Bir Zamanlar Uzak Bir Köyde Ayşe adında güzel bir kız vardı

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Köylü Kızı
Bir Zamanlar Uzak Bir Köyde  Ayşe adında güzel bir kız vardı

Bir Zamanlar Uzak Bir Köyde Ayşe adında güzel bir kız vardı​

Güneşin ilk ışıklarını yansıtan bir köyde, minik bir kulübenin bacasından dumanlar tüterdi. Bu kulübede yaşayan Ayşe adında güzel bir kız vardı. Ayşe, babasıyla birlikte küçük bir çiftlikte çalışır, hayvanlara bakar ve tarlada yetişen sebzeleri toplardı. Köyün en çalışkan kızı olarak bilinirdi.

Ayşe'nin en büyük hayali, köyün dışındaki dünyayı görmekti. Kitaplarda okuduğu şehirler, denizler ve uzak diyarlar onu büyülerdi. Ancak köyden ayrılıp bu hayalleri gerçekleştirmek kolay değildi. Babası, onu tek başına bırakmak istemezdi.

Bir gün, köyün büyük panayırı kuruldu. Ayşe de babasıyla birlikte panayıra gitti. Panayırda rengârenk tezgahlar, eğlenceli oyunlar ve lezzetli yiyecekler vardı. Ayşe, kalabalık arasında dolaşırken, eski bir kitapçı dükkanına girdi. Dükkanın içindeki tozlu raflarda, birbirinden güzel kitaplar duruyordu. Ayşe, uzun süre kitapları karıştırdıktan sonra, içinde denizlerin ve uzak diyarların olduğu bir kitap buldu. Kitabı alıp ödeme yapmak üzere kasaya yaklaşırken, yaşlı kitapçı amca ona gülümseyerek, "Bu kitap sana çok şey öğretecek, küçük hanım." dedi.

Ayşe, kitabı alıp eve döndü. O gece, yatağına girmeden önce, kitabını okumaya başladı. Kitaptaki her kelime, Ayşe'yi hayallerine bir adım daha yaklaştırıyordu. O gece, Ayşe uykusunda denizlerin mavisini, gökyüzünün yıldızlarını ve uzak diyarların gizemli atmosferini gördü.

Ertesi sabah, Ayşe babasına gidip, "Baba, ben okumak istiyorum. Şehirdeki okula gitmek istiyorum." dedi. Babası önce şaşırdı ama kızının gözlerindeki kararlılığı görünce, "Tamam kızım, istediğini yap." dedi.

Ayşe, babasının desteğiyle şehirdeki okula yazıldı. Çok çalıştı ve başarılı oldu. Hayallerini gerçekleştirmek için her fırsatı değerlendirdi. Bir gün, bir gemiye binerek uzak diyarlara gitti. Gördüğü her şey, kitaplarında okuduklarından çok daha güzeldi.

Ayşe, hayatı boyunca öğrenmeye ve keşfetmeye devam etti. Köyündeki küçük kız artık dünyayı gezen bir kadın olmuştu. Ama kalbi her zaman köyünde kaldı. Zaman zaman köyüne dönerek, babasına ve çocukluğuna hasret giderirdi.​
 
Yağmur Sonrası Gökkuşağı
yagmur.webp
Küçük bir kasabanın kenarında, eski bir ahşap evin penceresinde Ayşe tebessüm ediyordu. Yağmurun dinmesiyle ortaya çıkan gökkuşağı, penceresinden tam karşısına düşmüştü. Yedi renk, adeta birer fırça darbesiyle gökyüzüne serpilmiş gibiydi. Ayşe, çocukluğundan beri gökkuşaklarını çok severdi. Ona göre her renk, içinde saklı bir duyguyu temsil ederdi. Kırmızı; aşk, turuncu; coşku, sarı; mutluluk, yeşil; umut, mavi; huzur ve mor ise melankoli.

Gökkuşağına bakarken aklı, çocukluğuna gitti. Bahçede koşturduğu, yağmurda ıslandığı, arkadaşlarıyla saklambaç oynadığı günler... O zamanlar gökkuşakları, sadece gökyüzünde beliren rengarenk bir görüntü değildi. Aynı zamanda, hayallerinin ve umutlarının bir sembolüydü.
Ancak şimdi, gökkuşağı ona biraz hüzünlü geliyordu. Yaşadığı şehirden taşınmak zorunda kalmış, çocukluk arkadaşlarından uzaklaşmıştı. Yeni hayatına alışmaya çalışsa da, eski günleri özlemesi hiç bitmiyordu. Gökkuşağı, ona hem geçmişin güzelliklerini hatırlatıyor hem de şimdiki halini daha da belirginleştiriyordu.

Pencereden içeriye doğru esen rüzgâr, saçlarını okşadı. Ayşe, derin bir nefes aldı ve gözlerini kapadı. İç sesiyle, "Keşke zaman geri dönebilse," diye mırıldandı. Belki de bir gün, bu kasabaya tekrar dönebilir ve çocukluğunun geçtiği evde yaşayabilirdi.

Gözlerini açtığında, gökkuşağı hala oradaydı. Ama artık sadece bir doğa olayı değil, aynı zamanda bir umut ışığıydı. Belki de hayat, beklenmedik sürprizlerle doluydu ve bir gün, tüm hayalleri gerçekleşebilirdi.

O gün, Ayşe gökkuşağına bakarak, hem geçmişe özlem duydu hem de geleceğe dair umutlarını tazeledi. Yağmur sonrası gökkuşağı, onun için sadece bir doğa olayı değil, aynı zamanda hayatın anlamını sorgulamasına ve kendine yeni hedefler belirlemesine vesile olmuştu.​
 
Yağmur Sonrası Özlemler

Ayşe'nin en güzel yağmurlu anısı, küçük bir çocukken yaşadığı gizemli bir macerayla ilgiliydi. Yağmur yağarken, evlerinin arkasındaki ormana doğru koşmuştu. Büyük yağmur damlaları yüzüne vurarak serinletirken, ormanın içine doğru ilerliyordu. Birdenbire, ağaçların arasında küçük bir mağara görmüştü. Kalbi heyecanla çarparken mağaraya girmişti. İçerisi loş ve serindi. Duvarlarda yosunlar vardı ve yerler ıslaktı. Mağaranın derinliklerine doğru ilerlerken, hayal gücüyle bambaşka dünyalara yolculuk yapmıştı. O an, kendisini bir keşifçi gibi hissederek çok mutlu olmuştu."


Ayşe, pencereden dışarı bakarken, gökkuşağının yedi renginin gökyüzünü boyadığını görüyordu. Yağmurun dinmesiyle ortaya çıkan bu muhteşem manzara, kalbinde derin bir özlem uyandırmıştı. Sadece gökkuşağını değil, yağmurun kokusunu, damlaların çatıya düşüş sesini, toprağın mis gibi kokusunu da özlediğini fark etti.

Çocukluğuna ait anılar zihninde canlandı. Yağmurlu havalarda babasıyla tarlada koşturdukları, toprakla oynadıkları günler... Anneannesinin yaptığı sıcak çayı içerken pencereden yağmuru seyrettikleri akşamlar... O günlerde gökkuşağı, sadece gökyüzünde beliren rengârenk bir görüntü değil, aynı zamanda masalsı bir dünyanın kapısıymış gibi gelirdi.

Şimdi ise büyük şehirde yaşıyordu. Beton duvarlar arasında, doğayla iç içe olma fırsatı bulmakta zorlanıyordu. Yağmur, artık sadece trafik sıkışıklığına ve ıslanma riskine yol açan bir olguydu. Gökkuşağı ise, sadece bir anlık güzelliğiyle hatırlanan sıradan bir doğa olayı.

Ayşe, özlediği şeyin sadece geçmiş olmadığını anladı. Doğanın içinde olma hissini, toprakla bütünleşmeyi, çocukluğunun saflığını ve masumiyetini özlediğini fark etti. Şehir hayatının karmaşasından uzaklaşmak, doğanın huzurunu yeniden hissetmek istiyordu.

O akşam, yağmur sonrası ortaya çıkan gökkuşağı, Ayşe'ye bir mesaj vermişti: Hayatın aceleyle ilerlediği bu dönemde, durup etrafına bakması, doğayla iç içe olmanın önemini hatırlaması gerektiğini. Belki de şehir hayatının içinde, doğayı özleyen bir parçası olduğunu unutmuştu.

Kararını vermişti. Hafta sonları şehirden uzaklaşacak, doğa yürüyüşlerine çıkacak, kamp yapacak ve çocukluğunun tadını çıkaracaktı. Belki de böylece, içindeki özlemi dindirebilir ve yeniden doğayla bağ kurabilirdi.
 
Geri
Top