Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Eğlence
Röportajlar
Siyasetçilerle Röportajlar
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın Röportajı
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="KıRMıZı" data-source="post: 381136" data-attributes="member: 7618"><p>KEREM ALKİN - Bir aramız daha olacak. O noktada da Özlem Dalga’ya dönüp, çünkü Özlem’in 2011 büyüme tahminiyle ilgili olarak bir sorusu olacaktı Sayın Bakanım. </p><p>ÖZLEM DALGA- Evet. Bu yılı nasıl kapatacağız, şu anda öngörünüz nedir, onu merak ediyordum ben. Tahminler havada uçuşuyor sizin dediğiniz gibi.</p><p>ALİ BABACAN- Şimdi 2012 ile ilgili bugün itibariyle baktığımızda tabi kurumlarımızın yine belki farklı farklı beklentileri var, farklı farklı tahminleri var ama, yani 2011 için yani yüzde artı-eksi, tahmin oranıyla beraber 6’lar gibi bir şey görünüyor bugün için. Ama bundan iki ay sonra baktığımızda değişebilir. Ama biz bunları daha netleştirip orta vadeli programda daha böyle nokta atış bir büyüme tahmini tabi ilan edeceğiz. Ama bugün itibariyle baktığımızda 2011 için rakam böyle gözünüyor. Dediğim gibi 2012 için de yüzde 5’in altı hiç kimse için sürpriz olmamalı, buna hazır olmalıyız. Çünkü 2012 öyle bir yıl olacak ki, yani yüzde 3-4 büyüme bile bütün dünyada ya çok iyi bir büyüme denilebilecek bir yıl yani 2012 yılı. </p><p>KEREM ALKİN- Türkiye açısından söylüyorsunuz değil mi ya da genel anlamda mı söylüyorsunuz?</p><p>ALİ BABACAN- Yok, genel anlamda, herhangi bir ülke için. Yani yüzde 3-4 büyüme gıpta edilecek bir rakam olacak muhtemelen 2012 yılı için. Ama Türkiye için dediğim gibi 5’in altında olması bir sürpriz olmamalı kimse için.</p><p>ALİ ÇAĞATAY- Ne kadar altında mesela?</p><p>ALİ BABACAN- Zor. Bugün için dediğim gibi nokta atışı rakam vermek zor. Ama Orta Vadeli Programda biz daha böyle, nokta atışı bir büyüme tahmini tabi ki ortaya koymuş olacağız. Onun için de eylül sonu, ekim başını beklemekte fayda var. </p><p>SUNUCU- Sayın Bakanım, bizim hemen hemen Haziran ayı sanayi üretim rakamları Ağustos ayında açıklandıktan sonra, kendi izleyicilerimizle ve kamuoyuyla paylaştığımız ikinci çeyrek büyüme tahminimiz Bloomberg HT olarak yüzde 5,1’le, 6,2 arasında. Sizin ekibinizin önümüzdeki hafta Pazartesi günü açıklanacak olan ikinci çeyrekle ilgili büyüme tahmini nedir?</p><p>BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Vallahi şimdi artık gerçek rakamı, TÜİK’in hesap ettiği rakamı çok yakın bir zamanda öğreneceğimiz için, ben şimdi orada bir tahmin vermeyeyim yani, çok yaklaştık çünkü. </p><p>KEREM ALKİN - Ekibinizin bir çalışması var mı diye…</p><p>ALİ BABACAN- Mutlaka var, mutlaka var ama, gerçek rakamın açıklanması çok çok yakın. Dolayısıyla onu şimdi telaffuz etmeyeyim.</p><p>KEREM ALKİN - Geçen sefer biz yüzde 11’i tutturduk kanal olarak. Çünkü herkes 9,5’ları konuşuyordu Sayın Bakanım. Bu sefer 5,2 ile 6,2 arasını tutturacak mıyız. Ama eğer o gerçekleşirse zaten bütün yıl için…</p><p>ALİ BABACAN- Biz 9-11 arası diyorduk, böyle geniş bir aralık veriyorduk. O öyle oldu. Ama o güzel bir büyüme. Fakat 2011 yılının ilk çeyreğine mahsus özel ve güzel bir gelişme olarak kalacak. Daha düşük rakamlara kendimizi hazırlamalıyız bundan sonra. </p><p>KEREM ALKİN - Cüneyt’in sorusuna tekrar kısa bir aradan sonra geçeceğiz ama, olağanüstü bir yağmur var. Ve o yağmur çerçevesinde de bankalarla ilgili olarak iki soru var. Kalan kısa süre içerisinde onunla ilgili cevaplarınızı almak isterim. Bir tanesi banka komisyonları ve ücretlendirmeyle ilgili. İzleyicilerimiz diyorlar ki, Sayın Bakanımızın bu konuda aslında bankalara yönelik uyarısı olmuştu. </p><p>ALİ BABACAN- Doğru.</p><p>KEREM ALKİN - Ama biz hala kredi kartı komisyonu ya da bankamatik kartı komisyonu hatta sanal kart komisyonu hala ciddi bedeller ödüyoruz. Yani bu konuda ne yapmamız lazım tüketici olarak? Bir de biliyorsunuz şu İsviçre Frangı ve Japon Yeni cinsinden kredi kullananların ciddi mağduriyet çığlıkları var, Sayın Bakanım.</p><p>ALİ BABACAN- Kredi kartı komisyonlarının çerçevesi yasayla belirlenmiş durumda. Orada bankaların yapabileceklerinin sadece bir sınırı var. Ama onun haricinde bankaların aracılık maliyetleriyle ilgili tahsil ettikleri tutarlar, tabi bankadan bankaya değişiyor. Şimdi biz bunu ilk aşamada ne yaptık? BDDK’nın web sitesinde tüm bankaların farklı kategorilerde almış olduğu ücretleri yayınlayarak bir bakıma rekabet ortamını biraz sağlamaya yönelik bir adımı atmış olduk. Yani BDDK’nın da web sitesine girildiğinde hangi bankanın, hangi tür işlemden ne kadarlık bir ücret aldığı artık açıkça görünüyor ve bankalar bunu BDDK’ya bildirmek zorunda. Kendi web sitesiyle, BDDK’nın web sitesindeki arasındaki o linki de kurmak zorunda. Şimdi vatandaşlarımız girecek bakacak, hangi işlem için hangi banka daha düşük bir ücret talep ediyorsa, o bankaya doğru yönlendirecek. Bu rekabetin bir miktar faydalı olacağını düşünüyoruz. </p><p>KEREM ALKİN - Bu BDDK’nın web sitesinde var. </p><p>ALİ BABACAN- BDDK’nın web sitesinde. Bununla ilgili BDDK hazırlıkları yaptı bitirdi ve yanılmıyorsam da başladı ya da bugünlerde başlayacak. Yani o artık o konuda daha şeffaflık var. Yani bankaya gittikten sonra hani parayı götürüyorsunuz ya da talimatı götürüyorsunuz banka şubesine. O anda karşınıza diyelim ki 80 lira bir ücret çıkıyor. Artık o noktadan sonra banka seçmeniz, karar değiştirmeniz kolay değil, mecburen onu ödüyorsunuz. Ama halkımız bundan sonraki dönemde işlem yapmadan önce girecek BDDK’nın web sitesine, banka banka karşılaştıracak. Hani hangi banka genelde daha düşük ücret alıyorsa muhtemelen o bankayla çalışmayı tercih edecek ve bankalar da rekabet çerçevesinde mümkün olduğunca bu ücretlerini makul seviyelerde tutmaya çalışacaklar şu andaki yaklaşımımız bu. Ama hani bu da yeterli olmazsa, hani bunun da üzerinde katı düzenlemeler gerekirse bu da belki ileride düşünülebilir. Ama şunu da unutmamak lazım ki, biz bir anlamda bankaların bilançosunu korumamız lazım. Yani bankaların bilançolarının sağlamlığı da tüm sektör açısından önemli. Malum faizlerin düşmesiyle beraber bankaların faiz gelirleri çok çok düştü, yani faizden elde ettikleri kar düştü. Dolayısıyla faiz dışı gelirler, bu aracılıkla ilgili yaptıkları tahsilatlar da banka bilançoları açısından önemli ve sağlamlaştırıcı bir unsur. Yani bunu yaparken de tabi bankaların bünyelerini zayıflatıcı, bankaların sermayelerini bir bakıma zayıflatıcı bir adım atmaktan da kaçınmamız lazım, o dengeyi de iyi tutturmamız lazım. Aksi halde bankalarla ilgili bir sorun yaşandığında da bunu toplum olarak, millet olarak bedelini çok ağır ödüyoruz. Bunu da birkaç kere tecrübe etti Türkiye; 1994 ve 2001 krizlerinde.</p><p>KEREM ALKİN - Japon Yeni ve İsviçre Frangı…</p><p>ALİ BABACAN- Japonya Yeni ve İsviçre Frangı şöyle: Bir dönem tüketici kredilerinden az bir miktar, çok değil bu, toplam içerisinde çok düşük bir yüzde. Bir miktar bunlar kullandırıldı. Fakat biz biliyorsunuz 2009’da bunu yasakladık. Çünkü ne oluyordu? Halkımız faizleri düşük olduğu için, bakıyor Türk Lirası faizine bakıyor, diyelim ki İsviçre Frangına ya da Japonya’nın faizine bakıyor, ya bu kadar faizi niye ödeyeyim diyor, daha düşük faizle borçlanırım diyor. Ama burada ana paradaki kur riskini tabi üstlenmiş oluyor. Yani Yen’le Türk Lirası’nın kurunun sabit olacağı diye bir şey yok. Frankla Türk Lirası’nın sabit duracağı diye de bir şey yok. Dolayısıyla hani düşük faiz cazip gibi görünüyor, ama ciddi kur riskine girdi bazı vatandaşlarımız ve onun da maalesef olumsuz sonuçları oldu. Ama biz 2009’dan itibaren bunu yasakladık. Artık 2009’dan itibaren tüketici kredileri tamamen Türk Lirası. Türkiye’de başka para birimi cinsinden gidip birisi kredi istese, bankalar vermez, banka vermek istese tüketici alamaz. Kanunen, yani hukuki zemin olarak yasaklamış durumdayız bunu. </p><p>KEREM ALKİN - Sorular şöyle: Kamu otoritesi aramızı yapamaz mı diyorlar aslıda izleyiciler. Yani hani şunlar TL’ye dönüştürülse bir formül bulunsa, bankalar biraz kardan fedakarlık etse, biz de fedakarlık etsek de bu mağduriyetten kurtulsak. </p><p>ALİ BABACAN- Şimdi problem şurada: Biliyorsunuz bankaların bilançoları döviz açısından, döviz pozisyonları açısından başa baş noktada tutmak mecburiyetinde bankalar. Yani ne kadarlık döviz borçları varsa, o kadarlık da döviz alacakları var. Kur riski almaları bankaların yasak. Onu BDDK düzenliyor, denetliyor. Dolaysıyla bankaların hani Yen alacağı var ama, bankanın kendisinin de Yen borcu var. Dolayısıyla banka gidip de kendi Yen borcunu, kendi borçlusuyla anlaşabilecek mi, burada öyle bir sorun ortaya çıkıyor. Yoksa sadece tüketiciyle banka arasında olan bir şey olsa neyse ama, banka o Yen krediyi verirken, muhtemelen başkasından da Yen borçlandı da verdi bu krediyi. Dolayısıyla bankaların kar haddi içerisinde, bankalar belki sadece o kar kısmından bir miktar fedakarlık bilmiyorum yaparlar mı, bunlar tabi karşılıklı konuşulması gereken konular. Ama sen benim Yen borcumu eski kurdan Türk Lirası’na çevir, eski kurdan dolara çevir, o zaman banka bunu kiminle çözecek, kiminle halledecek karşı tarafta. Tabi bunlar da önemli soru işaretleri. </p><p>KEREM ALKİN - Kısa bir ara ve her zaman olduğu gibi Cüneyt Başaran’ın sorusuyla kaldığımız yerden devam edeceğiz, bizden ayrılmayın. </p><p>KEREM ALKİN - Sayın Bakanımızla kaldığımız yerden devam ediyoruz.</p><p>Cüneyt Başaran, bir hararetli sohbetin içindeydik Sayın Bakanımızla. O kaldığımız noktadan izleyicilerimizle değerlendirmeyi takip edelim. </p><p>CÜNEYT BAŞARAN- Sayın Bakanım, aslında ilk iki turun sonunda biraz sizin ağzınızdan 2011’in sonunu ve özelikle 2012’nin hem enflasyon konusunda, hem de öbür taraftan büyüme konusunda netleştiğini, daha doğrusu ihtimalleri sizin ağzınızdan duyduk. Bir problem yaratmayacak enflasyon beklentisi var hükûmetin 2012 için Merkez Bankası’nın öngörüleriyle ve yüzde 5’in altında bir büyümenin de sürpriz olmaması gerektiği 2012 için ifade ettiniz. Şimdi bu noktada bir ayak kalıyor, o da cari açık noktası. 70 milyar Doların üzerinde muhtemelen tamamlayacağımız bir 2011 cari açık rakamı ve 2012’de Merkez Bankamız diyor ki, merak etmeyin bu soğuma tek başına gelmeyecek, bunun artıları da var, artılarından bir tanesi de cari açık da düşecek. Ama orada şu sorular çok öne çıkıyor? Tamam cari açık daralacak ama, bunun ithalat ve daralacak kısmını anlıyoruz, çünkü bizim harcamalarımız azalacak. Fakat özellikle Avrupa yangın yerine döner, sizin bahsettiğiniz o İtalyan faizleri 6’lara gelir, ciddi bir bunalım olursa, en büyük ticaret partnerimiz olan Avrupa böyle bir soğumaya girerse, ithalattan aldığımızı ihracattan da verir ve hem küçülen bir ekonomi, hem de gayri safi milli hasıla oranı çok da düşmemiş bir cari açıkla kalabilir miyiz, bu senaryo üzerinde düşünüyor mu hükûmet, diye de sorular geliyor. </p><p>ALİ BABACAN- Bunlar tabi hep haklı sorular ve haklı kaygılar bana göre. Ancak şu var ki, bizim cari açığımızın yüksek seyretmeye başladığı dönemle, bugünü mukayese ettiğiniz zaman, öncelikle özellikle ithalat bağlantılı olarak daha değeri düşmüş bir Türk Lirası var bugün, yani daha yüksek bir kur var. İhracat üzerindeki etkisi çok değil kurun. Yani böyle iddia edildiği kadar işte kur yükseldi ihracat arttı öyle birebir güçlü bağlantı yok orada. Yani ihracatın en önemli faktörü, mal sattığınızda ülkelerin iç pazarı. Kendi iç pazarlarında işler iyiyse bizim işler kolaylaşıyor, yoksa zorlaşıyor. Aksi halde yani ihracatçının aynı zamanda bir döviz borçlusu olduğunu, ihracatçının aynı zamanda pek çok girdisini döviz bazında ithal ettiğini ya da içeriden temin ettiğini de unutmamak gerekiyor. Ancak içeride tüketilen ürünlere, yani tüketim ürünlerine özellikle ithal edilen tüketim ürünlerine baktığınız zaman tabi tablo biraz daha farklı. Yani dışarıdan ithal edilip içeride tüketilen ürünlerin fiyatları kurla beraber ciddi ölçüde bugün itibariyle değişmiş durumda. Dolayısıyla bir kur etkisini orada özellikle ithalat tarafında görmeye başladık, bundan sonra daha da belki göreceğiz önümüzdeki günlerde. Öte yandan genel anlamda ekonominin büyüme hızının düşmesi, iç taleple ilgili yavaşlama sinyalleri ki, bunlar ciddi sinyaller. Bunlar da yine bizim cari açık üzerinde olumlu etkiler gösterecek. Yani biz gelecek senenin cari açığını, bu senenin cari açığından daha düşük bir rakam, nominal olarak da milli gelire oranla da daha düşük bir rakam olarak bekliyoruz. Şimdi bizim ayrıca şu anda üzerinde çalışmakta olduğumuz yapısal tedbirler de devreye girdiğinde, bununla ilgili ki yapısal yönü var, daha maliye politikalarıyla alakalı bazı unsurlar olacak üzerinde çalıştığımız. Dolayısıyla bütün bunlarla devreye girdiğinde, yani ilave tedbirler de devreye girdiğinde bir cari açığın önümüzdeki dönemde böyle basamak basamak bir düşme trendinde olacağını tahmin ediyoruz. Yine tam nokta atış rakamlarımız Orta Vadeli Programla ortaya konmuş olacak. Şimdi bu, şu açıdan önemli: Bugün dünyada bir likidite bollu var. Dolayısıyla cari açığın finansmanıyla ilgili bugün için bir sorunumuz yok ve öyle görünüyor ki, Amerikan Merkez Bankası bu şekilde devam ettiği sürece, Avrupa Merkez Bankası bu şekilde devam ettiği sürece, yani birkaç yıl daha dünyada bir likidite bolluğu yaşanacak. Dolayısıyla bizim cari açık ne kadar yüksek de seyretse, bunun finansmanıyla ilgili bir problem, ciddi bir risk bugün itibariyle görünmüyor. Kaldı ki bakıyoruz işte Türkiye’nin dış borçlanmayla ilgili risk göstergelerine, isterseniz CDS Spread’lerine bakın, şu anda Türkiye’nin 238 baz puan. Bugün akşam, daha doğrusu bugün bu sabah itibariyle akşam raporuna bakalım, yine çok farklı rakamlar değil. İşte 233. Akşam biraz daha düşmüş, 233 baz puan. Bu bizim 5 yıllık CDS Spread’imiz. </p><p>CÜNEYT BAŞARAN- İtalya’nın 455’te örnek göstermek gerekirse.</p><p>ALİ BABACAN- İtalya’nın CDS Spread’i 435 baz puan, yüzde 2 ya da 200 baz puan üzerimizde. Yine Spread’a bakarsak, yani Alman Tahvilleriyle, Türk Tahvillerini ve İtalyan Tahvillerinin farklarına şöyle bir bakacak olursak, örneğin iki yıllıkta Türk Tahvillerinin farkı 228 baz puan, İtalyan Tahvillerinin 338 baz puan. Bu da Alman Tahvilleriyle bizim tahvillerin ya da İtalyan Tahvillerin farklı. Dolayısıyla biz bu bizim döviz borçlanmamızın risk göstergelerine baktığımızda piyasanın da burada ciddi bir risk görmediğini bize gösteriyor bu rakamlar. Dolayısıyla bu sadece bizim analizimiz değil, piyasa oyuncularının da beklentisi bu yönde. Peki ileride ne olacak? İleride hani iki sene sonra, üç sene sonra, hani gün gelip de bu fazla likidite piyasadan çekilmeye başlandığında Avrupa Merkez Bankası ve Amerikan Merkez Bankası faiz yükseltmeye başladığında bizim cari açığa finansmanımız belki biraz daha zor olabilecek ileride. Ama işte biz o günlere bugünden hazırlanabilmek için zaten böyle basamak basamak tedricen cari açığı düşürecek bir Orta Vadeli Program ortaya koymak istiyoruz. Şunu da tabi bir parantez açıp söylemek lazım. Likiditenin bu kadar bol olduğu ve finansmanın bu kadar ucuz olduğu bir dönemde yani biraz cari açık verip bunu finanse ediyor olmak çok da kötü bir şey değil. Yani orada bir fırsat penceresi olarak da belki değerlendirilebilir ama, bunu çok fazla böyle büyük puntolarla üzerini, altını çizerek falan söylemek istemiyorum. Sadece bir parantez içi bir değerlendirme olarak bir kenara koyalım. Yani bir fırsat gibi de değerlendirilebilir. Ama burada bizim için önemli olan orta, uzun vadeli bir bakış açısıdır. Uzun vadede Türkiye’nin istikrarıdır. Dolayısıyla uzun vadede Türkiye’nin daha makul seviyelerde bir cari açıkla devam ediyor olması önemlidir. Yoksa biz sürekli yüzde 9-10 cari açık verelim, buna göre bir program yapalım, bunu biz ilelebet finanse edebiliriz nasıl olsa gibi bir yaklaşım çok da gerçekçi değil. Yani o da er ya da geç bir sorun olarak bu gelir bize döner. Dolayısıyla dikkat etmemiz gerekiyor, aşırı frenden kaçınmamız gerekiyor. Ama kontrolsüz bir şekilde hızlanmaya da girmememiz gerekiyor. Yani dediğim gibi, baştan da söylediğim gibi böyle manuel bir gün gün işi yönetecek bir ekonomi politikası yaklaşımı gerekiyor bu günlerde. </p><p>CÜNEYT BAŞARAN- Neydi Sayın Bakanım, çok özür dilerim Hocam. Normal şartlar altındaki, çok zor normal şartlardan bahsetmek ama, Türkiye’nin sürdürebileceği cari açık rakamı?</p><p>ALİ BABACAN- Vallahi o, dünya konjonktürüyle çok alakalı. İşte kim derki mesela yüzde 9-10 cari açık vereceksiniz ve bu bir sorun olarak algılanmayacak yani. Şimdi bugün öyle bir ortamdayız demek ki. Yani yüzde 9-10 civarında bir cari açığımız olacak bu sene ve Spread’larımız hala çok düşük. Kimse bir risk alanı olarak görmüyor bunu şu anda yani. Ama öyle bir konjonktür gelir ki, yani yüzde 5-6 bile yüksek olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla biraz da genel konjonktürle ilgili, ancak şu var ki biz maliye politikalarını sağlam tuttuktan sonra maliye politikalarını, öte yandan bankalarımızı sağlam tuttuktan sonra, yapısal reformlarımıza hız verip yapısal reformlar konusunda ilerleme sağladıktan sonra, bankacılıkla ilgili günlük tedbirlerimizi, yani bu makro ihtiyati dediğimiz tedbirleri akılcı ve zamanında aldıktan sonra, bunlar hep yönetilebilir konular. Dolayısıyla dikkat etmemiz gerekiyor, aşırı kaygı, korku içerisinde olmamamız gerekiyor. Ama gerçekçi olmayan bir cesaret, hani gözü kara bir tutum içerisinde de olmamamız gerekiyor. Yani hep bir denge arayışı ve en önemlisi de güveni ön planda tutan bir ekonomi politikası. Yani hangi adım Türkiye için güveni artırır bu çok temel bir konu. Güveni baz aldıktan sonra geriye her şey kolaylaşıyor. Yani onu zaten herkes görüyor, ona göre piyasa şekilleniyor, ona göre içeride tüketim makul ölçülerde seyrediyor, bankalar korkmuyor kredi veriyor, yatırımcı korkmuyor yatırım yapıyor, ama belli ölçüler çerçevesinde. Hani bizim yalnız şu var: Elimizde önemli miktarda hani ak akçe kara gün demişlerdi ya, önemli bir kara gün enstrümanlarımız var. Yani başlı başına bankaların hani bu zorunlu karşılıklar için zaten o zaman da açıklamıştık. Yani yaklaşık herhalde 45 milyar civarında, şimdi o bir işte kara gün parası orada duruyor yani. Bu baktınız ki çok gerekli, çok bir durgunluk geliyor, hemen bunu serbest bırakırsınız kolay yani. Merkez Bankası para politikalarında daha rahat davranabilir. Ama maliye politikaları için aynı şeyi söyleyemiyorum. Bizim kamu maliyesi yönünde sıkı duruşumuzun devam etmesi gerekiyor. İki taraftan birden gevşeme, hem para politikası hem maliye politikası gevşemesi böyle bir ortamda hele hele yüksek cari açığı da dikkate aldığımızda öngörülemeyen sonuçları beraberinde getirebilir bu dönemde. </p><p>KEREM ALKİN - 2012 için o zaman Sayın Bakanım, şöyle bir model üzerinde mi çalışmalı özel sektör. Herkes 2012 bütçesi ve tabi insanlar gelecek sene için ne kadar reklam verecekler, ne kadar hane halkına mal satacaklar, sorulan soru şu: Kamu harcamalarında disiplinin daha da yoğunlaştırıldığı, buna karşılık özel sektör hane halkı ve şirketler boyutunda makul bir tüketim yatırım harcamasıyla Türkiye ekonomisinin büyümesine izin verilen, büyümesine destek olunan bir model. Bu çerçevede de en kötü senaryoda bile ekonomi yönetimi, özel sektör ağırlıklı olarak ekonomiyi minimum, tüm 2012 için yüzde 3 büyütecek bir model üzerinde mi çalışıyor? Herkes biraz bunu merak ediyor.</p><p>ALİ BABACAN- Spesifik rakam söylemekten ben çekiniyorum o yüzden. Hani yüzde 3 gibi bir rakam telaffuz ettiniz, onu ben söylemekten çekiniyorum. Çünkü dediğim gibi şu G-20 toplantıları, Dünya Bankası, IMF toplantıları, toplantılar marjında yapacağımız ikili görüşmeler önemli olacak. Yani orada ben iyice bir sezmek istiyorum, karar vericilerin kapalı kapılar ardında neler konuşuyorlar, ne yapıyorlar, ne öngörüyorlar. Bankalar, ki büyük banka patronlarıyla oturacağız onlarla bir çalışmamız olacak. G30 diye bir grup var, belki duymuşsunuzdur 30 kişilik. Ama dünya ekonomisinde merkez bankası başkanı banka patronları ve yine finans konusunda bir bakıma ak saçlılardan oluşan bir grup, o grubun bir toplantısına ben yine katılacağım özel davetli olarak. Dolayısıyla bütün oralarda biraz havayı sezmemiz gerekiyor. Yani biraz daha içeriden ve şu ağustos sonrası, tatil sonrası biraz daha insanlar hani işine yoğunlaşıp, biraz daha ders çalışıp, o ders çalıştıktan sonra ne konuşulacak, ne edilecek trendler ne, hangi ülke neyi yapabilir, neyi yapamaz bunu biraz daha sezip onda sonra çalışmalara son şeklini vermemiz gerekiyor. Fakat nereden bakarsak bakalım, özellikle bu önümüzdeki 2012 yılı için yani maliye politikasında sağlam bir duruş şart. Yani orada bir gevşemeye izin vermemiz mümkün değil. Para politikaları zaten Merkez Bankamız gayet güzel bir iş çıkarıyor. Sık sık farklı iletişim metotlarıyla ne düşündüğünü, ne öngördüğünü, hangi durumda ne yapacağını anlatıyor ve reformlar konusunda yine bizim ciddi hazırlıklarımız var. Ama şu önemli ki Sayın Başbakanımız da ifade etti birkaç sefer. Türkiye bir israf ekonomisi olmamalı, bir verim ekonomisi olmalı. Yani herkes harcamasını yaparken dikkat etmeli, aşırı borçlanmaktan kaçınmalıyız, kur riski almamalıyız. Bunlar çok temel meseleler, temel unsurlar. Yani halkımız harcama yapsın. Ama gelirine mütenasip bir harcama yapsın. Yani gelirin çok ötesinde harcama, borcu hızla artırarak harcama tabi sürdürülebilir bir durum değil. Ama biz demiyoruz ki hani kötü bir şeyler geliyor, herkes dursun saklasın parasının üzerine yatsın böyle bir durum da yok, böyle bir tablo da yok kesinlikle. Çünkü biz Türkiye’nin bütün bu türbülanstan, bütün bu olumsuz tablodan en az etkilenmesi için gerekli olan tedbirleri aldık, almaya da devam edeceğiz. Yani bu konuda şöyle dünyaya baktığımızda da tecrübe ve birikim olarak, yani hani Sayın Başbakanımız, bizler, ekonomi yönetimindeki teknik arkadaşlarımız yani şöyle bir baktığınızda yani tecrübe olarak gerçekten en uzun süre iş başında olan ve iyi günü, kötü günü gören bir bakıma gerçekten farklı sınavlardan, zorlu testlerden geçen bir ekibiz biz. Yani şu anda dünyada yani diyelim ki işte Japonya’ya bakıyorsunuz şu anda son üç yılda 6. başbakan geliyor. Diğer ülkelere bakıyorsunuz hükûmetler değişiyor, bakanlar değişiyor, başbakanlar değişiyor. Şimdi G-20 masası etrafına oturuyoruz. Yani oradaki bakanlar içerisinde Suudi Arabistanlı Bakan en kıdemli ki orada hani monarşi sistemi, yani hani farklı bir sistem. Ama ondan sonraki en kıdemli benim. Liderler zirvesine bakıyorsunuz yine Sayın Başbakanımız Suudi Arabistan Kralını saymazsak, en kıdemli, en uzun süredir iş başında olan lider. Dolayısıyla bunlar da tabi önemli. Yeni bir seçimden çıkmış olmamız, hani güçlü bir hükûmet olmamız, bir tek parti hükûmeti olmamız, Meclisle hükûmet arasında herhangi bir sorunun olmaması ki çoğu ülkede böyle sorunlar var. Bunların hepsi Türkiye için artı. Dolayısıyla gerektiği zaman, gerekeni yapabilme iradesi ve bunu ortaya koyabilecek bir hükûmet, bugün ekonomi yönetimi açısından en önemli unsur. Pek çok ülkede bu olmadığı için zaten sorunlar yaşanıyor. Dolayısıyla hani halkımızın çok şükür teveccühü bize tekrar tazelendi, yüzde 50 gibi bir yüksek oy oranıyla yeniden iş başına geldik, devam ediyoruz. Bütün hani güven göstergelerine baktığımızda, halkın güven ggöstergelerine baktığımızda gayet iyi bir tablo var ortada. Dolayısıyla Türkiye açısından böyle çok çekinecek, korkacak bir tablo yok çok şükür. Ama dikkat etmemiz gereken, herkesin ihtiyaçlı hareket etmesi gereken bir dönemde olduğumuz da bir gerçek. Böyle pespembe bir tablo ortaya koyup hiçbir sorun yoktur, hani en iyisi biziz, bizden daha iyi yani böyle hani aşırı iyimser ya da hani gerçeğin dışında bir özgüven sergilemenin de anlamı yok. Gerçekçi olacağız. Ama pek çok faktörü şöyle bir arada değerlendirdiğimizde de çok şükür Türkiye gayet olumlu bir duruşa sahip şu anda. </p><p>ÖZLEM DALGA- Sayın Bakanım, arada konuşuyorduk, bir yatırım bankası Türkiye kötü senaryoda teknik resesyona girme ihtimaliyle karşı karşıya kalabilir 2012 senesinin ilk iki çeyreği için böyle bir tahminde bulunmuş. Siz bu ihtimali yüzde kaç görüyorsunuz?</p><p> ALİ BABACAN- Biz şimdi Orta Vadeli Programla biraz daha tabii bunları detaylı ortaya koymuş olacağız ama, biz çeyrekler bazında tabii rakam vermeyeceğiz. Bizim ilk çeyrekteki büyümemiz yüzde 11, yani çok yüksek bir baz etkisi var. Yani, resesyon, teknik resesyon dediğiniz işte iki çeyrek arka arkaya sıfır ya da eksi büyümedir, mevsimsellikten arındırılmıştır ve bir önceki çeyreğe göredir. Bunun bir sürü teknik detayı var. Dolayısıyla, bu tür yorumlara şimdiden girmenin ben doğru olduğunu düşünmüyorum. Önemli olan yılın bütünüdür, genel trenddir, genel bakış açısıdır. Dolayısıyla, biz bugün itibariyle baktığımızda işte bu sene artı-eksi yüzde 6’lı bir büyüme oranı, gelecek sene için belki beşin altında ama, yine makul dünya ölçülerine göre mukayese edildiğinde oldukça iyi sayılabilecek bir büyüme oranını yakalayabileceğimizi düşünüyoruz. Bunlara ulaşmak için de elimizde oldukça fazla sayıda enstrüman var. Bu enstrümanları gerekti zaman gerektiği gibi de kullanacağımızı zaten açıkladık. </p><p>KEREM ALKİN - Ali Çağatay. </p><p>ALİ ÇAĞATAY- Şimdi cari açık cephesiyle devam etmek istiyorum. Siz çok güzel söylediniz, aşırı iyimserlik ekonomi yönetimine yakışmaz dediniz, yani bir parça ihtiyat gerekiyor. Şimdi o ihtiyatın da bazen dozunun kaçabildiğini hissediyor insanlar. Bu Uzak Doğu’dan yapılan tekstil ithalatında bunun örneklerini gördük, bir ek ithalat vergisi getirildi, güzel. Fakat beri yanda mesela daha önce konulmuş olan referans fiyat uygulaması da sürdürülüyor. Bu tıpkı İstanbul 2010 Kültür Başkenti iken benzine konulan verginin devam etmesi gibi bir şeye dönüştü. Hakikaten mesela bakıyorum oradaki insanlar ithalat yapıyorlar, hem referans fiyat, hem ek ithalat vergisi, çifte boyunduruk. Şundan dolayı önemsiyorum bu meseleyi: giyim kuşamın enflasyon sepetindeki ağırlığı hiç hafifsenemeyecek bir noktada. O fiyata doğrudan yansıtabilirler ve önümüzdeki günlerde, aylarda enflasyonda böyle yukarı yönlü kıpırdanma görebiliriz diye düşünüyorum, sadece aşırı ihtiyatlı bir soru olarak soruyorum.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="KıRMıZı, post: 381136, member: 7618"] KEREM ALKİN - Bir aramız daha olacak. O noktada da Özlem Dalga’ya dönüp, çünkü Özlem’in 2011 büyüme tahminiyle ilgili olarak bir sorusu olacaktı Sayın Bakanım. ÖZLEM DALGA- Evet. Bu yılı nasıl kapatacağız, şu anda öngörünüz nedir, onu merak ediyordum ben. Tahminler havada uçuşuyor sizin dediğiniz gibi. ALİ BABACAN- Şimdi 2012 ile ilgili bugün itibariyle baktığımızda tabi kurumlarımızın yine belki farklı farklı beklentileri var, farklı farklı tahminleri var ama, yani 2011 için yani yüzde artı-eksi, tahmin oranıyla beraber 6’lar gibi bir şey görünüyor bugün için. Ama bundan iki ay sonra baktığımızda değişebilir. Ama biz bunları daha netleştirip orta vadeli programda daha böyle nokta atış bir büyüme tahmini tabi ilan edeceğiz. Ama bugün itibariyle baktığımızda 2011 için rakam böyle gözünüyor. Dediğim gibi 2012 için de yüzde 5’in altı hiç kimse için sürpriz olmamalı, buna hazır olmalıyız. Çünkü 2012 öyle bir yıl olacak ki, yani yüzde 3-4 büyüme bile bütün dünyada ya çok iyi bir büyüme denilebilecek bir yıl yani 2012 yılı. KEREM ALKİN- Türkiye açısından söylüyorsunuz değil mi ya da genel anlamda mı söylüyorsunuz? ALİ BABACAN- Yok, genel anlamda, herhangi bir ülke için. Yani yüzde 3-4 büyüme gıpta edilecek bir rakam olacak muhtemelen 2012 yılı için. Ama Türkiye için dediğim gibi 5’in altında olması bir sürpriz olmamalı kimse için. ALİ ÇAĞATAY- Ne kadar altında mesela? ALİ BABACAN- Zor. Bugün için dediğim gibi nokta atışı rakam vermek zor. Ama Orta Vadeli Programda biz daha böyle, nokta atışı bir büyüme tahmini tabi ki ortaya koymuş olacağız. Onun için de eylül sonu, ekim başını beklemekte fayda var. SUNUCU- Sayın Bakanım, bizim hemen hemen Haziran ayı sanayi üretim rakamları Ağustos ayında açıklandıktan sonra, kendi izleyicilerimizle ve kamuoyuyla paylaştığımız ikinci çeyrek büyüme tahminimiz Bloomberg HT olarak yüzde 5,1’le, 6,2 arasında. Sizin ekibinizin önümüzdeki hafta Pazartesi günü açıklanacak olan ikinci çeyrekle ilgili büyüme tahmini nedir? BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Vallahi şimdi artık gerçek rakamı, TÜİK’in hesap ettiği rakamı çok yakın bir zamanda öğreneceğimiz için, ben şimdi orada bir tahmin vermeyeyim yani, çok yaklaştık çünkü. KEREM ALKİN - Ekibinizin bir çalışması var mı diye… ALİ BABACAN- Mutlaka var, mutlaka var ama, gerçek rakamın açıklanması çok çok yakın. Dolayısıyla onu şimdi telaffuz etmeyeyim. KEREM ALKİN - Geçen sefer biz yüzde 11’i tutturduk kanal olarak. Çünkü herkes 9,5’ları konuşuyordu Sayın Bakanım. Bu sefer 5,2 ile 6,2 arasını tutturacak mıyız. Ama eğer o gerçekleşirse zaten bütün yıl için… ALİ BABACAN- Biz 9-11 arası diyorduk, böyle geniş bir aralık veriyorduk. O öyle oldu. Ama o güzel bir büyüme. Fakat 2011 yılının ilk çeyreğine mahsus özel ve güzel bir gelişme olarak kalacak. Daha düşük rakamlara kendimizi hazırlamalıyız bundan sonra. KEREM ALKİN - Cüneyt’in sorusuna tekrar kısa bir aradan sonra geçeceğiz ama, olağanüstü bir yağmur var. Ve o yağmur çerçevesinde de bankalarla ilgili olarak iki soru var. Kalan kısa süre içerisinde onunla ilgili cevaplarınızı almak isterim. Bir tanesi banka komisyonları ve ücretlendirmeyle ilgili. İzleyicilerimiz diyorlar ki, Sayın Bakanımızın bu konuda aslında bankalara yönelik uyarısı olmuştu. ALİ BABACAN- Doğru. KEREM ALKİN - Ama biz hala kredi kartı komisyonu ya da bankamatik kartı komisyonu hatta sanal kart komisyonu hala ciddi bedeller ödüyoruz. Yani bu konuda ne yapmamız lazım tüketici olarak? Bir de biliyorsunuz şu İsviçre Frangı ve Japon Yeni cinsinden kredi kullananların ciddi mağduriyet çığlıkları var, Sayın Bakanım. ALİ BABACAN- Kredi kartı komisyonlarının çerçevesi yasayla belirlenmiş durumda. Orada bankaların yapabileceklerinin sadece bir sınırı var. Ama onun haricinde bankaların aracılık maliyetleriyle ilgili tahsil ettikleri tutarlar, tabi bankadan bankaya değişiyor. Şimdi biz bunu ilk aşamada ne yaptık? BDDK’nın web sitesinde tüm bankaların farklı kategorilerde almış olduğu ücretleri yayınlayarak bir bakıma rekabet ortamını biraz sağlamaya yönelik bir adımı atmış olduk. Yani BDDK’nın da web sitesine girildiğinde hangi bankanın, hangi tür işlemden ne kadarlık bir ücret aldığı artık açıkça görünüyor ve bankalar bunu BDDK’ya bildirmek zorunda. Kendi web sitesiyle, BDDK’nın web sitesindeki arasındaki o linki de kurmak zorunda. Şimdi vatandaşlarımız girecek bakacak, hangi işlem için hangi banka daha düşük bir ücret talep ediyorsa, o bankaya doğru yönlendirecek. Bu rekabetin bir miktar faydalı olacağını düşünüyoruz. KEREM ALKİN - Bu BDDK’nın web sitesinde var. ALİ BABACAN- BDDK’nın web sitesinde. Bununla ilgili BDDK hazırlıkları yaptı bitirdi ve yanılmıyorsam da başladı ya da bugünlerde başlayacak. Yani o artık o konuda daha şeffaflık var. Yani bankaya gittikten sonra hani parayı götürüyorsunuz ya da talimatı götürüyorsunuz banka şubesine. O anda karşınıza diyelim ki 80 lira bir ücret çıkıyor. Artık o noktadan sonra banka seçmeniz, karar değiştirmeniz kolay değil, mecburen onu ödüyorsunuz. Ama halkımız bundan sonraki dönemde işlem yapmadan önce girecek BDDK’nın web sitesine, banka banka karşılaştıracak. Hani hangi banka genelde daha düşük ücret alıyorsa muhtemelen o bankayla çalışmayı tercih edecek ve bankalar da rekabet çerçevesinde mümkün olduğunca bu ücretlerini makul seviyelerde tutmaya çalışacaklar şu andaki yaklaşımımız bu. Ama hani bu da yeterli olmazsa, hani bunun da üzerinde katı düzenlemeler gerekirse bu da belki ileride düşünülebilir. Ama şunu da unutmamak lazım ki, biz bir anlamda bankaların bilançosunu korumamız lazım. Yani bankaların bilançolarının sağlamlığı da tüm sektör açısından önemli. Malum faizlerin düşmesiyle beraber bankaların faiz gelirleri çok çok düştü, yani faizden elde ettikleri kar düştü. Dolayısıyla faiz dışı gelirler, bu aracılıkla ilgili yaptıkları tahsilatlar da banka bilançoları açısından önemli ve sağlamlaştırıcı bir unsur. Yani bunu yaparken de tabi bankaların bünyelerini zayıflatıcı, bankaların sermayelerini bir bakıma zayıflatıcı bir adım atmaktan da kaçınmamız lazım, o dengeyi de iyi tutturmamız lazım. Aksi halde bankalarla ilgili bir sorun yaşandığında da bunu toplum olarak, millet olarak bedelini çok ağır ödüyoruz. Bunu da birkaç kere tecrübe etti Türkiye; 1994 ve 2001 krizlerinde. KEREM ALKİN - Japon Yeni ve İsviçre Frangı… ALİ BABACAN- Japonya Yeni ve İsviçre Frangı şöyle: Bir dönem tüketici kredilerinden az bir miktar, çok değil bu, toplam içerisinde çok düşük bir yüzde. Bir miktar bunlar kullandırıldı. Fakat biz biliyorsunuz 2009’da bunu yasakladık. Çünkü ne oluyordu? Halkımız faizleri düşük olduğu için, bakıyor Türk Lirası faizine bakıyor, diyelim ki İsviçre Frangına ya da Japonya’nın faizine bakıyor, ya bu kadar faizi niye ödeyeyim diyor, daha düşük faizle borçlanırım diyor. Ama burada ana paradaki kur riskini tabi üstlenmiş oluyor. Yani Yen’le Türk Lirası’nın kurunun sabit olacağı diye bir şey yok. Frankla Türk Lirası’nın sabit duracağı diye de bir şey yok. Dolayısıyla hani düşük faiz cazip gibi görünüyor, ama ciddi kur riskine girdi bazı vatandaşlarımız ve onun da maalesef olumsuz sonuçları oldu. Ama biz 2009’dan itibaren bunu yasakladık. Artık 2009’dan itibaren tüketici kredileri tamamen Türk Lirası. Türkiye’de başka para birimi cinsinden gidip birisi kredi istese, bankalar vermez, banka vermek istese tüketici alamaz. Kanunen, yani hukuki zemin olarak yasaklamış durumdayız bunu. KEREM ALKİN - Sorular şöyle: Kamu otoritesi aramızı yapamaz mı diyorlar aslıda izleyiciler. Yani hani şunlar TL’ye dönüştürülse bir formül bulunsa, bankalar biraz kardan fedakarlık etse, biz de fedakarlık etsek de bu mağduriyetten kurtulsak. ALİ BABACAN- Şimdi problem şurada: Biliyorsunuz bankaların bilançoları döviz açısından, döviz pozisyonları açısından başa baş noktada tutmak mecburiyetinde bankalar. Yani ne kadarlık döviz borçları varsa, o kadarlık da döviz alacakları var. Kur riski almaları bankaların yasak. Onu BDDK düzenliyor, denetliyor. Dolaysıyla bankaların hani Yen alacağı var ama, bankanın kendisinin de Yen borcu var. Dolayısıyla banka gidip de kendi Yen borcunu, kendi borçlusuyla anlaşabilecek mi, burada öyle bir sorun ortaya çıkıyor. Yoksa sadece tüketiciyle banka arasında olan bir şey olsa neyse ama, banka o Yen krediyi verirken, muhtemelen başkasından da Yen borçlandı da verdi bu krediyi. Dolayısıyla bankaların kar haddi içerisinde, bankalar belki sadece o kar kısmından bir miktar fedakarlık bilmiyorum yaparlar mı, bunlar tabi karşılıklı konuşulması gereken konular. Ama sen benim Yen borcumu eski kurdan Türk Lirası’na çevir, eski kurdan dolara çevir, o zaman banka bunu kiminle çözecek, kiminle halledecek karşı tarafta. Tabi bunlar da önemli soru işaretleri. KEREM ALKİN - Kısa bir ara ve her zaman olduğu gibi Cüneyt Başaran’ın sorusuyla kaldığımız yerden devam edeceğiz, bizden ayrılmayın. KEREM ALKİN - Sayın Bakanımızla kaldığımız yerden devam ediyoruz. Cüneyt Başaran, bir hararetli sohbetin içindeydik Sayın Bakanımızla. O kaldığımız noktadan izleyicilerimizle değerlendirmeyi takip edelim. CÜNEYT BAŞARAN- Sayın Bakanım, aslında ilk iki turun sonunda biraz sizin ağzınızdan 2011’in sonunu ve özelikle 2012’nin hem enflasyon konusunda, hem de öbür taraftan büyüme konusunda netleştiğini, daha doğrusu ihtimalleri sizin ağzınızdan duyduk. Bir problem yaratmayacak enflasyon beklentisi var hükûmetin 2012 için Merkez Bankası’nın öngörüleriyle ve yüzde 5’in altında bir büyümenin de sürpriz olmaması gerektiği 2012 için ifade ettiniz. Şimdi bu noktada bir ayak kalıyor, o da cari açık noktası. 70 milyar Doların üzerinde muhtemelen tamamlayacağımız bir 2011 cari açık rakamı ve 2012’de Merkez Bankamız diyor ki, merak etmeyin bu soğuma tek başına gelmeyecek, bunun artıları da var, artılarından bir tanesi de cari açık da düşecek. Ama orada şu sorular çok öne çıkıyor? Tamam cari açık daralacak ama, bunun ithalat ve daralacak kısmını anlıyoruz, çünkü bizim harcamalarımız azalacak. Fakat özellikle Avrupa yangın yerine döner, sizin bahsettiğiniz o İtalyan faizleri 6’lara gelir, ciddi bir bunalım olursa, en büyük ticaret partnerimiz olan Avrupa böyle bir soğumaya girerse, ithalattan aldığımızı ihracattan da verir ve hem küçülen bir ekonomi, hem de gayri safi milli hasıla oranı çok da düşmemiş bir cari açıkla kalabilir miyiz, bu senaryo üzerinde düşünüyor mu hükûmet, diye de sorular geliyor. ALİ BABACAN- Bunlar tabi hep haklı sorular ve haklı kaygılar bana göre. Ancak şu var ki, bizim cari açığımızın yüksek seyretmeye başladığı dönemle, bugünü mukayese ettiğiniz zaman, öncelikle özellikle ithalat bağlantılı olarak daha değeri düşmüş bir Türk Lirası var bugün, yani daha yüksek bir kur var. İhracat üzerindeki etkisi çok değil kurun. Yani böyle iddia edildiği kadar işte kur yükseldi ihracat arttı öyle birebir güçlü bağlantı yok orada. Yani ihracatın en önemli faktörü, mal sattığınızda ülkelerin iç pazarı. Kendi iç pazarlarında işler iyiyse bizim işler kolaylaşıyor, yoksa zorlaşıyor. Aksi halde yani ihracatçının aynı zamanda bir döviz borçlusu olduğunu, ihracatçının aynı zamanda pek çok girdisini döviz bazında ithal ettiğini ya da içeriden temin ettiğini de unutmamak gerekiyor. Ancak içeride tüketilen ürünlere, yani tüketim ürünlerine özellikle ithal edilen tüketim ürünlerine baktığınız zaman tabi tablo biraz daha farklı. Yani dışarıdan ithal edilip içeride tüketilen ürünlerin fiyatları kurla beraber ciddi ölçüde bugün itibariyle değişmiş durumda. Dolayısıyla bir kur etkisini orada özellikle ithalat tarafında görmeye başladık, bundan sonra daha da belki göreceğiz önümüzdeki günlerde. Öte yandan genel anlamda ekonominin büyüme hızının düşmesi, iç taleple ilgili yavaşlama sinyalleri ki, bunlar ciddi sinyaller. Bunlar da yine bizim cari açık üzerinde olumlu etkiler gösterecek. Yani biz gelecek senenin cari açığını, bu senenin cari açığından daha düşük bir rakam, nominal olarak da milli gelire oranla da daha düşük bir rakam olarak bekliyoruz. Şimdi bizim ayrıca şu anda üzerinde çalışmakta olduğumuz yapısal tedbirler de devreye girdiğinde, bununla ilgili ki yapısal yönü var, daha maliye politikalarıyla alakalı bazı unsurlar olacak üzerinde çalıştığımız. Dolayısıyla bütün bunlarla devreye girdiğinde, yani ilave tedbirler de devreye girdiğinde bir cari açığın önümüzdeki dönemde böyle basamak basamak bir düşme trendinde olacağını tahmin ediyoruz. Yine tam nokta atış rakamlarımız Orta Vadeli Programla ortaya konmuş olacak. Şimdi bu, şu açıdan önemli: Bugün dünyada bir likidite bollu var. Dolayısıyla cari açığın finansmanıyla ilgili bugün için bir sorunumuz yok ve öyle görünüyor ki, Amerikan Merkez Bankası bu şekilde devam ettiği sürece, Avrupa Merkez Bankası bu şekilde devam ettiği sürece, yani birkaç yıl daha dünyada bir likidite bolluğu yaşanacak. Dolayısıyla bizim cari açık ne kadar yüksek de seyretse, bunun finansmanıyla ilgili bir problem, ciddi bir risk bugün itibariyle görünmüyor. Kaldı ki bakıyoruz işte Türkiye’nin dış borçlanmayla ilgili risk göstergelerine, isterseniz CDS Spread’lerine bakın, şu anda Türkiye’nin 238 baz puan. Bugün akşam, daha doğrusu bugün bu sabah itibariyle akşam raporuna bakalım, yine çok farklı rakamlar değil. İşte 233. Akşam biraz daha düşmüş, 233 baz puan. Bu bizim 5 yıllık CDS Spread’imiz. CÜNEYT BAŞARAN- İtalya’nın 455’te örnek göstermek gerekirse. ALİ BABACAN- İtalya’nın CDS Spread’i 435 baz puan, yüzde 2 ya da 200 baz puan üzerimizde. Yine Spread’a bakarsak, yani Alman Tahvilleriyle, Türk Tahvillerini ve İtalyan Tahvillerinin farklarına şöyle bir bakacak olursak, örneğin iki yıllıkta Türk Tahvillerinin farkı 228 baz puan, İtalyan Tahvillerinin 338 baz puan. Bu da Alman Tahvilleriyle bizim tahvillerin ya da İtalyan Tahvillerin farklı. Dolayısıyla biz bu bizim döviz borçlanmamızın risk göstergelerine baktığımızda piyasanın da burada ciddi bir risk görmediğini bize gösteriyor bu rakamlar. Dolayısıyla bu sadece bizim analizimiz değil, piyasa oyuncularının da beklentisi bu yönde. Peki ileride ne olacak? İleride hani iki sene sonra, üç sene sonra, hani gün gelip de bu fazla likidite piyasadan çekilmeye başlandığında Avrupa Merkez Bankası ve Amerikan Merkez Bankası faiz yükseltmeye başladığında bizim cari açığa finansmanımız belki biraz daha zor olabilecek ileride. Ama işte biz o günlere bugünden hazırlanabilmek için zaten böyle basamak basamak tedricen cari açığı düşürecek bir Orta Vadeli Program ortaya koymak istiyoruz. Şunu da tabi bir parantez açıp söylemek lazım. Likiditenin bu kadar bol olduğu ve finansmanın bu kadar ucuz olduğu bir dönemde yani biraz cari açık verip bunu finanse ediyor olmak çok da kötü bir şey değil. Yani orada bir fırsat penceresi olarak da belki değerlendirilebilir ama, bunu çok fazla böyle büyük puntolarla üzerini, altını çizerek falan söylemek istemiyorum. Sadece bir parantez içi bir değerlendirme olarak bir kenara koyalım. Yani bir fırsat gibi de değerlendirilebilir. Ama burada bizim için önemli olan orta, uzun vadeli bir bakış açısıdır. Uzun vadede Türkiye’nin istikrarıdır. Dolayısıyla uzun vadede Türkiye’nin daha makul seviyelerde bir cari açıkla devam ediyor olması önemlidir. Yoksa biz sürekli yüzde 9-10 cari açık verelim, buna göre bir program yapalım, bunu biz ilelebet finanse edebiliriz nasıl olsa gibi bir yaklaşım çok da gerçekçi değil. Yani o da er ya da geç bir sorun olarak bu gelir bize döner. Dolayısıyla dikkat etmemiz gerekiyor, aşırı frenden kaçınmamız gerekiyor. Ama kontrolsüz bir şekilde hızlanmaya da girmememiz gerekiyor. Yani dediğim gibi, baştan da söylediğim gibi böyle manuel bir gün gün işi yönetecek bir ekonomi politikası yaklaşımı gerekiyor bu günlerde. CÜNEYT BAŞARAN- Neydi Sayın Bakanım, çok özür dilerim Hocam. Normal şartlar altındaki, çok zor normal şartlardan bahsetmek ama, Türkiye’nin sürdürebileceği cari açık rakamı? ALİ BABACAN- Vallahi o, dünya konjonktürüyle çok alakalı. İşte kim derki mesela yüzde 9-10 cari açık vereceksiniz ve bu bir sorun olarak algılanmayacak yani. Şimdi bugün öyle bir ortamdayız demek ki. Yani yüzde 9-10 civarında bir cari açığımız olacak bu sene ve Spread’larımız hala çok düşük. Kimse bir risk alanı olarak görmüyor bunu şu anda yani. Ama öyle bir konjonktür gelir ki, yani yüzde 5-6 bile yüksek olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla biraz da genel konjonktürle ilgili, ancak şu var ki biz maliye politikalarını sağlam tuttuktan sonra maliye politikalarını, öte yandan bankalarımızı sağlam tuttuktan sonra, yapısal reformlarımıza hız verip yapısal reformlar konusunda ilerleme sağladıktan sonra, bankacılıkla ilgili günlük tedbirlerimizi, yani bu makro ihtiyati dediğimiz tedbirleri akılcı ve zamanında aldıktan sonra, bunlar hep yönetilebilir konular. Dolayısıyla dikkat etmemiz gerekiyor, aşırı kaygı, korku içerisinde olmamamız gerekiyor. Ama gerçekçi olmayan bir cesaret, hani gözü kara bir tutum içerisinde de olmamamız gerekiyor. Yani hep bir denge arayışı ve en önemlisi de güveni ön planda tutan bir ekonomi politikası. Yani hangi adım Türkiye için güveni artırır bu çok temel bir konu. Güveni baz aldıktan sonra geriye her şey kolaylaşıyor. Yani onu zaten herkes görüyor, ona göre piyasa şekilleniyor, ona göre içeride tüketim makul ölçülerde seyrediyor, bankalar korkmuyor kredi veriyor, yatırımcı korkmuyor yatırım yapıyor, ama belli ölçüler çerçevesinde. Hani bizim yalnız şu var: Elimizde önemli miktarda hani ak akçe kara gün demişlerdi ya, önemli bir kara gün enstrümanlarımız var. Yani başlı başına bankaların hani bu zorunlu karşılıklar için zaten o zaman da açıklamıştık. Yani yaklaşık herhalde 45 milyar civarında, şimdi o bir işte kara gün parası orada duruyor yani. Bu baktınız ki çok gerekli, çok bir durgunluk geliyor, hemen bunu serbest bırakırsınız kolay yani. Merkez Bankası para politikalarında daha rahat davranabilir. Ama maliye politikaları için aynı şeyi söyleyemiyorum. Bizim kamu maliyesi yönünde sıkı duruşumuzun devam etmesi gerekiyor. İki taraftan birden gevşeme, hem para politikası hem maliye politikası gevşemesi böyle bir ortamda hele hele yüksek cari açığı da dikkate aldığımızda öngörülemeyen sonuçları beraberinde getirebilir bu dönemde. KEREM ALKİN - 2012 için o zaman Sayın Bakanım, şöyle bir model üzerinde mi çalışmalı özel sektör. Herkes 2012 bütçesi ve tabi insanlar gelecek sene için ne kadar reklam verecekler, ne kadar hane halkına mal satacaklar, sorulan soru şu: Kamu harcamalarında disiplinin daha da yoğunlaştırıldığı, buna karşılık özel sektör hane halkı ve şirketler boyutunda makul bir tüketim yatırım harcamasıyla Türkiye ekonomisinin büyümesine izin verilen, büyümesine destek olunan bir model. Bu çerçevede de en kötü senaryoda bile ekonomi yönetimi, özel sektör ağırlıklı olarak ekonomiyi minimum, tüm 2012 için yüzde 3 büyütecek bir model üzerinde mi çalışıyor? Herkes biraz bunu merak ediyor. ALİ BABACAN- Spesifik rakam söylemekten ben çekiniyorum o yüzden. Hani yüzde 3 gibi bir rakam telaffuz ettiniz, onu ben söylemekten çekiniyorum. Çünkü dediğim gibi şu G-20 toplantıları, Dünya Bankası, IMF toplantıları, toplantılar marjında yapacağımız ikili görüşmeler önemli olacak. Yani orada ben iyice bir sezmek istiyorum, karar vericilerin kapalı kapılar ardında neler konuşuyorlar, ne yapıyorlar, ne öngörüyorlar. Bankalar, ki büyük banka patronlarıyla oturacağız onlarla bir çalışmamız olacak. G30 diye bir grup var, belki duymuşsunuzdur 30 kişilik. Ama dünya ekonomisinde merkez bankası başkanı banka patronları ve yine finans konusunda bir bakıma ak saçlılardan oluşan bir grup, o grubun bir toplantısına ben yine katılacağım özel davetli olarak. Dolayısıyla bütün oralarda biraz havayı sezmemiz gerekiyor. Yani biraz daha içeriden ve şu ağustos sonrası, tatil sonrası biraz daha insanlar hani işine yoğunlaşıp, biraz daha ders çalışıp, o ders çalıştıktan sonra ne konuşulacak, ne edilecek trendler ne, hangi ülke neyi yapabilir, neyi yapamaz bunu biraz daha sezip onda sonra çalışmalara son şeklini vermemiz gerekiyor. Fakat nereden bakarsak bakalım, özellikle bu önümüzdeki 2012 yılı için yani maliye politikasında sağlam bir duruş şart. Yani orada bir gevşemeye izin vermemiz mümkün değil. Para politikaları zaten Merkez Bankamız gayet güzel bir iş çıkarıyor. Sık sık farklı iletişim metotlarıyla ne düşündüğünü, ne öngördüğünü, hangi durumda ne yapacağını anlatıyor ve reformlar konusunda yine bizim ciddi hazırlıklarımız var. Ama şu önemli ki Sayın Başbakanımız da ifade etti birkaç sefer. Türkiye bir israf ekonomisi olmamalı, bir verim ekonomisi olmalı. Yani herkes harcamasını yaparken dikkat etmeli, aşırı borçlanmaktan kaçınmalıyız, kur riski almamalıyız. Bunlar çok temel meseleler, temel unsurlar. Yani halkımız harcama yapsın. Ama gelirine mütenasip bir harcama yapsın. Yani gelirin çok ötesinde harcama, borcu hızla artırarak harcama tabi sürdürülebilir bir durum değil. Ama biz demiyoruz ki hani kötü bir şeyler geliyor, herkes dursun saklasın parasının üzerine yatsın böyle bir durum da yok, böyle bir tablo da yok kesinlikle. Çünkü biz Türkiye’nin bütün bu türbülanstan, bütün bu olumsuz tablodan en az etkilenmesi için gerekli olan tedbirleri aldık, almaya da devam edeceğiz. Yani bu konuda şöyle dünyaya baktığımızda da tecrübe ve birikim olarak, yani hani Sayın Başbakanımız, bizler, ekonomi yönetimindeki teknik arkadaşlarımız yani şöyle bir baktığınızda yani tecrübe olarak gerçekten en uzun süre iş başında olan ve iyi günü, kötü günü gören bir bakıma gerçekten farklı sınavlardan, zorlu testlerden geçen bir ekibiz biz. Yani şu anda dünyada yani diyelim ki işte Japonya’ya bakıyorsunuz şu anda son üç yılda 6. başbakan geliyor. Diğer ülkelere bakıyorsunuz hükûmetler değişiyor, bakanlar değişiyor, başbakanlar değişiyor. Şimdi G-20 masası etrafına oturuyoruz. Yani oradaki bakanlar içerisinde Suudi Arabistanlı Bakan en kıdemli ki orada hani monarşi sistemi, yani hani farklı bir sistem. Ama ondan sonraki en kıdemli benim. Liderler zirvesine bakıyorsunuz yine Sayın Başbakanımız Suudi Arabistan Kralını saymazsak, en kıdemli, en uzun süredir iş başında olan lider. Dolayısıyla bunlar da tabi önemli. Yeni bir seçimden çıkmış olmamız, hani güçlü bir hükûmet olmamız, bir tek parti hükûmeti olmamız, Meclisle hükûmet arasında herhangi bir sorunun olmaması ki çoğu ülkede böyle sorunlar var. Bunların hepsi Türkiye için artı. Dolayısıyla gerektiği zaman, gerekeni yapabilme iradesi ve bunu ortaya koyabilecek bir hükûmet, bugün ekonomi yönetimi açısından en önemli unsur. Pek çok ülkede bu olmadığı için zaten sorunlar yaşanıyor. Dolayısıyla hani halkımızın çok şükür teveccühü bize tekrar tazelendi, yüzde 50 gibi bir yüksek oy oranıyla yeniden iş başına geldik, devam ediyoruz. Bütün hani güven göstergelerine baktığımızda, halkın güven ggöstergelerine baktığımızda gayet iyi bir tablo var ortada. Dolayısıyla Türkiye açısından böyle çok çekinecek, korkacak bir tablo yok çok şükür. Ama dikkat etmemiz gereken, herkesin ihtiyaçlı hareket etmesi gereken bir dönemde olduğumuz da bir gerçek. Böyle pespembe bir tablo ortaya koyup hiçbir sorun yoktur, hani en iyisi biziz, bizden daha iyi yani böyle hani aşırı iyimser ya da hani gerçeğin dışında bir özgüven sergilemenin de anlamı yok. Gerçekçi olacağız. Ama pek çok faktörü şöyle bir arada değerlendirdiğimizde de çok şükür Türkiye gayet olumlu bir duruşa sahip şu anda. ÖZLEM DALGA- Sayın Bakanım, arada konuşuyorduk, bir yatırım bankası Türkiye kötü senaryoda teknik resesyona girme ihtimaliyle karşı karşıya kalabilir 2012 senesinin ilk iki çeyreği için böyle bir tahminde bulunmuş. Siz bu ihtimali yüzde kaç görüyorsunuz? ALİ BABACAN- Biz şimdi Orta Vadeli Programla biraz daha tabii bunları detaylı ortaya koymuş olacağız ama, biz çeyrekler bazında tabii rakam vermeyeceğiz. Bizim ilk çeyrekteki büyümemiz yüzde 11, yani çok yüksek bir baz etkisi var. Yani, resesyon, teknik resesyon dediğiniz işte iki çeyrek arka arkaya sıfır ya da eksi büyümedir, mevsimsellikten arındırılmıştır ve bir önceki çeyreğe göredir. Bunun bir sürü teknik detayı var. Dolayısıyla, bu tür yorumlara şimdiden girmenin ben doğru olduğunu düşünmüyorum. Önemli olan yılın bütünüdür, genel trenddir, genel bakış açısıdır. Dolayısıyla, biz bugün itibariyle baktığımızda işte bu sene artı-eksi yüzde 6’lı bir büyüme oranı, gelecek sene için belki beşin altında ama, yine makul dünya ölçülerine göre mukayese edildiğinde oldukça iyi sayılabilecek bir büyüme oranını yakalayabileceğimizi düşünüyoruz. Bunlara ulaşmak için de elimizde oldukça fazla sayıda enstrüman var. Bu enstrümanları gerekti zaman gerektiği gibi de kullanacağımızı zaten açıkladık. KEREM ALKİN - Ali Çağatay. ALİ ÇAĞATAY- Şimdi cari açık cephesiyle devam etmek istiyorum. Siz çok güzel söylediniz, aşırı iyimserlik ekonomi yönetimine yakışmaz dediniz, yani bir parça ihtiyat gerekiyor. Şimdi o ihtiyatın da bazen dozunun kaçabildiğini hissediyor insanlar. Bu Uzak Doğu’dan yapılan tekstil ithalatında bunun örneklerini gördük, bir ek ithalat vergisi getirildi, güzel. Fakat beri yanda mesela daha önce konulmuş olan referans fiyat uygulaması da sürdürülüyor. Bu tıpkı İstanbul 2010 Kültür Başkenti iken benzine konulan verginin devam etmesi gibi bir şeye dönüştü. Hakikaten mesela bakıyorum oradaki insanlar ithalat yapıyorlar, hem referans fiyat, hem ek ithalat vergisi, çifte boyunduruk. Şundan dolayı önemsiyorum bu meseleyi: giyim kuşamın enflasyon sepetindeki ağırlığı hiç hafifsenemeyecek bir noktada. O fiyata doğrudan yansıtabilirler ve önümüzdeki günlerde, aylarda enflasyonda böyle yukarı yönlü kıpırdanma görebiliriz diye düşünüyorum, sadece aşırı ihtiyatlı bir soru olarak soruyorum. [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
Ülkemizin kuzeyindeki deniz hangisidir? (bitişik yazınız)
Cevapla
Forumlar
Eğlence
Röportajlar
Siyasetçilerle Röportajlar
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın Röportajı
Top