Özcan Köknel'in KİŞİLİK kitabından alıntılar
BİREYSEL RUHBÎLÎM ÖĞRETİLERİ
Bireysel olanların en eskisi yapısal ruhbilim öğretisidir. YAPISAL RUHBİLİM ÖĞRETİSİ (Structural Psychology) Bu akım kişiliği yapı bakımından inceler. Kişilik gelişmesi ve davranışların, bilinci oluşturan algı, düşünce, irade gibi, öğelerden kaynaklandığı görüşünü savunur. Bu öğeler arasındaki yapısal bağlantı . üzerinde durur. Bu akımı savunan ve yayan Titchener (1867-1927) olup, yeti (meleke) ruhbilimine büyük katkısı olmuştur.
(İşlevsel RUHBİLIM ÖĞRETİSİVpnctional Psychology) :
Bu öğretiyi benimseyenler, kişiliği ve~"davranışı çevreye uyum süreci olarak ele alırlar. Yapısal ruhbilimcilerden farklı olarak kişiliğin zihinsel yapısından çok işlevleri üzerinde dururlar. Algı, düşünce, duygulanım, irade gibi zihinsel yapıyı oluşturan çeşitli öğelerin çalışmasını inceleyip, çevreye uyum sırasında ve güncel yaşantıda karşılaşılan sorunların nasıl çözüldüğünü incelerler. Özellikle XX. yüzyıl başında, Amerika'da ortaya çıkan bu akımın önderleri ve yayıcıları William James (1842-1925) ve John Devey’dir (1859 -1952).
DAVRANIŞÇI RUHBİLİM ÖĞRETİSİ (Behovioral Psychology) : Kişilik gelişmesi ve davranışın oluşması konusundaki görüşleriyle günümüzde de etkinliğini sürdüren çağdaş bir ruhbi- lim öğretisidir. Weber, Wundt, Dashiel, Pavlov'un görüşlerinden yararlanan John Watson (1878-1958), 1913 yılında bu öğretiyi geliştirmiştir. Bu öğreti kişiliğin bilimsel olarak incelenebilecek yanının ancak davranış olduğunu kabul etmiş, araştırma yöntem- j leri arasında içgözleme yer vermemiş, bilinci oluşturan öğeleri araştırma alanı içine almamıştır. Bu öğretiye göre ruhbilim, bir bilim olabilmek için doğa bilimlerinde kullanılan nesnel yöntemleri kullanmalıdır. Bu nedenle insanın içsel yaşantısının etkisi altında kalan öğelerin araştırma konusu olmaması gereklidir. Davranışçı görüşü benimseyenlere tepki ruhbilimcileri denir.
Bilindiği gibi, sinir sistemi çalışmalarının en ilkel biçimi ay
rı ayrı bölümlerde yer alan işlevlerden oluşur. Bu İşleyişte çevreden gelen uyarımlar götürücü yol aracılığıyla bir merkeze varır. Buradan getirici yolla, hareket ve iş yapan organa gelir. Belirli bir uyarıma karşı oluşan bu cevaba tepke (refleks) (reflex) adı berilir. Refleksler doğal ve koşullu (şartlı) (conditioned reflex) olarak ikiye ayrılır.
Doğal refleksler doğuştan vardır. Sonradan kazanılmaz. Merkezi sinir sisteminin savunma tepkisidir. Belirli uyarımlara karşı ortaya çıkan belirli tepkilerdir. Bu tepki değişmez. İşık karşısında gözbebeğinin daralması, limon suyu içilince tükrük salgısının artması, sıcak sobaya dokununca birdenbire parmağın çekilmesi bu tür reflekslerdendir. Şartlı refleks doğuştan gelmez. Sonradan öğrenilerek kazanılır. Bu tür reflekslerin oluşmasında diğer refleksler rol oynar. Doğal refleks bağlantısından yararlanılarak, belirli tepkinin ortaya çıkmasında ilgisi olmayan değişik uyarımların da aynı tepkiye yol açması sağlanabilir. Bir köpeğin ağzına et konunca tükrük salgısının artması doğuştan varolan, doğal, şartsız bir reflekstir. Bir kaynaktan çıkan ışık ya da sesse tükrük salgısıyla ilgisi olmayan bir uyarımdır. Ancak et verilmeden hemen önce yapılan ışıklı ya da sesli uyarımın bir süre tekrarlanması sonucu, et olmadan da hayvanın ışığı görmesi ya da ses duyması tükrük salgısına neden olur.
1928 yılında köpeklerde doğal reflekslerin şartlı reflekslere dönüştürülebileceğini ilk gösteren ve bu tür reflekslerin kurallarını saptayan Pavlov olmuştu.
Bu tür şartlanma olayları, merkezi sinir sisteminin uyarılması sonucu oluşur. Çevreden bir duyu organına gelen uyarım İ merkezi sinir sistemi boyunca yayılarak beyin kabuğuna ulaşır.
Orada algılanır. Bir işlevin olması için beyin kabuğunu uyarır. O halde şartlanmanın olması için beyin kabuğunun uyarılması gereklidir. En geniş anlamıyla şartlı reflekslerle öğrenme, doğuş- vtan varolan doğal reflekslerin çevreden gelen sürekli uyarımla- etkisi altında şartlı reflekslere dönüşmesidir. Yaşam boyu en bu tür uyarım-tepki bağlantısı sonucu kazanılan davranış
ların birikimi ve pekiştirilmesi, kişiliğin Özelliklerini kazandırır.
Beyin kabuğunda uyarılma sonucu oluşan tepki yanında, buna karşı işlev yapan engelleme olayı da sözkonusudur. Engelleme şartlı reflekslerin yerleşmesini önlediği gibi, yerleşmiş bir refleksin de ortadan kalkmasını, silinmesini sağlar. Engelleme, dıştan ve içten gelen nedenlerle olur. Örneğin, hayvanda tukrük salgısını sağlayan ses yerine ışık verirsek, bir süre sonra tükrük salgısı durur. Böylece şartlanmayı sağlayan uyarımın şartlı refleks yaratma gücü, dıştan gelen ışık uyarımı tarafından engellenmiştir. ;2||
İçten gelen engellemeye sönme olayı denir. Pekiştirilmeyen, başka bir deyişle, zaman zaman şartsız uyarım verilerek yenilenmeyen şartlı refleksler bir süre söner. Şartlı refleks kaybolur. Sönme de uyarılma gibi beyin kabuğunun etkin olarak rol oynadığı bir süreçtir. Unutma sözkonusu değildir. Sönmüş bir refleks, bir süre sonra kendiliğinden ortaya çıkabilir.
Nicelik ve nitelik bakımından belirli bir uyarıma, örneğin sese ya da ışığa şartlanmış olan bir hayvan, bu uyarımlarda belirli sınırlar içinde kalan nitelik ve nicelik değişmelerine karşı yine aynı davranışı gösterir. Kırmızı ışığa şartlanmış hayvan, beyaz ışık verildiğinde de tükrük salgılar. Bu olaya uyarım genellenmesi denir. Ancak hayvan, nitelik ve nicelik bakımından daha sınırlı uyarımlarla da şartlanabilir. Faiklandırma yöntemiyle hayvana sadece 800-900 titreşimli seslere tepki göstermesi, diğer titreşimlere duyarsız kalması öğretilebilir. Bu tür farklandırma engellemesi yapılan hayvanlara verilen belirli uyarımın nicelik ve niteliğinde değişme sınırı genişletilir- se, hayvanın davranışı bozulur.
Belirli bir davranış için, ancak belirli nicelik ve nitelikte uyarıma gerek duyulur. Uyarımda genelleme yapamadığından hayvanın davranışı bozulur. Gereksiz, anlamsız davantşlor gösterir. Böylece hayvanda deneysel olarak bir anlamda nevroz (!) yaratılmış olur. Başka bir deyişle, hayvan alışılmışın dışındo gelen uyarımlara gereksiz, anlamsız cevaplar verir. İnsanlarda-
ki nevrozlara da bu gözle bakanlar, yeni ve değişik uyanmiar karşısında kaygı duyan, korku ve paniğe kapılan insanların da uyarımlarda genelleme yapamadıklarını ileri sürmektedirler.
Uyarımlara kaçınma biçiminde de cevap verilebilir. Ancak kaçınma biçiminde bir şartlanmanın olabilmesi için önce korku biçiminde şartlanma gereklidir. Korku biçiminde şartlanma da klasik şartlanma gibidir. Doğal olan uyarım korku yaratan bir uyarımla birlikte verilerek kısa sürede şartlı bir korku yaratılabilir. Hayvan ya da insan belli bir nesneye ya da duruma karşı korku biçiminde koşullanmışsa ondan kaçar.
Doğal olarak da kaçınma biçiminde davranış sözkonusu olabilir. Yaşamın sürdürülmesi, tehlikeli nesne ve durumlardan uzak kalınması için bu tür davranış gerekli hatta zorunludur. Yeni yeni şartlanmalarla kaçınma davranışının alanı genişler. Bu yeni şartlanmalar kimi kez bedensel ve ruhsal yaşamın sağlıklı sürdürülmesi için gerekli olup, kimi kez de bunları olumsuz etkiler.
Örneğin, ateşe elini süren çocuk elinin yandığını görüp korkar. Bu korku kaçınma biçiminde şartlanmaya yol açar. Bir daha ateşe el uzatmaz. Zamanla bunu genelleştirip, bütün ateşli ve sıcak nesnelerden kaçınarak yaşam için önemli ve gerekli bir davranışı öğrenmiş olur, öte yandan evdeki ufak köpeği ya da kediyi severken, ısırır ya da tırmalar diye korkutulan çocukta kaçınma biçiminde şartlanma olur. Bir daha kedi ve köpeğe el sürmez. Bu korku zamanla genelleşip bütün hayvanlara da yayılabilir.
Görülüyor ki, şartlı refleksler, insan yaşamında, olumlu ve olumsuz davranışların öğrenilmesinde önemli rol oynamaktadır.
özetle, tepki (U-T) ruhbilimcileri, iç ve dış ortamdan gelip organizmayı etkileyen uyarımların niteliği ve niceliğiyle, bunlara karşı oluşan tepkilerin nitelik ve niceliğini araştırırlar. Kişiti- . ği bir uyarım-tepki birikimi, başka bir deyişle, deneyimler sonu- . cu oluşmuş bir yapı olarak değerlendirirler.
Davranışlar üzerine dışarıdan olduğu kador organizmadan
gelen birçok neden de etkili olur. Bireyin davranışlarını daha iyi cnlayip yorumlamak için onun iç durumunu, başka bir deyişle, organizma içinden gelen etkileri de bilmek gerekmektedir. Bu bakımdan kişilik ve davranış U-O-T ile gösterilebilir. Burada O, organizmayı simgeler. Davranışlar dış uyarıma bağlı olduğu kadar, insan organizmasının iç durumuyla da ilgilidir. Bu nedenle bir uyarım değişik davranışlara yol açabilir. Bir davranış çeşitli etkenlerden oluşabilir. Bir uyarım karşısında insanın davranışını kestirebilmek için kişiliği oluşturan öğeleri iyi bilmek ve tanımak gerektir. Bunların başında insanın kadın, erkek, çocuk, yetişkin, ileri ya da geri zekâlı olması gibi yapısal özellikleri yer alır. Bunu bireyin aç ya da tok oluşu, yorgun ya da dinlenmiş olması gibi bedenin içsel durumu izler. Daha sonra doğal ve toplumsal çevre koşulları da dikkate alınmalıdır. Ses ya da görüntü etkileri, insanın tek başına ya da grup içinde bulunması gibi durumlar gözönünde bulundurulmalıdır. Son olarak bireyin öğrenim ve eğitimi, deneyimleri, başından geçmiş olaylar, birikimleri alışkanlıkları gibi geçmiş yaşamına ilişkin değerlendirmeler yapılmalıdır.
Çeşitli uyarımların etkisi altında kalan insan, yukarıda söz- konusu edilen etkenlerin de araya girmesiyle değişik tepkiler gösterir. Ortaya çıkan bu tepkiler açık (overt) ve kapalı (covert) olmak üzere iki grup altında toplanabilir. Konuşma, hareket etme, çalışma gibi çevrede değişiklik yapabilen, diğer insanlar tarafından gözlenebilen tepkiler, açık tepkilerdir. Kızmak, öfkelenmek, ilgilenmek, korkmak, sevmek, kıskanmak gibi iç yaşantılar biçiminde olan, başkaları tarafından gözlenemeyen tepkilere de kapalı tepki denilir. Bir davranışın açık ve kapalı yanları iyice bilinmeden onun niteliğini kestirmek olanaksızdır. Örneğin, bir arkadaşımız yolda giderken selam vermeden geçip gitse bunun nedenini yorumlamak kolay olmaz. Bu kişi dalgınlığından, sıkıntısından ya da düşünceye daldığı için görmeden geçip gittiği gibi, bize kırılmış da olabilir. Kızgındır, gücenmiştir. Çok kendini beğenmiş ya da içe kapanık ve utangaçtır.
Ancak davranışı oluşturan nedenler arasında, ic yaşantılara İlişkin, kapalı, organizmanın içinde olan olayları tanıyabilme olanakları henüz çok sınırlıdır. Nesnel olarak incelenebilen, yalnızca sinir sisteminde olan fizyolojik ve kimyasal değişmelerdir. Ne var ki, bu değişmelerin ne biçimde davranışa dönüştüğü de henüz bilinmemektedir.
Sonuç olarak uyarıma karşı insanda oluşan tepki ya da davranış, uyarımın niceliği ve niteliği yanında, organizmanın i içinde oluşan güdüler, alışkanlıklar, kavramlar, inançlar, duygular ve süregelen zihinsel işlevlerle biçimlenir. Kişilik belirli uyarımlar karşısında ortaya çıkan, öğrenilen, benimsenen pekiştiri- | len davranışlar sonucu oluşur.
BÜTÜNCÜL RUHBİLİM ÖĞRETİSİ (Gestald Psychology) : Bu görüşü benimseyenler kişiliği, birçok fiziksel, ruhsal, içsel, çevresel etkenin belli biçimde öğrgütlenmesinden oluşan bir bütün olarak yorumlarlar, öylece oluşan bütün, başka bir deyişle kişilik, kendisini oluşturan öğelerin toplamından daha farklı ve fazla bir oluşum olup kendisine özgü niteliklere sahiptir. Bu nedenle, bu bütünü oluşturan öğeleri, parçaları incelemek bütünü inceleme ve tanıma olanağı vermez. Kişiliğin gelişmesi, ki- şi-çevre ilişkileri içinde algılayıcı, yapılandırıcı, bütünleştirici sürekli uyanıklık ve seçim yapabilme durumunun sağlanmasına bağlıdır. Böylece insan kendisinin yaşantı, deneyim, beklenti, amaç, olanak ve yeteneklerinden haberdar olup, bunları kişilik içinde bütünleştirmek için çevreden gelen uyarımlar arasından gerekli seçimi yapabilir.
BİREYSEL RUHBÎLÎM ÖĞRETİLERİ
Bireysel olanların en eskisi yapısal ruhbilim öğretisidir. YAPISAL RUHBİLİM ÖĞRETİSİ (Structural Psychology) Bu akım kişiliği yapı bakımından inceler. Kişilik gelişmesi ve davranışların, bilinci oluşturan algı, düşünce, irade gibi, öğelerden kaynaklandığı görüşünü savunur. Bu öğeler arasındaki yapısal bağlantı . üzerinde durur. Bu akımı savunan ve yayan Titchener (1867-1927) olup, yeti (meleke) ruhbilimine büyük katkısı olmuştur.
(İşlevsel RUHBİLIM ÖĞRETİSİVpnctional Psychology) :
Bu öğretiyi benimseyenler, kişiliği ve~"davranışı çevreye uyum süreci olarak ele alırlar. Yapısal ruhbilimcilerden farklı olarak kişiliğin zihinsel yapısından çok işlevleri üzerinde dururlar. Algı, düşünce, duygulanım, irade gibi zihinsel yapıyı oluşturan çeşitli öğelerin çalışmasını inceleyip, çevreye uyum sırasında ve güncel yaşantıda karşılaşılan sorunların nasıl çözüldüğünü incelerler. Özellikle XX. yüzyıl başında, Amerika'da ortaya çıkan bu akımın önderleri ve yayıcıları William James (1842-1925) ve John Devey’dir (1859 -1952).
DAVRANIŞÇI RUHBİLİM ÖĞRETİSİ (Behovioral Psychology) : Kişilik gelişmesi ve davranışın oluşması konusundaki görüşleriyle günümüzde de etkinliğini sürdüren çağdaş bir ruhbi- lim öğretisidir. Weber, Wundt, Dashiel, Pavlov'un görüşlerinden yararlanan John Watson (1878-1958), 1913 yılında bu öğretiyi geliştirmiştir. Bu öğreti kişiliğin bilimsel olarak incelenebilecek yanının ancak davranış olduğunu kabul etmiş, araştırma yöntem- j leri arasında içgözleme yer vermemiş, bilinci oluşturan öğeleri araştırma alanı içine almamıştır. Bu öğretiye göre ruhbilim, bir bilim olabilmek için doğa bilimlerinde kullanılan nesnel yöntemleri kullanmalıdır. Bu nedenle insanın içsel yaşantısının etkisi altında kalan öğelerin araştırma konusu olmaması gereklidir. Davranışçı görüşü benimseyenlere tepki ruhbilimcileri denir.
Bilindiği gibi, sinir sistemi çalışmalarının en ilkel biçimi ay
rı ayrı bölümlerde yer alan işlevlerden oluşur. Bu İşleyişte çevreden gelen uyarımlar götürücü yol aracılığıyla bir merkeze varır. Buradan getirici yolla, hareket ve iş yapan organa gelir. Belirli bir uyarıma karşı oluşan bu cevaba tepke (refleks) (reflex) adı berilir. Refleksler doğal ve koşullu (şartlı) (conditioned reflex) olarak ikiye ayrılır.
Doğal refleksler doğuştan vardır. Sonradan kazanılmaz. Merkezi sinir sisteminin savunma tepkisidir. Belirli uyarımlara karşı ortaya çıkan belirli tepkilerdir. Bu tepki değişmez. İşık karşısında gözbebeğinin daralması, limon suyu içilince tükrük salgısının artması, sıcak sobaya dokununca birdenbire parmağın çekilmesi bu tür reflekslerdendir. Şartlı refleks doğuştan gelmez. Sonradan öğrenilerek kazanılır. Bu tür reflekslerin oluşmasında diğer refleksler rol oynar. Doğal refleks bağlantısından yararlanılarak, belirli tepkinin ortaya çıkmasında ilgisi olmayan değişik uyarımların da aynı tepkiye yol açması sağlanabilir. Bir köpeğin ağzına et konunca tükrük salgısının artması doğuştan varolan, doğal, şartsız bir reflekstir. Bir kaynaktan çıkan ışık ya da sesse tükrük salgısıyla ilgisi olmayan bir uyarımdır. Ancak et verilmeden hemen önce yapılan ışıklı ya da sesli uyarımın bir süre tekrarlanması sonucu, et olmadan da hayvanın ışığı görmesi ya da ses duyması tükrük salgısına neden olur.
1928 yılında köpeklerde doğal reflekslerin şartlı reflekslere dönüştürülebileceğini ilk gösteren ve bu tür reflekslerin kurallarını saptayan Pavlov olmuştu.
Bu tür şartlanma olayları, merkezi sinir sisteminin uyarılması sonucu oluşur. Çevreden bir duyu organına gelen uyarım İ merkezi sinir sistemi boyunca yayılarak beyin kabuğuna ulaşır.
Orada algılanır. Bir işlevin olması için beyin kabuğunu uyarır. O halde şartlanmanın olması için beyin kabuğunun uyarılması gereklidir. En geniş anlamıyla şartlı reflekslerle öğrenme, doğuş- vtan varolan doğal reflekslerin çevreden gelen sürekli uyarımla- etkisi altında şartlı reflekslere dönüşmesidir. Yaşam boyu en bu tür uyarım-tepki bağlantısı sonucu kazanılan davranış
ların birikimi ve pekiştirilmesi, kişiliğin Özelliklerini kazandırır.
Beyin kabuğunda uyarılma sonucu oluşan tepki yanında, buna karşı işlev yapan engelleme olayı da sözkonusudur. Engelleme şartlı reflekslerin yerleşmesini önlediği gibi, yerleşmiş bir refleksin de ortadan kalkmasını, silinmesini sağlar. Engelleme, dıştan ve içten gelen nedenlerle olur. Örneğin, hayvanda tukrük salgısını sağlayan ses yerine ışık verirsek, bir süre sonra tükrük salgısı durur. Böylece şartlanmayı sağlayan uyarımın şartlı refleks yaratma gücü, dıştan gelen ışık uyarımı tarafından engellenmiştir. ;2||
İçten gelen engellemeye sönme olayı denir. Pekiştirilmeyen, başka bir deyişle, zaman zaman şartsız uyarım verilerek yenilenmeyen şartlı refleksler bir süre söner. Şartlı refleks kaybolur. Sönme de uyarılma gibi beyin kabuğunun etkin olarak rol oynadığı bir süreçtir. Unutma sözkonusu değildir. Sönmüş bir refleks, bir süre sonra kendiliğinden ortaya çıkabilir.
Nicelik ve nitelik bakımından belirli bir uyarıma, örneğin sese ya da ışığa şartlanmış olan bir hayvan, bu uyarımlarda belirli sınırlar içinde kalan nitelik ve nicelik değişmelerine karşı yine aynı davranışı gösterir. Kırmızı ışığa şartlanmış hayvan, beyaz ışık verildiğinde de tükrük salgılar. Bu olaya uyarım genellenmesi denir. Ancak hayvan, nitelik ve nicelik bakımından daha sınırlı uyarımlarla da şartlanabilir. Faiklandırma yöntemiyle hayvana sadece 800-900 titreşimli seslere tepki göstermesi, diğer titreşimlere duyarsız kalması öğretilebilir. Bu tür farklandırma engellemesi yapılan hayvanlara verilen belirli uyarımın nicelik ve niteliğinde değişme sınırı genişletilir- se, hayvanın davranışı bozulur.
Belirli bir davranış için, ancak belirli nicelik ve nitelikte uyarıma gerek duyulur. Uyarımda genelleme yapamadığından hayvanın davranışı bozulur. Gereksiz, anlamsız davantşlor gösterir. Böylece hayvanda deneysel olarak bir anlamda nevroz (!) yaratılmış olur. Başka bir deyişle, hayvan alışılmışın dışındo gelen uyarımlara gereksiz, anlamsız cevaplar verir. İnsanlarda-
ki nevrozlara da bu gözle bakanlar, yeni ve değişik uyanmiar karşısında kaygı duyan, korku ve paniğe kapılan insanların da uyarımlarda genelleme yapamadıklarını ileri sürmektedirler.
Uyarımlara kaçınma biçiminde de cevap verilebilir. Ancak kaçınma biçiminde bir şartlanmanın olabilmesi için önce korku biçiminde şartlanma gereklidir. Korku biçiminde şartlanma da klasik şartlanma gibidir. Doğal olan uyarım korku yaratan bir uyarımla birlikte verilerek kısa sürede şartlı bir korku yaratılabilir. Hayvan ya da insan belli bir nesneye ya da duruma karşı korku biçiminde koşullanmışsa ondan kaçar.
Doğal olarak da kaçınma biçiminde davranış sözkonusu olabilir. Yaşamın sürdürülmesi, tehlikeli nesne ve durumlardan uzak kalınması için bu tür davranış gerekli hatta zorunludur. Yeni yeni şartlanmalarla kaçınma davranışının alanı genişler. Bu yeni şartlanmalar kimi kez bedensel ve ruhsal yaşamın sağlıklı sürdürülmesi için gerekli olup, kimi kez de bunları olumsuz etkiler.
Örneğin, ateşe elini süren çocuk elinin yandığını görüp korkar. Bu korku kaçınma biçiminde şartlanmaya yol açar. Bir daha ateşe el uzatmaz. Zamanla bunu genelleştirip, bütün ateşli ve sıcak nesnelerden kaçınarak yaşam için önemli ve gerekli bir davranışı öğrenmiş olur, öte yandan evdeki ufak köpeği ya da kediyi severken, ısırır ya da tırmalar diye korkutulan çocukta kaçınma biçiminde şartlanma olur. Bir daha kedi ve köpeğe el sürmez. Bu korku zamanla genelleşip bütün hayvanlara da yayılabilir.
Görülüyor ki, şartlı refleksler, insan yaşamında, olumlu ve olumsuz davranışların öğrenilmesinde önemli rol oynamaktadır.
özetle, tepki (U-T) ruhbilimcileri, iç ve dış ortamdan gelip organizmayı etkileyen uyarımların niteliği ve niceliğiyle, bunlara karşı oluşan tepkilerin nitelik ve niceliğini araştırırlar. Kişiti- . ği bir uyarım-tepki birikimi, başka bir deyişle, deneyimler sonu- . cu oluşmuş bir yapı olarak değerlendirirler.
Davranışlar üzerine dışarıdan olduğu kador organizmadan
gelen birçok neden de etkili olur. Bireyin davranışlarını daha iyi cnlayip yorumlamak için onun iç durumunu, başka bir deyişle, organizma içinden gelen etkileri de bilmek gerekmektedir. Bu bakımdan kişilik ve davranış U-O-T ile gösterilebilir. Burada O, organizmayı simgeler. Davranışlar dış uyarıma bağlı olduğu kadar, insan organizmasının iç durumuyla da ilgilidir. Bu nedenle bir uyarım değişik davranışlara yol açabilir. Bir davranış çeşitli etkenlerden oluşabilir. Bir uyarım karşısında insanın davranışını kestirebilmek için kişiliği oluşturan öğeleri iyi bilmek ve tanımak gerektir. Bunların başında insanın kadın, erkek, çocuk, yetişkin, ileri ya da geri zekâlı olması gibi yapısal özellikleri yer alır. Bunu bireyin aç ya da tok oluşu, yorgun ya da dinlenmiş olması gibi bedenin içsel durumu izler. Daha sonra doğal ve toplumsal çevre koşulları da dikkate alınmalıdır. Ses ya da görüntü etkileri, insanın tek başına ya da grup içinde bulunması gibi durumlar gözönünde bulundurulmalıdır. Son olarak bireyin öğrenim ve eğitimi, deneyimleri, başından geçmiş olaylar, birikimleri alışkanlıkları gibi geçmiş yaşamına ilişkin değerlendirmeler yapılmalıdır.
Çeşitli uyarımların etkisi altında kalan insan, yukarıda söz- konusu edilen etkenlerin de araya girmesiyle değişik tepkiler gösterir. Ortaya çıkan bu tepkiler açık (overt) ve kapalı (covert) olmak üzere iki grup altında toplanabilir. Konuşma, hareket etme, çalışma gibi çevrede değişiklik yapabilen, diğer insanlar tarafından gözlenebilen tepkiler, açık tepkilerdir. Kızmak, öfkelenmek, ilgilenmek, korkmak, sevmek, kıskanmak gibi iç yaşantılar biçiminde olan, başkaları tarafından gözlenemeyen tepkilere de kapalı tepki denilir. Bir davranışın açık ve kapalı yanları iyice bilinmeden onun niteliğini kestirmek olanaksızdır. Örneğin, bir arkadaşımız yolda giderken selam vermeden geçip gitse bunun nedenini yorumlamak kolay olmaz. Bu kişi dalgınlığından, sıkıntısından ya da düşünceye daldığı için görmeden geçip gittiği gibi, bize kırılmış da olabilir. Kızgındır, gücenmiştir. Çok kendini beğenmiş ya da içe kapanık ve utangaçtır.
Ancak davranışı oluşturan nedenler arasında, ic yaşantılara İlişkin, kapalı, organizmanın içinde olan olayları tanıyabilme olanakları henüz çok sınırlıdır. Nesnel olarak incelenebilen, yalnızca sinir sisteminde olan fizyolojik ve kimyasal değişmelerdir. Ne var ki, bu değişmelerin ne biçimde davranışa dönüştüğü de henüz bilinmemektedir.
Sonuç olarak uyarıma karşı insanda oluşan tepki ya da davranış, uyarımın niceliği ve niteliği yanında, organizmanın i içinde oluşan güdüler, alışkanlıklar, kavramlar, inançlar, duygular ve süregelen zihinsel işlevlerle biçimlenir. Kişilik belirli uyarımlar karşısında ortaya çıkan, öğrenilen, benimsenen pekiştiri- | len davranışlar sonucu oluşur.
BÜTÜNCÜL RUHBİLİM ÖĞRETİSİ (Gestald Psychology) : Bu görüşü benimseyenler kişiliği, birçok fiziksel, ruhsal, içsel, çevresel etkenin belli biçimde öğrgütlenmesinden oluşan bir bütün olarak yorumlarlar, öylece oluşan bütün, başka bir deyişle kişilik, kendisini oluşturan öğelerin toplamından daha farklı ve fazla bir oluşum olup kendisine özgü niteliklere sahiptir. Bu nedenle, bu bütünü oluşturan öğeleri, parçaları incelemek bütünü inceleme ve tanıma olanağı vermez. Kişiliğin gelişmesi, ki- şi-çevre ilişkileri içinde algılayıcı, yapılandırıcı, bütünleştirici sürekli uyanıklık ve seçim yapabilme durumunun sağlanmasına bağlıdır. Böylece insan kendisinin yaşantı, deneyim, beklenti, amaç, olanak ve yeteneklerinden haberdar olup, bunları kişilik içinde bütünleştirmek için çevreden gelen uyarımlar arasından gerekli seçimi yapabilir.
Son düzenleme: