu.
Uluslararası ve dünyanın en büyük şirketlerinden birinin kurumsal iletişim departmanını kuruyordum.
İş yoğunluğum oldukça fazlaydı ama fark ettim ki çoğu profesyonel henüz internet teknolojilerinden anlamıyor.
Eh, ben de elektronik ticaret ve web tasarımı üzerine eğitim almışım.
Üstelik interneti bulan dahilerin yanında yaşamışım. Bilgiyi kullanmak da eğlenceli.
Teoriyi pratiğe dökebilmek de bir beceri. Blogumu açtığımda her gün yazdım.
Biliyorum ki birşeyleri bir yerlere getirmek için süreklilik gerekir. Süreklilik için de belli bir disiplin. Siz de ilk üç ay içinde kapanan bloglar arasında yer almak istemiyorsanız, belli bir disipline alışmaya bakın.
Az ve öz de yazabilirsiniz
Blog yazılarının uzunluğu veya kısalığı tamamen neyi hedeflediğinize bağlıdır.
Şu bir gerçek ki 1000 kelimeyi geçen yazılar, ekstra enteresan değilse pek de okunmuyor.
Ekstra kısa yazıların foto-blog olarak kullanılması daha yararlı oluyor.
Ortalama 500-800 kelimelik yazılarsa tam karar. Kendi tarzınız kelime sayısını ayarlamanızı sağlar.
Kulaklıkla müzik dinleyin
Müzik dinlemeyi seviyorsanız, ilham almak ve duygularınızı coşturmak ve böylece daha yaratıcı çalışmalar yapmak istiyorsanız, kulaklıkla müzik dinleyin.
Müziğin sesini iyice açın...
Dans etmeye, konserlere ya da barlara gittiğinizde müziğin sesinin yeri göğü inletmesinin sebebi vardır.
O da duygularınızı coşturuyor olması (oops, alkol isteğinizi artırması!) ve motivasyonunuzu artırmasıdır.
Sporcuların koşarken yüksek sesli müzik dinlemesi de bundandır. Deneyin.
Hem müzik dinleyip hem blog yazamıyorsanız, siz de haklısınız.
Genelde araştırmalar tek birşeye odaklanmanın öneminden bahseder. Ama her zaman araştırmaları dinlemek zorunda değilsiniz.
Mesela ben bu yazıyı yazabilmek için Red Hot Chilli Peppers’ın “Oh Snow” şarkısını 5 kez üst üste dinledim. Alkol sevmem, o yüzden bu etki bana işlemedi!
Fatmanur Erdoğan