Bir kadının yüreğinde neler saklıdır? Bir kadın kendi yalnızlığına tutunuyorsa, yalnızlığı artık hangi
renktir?
Bir kadının yüreğinde, genellikle saklı kalmış bir aşk vardır. Yaşanmamış, yaşanılmamış bir aşk!
Tadına varılmamış veya damakta hala lezzeti duran bir tatlı gibi, hep özlenen, hep arzulanan bir aşk
vardır.
Hasreti her gün giderek büyüyen, kalbinin çalışmasını yarı yarıya felce uğratmış, yaşama katkısını
değiştirmiş bir aşkı saklar kadın.
Nerdeyse her kadın bir yara almıştır. Her kalbin orta yerinde durur bıçak izleri. Kimi babadan, kimi
kocadan, kimi sevgiliden, kimi hiç dokunulmamış, hayalde kalmış bir erkekten…
Bir kadın, acıya hazır doğar. Annesinden alınmış bir acı hatıranın iziyle gelir dünyaya; o yüzden,
yaşamdaki sıkıntılara katlanmakta daha başarılıdır.
Hani erkekler, kadınları anlayamadıklarını söyler ya; hepsi kalbin durumuyla ilgilidir. Bir kadının
kalbi, aşkla ilk tanıştığında su gibidir. Bakıp içinde kendini görebilirsin.
Sonra aradan geçer zaman, kalpte o yaraları bırakanlarla tanışır kadın. Birini sever, sevgisi havada
kalır. O berrak suya ilk çamur atılmıştır, bulanıklaşır.
O zaman yürek, kendini korumaya alır. Önce güvensizlik ve temkin gelir oturur içeriye. Bir an tekrar
denemeye karar verir kadın. Cebindeki güvensizliğe rağmen, sever. Bir darbe daha alırsa, işte o
yürek artık iflah olmaz. Kapanır kendi içine, belki bir daha hiç sevmez, sevemez!
Kadınların yüreğinde binlerce hikaye gizlidir. Her bıçak izi, başka bir aşkın kalıntısıdır. Aslında bütün
hikayelerin temelinde, kadın saf sevgiyi arar. Güvenmek ister, hayal kurar, feda olur, sahip çıkar!
Her seferinde canı yanarsa, sonunda vazgeçer kadın sevmekten; korkar, saklanır! Kendi yalnızlığına
tutunur, ona sığınır. İstemese de, sevmese de, mutluluğu kendinde aramaya başlar. Kadının her
duygusu bir renge bürünebilir ama acıdan kaçan yüreğin yalnızlığı, renksizdir….
renktir?
Bir kadının yüreğinde, genellikle saklı kalmış bir aşk vardır. Yaşanmamış, yaşanılmamış bir aşk!
Tadına varılmamış veya damakta hala lezzeti duran bir tatlı gibi, hep özlenen, hep arzulanan bir aşk
vardır.
Hasreti her gün giderek büyüyen, kalbinin çalışmasını yarı yarıya felce uğratmış, yaşama katkısını
değiştirmiş bir aşkı saklar kadın.
Nerdeyse her kadın bir yara almıştır. Her kalbin orta yerinde durur bıçak izleri. Kimi babadan, kimi
kocadan, kimi sevgiliden, kimi hiç dokunulmamış, hayalde kalmış bir erkekten…
Bir kadın, acıya hazır doğar. Annesinden alınmış bir acı hatıranın iziyle gelir dünyaya; o yüzden,
yaşamdaki sıkıntılara katlanmakta daha başarılıdır.
Hani erkekler, kadınları anlayamadıklarını söyler ya; hepsi kalbin durumuyla ilgilidir. Bir kadının
kalbi, aşkla ilk tanıştığında su gibidir. Bakıp içinde kendini görebilirsin.
Sonra aradan geçer zaman, kalpte o yaraları bırakanlarla tanışır kadın. Birini sever, sevgisi havada
kalır. O berrak suya ilk çamur atılmıştır, bulanıklaşır.
O zaman yürek, kendini korumaya alır. Önce güvensizlik ve temkin gelir oturur içeriye. Bir an tekrar
denemeye karar verir kadın. Cebindeki güvensizliğe rağmen, sever. Bir darbe daha alırsa, işte o
yürek artık iflah olmaz. Kapanır kendi içine, belki bir daha hiç sevmez, sevemez!
Kadınların yüreğinde binlerce hikaye gizlidir. Her bıçak izi, başka bir aşkın kalıntısıdır. Aslında bütün
hikayelerin temelinde, kadın saf sevgiyi arar. Güvenmek ister, hayal kurar, feda olur, sahip çıkar!
Her seferinde canı yanarsa, sonunda vazgeçer kadın sevmekten; korkar, saklanır! Kendi yalnızlığına
tutunur, ona sığınır. İstemese de, sevmese de, mutluluğu kendinde aramaya başlar. Kadının her
duygusu bir renge bürünebilir ama acıdan kaçan yüreğin yalnızlığı, renksizdir….