• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Bir İntihar Öyküsü

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bir İntihar Öyküsü

Ruth Cavan


Bir bahar sabahı, Albert Cummings bir iş randevusunu kaçırınca, arkadaşları onu, Black Belt mahallesindeki evinde aramaya geldiler. Dairesinde, cesedini buldular. Uykudayken vurulmuş ve ölmüştü. Görünüşe göre yanında yatan kız, önce onu sonra da kendini vurmuştu. Marion Blake, ölümünden önceki son yedi yılını kapsayan ayrıntılı ve kısıtlamasızca yazılmış bir günlük bırakmıştı. Bu defterin yaprakları arasında, fırtınalı dönemleri, Marion'un sorunlara karşı tipik reaksiyonlarını ve intihar etmeye yavaş yavaş karar verişini izleyebilirdiniz.

Günlükte yazılmamış olan bilgiler de soruşturma sonucunda elde edilmiştir. Marion, lise mezunuydu; annesi, zengin bir tüccar olan babasından boşanmıştı. Evleninceye kadar annesi ve kızkardeşiyle beraber yaşayan Marion, babasıyla ilişkisini de kesmemişti. Evlenmeden önce, Chicago'da orta sınıftan ailelerin yerleştiği bir bölgede yaşıyordu.

Bir bahar günü, Thomas Whitford adında genç bir memurla, bir okul partisinde tanıştı ve beş ay sonra onunla evlendi. Evlendiğinde ondokuz yaşındaydı. İkisinin de daha önce yaşadıkları düzenli mahallelerden çok farklı bir semte yerleştiler. Evleri, 45. cadde yakınında sık sık kiracı değiştiren bir apartmandaydı ve barları, kabareleriyle pek iyi şöhreti olmayan bir bölgedeydi.

Anılarını yazması, Marion'un evlenmesinden iki ay sonrasına rastlıyor. Kabaca üç bölüme bölünen bu günlük hemen hemen 50.000 kelime uzunluktaydı ve bir kısmını aşağıda okuyacaksınız. Bu üç bölüm şöyle sıralanabilir:

a Marion'un evlilik hayatı; akli dengesizlik ve boşanmayla bitti.

b Geçici flörtlerle dolu düzensiz bir dönem.

c Albert Cunımings'in sevgilisi olarak yaşadığı daha uzunca bir dönem; evlilik hayatındaki düzen vardı ama evliliğin verdiği güven yoktu.

1912'nin sonlarında yazdıkları, Marion'un sevilme ihtiyacını, para sıkıntısını ve Tom'la olan kavgalarını yansıtıyor. Durmadan, ufak değişiklerle şu cümleleri tekrarlamıştır. 'Ah, kocam ne kadar çok sevilmek istediğimi bir bilseydi. Ona söylüyorum ama beni ciddiye almıyor, ben her an sevilmek istiyorum'. Bu sabah para yüzünden tartıştık. Ah nasıl, bir arada, hiçbir kötü söz sarf etmeden mutlu yaşamak isterdim!

'Ters konuşması ve kayıtsızlığıyla kalbimi kırıyor. Her defasında aramızdaki uçurum daha büyüyor. Onu daha az seviyor değilim ama daha çok da sevmiyorum. Tanrım, onu uyandır, her zaman nazik ve düşünceli olmasını sağla. Bazen bu kadar sinirli olması, hasta olduğundan mı, yoksa aslında suçlu olan ben miyim? Her zaman, kocamla geçinemezsem bunun sebebinin annemle yaptığımız kavgalar olacağını söylerdim. Ama yanılmış olduğumu biliyorum, eğer öyleyse neden Tanrı yaşamama izin vermiyor? Şimdi yaşamak benim için dayanılmaz bir hal aldı ve eğer durum düzelmezse, bir şeyler olacak."

Kavgaların bir kısmı Marion'un davranışları yüzünden çıkıyordu, özellikle kocasının ailesine karşı tutumları yüzünden... Marion'un sevdiği ama Tom'un annesinin sevmediği bir akraba geldiğinde:

"Hepimiz içmiştik, Tom sarhoş olduğumu söyledi; ama değildim. Yalnızca kendimi iyi hissediyordum. Annesinin beni görmesini isterdim. Ona da iyi gelecekti.....Tom'un ailesinin yanında bir melek gibi davranmaktan bıktım. Ona, şimdiye kadar düşünüp de söyleyemediğim pek çok şey söyledim. Neyse, artık bu konuda neler hissettiğimi bilmesi gerekir. Yine de, şehir dışında oturmak isterdim; akrabalarla yalnızca yazışırdık. Bu da bana yetiyordu."

Günlükte bu yakınmaların ve kavgaların arasında yer yer Tom'la sevişmelerinden ve günlük hayatın önemsiz olaylarından bahsediliyordu.

1913'ün başlarında, Marion çocuk düşürdü ama bu, kendisini ve Tom'u fazla etkilemedi. Bunu, Tom'un şefkati ve mutlulukla geçen bir dönem izledi. Ekonomik sıkıntılar ve Tom'un iş bulamaması yüzünden iki tarafın ailesi de yardım ediyordu. Bu arada restoranlardan ve marketlerden küçük çapta hırsızlıklar da yapıyorlardı. Marion, iş bulmanın şart olduğunu düşünüyordu ve erkek giyim mağazalarının birinde işe girdi, bu arada Tom için birkaç şey tırtıklamayı umuyordu.

Aynı yıl içinde Marion'la Tom'un ailesi arasındaki gerginlik artmaktaydı.

"Tom'la birbirimize karşı tamamen kayıtsız olduğumuza karar verdik. Onunla birlikteliğim nasıl sona erecek acaba? Cumartesi akşamı saat 7den beri birşeyler eksildi, koptu. Bana annesiyle babasından bahsedişi, kendimi hırsız gibi (aslında öyleyim ya!) veya suçlu gibi hissetmeme ve onlara layık olmadığımı düşünmeme neden oluyor."

Birkaç gün sonra da şöyle yazmış:

"Tom'a ne yapmak istediğini sordum, o da ayrılmamızı önerdi. Birden, bunun benim için ne anlama geldiğini farkettim ve delirecek gibi oldum. Şimdi, onunla beraberken mutsuzum ama onsuz ne yapacağım ben?"

"Kalbinin derinliklerinden, bencil olduğumu; çünkü ona yardım etmediğimi düşündüğünü biliyorum. Galiba aslında öyleyim ama küçük evimde bütün gün amaçsızca dolaşmayı çok seviyorum; burası bizim, ikimizin yuvası."

191314. Evleneli bir yıl olmuş. Marion yazıyor: "Tom ve ben hergün gittikçe birbirimizden uzaklaşıyoruz. Bu kimin hatası? Ben her zaman sevmeye ve sevilmeye hazırım, ama Tom gazetelerdeki beyzbolla ilgili yazılan kesmekle öylesine meşgul ki, değerli zamanını beni öpmekle ziyan etmiyor. Bundan bir yıl sonra bu deftere neler yazacağımı veya yazmak için burada olabilecek miyim diye çok merak ediyorum."

Daha önce bahsi geçen gerilimler devam ediyordu. Evliliğinin ikinci yılında Marion rastgele seçtiği erkeklerle 'şov'lar sergilemiş, Tom da kuvvet gösterisine girişmişti. Ara sıra bu tatsızlıklar unutuluyor, birarada mutlu oluyorlardı.

1915 Şubat'ındaki yaşgününde, tahminen 2.5 yıllık evli olan Marion şöyle yazmış: "Gelecek yıl burada, yazmıyor olmayı umuyorum."

Evliliğin üçüncü yılı tamamlanmak üzereyken Tom evi terketti ve ailesiyle yaşamaya başladı, ama bu ayrılık birkaç gün sürdü. O yokken, Marion bir başka adamla buluştu. Tom döndükten kısa bir süre sonra Marion sigaraya başladı, bu da ikisi arasında çekişmelere neden oldu.

1916 Ocağının başlan Marion için zor bir dönem oldu; sık sık ölmeyi istiyordu. Tom ona, başka bir kadınla bir gece geçirdiğini itiraf etti.

"Tek düşüncem, her şeyin çok haksız olduğu. Daha çok yaşamak istemiyorum, artık dayanamayacağım. Bütün bunlardan uzaklara kaçmak istiyorum. Artık kimse bana telefon bile etmiyor. Geçen akşam VVilson caddesine doğru yürüdük ve bütün yol boyunca birbirimiz hakkında düşündüklerimizi ve Tom'un beni ilk defa gördüğü x restoranını konuştuk. O gece bir kadınla beraber olduğunu söyledi.....Hayatımda ilk defa öldürmek

istedim; o kadının kalbine bir bıçak saplamak istedim. Aslında o masum. Tom'un evli olduğunu bilmiyordu; bilse bile benim suçlayacağım kişi o değildi. Bütün hata Tom'un. Duyduğum his, acaba kıskançlık mı? Zannetmiyorum. Bu sadece tüm inşan ırkına, onun fikirlerine ve haksızlıklarına karşı duyduğum tiksintiydi. Bu erkeklerin dünyası; onlar yarattıkları için de idare onlarda. Kadınlar yalnızca, onların kullanmaları için uygun araçlardır.... Neden bir kadın, erkeklerin yaptıklarını yapamaz? Çünkü kadın hep bir erkek tarafından desteklenir. Kadın başkaldınrsa', evden atılır ve çocukları elinden alınır.... Tanrım, bir kadın aptal ve korkaktır ve efendilerinin önünde eğilen bu kadınların aslında bu davranışlara layık olduklarını düşünüyorum. Haklarını aramayı bilmiyorlar. Ama bunu yapabilirler? Ellerinde hiç bir şey yok veya yalnızca erkeklerin onlara verdikleri var... Ah Tanrım, neden bunları anlayamıyorum? Neden kadınlar, erkeklerin yaptıklarını yapamazlar? Dünya bu şekilde nasıl devam ediyor? Ah Tanrım, anlat bana. Birileri anlatsın... Kadının hiç önemi yok mu? O bir hiç mi? Bir erkeğin yapamayıp da bir kadının yaptığı bir şey var mıdır acaba? Aklıma gelen tek şey çocuk doğurmak. Bütün bunlar beni öldürüyor, gitmek istiyorum. Eve gitmek istiyorum, bu dünyada bana yer yok.... Tanrıya yalvarıyorum, bu dünyadan gideyim, yaşamım sona ersin, ama olmuyor işte."

Tom ona öbür kızdan hoşlandığını söyleyince, Marion şunları yazmış:

"Artık kıskanmıyorum. Yaşamaktan da, savaşmaktan da bıktım......Ah Tanrım, bir kişi bile bana ihtiyaç duysaydı, bir işim olsaydı, asla ölümü düşünmezdim. Bunu iki yaşımdan beri düşünürdüm ve anladım ki ben mutlu olmak için doğmamışım. Yapacak bir işim olsaydı, burayı terkeder, bir oda tutup doğru dürüst bir yaşam sürmeye çalışırdım. Bunu beceremezsem de, sınırlarımı zorlar ve göle atlardım. Hangisi daha kötü? ben gölü tercih ederim. Tom bir kez daha denememizi istiyor. Ama ona, ben sigara içmek istediğimde sinirleneceğini söyledim. Bütün istediği bir kez daha denemekti, ben de söz verdim.... Söz vermiş olmasaydım, şimdi belki daha mutlu olacaktım.....

İntihar edenlerin korkak olduklarını söylüyorlar. Julius Caesar zamanında, Romalılar intiharı şerefli bir ölüm olarak görürlerdi. intiharın korkakça olduğunu sanmıyorum ve esas bunu yapacak gücü veya cesareti olmayan insanlar tanıyorum.

Bunlardan biri de benim; yoksa çok uzun bir zaman önce ölmüş olurdum. Ya yeterince cesaretim yoktu ya da ölecek kadar ümitsiz değildim. Bence, cesaretim olmadığı için hâlâ yaşıyorum."

Birkaç hafta sonra aklı hala karışıktı:

"Yataktan sürünerek çıktım. Uyuyamıyorum.... Şimdi tek duam son uykuya dalmak. Tanrım beni almanı kaç kez istedim, beni al, al, al. Ya delireceğim, ya da fikrimi değiştireceğim. Tom'un yaptıkları yüzünden neden acı çekmem gerekiyor? Evlenmeden önce bana kendi hakkında yalan söylemiş. Şimdi gözüm açıldı, onun ne olduğunu anladım, acı çekiyorum. Tanrım, Tom'u dünyamn en sevecen, en şefkatli hissiyle seviyorum ve sonunda benim küçük ilahım parçalanıyor, yok oluyor."

Bu huzursuz dönemde iki kez, Tom'u öldürmek istediğini yazmıştı. Hemen her gün cinsler arasındaki ahlak standartlarındaki eşitsizlikten yakınıp, Tann'ya onu alması için yalvarıyordu. Mayıs'ta ayrılmaya karar verdiler ve Marion, pisliğe yuvarlanmadan önce ölmek için dua ediyordu.

Mayıs ayı sorunsuz geçti, yeniden mutlu oldular. Marion da mutlu olduğunu kabul etmesine rağmen bazı kereler Tom ona dokununca öteki kadını düşündüğünü yazıyordu.

Artık kendini suçlamıyordu. "O öylesine kaba ki, ondan nefret ediyorum. Öyle basit ve cimri ki. Büyük yüreği olan bir erkek asla böyle davranmaz."

1917 Kasım'mda kesin olarak ayrıldılar. Bu yıl içinde Marion'la Tom arasındaki ilişki gittikçe daha gerginleşmişti.

"Cici eşyalarıma bakıp, bunlardan benim gibi hoşlanacak bir yakınım olmasını çok isterdim. Tom hiç ilgilenmezdi, ama ona bunu söylesem bana kızar. Okumaktan, resim yapmaktan veya piyano çalmaktan başka yapacak bir şey yoktu. Üzgünüm, yalnızım. Tanrım, çok yalnızım. Açlıktan ölüyorum. Son şans için hazırım, daha önce iki şansım vardı ama kullanamadım. Yaşamak ilk şansımdı, evlenmek ise ikincisi ve şimdi ölmeye hazırım, bu da son şansım. Bu yaşantımdan daha kötüsü olamaz.

Kesin olarak ayrılmalanndan birkaç ay önce şunları yazmıştı:

"Ne kötü bir gece geçiriyorum! Sevgi, anlayış, beğeni yok.... Bu akşam eve geldiğimde aklıma tuhaf bir fikir geldi. Tom'suz bir dünyada daha mutlu olacağımı biliyorum. Yalnızca ayrılmak sanki yetmeyecek gibi geliyor... Elimde 40 dolar var. Acaba benden sonra bu defter bulunup bana karşı kullanılacak mı?.... Bütün yaralan en iyi, zamanın geçirdiğini söylerler, bu bir yalan, zaman geçtikçe öfkem artıyor. Böyle hissettiğim için deli olmalıyım. Tom'un elindeki parayla ne yaptığını çok merak ediyorum.... Biraz önce anneme mektup yazdım. Her şeyimi ona bırakıyorum. Benim gitmem, çevremdekilere yarayacak. Tom'un, "durumun bu kadar kötü olduğunu bilmiyordum" dediğini duyar gibiyim. Evet, durum bu kadar kötü, dayanılmaz bir halde. Gitmem lazım, gitmek istiyorum ve Tanrının yardımıyla gideceğim, kendimi ona vereceğim. Barış içinde olmak, huzur içinde dinlenmek istiyorum ve Tom'a yalnızca şunları demek istiyorum; yeniden evlenmeden önce, kendini buna değer bir adam haline getir ve o kızın kalbini bilerek veya bilmeyerek kırmamaya dikkat et...

7 Ekim akşamı saat altı. Bütün günü yalnız ve hasta geçirdim. Gün ölüyor, keşke ben de ölseydim. Üzgünüm, yalnızım ve unutulmuş bir haldeyim.... Tom akşama yemeğe gelmeyecek. Ona, çamaşırcı kadına para vermezse yemek yapmayacağımı söyledim, o da çekip gitmemi söyledi. Keşke beni seven, beni düşünen biri olsaydı, belki o zaman mutlu olurdum."

13 Kasım'da, Marion kendini yalnız başına, kiraladığı küçük bir odada buldu. Kafasında iki sorun vardı: "telefona 20 Sent harcadım, 60 dolarım ne kadar dayanır?" ve "sevilmeye, şefkate ihtiyacım var."

On ay boyunca Marion, ekmek peynirle yaşadı; samimi olduğu birkaç erkeğin cömertliğine muhtaç kalmıştı. Zamanını yeni erkek arkadaşlar, kabareler ve şovlarla geçiriyordu. Herzaman para sıkıntısı çekmesine karşın, bu dönemde ölmek için hiç bir istek belirtmiyordu. Günlüğü ufak tefek günlük olaylarla doluydu. Tom onu birkaç kez ziyarete geldi, son gelişinden sonra defterine evli olduğu zamanlardaki gibi şu satırları yazdı: "Yalnızca sorunlar ve düş kırıklıkları. Tom'un bavulu arka verandada, alıp götürülmeyi bekliyor. Bu akşam tek bir söz söylemeden çıktı, dünyanın sonu gelmiş gibi oldu. Yoksa çektiğim acılar hiç dinmeyecek mi? Onu istiyor muyum? Roy'u (en sık gördüğü erkek arkadaşı) istiyor muyum? Yoksa ikisini birden mi istiyorum? Acaba delirdim mi, yoksa hiç birini sevmediğim için yalnızca mutsuz muyum?

Mantığım bana Roy'u sevmem gerektiğini söylüyor, öyle iyi ki."

İki ay sonra Roy hakkında şöyle yazmış; "hep sevmediğim, hoşlanmadığım şeyleri yapıyor, asla öğrenemeyecek."

Daha sonra Marion, evli bir adam olan Albert Cummings'le tanıştı; ve eski erkek arkadaşlarının yerini bu adam aldı.

"Bu gece «Bert, herkesin benim için rastgele, kolay bir kadın olduğumu düşündüğünü söyledi.... Ona, benim dürüst olduğumu göstermenin tam zamanı. Bert'le öyle mutluyum ki.... o harika bir insan ve ben onun yanında kendimi çok değersiz hissediyorum.... Bert beni seviyor galiba yoksa benimle o kadar çok beraber kalmazdı. Sesi çok nazik; özellikle "Oh kedicik, kedicik" derken. Ah, Bert, Bert!. Zavallı Roy dün sabah uğradı.... Ben yalnız Bert'i istiyorum."

Ekim'in sonlarına doğru Marion bir daire kiraladı ve Bert sık sık ziyaretine geliyordu.

"Kilerden eşyalarımı da çıkarınca çok mutlu olacağım. Bert'le benim sevimli, küçük bir yuvamız olacak. Tanrım, bir yıl sonra Bert'le ilişkimiz hakkında acaba ne yazacağım? Tom'un "küçük dostu" gönlünce eğleniyordur. Tanrı yardımcım olsun, ben aciz ve iğrenç bir insanım, ama öyle yalnızım ki. Bert beni yeterince sevmiyor, hafifçe, tutkusuzca seviyor, bu bana yetmiyor. Daha fazla sevmesini sağlamalıyım yoksa çok acı çekeceğim.

Ben, arkadaşlığın, aşkın ve şefkatin özlemini çekiyorum. Bert bana bunları verebilseydi, beni sevdiğini anlardım.

Ama o yapamıyor ona ilginç gelmiyorum ben basit bir oyuncağım ve en kötüsü de; o yanımda olduğu sürece, gerçekten öyle davranıyorum. îşte bu gece, yalnızım onu bekliyorum ve gelmeyeceğini de biliyorum. Tanrım acı bana, rahatlat beni. Beni al ve yanında tut.

9 Kasım.... birkaç dakika sonra onunla buluşacağım. Umutsuzluk, sıkıntı ve yalnızlıktan çok acı çektim.

Kendimi dağıtmak istiyorum; her şeyi, kendimi, sorunlarımı, yaşamımı unutmak istiyorum. Neden bitmiyor bunlar? Tanrının bile istemeyeceği kadar kötü müyüm ben?

16 Kasım Pazar gecesi saat 11. Dün Bert'ten hiç bir haber almadım. İsterse hiç aramasın. Kalbim artık daha çok kınlamaz ya! Yine ölmüş olmayı istemeye başladım, herhalde sonbahar melankolisi.... Bu sıkıntı, her türlü hastalıktan daha çok acı veriyor. Yaşam bir yük. Boş, huzursuz bir hayata doğmuşum.

26 Kasım. Uç haftadan beri Bert'i bekliyorum. Aptalın biriyim ben.... En geç saat 7'de geleceğini söylemişti. Of, Tannm, öyle mutsuzum ki. Beş şişe bira içtim ama ne sarhoş olabiliyorum ne de unutabiliyorum. Evvelki gün Tom'u gördüm; nerede yaşadığımı sordu, ben de söyledim. Sonra bana mektup yazdığını ama geri geldiğini söyledi. Tannm, Bert'le bir aldatmaca oynadığımızı düşünmekten kendimi alamıyorum. Onun aldırmadığına eminim, ben de öyle. Beni mutsuz eden de bu. Keşke kayıtsız kalabilseydim....

17 Aralık. Bir başka kutlama günü. Biraz sarhoşum ve çok yorgunum ölü gibiyim. Bert'in eve gelmesini bekliyorum. Durmadan bekleyen hep ben oluyorum. Tom geceyi burada geçirdi, benimle dörde kadar kaldı. Cebinde on centi vardı, babasına biraz daha para almaya gitti—

21 Aralık Pazar sabahı. Bert'in şehir dışında olduğunu söyledikleri için, dün gece eve geç döndüm. Evde anahtarı ve bir not buldum. Bana 4, 5, 8, 8:30 ve 9'da telefon etmiş. Neden yedide Joe'nun lokantasını aramamıştı? Bu adam hiç doğru bir şey yapmaz mı? Yıkıldım. O gelince, dizlerimin üstünde sürüneceğim."

Bert yine ona döner ve kısa bir süre sonra askere alınır.

"17 Ocak Bert gidiyor! Bert gidiyor! Düşünebildiğim tek şey bu. Kalbim ağrıyor. Çok mutsuzum. Her şey kötü gidiyor. Artık yaşamak istemiyorum. Yaşamaya değer hiçbir şey yok. Her şey evdeki her eşya bana Bert'i hatırlatıyor; masanın üstündeki küçük köpek, salondaki menekşeler.... Oh Tanrım, ben yalnızca Bert'i istiyorum, benim sevgili Bert'imi. Onu benimmiş gibi düşünerek aptallık ediyorum. O benim değil, olmak da istemiyor. Ama bana iyi ve kibar davranıyor ve ben onu seviyorum. Geçen gece annem ve Bert'le restorandayken, askere alındığını söyledi. Oturup ağlamaktansa, içmek daha iyi geldi. Tanrım, ben deliyim. Bert, benim annemle oturmamı istiyor. Böyle yapmazsam, herkesle yatacağımı söyledi. Umurunda mı acaba? Aldırdığına bir inanabilsem! İki veya üç hafta içinde X şehrine gidecek ve galiba orada ordunun idare bölümüne verilecekmiş. Tanrıya, buradaki bir bölüme verilmesi için dua ediyorum. Bu çok zayıf bir olasılık ama şu andaki tek umudum bu, eğer o giderse hiçbir şeyim kalmayacak —hiçbir şey! Bu olay bana Bert'i sevdiğimi gösterdi. O gidince ne yapacağımı bilmiyorum.

Onun için dürüst olacağım —ama nasıl yaşayacağım— nasıl dayanacağım —akıllı kalmayı, delirmemeyi nasıl başaracağım?...

21 Ocak gece saat 11. Dün gece Bert'le yemek yedik... Kullandığımız sözcükler yalnızca şunlardı, 'sevgilim' veya 'canım' veya 'tatlım'. Tannm, onu çok seviyorum. Keşke sevmeseydim. Bana neden bu kadar iyi davranıyor? Gülerek ona sordum, 'yakında gideceğin için mi, bana acıdığın için mi böyle iyisin?' diye. Bert'i herkes seviyor, öyle tatlı ve öyle kibar ki. Bu gece bana, gittiği zaman her ay biraz para yollayacağını söyledi. Beni düşündüğü için Tanrı onu korusun. Hep onu düşünüyorum. Bert, Bert, Bert.

[Günlüğünde Bert'in yazdığı birşeyler gördük:] "Kediciğimin günlüğüne birşeyler yazmak mı? Ne yazayım? Sonsuza kadar kalacak birşey yazmak isterdim ama benim sözlerim rüzgâr gibi geliyor ona — onu sevdiğimi söyleyemiyorum; çünkü bana asla inanmaz... Dizlerimin üstünde ona gitsem mi? Ayaklarının dibine oturup dizlerini öpsem, ona taptığımı söyleyebilir miyim? Hayır, bunu kimse yapamaz—bu yalnız düşünülür, hissedilir ve bilinir, inanılır. Benim için o, kusursuz, iyi ve güzel. Benim için o, bütün yaşamım boyunca düşlediğim, istediğim, özlediğim herşey... Adeta kendimden geçiyorum; gözlerimi kapatıyorum, sevgimin şiddetinden. Aynı anda heryerini, gözlerini, dudaklarını, dizlerini öpebilmek isterdim... Onu seviyorum — onu dünyadaki herşeyden daha çok seviyorum ama yine de bunu ona söylememeliyim. Çünkü gidiyorum, çok uzağa ve bu herşeyi ikimiz için de daha zorlaştıracak... Hoşçakal sevgilim. Sana sevgilim diyorum çünkü benim için sen en sevgili, en tatlı şeysin. Seni, yalnız seni seviyorum."

Birkaç gün içinde sorunlar başladı, Bert, Marion'dan şüpheleniyordu, haklı olup olmadığını bilmiyoruz. Sonra yine mı tlu bir dönem geldi, Marion, sevgilisi askerdeyken Fransa'ya gidip hemşirelik eğitimi görmeyi planlıyordu.

"8 Mart akşamı saat 10.30. Üç haftadan beri hemen her günümü Bert'le beraber geçirdim. O çok iyi bir insan. Hep yanımda olmasına öyle alıştım ki, kendimi yeniden evli gibi hissediyorum... Tam bir evkadını oldum —çamaşır, temizlik, dikiş, yemek yapmak, bulaşık yıkamak— ve bu Bert'in hoşuna gidiyor. Onu elimde tutabilmek için hizmetçilik yapmak zorunda kalmam çok kötü. Şu anda tırnaklarım mahvoldu. Bert sadakate hayrandır."

Bert, küçük kızı Janet'i Marion'u görmeye getirdi ve Marion ona hayran oldu.

"22 Mart gecesi saat 9.00. Bert biraz önce gitti. Yemekten sonra yatak odasına gitmeyi kabul etmediğim için kızdı. Hep önce benim onu öpmemi bekler. Öyle mutsuzum ki. Bert ne kadar haksız olduğunu biliyor. Geçen gece sarhoşken, bana Ethel'i nasıl korkuttuğunu anlattı. Galiba aynı oyunu bana da oynuyor. Her zaman dizlerimin üstünde kalmamı istiyor, ama ben bu kadar aşağılanmaya dayanamıyorum. Giderken yarın uğrayacağını söyledi ama pek inanmadım. Ben yapacağımı biliyorum; ona telefon edeceğim. Aslında en doğrusu, onun gelmesini beklemek olacak. Yapmak istediğim şey ise onu izleyip, gerçekten eve mi gittiğini görmek!

24 Nisan Pazar, geceyarısı... Tabii, en önemli şey para! Para bulmalıyım, hiçbir şey kolay olmuyor. Bana yetecek kadar parayı nasıl bulacağımı bilmiyorum, daha önce yaptıklarımı yapamam. Bir yanda Bert'in aşkı ve kendimi ona adamak, öbür yanda ise kendimi tanımadığım birilerine satmak. Bert'im beni öldürür. Onsuz içki bile içmeyeceğim. Şu son birkaç günden beri her an ağlamaya hazırım."

4 Mayıs'ta Bert askere gitti. Günlükteki yazılarda Bert'ten haber aldığı zamanlardaki 'delice mutluluk' ve mektup gelmediğindeki 'feci anlar' görülüyor. Haziran'da Bert Şikago'ya döner.

"Öyle mutluyum ki; o artık burada; ama yanımda olmayınca yine mutsuz oluyorum. Bu ayrılığın büyüyü bozacağını sanıyordum ama yanılmışım. Hâlâ onun esiriyim, hâlâ onu delice seviyorum.

24 Mayıs... Bert yatakta, uyuyor. Bir buçuk saat önce beni çok üzdü. Neden boşanmıyorum da oturup bunları yazıyorum?... Kahrolasıca Bert, bana çok zarar verdi.

27 Mayıs Pazar gecesi... Bert'i hergün daha çok seviyorum ve benden uzaktayken çok mutsuz oluyorum. Bert, benim bütün hayatım. Bütün isteğim onun da beni sevdiğini bilmek.

25 Eylül... Bert'in de beni sevdiğini düşünerek kendimi aptal yerine koyuyorum. O hiç kimseyi sevemez. Benden hoşlanıyor hepsi bu. Ama Tanrı şahidimdir ki, bütün bunlara bir son vereceğim. Eğer Bert'im 'oraya' giderse, beni hayatından ebediyen çıkarmış olacak. Sivil kıyafetleri gibi, beni de terketmiş olacak."

4 Ekimde daktilo yazmayı öğrendiğini yazıyor.

"7 Kasım Cumartesi, akşamüstü. Bert'imden bugün mektup gelmedi. Jim, Bert'in sarhoş olduğu bir gece, benden ayrılmaya çalıştığını söylediğinden bahsetti. Tanrım, bunu düşünmek bile çok zor. Ne düşüneceğimi şaşırdım —Bert beni sevdiğini gösteren birçok hareket yapmıştı. Ama sevmediğini anlatan pek çok davranışı da olmuştu. Diğer yönlerim gibi, gövdem de ölebilseydi keşke. Unutmak ve unutulmak istiyorum. Biraz içebilseydim iyi olurdu. İşsiz olsaydım içerdim. Ama bu iş, bir yönden beni kurtardı. Bürodayım ve bir işle meşgulken pek sorunlarımı düşünemiyorum."

Aralık ayında Bert, Doğu'da askerliğini yaparken, Marion da yanında, dosyalama memuresi olarak çalışıyor ve küçük bir kulübede yaşıyorlardı.

"5 Şubat. Çalışmaktan nefret ediyorum. Tanrım, oraya gidip hergün yedi saat okuyup yazmaktan iğreniyorum. Dışarıda pırıl pırıl güzel bir dünyâ varken..."

11 Şubatta kulübeden odaya taşındılar, bir tartışma sırasında Marion Bert'e vurunca, dayak yedi. Günlüğünde üç gün sevgilisinin geri dönüşünü beklediğini yazan Marion, sonunda ona telefon etti ve yemekte buluştular. Mart'ta Şikago'ya döndüler.

"8 Nisan. Pazar akşamı, saat 8, Bert'i dün sabahtan beri görmedim. Beni sevmediğini biliyorum, beni görmek istememesi kalbimi kırıyor. Buna nasıl dayandığıma şaşıyorum. Durmadan ağlıyorum, bu kadar zayıf mıyım ben? Mutsuzum. Kendime acıyorum. Ama göl çok yakında ve bir süre sonra ısınacak. Tanrım, senin kollarına sığınmak —huzur ve barışa kavuşmak ne güzel olacak!

27 Nisan. Sabah saat 10... Bu şekilde yaşamakla kendime olan saygımı yitirdim. Galiba evlenmek ve hep birisiyle beraber olmak istiyorum. Çok günah işledim ve bunun karşılığını da fazlasıyla ödedim. Bert'e karşı dürüst olmanın ne yararı var? Süt alacak kadar bile para vermiyor. Verdiği üç kuruşu da kendim için harcamıyorum, ama viski için o, her zaman para buluyor.

21 Mayıs —Kahvaltıda yalnızım, hep yalnız... Bert parası olmadığını söyledi, bu yüzden beni görmeye gelmiyormuş. Şimdiye kadar bu ay içinde 23 Dolar verdi. Bu parayla idare etmemi nasıl bekleyebilir? Sağduyum Bert konusunu kapatmamı söylüyor ama kalbim mantığımı dinlemiyor. Onu hala istiyorum ve seviyorum.Benim Bert'im! Hiçbir zaman ondan istediklerimi alamadım, yine de birgün beni ilk öpenin o olacağını umuyorum.

26 Mayıs. Bert durmadan parasının olmadığını söylüyor, galiba herşey bitti. Burada yaşadığı halde hiç kira ödemedi. Ne âlâ!"

Haziranın ilk haftasında Marion, Stout adında başka bir adamla Ohio'ya gitti. Bu yolculuğun nedeni açıklanmıyor. O yokken Bert dairelerine girdi ve kendi resmini yaktı.

"Bert yarım saat kadar bağırıp çağırdıktan sonra çıktı, sonra geri döndü ve bütün gece içti, bana hakaret etti, ağladı. Bert'in beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum. Bundan sonra beni haftada bir gün göreceğini söyledi. Masum olduğumu söyledim ama bana inanmıyor, aslında haksız da değil. Benim zavallı Bert'im, ne yaptım ben? Bana, açlıktan ölmemi istediğini söyledi. Ben de isterdim ama bu öyle yavaş bir ölüm ki?

8 Haziran— (Bert, Stout yüzünden hâlâ kuduruyor.)... Bert geçmişle ilgili yalanlarımı ortaya çıkaracağına yemin ediyor ve eğer yalan söylemişsem herşey bitecekmiş. Galiba sonun yaklaştığını hissediyor ve Bert olmadan bir yaşamı düşünemiyorum. Beynimi kemiren öyle çok şey var ki— bunlar huzurumu bozuyor ve beni yavaş yavaş öldürüyorlar.

14 Haziran— Bert'le tek bir kötü söz sarfetmeden geçiniyoruz. Bu harika mutluluk için Tanrıya şükrediyorum. Bunu uzun süre beklemiştim. Her akşam ayık olarak yemeğe geliyor. Tanrı onu korusun."

Ağustosa kadar mutluluk ve uyum dolu yaşamlarından bahsediliyor. Sonra Marion'a başka bir adamın telefon etmesi üzerine, Bert'in kuşkuları yeniden uyandı.

"Bert yemekte içtiği bir şişe şarapla sarhoş oldu. Bana hakaret etti yine. Benim için mutluluk yalnızca Bert'le beraber olmak anlamına gelmiyor artık. Geçen gece benim dürüst olmamın önemi olmadığını söyledi, artık bana inanmıyor. Zaten bana pek önem vermiyor. Benimle beraber ama yalnızca onun için herşeyi yaptığım için. İki haftadır çamaşır ve temizlik için bir kadın geliyor ve bunun çok pahalıya geldiğini söyledi... Yalnızca ölmek istiyorum. Böylece huzur içinde dinlenebileceğim. Cuma gecesi, Bert bana orkideler ve güller getirdi, uzun zamandan beri ilk defa..."

Ağustosun son haftasında bir kabarede Bert'in çok içmesi yüzünden kavga ettiler, Bert, Marion'u yumrukla dövdü. Bu konuda, onu dayanılmaz bulduğunu ve onun dokunmasından bile tiksindiğini; onun sevdiği Bert'in öldüğünü ve düşlerinin bir kâbusa döndüğünü yazıyor. Onun okşamalarından tiksinmesi ve buluşmalara geç gitmesi üzerine Bert bir ültimatom verir.

"Kanunlar koydu—onun istediği herşeyi yapacaktım ve yapmazsam çıkıp gideceğini söyledi.

(Birkaç gün sonra) Beni kucağına aldı ve bir süredir sinirli olduğunu söyleyerek özür diledi. İşte bu uzun zamandan beri duymayı beklediğim sözlerdi. Şimdi herşey yolunda. Artık bana inanacağını söyledi ama bemm de iyi davranmam gerekiyordu. Evet, şimdi çok iyiyim.

11 Eylül. Şu son iki yıldır Bert hakkında yazdığım aptalca şeyleri okudum. Bu defter baştan sona yakınmalarla dolu— birbiri ardına bir sürü yakınmalar. Bütün bunlardan nasıl sıkılmamışım, nasıl yorulmamışım hayret! Bert'in beni yatarken öpmemesi yüzünden birçok kereler ağladığımı yazmışım, artık ağlamıyorum. Bu da bir gelişme sayılır. Acaba daha az sevdiğimi mi gösteriyor? Yoksa neden? Yıllardır evli olan çiftlerin bütün gün ayrı kaldıktan sonra akşam buluşunca yaptıkları gibi kayıtsızlığa düşmek istemiyorum. Bert akşam yemeğe gelince koşup onu karşılamazsam, o kendiliğinden bir adım atmaz. Görünürde, düzeyde herşey normal gidiyor. Kötü sözler kullanmıyoruz, o bana kedicik diyor ve biriki kez yanıma gelip kulağıma tatlı sözler fısıldıyor. Hayır, Bert gibi birisini hiç tanımamıştım; ara sıra onu unutmak istememe karşın böylesine kibar ve tatlı olduğu zamanlar yaşamın tadını alıyorum ve kötü günlerimizi unutuyorum. O tatlılığının ve sevecenliğinin altında, kendini birkaç erkeğe vermiş olan o kadına karşı duyduğu tiksintiyi hâlâ hissettiğinden eminim.

Bert'in o çocuğu (kızını) görmeye gitmesinden pek hoşlanmıyorum. Ama bir metres olarak başka ne yapabilirim?

11 Ekim.... Bert, zamanının bir bölümünü evde geçireceğini söyledi. Buna ne kadar dayanacağımı Tanrı bilir. Bana ayda 200 Dolar verecek... Marjorie (Bert'in karısı) 300 dolar artı kira alıyor... Bert'i kalbimden ve yaşamımdan çıkarmak istiyorum ama onu hiç görmezsem şimdikinden daha mutsuz olacağımdan korkuyorum. Benim hiçbir amacımın olmayışı onu kızdırıyor. Ama ne için veya kimin için mücadele etmem gerekiyor? Ben hastayım, zayıfım, yorgunum— Bert'le bir gelecek bile düşleyemiyorum. Beni sonsuz karanlığa atlamaktan alıkoyan tek şey yalnızca bir düşünce (bir umut bile değil); belki birgün bizi sonsuza dek birarada tutacak birşeyin olabileceği düşüncesi. Ve böylece, günden güne varlığımı sürdürüyorum.

26 Ekim. Dört gün önce Bert beni tam istediğim gibi sıkı sıkıya kucakladı. O çok çalışıyor, çok yoruluyor. Geçen akşam, hayatının sonuna dek benimle böyle yaşamaya devam edemeyeceğini söyledi. Janet büyüdükçe onunla daha çok beraber olması gerekeceğinden, ben de daha çok yalnız kalacakmışım, dolayısıyla da başkalarıyla beraber olacakmışım. Ve o beni biriyle beraber yakalayınca da herşey bitecekmiş. Bağımsız olabilmem için bir meslek öğrenmem için ısrar ediyor.

2 Kasım... Tanrım, Bert'in benimle kalması için şart olan işleri yapmama yardım et... Beni mutlu etmek için para ve giysilerin yettiğini zannediyor. Böyle şeylere ne kadar az önem verdiğimi anlamıyor. Yalnız Bert önemli, Bert, Bert... Ona karşı duyduğum sevgi beni eziyor, harcıyor, tüketiyor. Bert'in beni umursamadığını biliyorum. Benim yapacak bir işim var. Tanrım onun beni sevmesini, bana ilgi duymasını sağlamalıyım ve bunu ancak onunla iş konusunda konuşarak başarabilirim. İş! O yalnız işle ilgileniyor, benim ise aşktan içim eriyor. Onun düzeyine yükselmem gerekiyor. Soğuk, zalim, hesapçı olmalıyım; insanları kendi başarılarım için kullanmalıyım. Gerçekten, başarıya ulaşabilmek için yapacak çok şey var, özellikle onun bakış açısından... Bugün Bert'e iki yıl önce aldığım gömleği düzeltiyorum ve yine benim aldığım yeşil kravatı takıyor."

15 Kasımda onun sevgisine karşılık vermeyen Marion, Bert gitmeye kalkınca da onunla kalması için yalvardı.

"Dün gece sonun geldiğini sandım ve eğer gitmiş olsaydı, ben de gidecek ve hiç dönmeyecektim. Bert beni çıldırtıyor. Onu memnun etmek için elimden geleni yaptım, hastayım, yorgunum ve beni hiç sevmiyor. Artık sınıra ulaştım. Bert'in sevgisini kazanmaya çalışmamın artık hiç bir yaran yok ve; şimdi veya pek yakında gidebilirim. Bana bu konuda epeyi cesaret verdi."

10 Aralıkta, Marion evde yokken Bert eşyalarını toplayıp gitti, ama birkaç saat sonra geri döndü.


"Bir daha böyle çıkıp giderse, geri döndüğünde ben yaşıyor olmayacağım; tabii dönerse! Mutsuz olmanın ne anlamı var? Bu sabah benimle konuşmadı, bana dokunmadı, hiçbir şey yapmadı. Kendime bakacak, hatta yemek yiyecek gücüm bile kalmadı.
12 Aralık Pazar Bert bir saat önce gitti. Dün gece büyük bir tutkuyla beni, öptü.... Yıkılmak üzereyim. Bazen bunu devam ettirmek istiyorum ama aklımda hep bu dünyadan çekip gitmek var. İki gün önce. Bert'i de yanımda götürmeyi düşünüyordum. Zenci hizmetçim Fanny yerleri siliyor. Bu planın çılgınca olduğunu biliyorum ama başka türlü devam edemem. Bert'in kulüpte birkaç gömleği ve traş malzemesi kalmış, onları bir poşette karısının dairesine götürmek için getirmişti ve bu sabah bana 'o çocuğu' haftada 34 gece görmesi gerektiğini söyledi. Onu tamamen kendime saklayamam. Kış geliyor, kışlık giyeceklerim hakkında hâlâ konuşulmadı. Çok yorgunum. Bütün bunları, sonra (eğer yapabilirsem!), okunması için yazıyorum.

3 Ocak.... Portakal reçeli hakkında konuşuyorduk. Ben yapabileceğimi söyledim; aslında tek bir şey dışında her şeyi yapabileceğimi, o şeyin de 'onun beni sevmesini sağlamak' olduğunu söyledim. Bert de, "küçük kediciğimi seviyorum, onu kendi tarzımda seviyorum" dedi. Bunu söylediğini duymak hoşuma gitti, doğru olmasa da...

16 Ocak.... Onunla dün gece ve bu sabah konuştuk. Bana, aslında hep burada kalmak istediğini ama yerine getirmesi gereken görevleri olduğunu söyledi.... Hayatının sonuna kadar benimle geçirmeye niyeti olmadığını, ben de ona, beni bırakırsa çok üzüleceğini söyledim. Tanrım, son çok yaklaştı galiba.

21 Ocak. (Marion, Bert'in bir yalanını yakalar ye onun bir kadınla beraber olduğundan şüphelenir.)

Kanapeye uzandı, ben de oturdum, onu seyrettim. Yaptıklarının beni ilgilendirmeyeceğini söyledi. Öyle mutsuzum ki.

Bert'e ateşle oynadığını anlatmaya çalıştım ama dediğim hiçbir şeyi ciddiye almıyor ki.... Başından beri beni aldattığını anladım artık."

Birkaç gün sonra yine 'harika Bert'inden bahsetmeye başladı. Şubat ayında kısa, olağan iş öyküleri yazmış, Bert'le olan ilişkilerinden pek bahsetmemiştir.

14 Mart Dün Bert'imi görmedim.... ben zavallı, yalnız bir kediciğim ama her nasılsa dayanıklıyım ve henüz delirmedim. Bert hayatımdaki son erkek olacak. Asla başka birisi onun yerini almayacak. Bunu Bert'e de söyledim ama 'boş laf dedi. Bugün beni telefonla aradı bu gece gelmeyecekmiş.

Tanrım, şimdi delirsem yeri değil mi? Her şey çok, çok kötü. 15 Mart. Bert yine telefon etti, bu gece de gelmiyormuş. Başka yerde yatacakmış. Bana acı Bert. Deliriyorum. Kendimi uzun zamandan beri tutuyorum. Ne gözyaşı, ne hıçkırık ne de öfke belirtisi gösterdim yalnızca umutsuzluk ve çılgınlık var bende. Aklımın kayıp gittiğini hissediyorum. Ah, keşke her şeyi unutabilseydin! bu benim için bir kurtuluş olurdu.

17 Mart sabahı saat 9:45. Uykusuz bir gece geçirdim. Bert'i bekledim ve ölümü bekledim.....

16 Nisan Biraz önce Bert'le konuştum. Hafta sonunda buluşamamıştık; bana büroya gitmemi ve para vereceğini söyledi. Benimle beraber olma konusunda hiçbir şey söylemedi. Yıkıldım, parça parça oldum...."

Bert'in soğukluğu ve ziyaretlerini seyrekleştirmesi üzerine, başka bir kadının varlığından şüphelenmeye başlar. Bir gün onu telefonla arayıp bulamayınca şöyle yazmış:

"6 Mayıs Cumartesi sabahı saat 9:45. Geçen perşembe, Bert telefon etti, bir gece önce beni aradığına yemin ediyordu. Dün onu aramadım, o da aramadı. Biraz önce yine telefon etti, bana biraz para yollamak istediğini söyledi; ben de şehire ineceğimi öğle yemeği için buluşabileceğimizi önerdim. Önce ben aramadığım için memnunum. Kendime saygım Bert'i terketmemi emrediyor. Bir gün bunu yapabilecek gücü bulacağım."

Bunlar günlüğe yazılmış olan son anılardı. Buluştukları zaman neler olduğunu bilmiyoruz. Bert, onunla 6 Mayıs gecesi beraber olmuş ve uyurken de Marion önce onu, sonra da kendini vurmuştu.
 
Top