Bir Sevdadır Yaşamak...mış!... Yüreğimle beraber kalemim de isyan etmeseydi, bu büyük suçu işlemezdim. Ne varki kalemim sevdaya ait cümlelere direniyor artık, kaldır başını ve bak diyor. İnsan olmak adına,en azından bir defa rahatsız ol ve haykır rahatsızlığını diyor; haykır ki inanayım aşklarının kutsallığına...
İşte bu yüzden, yalnızca kalemimle dost kalabilmek adına kağıtların beyazlığına vuruyorum şimdi gözlerime kaçan karanlıkları. Her ne kadar insan olmanın gereğiyse de rahatsız olabilmek, vereceğim geçici rahatsızlıktan dolayı şimdiden özür diliyorum...
Anasından doğduğuna pişman edilmiş insanlar ülkesi burası. Sesler birbirine karışıyor; homurtular,iniltiler,çığlıklar vesaire vesaire...
Boş sokaklarda dolaştığıma tam inanacakken kaderin kırbacı gibi şaklıyor havada, tüyler ürperten bir cümle:
"Beni bu hallere düşürenleri benden beter et Allah'ım!"
Halisane, öyle derinlerden geliyor ki hedefini vurduğunu hissediyorum bu zehirli okun. Bir kaç Firavun sarayı yıkılıyor bir yerlerde, duyuyorum.
Bakmadan geçip gitmek istiyorum; kalemim batıyor vicdanıma. Korkarak bakıyorum. Bir kadın,gencecik. Dağılan semt pazarının ardından yiyecek bir şeyler arıyor çürüklerin arasında. Üşüyorum. Hızlıca geçiyorum oradan. Dudaklarımda aynı yalan; bir sevdadır yaşamak!...
Deniz kenarında bir gece klubü. En meşhurlarından hani. Körpecik bir kız, elbisesinin dekoltesiyle gururlu, süzülüyor kapıdan içeriye. Gözlerinde müthiş bir sevinç; nasıl da kandırdı kapıdaki görevliyi. Aklından geçenler tam da yaşına uygun cüretkarlıkta:
"Çam yarması ne olacak, kimlik bile sormadı benim gibi bir kızı görünce..."
Yüzünde, on yedi yaşın tüm masumiyetini yok edecek kadar kozmetik ürünü, anlatılamaz bir zavallılıkla karışıyor kalabalığa. Derken müzik meydan okuyor duygulara:
"Satmışım bu dünyanın anasını..."
İncecik bir ses deliyor dalgınlığımı. Küçük bir kız, gözlerinde sanki gök yüzü. Mendil satıyor. Ağustos'un ortasında donuyorum, burnum sebil bir çeşme gibi. Mecburen bir mendil alıyorum. Binlerce yıldız kayıyor gözlerinde küçük kızın. Aynı göklerin altında iki kız; biri mendil satıyor, biri bu dünyanın anasını...Bir sevdadır yaşamak!...
Yürümeye devam ediyorum hayatın üstüne. Birden hatırlıyorum, param bitmişti. Bankamatik az ileride, ne olur ne olmaz üzerimde bulunsun diyorum.
Gece de iyice çöktü.Bankamatik kabini boş değil. İki tinerci bally tüplerine sarılmış yatıyorlar. Vazgeçiyorum para çekmekten. Öyle ya, bir gece daha boş dursun cüzdan.Sessizlik çöküyor...
Bir avuç ayrıntı deyip yürüyorum. Vicdanım kanıyor. Bir sevdadır yaşamak!...
Bir koşuşturma geçiyor yanı başımdan. Konuşmalardan anlıyorum. Ahlak polisi ahlaksız bir kadının peşinde. Ruhsatsız çalışıyor hani, ahlaksızlığı bu yüzden. Kimse neden diye sormuyor. Ahlaksız işte, namusunla çalışmak varken. cık cık cık... Öyle ya, baksana ekranlarda boy gösteren popüler güzellere kimse bir şey demiyor. Çünkü onlar namuslarıyla "ilişki" yaşıyorlar. Hatta bazıları buna aşk bile diyor. Ferhat'la Şirin'in kemikleri sızlıyor. Bir sevdadır yaşamak!...
Kaseti çok satsın diye ağlayıp duran cici sanatçılar çok duygusal, hepsi bu!
Ne sitem, ne isyan. Yalnızca kalemim istedi diye yazdım bunca şeyi dostluğumuz bozulmasın diye. Şimdi yumuşadı kalemim , ihanetle suçlamayacakmış artık beni. Yani dönebiliriz birlikte anlatılamaz aşklarımızı anlatmaya. Ne de olsa bir sevdadır yaşamak!...
İşte bu yüzden, yalnızca kalemimle dost kalabilmek adına kağıtların beyazlığına vuruyorum şimdi gözlerime kaçan karanlıkları. Her ne kadar insan olmanın gereğiyse de rahatsız olabilmek, vereceğim geçici rahatsızlıktan dolayı şimdiden özür diliyorum...
Anasından doğduğuna pişman edilmiş insanlar ülkesi burası. Sesler birbirine karışıyor; homurtular,iniltiler,çığlıklar vesaire vesaire...
Boş sokaklarda dolaştığıma tam inanacakken kaderin kırbacı gibi şaklıyor havada, tüyler ürperten bir cümle:
"Beni bu hallere düşürenleri benden beter et Allah'ım!"
Halisane, öyle derinlerden geliyor ki hedefini vurduğunu hissediyorum bu zehirli okun. Bir kaç Firavun sarayı yıkılıyor bir yerlerde, duyuyorum.
Bakmadan geçip gitmek istiyorum; kalemim batıyor vicdanıma. Korkarak bakıyorum. Bir kadın,gencecik. Dağılan semt pazarının ardından yiyecek bir şeyler arıyor çürüklerin arasında. Üşüyorum. Hızlıca geçiyorum oradan. Dudaklarımda aynı yalan; bir sevdadır yaşamak!...
Deniz kenarında bir gece klubü. En meşhurlarından hani. Körpecik bir kız, elbisesinin dekoltesiyle gururlu, süzülüyor kapıdan içeriye. Gözlerinde müthiş bir sevinç; nasıl da kandırdı kapıdaki görevliyi. Aklından geçenler tam da yaşına uygun cüretkarlıkta:
"Çam yarması ne olacak, kimlik bile sormadı benim gibi bir kızı görünce..."
Yüzünde, on yedi yaşın tüm masumiyetini yok edecek kadar kozmetik ürünü, anlatılamaz bir zavallılıkla karışıyor kalabalığa. Derken müzik meydan okuyor duygulara:
"Satmışım bu dünyanın anasını..."
İncecik bir ses deliyor dalgınlığımı. Küçük bir kız, gözlerinde sanki gök yüzü. Mendil satıyor. Ağustos'un ortasında donuyorum, burnum sebil bir çeşme gibi. Mecburen bir mendil alıyorum. Binlerce yıldız kayıyor gözlerinde küçük kızın. Aynı göklerin altında iki kız; biri mendil satıyor, biri bu dünyanın anasını...Bir sevdadır yaşamak!...
Yürümeye devam ediyorum hayatın üstüne. Birden hatırlıyorum, param bitmişti. Bankamatik az ileride, ne olur ne olmaz üzerimde bulunsun diyorum.
Gece de iyice çöktü.Bankamatik kabini boş değil. İki tinerci bally tüplerine sarılmış yatıyorlar. Vazgeçiyorum para çekmekten. Öyle ya, bir gece daha boş dursun cüzdan.Sessizlik çöküyor...
Bir avuç ayrıntı deyip yürüyorum. Vicdanım kanıyor. Bir sevdadır yaşamak!...
Bir koşuşturma geçiyor yanı başımdan. Konuşmalardan anlıyorum. Ahlak polisi ahlaksız bir kadının peşinde. Ruhsatsız çalışıyor hani, ahlaksızlığı bu yüzden. Kimse neden diye sormuyor. Ahlaksız işte, namusunla çalışmak varken. cık cık cık... Öyle ya, baksana ekranlarda boy gösteren popüler güzellere kimse bir şey demiyor. Çünkü onlar namuslarıyla "ilişki" yaşıyorlar. Hatta bazıları buna aşk bile diyor. Ferhat'la Şirin'in kemikleri sızlıyor. Bir sevdadır yaşamak!...
Kaseti çok satsın diye ağlayıp duran cici sanatçılar çok duygusal, hepsi bu!
Ne sitem, ne isyan. Yalnızca kalemim istedi diye yazdım bunca şeyi dostluğumuz bozulmasın diye. Şimdi yumuşadı kalemim , ihanetle suçlamayacakmış artık beni. Yani dönebiliriz birlikte anlatılamaz aşklarımızı anlatmaya. Ne de olsa bir sevdadır yaşamak!...