Boşnak Kültürü

  • Konuyu açan Konuyu açan Suskun
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

Suskun

V.I.P
V.I.P
Boşnak Kültürü

Osmanlı devleti döneminin ümmetçi yapısından 1960'lar Yugoslavya'sına kadar, farklı şekillerde de olsa, yüzyıllarca dine dayalı bir kimlik tanımı içinde yer almışlar, Bosna-Hersek ve Sancak'ta yaşayan Ortodoks veya Katolik Güney Slavları ise Sırp veya Hırvat milletlerinin bu bölgelerdeki uzantıları kabul edilmiştir. 1963'de Yugoslavya'nın SosyalistFederalCumhuriyet tanımına geçişi ile birlikte Bosna-Hersek Sosyalist Cumhuriyeti yönetiminde Sırpların egemen konumunun zayıflamaya başlaması Boşnaklar için yeni bir milli kimlik tanımının yolunu açmıştır. 1961'de ortaya atılan "Etnik Müslüman" terimi ile Boşnaklar bu isim altında Bosna-Hersek'in yönetiminde Sırpların ve Hırvatların yanısıra söz sahibi hale gelmişlerdir. 1968'de Müslüman milleti, dini mensubiyeti ifade eden müslüman (küçük harfle) teriminden farklı bir anlam içerecek şekilde Yugoslavya anayasasına girmiştir. (Bu anlama göre, örneğin, Yugoslavya Arnavutları, (ekseri) müslüman olup, Müslüman değildiler.). Bosna-Hersek'in bağımsızlığını kazanmasından sonra ise, Boşnak terimi milli bir anlam kazanmış olup, evrimini halen sürdürmektedir.
Bu anlamda Sırbistan-Karadağ2002 ve 2003 nüfus sayımı verilerine ve bireylerin kendi tanımlamalarına göre önemli bir Boşnak nüfus bulunmaktadır. Sözkonusu veriler şu şekildedir:
Sancak'ta; Boşnaklar 193,026 kişi (toplam nüfusun % 45.31'i), Sırplar 156,852 kişi (toplam nüfusun 36.82%), Karadağlılar 29,892 kişi (toplam nüfusun % 7.02'i), Müslüman milleti 27,047 kişiye (toplam nüfusun % 6.35'i);
Karadağ'da; Karadağlılar 267,669 kişi (toplam nüfusun % 43.16'i), Sırplar 198,414 kişi (toplam nüfusun % 31.99'i), Boşnaklar 48,184 kişi (toplam nüfusun % 7.77'i), Arnavutlar 31,163 kişi (toplam nüfusun % 5.03'i), Müslüman milleti 24,625 kişi (toplam nüfusun % 3.97'i), Hırvatlar 6,811 kişi (toplam nüfusun % 1.1'i).
Ayrıca, Sırbistan, Hırvatistan ve Makedonya'da % 1'ler civarında küçük bir Boşnak nüfus yaşamakta, işgücü göçü nedeniyle başta Almanya gelmek üzere Batı Avrupa ülkelerine yerleşmiş Boşnaklar da bulunmaktadır.

Tarih

Boşnak toplumunun en eski kökleri,21 bin yıl önce Last Glacial Maximum u takiben Balkanlar' da genişleyen antik topluma dayanabilir.Fatih Sultan Mehmed,Fatih Sultan Mehmed Bosna'yı aldığı zaman sedece Katolik' lere değil Bogomill mezhebindeki Bosna Hıristiyan'larına da çok müsamaha göstermiş ve onların devlet hizmetinde yetişmelerini sağlamıştır.İsa'yı Allah'ın kulu olarak kabul etmeleri ve Muhammed'i tanımalarından dolayı Bogomiller Müslüman'lara daha yakın görünüyorlardı.Türk'lerin vicdan hürriyetine hürmet göstermeleri,bir kaç asır Katolik klisesi ile bu mezhep krallarının ve Macar'ların zülmüne uğrayan Bogomill Boşnaklar sırp ve bulgarların zulmüne uğrayanPomakların.da toplu olarak islamiyeti kabul etmelerine sebeb olmuştur.Bogomill mezhebine bağlı olan Boşnaklar,savaş kabiliyetleri,Macar'ları iyi tanımaları sebebiyle Macaristan ile yapılan savaşlarda etkin bir rol oynamışlardır.Müslüman Boşnaklar her zaman Osmanlı Devleti'nin kuzeybatı hududunu yalnız başlarına savunmuşlardır.Boşnaklar İslamiyet'i kabul etmeleri,devlete bağlılıklarını kanıtlamaları sayesinde Osmanlı Devleti'nin çeşitli kademelerinde görev yapmışlardır,hatta defterdar,kaptan-ı derya ve sadrazam dahi olmuşlardır.Hersekzade Ahmed Paşa (1497-1516) beş kez sadrazamlığa getirilmiştir.


==K ü l t ü r==

===Folklor===


Boşnak folklorü 15.nci yüzyıla tarihlenen uzun bir geleneğe sahiptir. Boşnak kültüründeki pekçok unsur gibi onların folklörleri Slavik karışımı ve Doğu etkisindedir. Tipik olarak 19.ncı yüzyıldan önce yer alır.
Boşnak folkloründe iki popüler karakter, '''düzenbaz''' ve '''kahraman''' görülür. Muhtemelen ilkinin en meşhur örneği [[Nasreddin Hoca]], yerel folklor Boşnak kompozisyonunda çeşitli fıkralara sahiptir. Diğer düzenbazlar akıllı bilge adamı içerir. Sözde,bir yerel memur yere yapılacak olan bir kilise için onun bir hayvan derisinden büyük olmamasını talep etmekteydi. Bilge adam, o zaman hayvan derisini ince şerit halinde keser ve onu toprağın üzerine bir kilisenin yapılmasına elverişli olacak şekilde dizerek kilise için bir sınır oluşturur.

===Dil===

Boşnaklar,[[Boşnakça]] konuşurlar.Türkiyede pomaklar ile bu dil hemen hemen şive farkı hariç aynıdır yalnız pomaklar kril alfabesini kullanır ve güney Rusça.ya daha yakın olarak kabul edilir.Bu lisan [[Sırpça]] ve [[Hırvatça]] 'dan yazım ve gramer bakımından biraz deişiktir.Boşnak dili,[[Almanca]]'da olduğu kadar diğer komşu lisanlarda kullanılmayan çok sayıda doğusallık içerir.
Boşnakça ayrıca kendine özgü iki yazılış biçimine sahipti.Bunların ilk '''Begovica''( ayrıca Bosansika olarak da söylenir) [[Kiril abecesi]];ikincisi ise Arab abecesidir.Bugün, bu iki kullanım da hemen hemen ölmek üzeredir.Çünkü,günümüzde bu kullanımın [[okur yazar]] sayısı oldukça azdır.

===Din===


Boşnakların çoğu Müslüman olsa da, bazıları [[Ateizm]] ,[[Agnostisizm]] ve [[Deizm]]'e inanır.Bundan dolayı '''Secular Hümanizm''' '''Dünya Görüşü''' ''Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'' zamanı boyunca yaygındı.Geçmişte ülkede [[Sufilik]]'in büyük bir rol oynamasına karşın ,[[Bosna-Hersek]] ' te çoğu Müslüman İslam'ın [[Sunni]] [[mezheb]]ine bağlıdır.

Boşnak Türkleri

Bosna Beyliği; Atillah Hun'un Avrupa'yı haraca bağladığı günden bugüne kadar, hep Sırbistan Krallığı'nın başının belası olmuştur. Boşnaklar da Yugoslav kökenlidir ve hala Yugoslavca konuşurlar. Tarih boyunca Yugoslav Krallığı’na karşı kim savaştı ise, onlarla bir olmuşlardır. 13. yüzyılda Osmanlıların Balkanları işgal etmeye başlaması ile birlikte, Osmanlılarla birlikte olmuşlar ve Hristiyanlık dinini terk ederek Müslüman olmuşlardır.
29 Osmanlı Padişahından sadece Ertuğrul Gazi'nin annesi Anadoluludur. Diğer Osmanlı saray kadınlarının ezici çoğunluğu Yugoslav'dır. Yani Boşnak'tır. Her ne kadar Yeniçeri Ocağının devşirme Hristiyan çocuklarından oluştuğu söylense de, bu doğru değildir. Yeniçeri Ocağı; Boşnak saray kadınlarının, kendi akrabalarını getirip Osmanlı yatılı mekteplerinde okutarak, Osmanlıya yönetici yapıyorlardı. Osmanlı saray entrikalarının çoğu da bu Boşnakların sarayı yönetme arzularından kaynaklanıyordu. Kısacası, Afgan kökenli Osmanoğulları'nın yöneticileri hep Boşnaklardan oluşmuştur. Günümüzde de bu aynen devam ediyor.
Her ne kadar 1825'te, 4.Murat döneminde Yeniçeri Ocağı dağıtıldı ise de, Yeniçeriler Osmanlı ordusunu ve yöneticiliğini sürdürmeye devam ettiler. Birinci dünya savaşında, cephede mağlup olan Osmanlı Paşaları, cepheyi terk ederek soluğu İstanbul'da aldılar. Cephe kaçağı paşalara İstanbul dar gelmeye başladı. Hatta bunlardan bazıları, başka cephelere atanmasına rağmen, görev yerlerine gitmiyorlardı. Sonunda, bu yeniçeri torunları, son bir kez daha Osmanlıya karşı kazan kaldırdılar ve Osmanlı Hilafetini ve Hanedanlığını devirdiler. O günden beri de devleti aracısız, direkt kendileri yönetiyorlar. Osmanlı, Balkanlardan çekilmeye başlamasıyla birlikte, yerli işbirlikçileri de Balkanları terk etti ve Anadolu'yu büyük bir muhacir dalgası sardı. Bunların çoğunluğunu da Boşnaklar oluşturuyordu. Yeniçeri Ocağının dağıtılması, bunlara arazi dağıtılması ve evlenme izninin çıkmasıyla, Anadolu'da çoktan bir Boşnak kolonisi oluşmuştu. Daha sonra gelenler de bu akrabalarıyla çabuk kaynaştılar.
İkinci Boşnak göçü, ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra oldu. 1942'de Alman Nazi Orduları, Yugoslavya'ya saldırdılar. Boşnaklar, hemen Nazilerle bir oldular. Naziler Yugoslavya'yı işgal ettiğinde, Hırvat kökenli Tito, Kızıl Yıldız isimli gizli bir örgüt kurdu ve Nazi işgaline karşı özgürlük mücadelesine başladı. Naziler, Boşnaklardan oluşan Müslüman SS birliklerini kurarak, Tito'nun Kızıl Yıldız Örgütüne karşı acımasız bir mücadele başlattılar. Ancak, Naziler savaşı kaybedip geri çekilince, iktidara gelen Tito yönetimi döneminde, Müslüman SS birliklerini oluşturan Müslüman Boşnakların önemli bir kesimi, Türkiye'ye göç etmek mecburiyetinde kaldı. Bugün Türkiye'de oluşan asker-sivil yönetim erki, bu muhacirlerin çocuklarından oluşuyor. Mesela, Tansu Çiller'in babası, Müslüman SS birliklerinde bir komutandı. Türkiye 'ye geldiğinde Türkçe bilmiyordu. Yıllar sonra, Türkçeyi öğrenince de vali oldu.
Günümüzde Boşnak kökenli Osmanlı saray kadınlarının çocukları ve akrabaları Ergenekon'dan çıkıp Anadolu'ya Asena isimli dişi kurdun peşine takılarak geldiklerini iddia ediyorlar. İri kemikli, sarı saçlı ve yeşil gözlü tiplerine baktığımızda, hemen de Ortaasyalı oldukları anlaşılıyor.
Her ne kadar, Yeniçeri Ocağı mensuplarının Bektaşi, dolayısıyla da Alevi oldukları söylense de, bu tamamen tarihi gerçekleri çarpıtan görüşlerdir. Çünkü Yeniçeriler Müslüman Boşnak çocuklarından oluşuyordu. Ayrıca, 300 yıl boyunca Alevilere karşı yapılan katliamları Yeniçeriler yapıyordu. Nasıl oluyor da bir alevi asker ocağı, sadece suçu Alevi olmak olan insanlara karşı katliamlar uyguluyor? Aslında Haçlı Avrupa Hıristiyanlığına sahip Boşnaklar, hiçbir zaman tam anlamıyla Müslüman olmadılar. Sadece, İslamımsı bir İslam'ı benimsediler. Günümüzde bunu laiklik dinine dönüştürdüler. Kendileri gibi olmayan bütün Müslümanlığa karşılar. Özellikle, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Anadolu'ya gelen Boşnak muhacirlerin tamamı, sadece yeminli bir Alevi düşmanı değil, aynı zamanda Anadolu'daki yerli bütün Hıristiyanlara karşı kin ve nefret doludurlar. Bunlar, Avrupa'daki Hıristiyanlardan gördükleri baskıları, Anadolu'daki yerli Hıristiyanların üzerine kin ve nefret olarak kustular. Pontus Rumları, Ermeniler ve Süryaniler bunlardan bazılarıdır. Bu baskılar sonucu, bunlar ya yok oldu ya da Müslüman Boşnaklara uyum sağlamak zorunda kaldılar. Müslüman Boşnak ve Kürd ilişkilerine gelince; bunlar Kürdlerden nefret ederler. Kürd varlığını tamamen red ettikleri gibi, Kürdleri; ehlileştirilmesi gereken dağ Türkleri olarak görürler. Sadece cumhuriyet döneminde, 22 sefer Kürdlere karşı katliam uyguladıklarını kendileri itiraf ediyorlar. Böylece de bunlar, hemen şimdiden 23. Kürd katliamı için hazırlıklara başlanması gerektiğini de düşünüyorlar.(!)
Cephe kaçkını Boşnak kökenli Osmanlı paşalarının kurduğu Türkiye Cumhuriyetini günümüzde de, bu paşaların torunları yönetiyor. Günümüzde devlet yöneticilerinin tamamına yakını Müslüman Boşnaklardan oluşuyor. Bir kere İçişleri, Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarında görev alabilmek için, kırmızı kaplı Anayasaya göre, Boşnak kökenli olmak gerekiyor. Bunlara göre, herkes devlet düşmanı ve haindir. Zaman zaman kışlalarına çekilseler bile, devlet yönetim erki hep bunların elinde olmuştur. Bazen kendileri Anayasayı tamamen rafa kaldırmalarına rağmen, aynı Anayasayı ihlal ettikleri gerekçesiyle, insanları idam ettiler. Müslüman Boşnaklar, Türk ırkçılığında hep baş rol oyuncusu oldular.
Türkiye'deki yönetici Boşnak Türklerinin kimliklerini teker teker yazmaya kalkışsak, buna ne zaman ve ne de kağıt kalem yeter. Celal Bayar, Adnan Menderes, Süleyman Demirel ve Tansu Çiller bunlardan bazılarıdır. Yukarıda da belirttiğim gibi, devlet yönetiminin tamamına yakını bunların elindedir. Zaten, 600 yıllık Osmanlı ve 83 yıllık cumhuriyet döneminde, hiçbir zaman Ortaasya kökenli Türkmen yönetici olmamıştır.
Boşnak kökenli saray kadınlarının torunları, devlet yönetimini ellerinde tuttukları gibi, medya, sanat ve ekonomi de bunların tekelindedir. Ekonomik alanda bunların görüşlerine ters düşen birileri olursa, derhal ya yok olur ya da iflas eder. Çünkü devlet bankaları bunların denetimindedir. Sadece ekonomik alanda değil, sosyal ve siyasal yaşamın hiç bir alanında, bunların görüşlerinin aksi olamaz. Şayet olursa, o insanların hali haraptır. Bunların İslamımsı inançlarına uydurmaya çalıştıkları laiklik dinine ters düşen irticacıdır. Velhasıl, bunların borazanının dışında, Türkiye'de hiç kimse ıslık bile çalamaz. Şayet böyle bir aksilik olur da, birleri ıslık çalmaya kalkışırsa, ya ilkel bir darbe olur ya da post modern bir darbe. Ergenekon'dan gelen Yugoslav muhacirlerini kimse kızdırmaya kalkışmasın.
 
KAHVE İÇMENİN ADABI


Kahve kulpsuz fincanda içelir. Çünkü Kulplu fincanda Hıristiyanlar içer. Baba oğul kutsal ruh deyip üç parmakla tutarlar. Bu yüzden kulpsuz fincanı Boşnaklar özellikle tercih ederler ve İslam'ın şartı beş deyip, kallavi fincanı avucuna alırlar.
Erkekler kıtlama içerler. Yandan çarklı denir, sade kahvedir. Kadınlarsa mektepli yani tatlı kahve içer. Sonra erkeklerin fincanında hilâl ve yıldız vardır yani albayraklı olur. Hatun fincanı ise hilâl ve üç yıldızlıdır. Bir de üst kademedeki insanların, devlet yöneticileri mesela, onların fincanı üç hilâllidir. Herkes o fincandan içemez. Güvenlik dolayısıyla.



KIZ İSTEMEDEKİ GELENEK




Bosna Hersek’in bazı bölgelerinde evlenme çağına gelmiş gelin adayını isteyen damat adayı kız evine yemeğe davet edilmekte ve ailenin büyükleri ile söz konusu evlilik hakkında tartışmaktadır. Kızın aile büyükleri damat adayı hakkında bir karara vardıktan sonra kahve ikramına geçilir. Kahve şekerli ise damat adayı evlilik için uygun görülmüştür, ancak kahve sade ise damat adayı reddedilmiş demektir.
 
Bosna-Hersek’te evlilik gelenekleri...

BOSNA-HERSEK’te savaştan sonra geleneklerin bir çoğu değişmiştir. Dernekler bu gelenekleri sürdürmek için çalışmalarını sürdürmektedir. Evlenme çağına gelmiş genç damat adayının tarafı gelin adayının büyüklerinin yemeğine davetli olarak katılırlar. Bu yemekte uygun görülürse evlenecekler arasında söz yapılması için damat tarafı gelin tarafından tarih belirlenmesini ister.

Damadın kabulü kahvede

Evlenecek kızın aile büyükleri damat adayı hakkında bir karara vardıktan sonra kahve ikramına geçilir. Kahve şekerli ise damat adayı evliliğe uygun görülmüş demektir, eğer kahve sade ise damat adayı evliliğe uygun görülmemiştir demektir. Bosna-Hersek’te Türklerin yaptığı diğer bir usulde evlenme çağına gelmiş genç erkekler, bazı düğün alaylarında güç gösterisi ve cesaretlerini göstermek için Mostar KöPage Rankingü’süne çıkarak suya doğru atlarlar.

Evlenecek genç köPage Rankingüye çıkar

Mostar KöPage Rankingüsü’nün yüksekliği ve suyun akıntısı ise insanı ürpertir. Bu gelenek ise savaştan sonra azaldığı ve kimsenin yeni yapılan köPage Rankingünün üzerinden atlayarak kendilerini göstermediği görülmüştür. Düğün gelenekleri, Boşnak, Türk, Makedonlar olmak üzere üç çeşit yapılmaktadır. Bu geleneklerin özü araştırılmaktadır.



KıNA GeCeSi

Kına yakmaya başlamadan önce, şarkılar eşliğinde genç kızlar ve oğlan çocukları gelinin etrafında mumlarla dönerler.

Gelin kızın başına kırmızı duvak örtülüyor, bu duvağın altından gelin aynaya bakıtırılır, kına yakılırken.

Bu sayede gelinin kerameti ve bereketini aynaya yansıttığına inanılır. Kına yakma işlemi bitince ayna çıkartılılır ve genç kızlar da aynaya bakarak bir çeşit gelinin bereketini üzerlerine alırlar.

Kına gecesinde gelin;Boşnak yöresel kıyafeti olan Dimija (şalvar) giyer. Kınada evlenecek kıza damat ve ailesi tarafından hediye edilen , diktirilen bu kıyafetler teker teker giydirilir ve gelin tanımayanlara bir nevi tanıtılır. Yengeler, çeşit çeşit kıyafet değiştiren gelini misafirlere gösterirler, misafirler de beğendiklerini ifade etmek için alkışlar.

Erkek çocuk (damat) merakından ötürü kızın baba evinde kaldığı son akşam (yani kına gecesi akşamı), evin küçük erkek çocuğu ile uyutulur.

Bunlar da genellikle erkek yeğenler olur.

Böylelikle ilk çocuğunun erkek olacağına inanılır.Gelin evden çıkarken yapılan merasime `prstenovanje` denir. Bu merasim `prtenski djever` tarafından yapılır.

Prstenski djever, damadın en yakınlarından biri olur genellikle, çoğu zaman da erkek kardeş veya kuzenlerden biri seçilir. Prstenski djever`in önemli bir fonksiyonu vardır evlene çift için.

Evlenecek olan kişilerin hem en zor hem de en güzel günlerinde hep yanında olacak şekilde güçlü bir bağ kurulur kendisi ile. Prstenski djever, evlenen kızın eşinden sonra danışabileceği, birçok konuda yaslanabileceği ilk kişidir.

Bir çeşit sosyal güvence olarak düşünülebilir bana göre. Prstenovanje merasimi sırasında, prstenski djever geline bir yüzük ve bir ayakkabı hediye eder.

Yüzük,genç kızın baba evinden çıkacağı sırada parmağına takılır ve ayakkabısı giydirilir ve üç kere kendi etrafında döndürülür.
GençPrstenki djevere hediye eder.

Benim üç kere döndürülme ile ilgili kendi kişisel yorumum; bugüne kadar babanın evinde, bu bu ailenin bir ferdi olarak yaşadın, artık sen bizim ailemizin bir ferdisin, mesajını verdiği inanılır.

DÜĞÜN GÜNÜ

Bir başka görüşe göre; "Prstenski djever" kına gecesinde değil düğün günü svatove(düğün alayı)olarak gidilip kız baba evinden alınacağı zaman yapılır.

Svatovalara gidilmeden önce damadın evinin önüne svirac (çalgıcı) gelir harmonikayla bir çaçak rijetko çalar damadın yakınları da oynarlar böylece etraftakilere gelin alındığını ima edilir.

Ayrıca kız(gelin) evine gidilince de svirac gelir ve kızı alıp çıktıktan sonra arzuya göre bir iki kolo oynanır.

Düğün alayı kız evine girer daha sonra hemen bir limonata servisi yapılır,bu esnada gelin salona getirilir düğün alayının önüne gelmeden görümcelerinden biri ya da yoksa erkeğin bayan bir yakını Prstenski djeverin önünden başlayarak gelinin ayaklarına kadar bir kumaş serer gelin bu kumaşı toplayarak gelir ve salonun orta yerinde durur prstenski djever gelinin yanına gelerek hediye edeceği yüzüğü çıkarır gelin ellerini birleştirir ve parmaklarını aralık bırakır prstenski djever yüzüğü 3 kez parmakların üstünde tur attırır ve 3.turun sonunda gelinin parmağına takar,akabinde yanuında getirdiği ayakkabıları geline giydirir ve gelini belinden tutarak 3 kez hafif kaldırır daha sonra da 3 kez etrafında döndürülür son olarakta başından aşağıya şeker kuru yemiş(fındık beyaz leblebi)ve bozuk para döker. Gelin yerine geçer ve boş bardakları toplar en sonunda dışarı çıkarma işlemi gelir gelinin erkek kardeşlerinden ya da kuzenlerinden bir çift gelini dışarı arabaya götürür gelin arabaya bindirilirken yemişşeker ve para tekrar dökülür oradanda düğün salonuna gidilir.

DVORENJA

Gelin ,evlendikten bir süre sonra kayınvalidesi (svekırva),varsa görümce ve diğer eltileriyle beraber önce ailenin büyüklerine ziyarete gider tabi bu ziyarete gelin şalvarlarını(dimija) giyerek gider. Bu ziyaretlerle erkek tarafının ve kızın aile büyükleri ziyaret edilir.

Gelin Ziyaretler süresince tüm servisleri gelin(snaha) yapar ve salonun bir köşesinde ya ayakta bekletilir ya da ev sahibinin verdiği bir sandalyeye oturur bunada dvorejna denir.

BOŞNAK GELİNİ

Bir türk kızını gelin aldı bizimkilerden biri. Çok korkuyordu kayınvalide, ya eğitemezse gelinini! Ya börek yapmaya eli uymazsa! Ya fazla bulursa adetleri! Belki dilimizi de öğrenemezdi... Ama ana yüreği işte oğlu sevmiş bir kere. Bizimki (kayınvalide) iyi kadındır, tanırız, iyi biliriz kendisini. Benim çocukluğumun kahramanıydı o!

Gelini görmeye gittiğimizde kadınlar ince ince süzüyordu yeni gelinin hareketlerini. Ben de bakıyordum işte yabancı mı kalacak diye... Sürekli bir şeyler ikram ediyorlardı. Kıyafetlerini değiştiriyordu... Bir ara kadınlardan biri oturmasını rica etti geline, o sırada kayınvalide kendi dilinde "asla" dedi! Tam oturmak üzere olan gelin dilimizi bilmese de ses tonundan anladı heralde. Yarım havada kaldı.. Arada kaldı... Biri gene "olur mu canım bizbizeyiz otursun, ayıp değil" dediğinde, kayınvalidesi kesin bir dille emretti. "oturmak yok"...
Körpecik gelinin gözleri doldu. Yanlış yapmaktan bu kadar çekinirken çuvalladığını mı düşündü acaba, yoksa bu insanları yadırgadı mı bilemiyorum. Elindeki tepsiyle gerisin geri süzülerek salonun kapıya yakın köşesine çekildi. "Benim yerim burası" der gibiydi eriyen yaşları...

Çok üzülmüştüm. O yaşlar hiç silinmedi aklımdan. Çocukluğumun kahramanı cadıydı aslında... Ben o gelin olsam çoktan defolup gitmiştim diye geçirdiğimi hatırlıyorum... Ama o gitmedi. Aradan yıllar geçti. Gelin Türkçe konuşmayı unuttu sanırım.Börekte yapıyor her daim. İki kızı oldu gelinlik çağındalar neredeyse. Kayınvalidesini yere göğre sığdıramıyor. Gitmedi...

Kayınvalidesi onun üzerine titrer hala. Kızı gibi sever, samimi... Bu defa zorlama yok. Ne zaman misafirleri gelse gelin o ilk gün ki gelin oluverir... Aslında çok sonradan hak verdim kahraman kayınvalideye. Kızmadım da... Boşnak gelini olmak bir kültür ve onu yaşatmak gerek.
 
Boşnakça Soy İsimlerimiz Hakkında!

Bir kişinin en önemli özelliklerinden biri soyadıdır. Osmanlı zamanında bildiğimiz gibi ailelerin soyadları yoktu babalarının dedelerinin isimleriyle anılırdı aileler. Diğer toplumlarda özellikle Balkanlardaki Müslümanların (Boşnakların) soyadları Osmanlıdan önce de vardı. Bazı soyadılar 500 sene, bazıları ise daha eskiye dayanıyor. Soyadı şu açılardan oldukça önemli:

1.Ailelern tarihini ve geçmişini açıklamaya yardımcı oluyor
2.Akrabalık bağlantıları koruyor
3.Kişisel kimliğin en belirgin özelliği
4.Soydalar üzerinde çok önemli araştırmalar yapılmaktadır… vs.


Türkiye’ye gelen Boşnaklar, soyadlarını ‘’soyadı kanunu’’ ile birlikte değiştirmek zorunda kaldılar. Yeni ve Türkçe soyadı almak zorundaydılar. Osmanlıda yaşayan diğer toplumların soyadları olmadığı için herhangi bir tepki yaratılmadı. Ama Boşnakların vardı, herkesçe bilinen koca sülaler ve soyadlarıyla tanınırlardı. Ne oldu?
Örnek ünlü bir ********n Gradaşçeviç’lerin soyadı birden değişiyor ve Akkaya oluyor… Demek ki o sülaleye ait olan bireyler yeni kimlik almış oluyor ve yeni bir tarihi baştan kuruyorlar. Eski tarihi ve hikayeler bir anlamda suya düşmüş oluyor ve unutulmaya bırakılıyor adeta. Bu durum birçok problemi beraberinde getiriyor. Daha sonraki süreçte akrabalarını bulmak isteyen kişiler bu sebepten dolayı kendi ailelerine ulaşamıyorlar. Sadece soyadı değil geçen duydum ki annemin halasının ismi değiştirildi, Muradiye yerinde Mualla oldu…
Kimileri toplumdaki sorunlardan ve yanlış anlaşılmalardan dolayı kimileride kanunların izizn vermesinden dolayı ismini dahi değiştirmek zorunda kaldılar.

Türkiye'ye yapılan göçlerin üzerinden belkide yıllar geçti. Belkide bazı ailelerin çocukları kendi soyadını bile bilmemekteler. Bu durumun ileriye yönelik daha da büyük sorunları beraberinde getireceği görünüyor.

Bosna-Hersek’te, Osmanlı’dan kalma âdetler hâlâ yaşatılıyor. Genç-yaşlı bütün Müslümanlar ‘Ramazan şerif mübarek olsun’ diyerek birbirlerini tebrik ediyor; ancak söyleyen de dinleyen de bu cümlenin mânâsını bilmiyor!
Yaklaşık altı yüz yıl önce İslamiyet’le tanışan Bosna, Ramazan aylarını Osmanlı’dan kalan izlerle geçiriyor. Heyecan her yıl olduğu gibi Ramazan ayı daha gelmeden başlıyor. Osmanlı döneminden kalma Başçarşı ve oraya uzanan bütün sokak ve caddeler adeta bir gelinlik gibi süslenirken şehirdeki bütün camiler ışıklandırılıyor. Ramazan’da birçok şehirde her yaştan binlerce insanın iştirak ettiği dinî musiki konserleri veriliyor. Medreseler (imam-hatip liseleri) tatil ediliyor ve öğrenciler halka dinî konularda yardımcı olması, hizmet etmesi için ülkenin her tarafına dağıtılıyor. Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Sırbistan’da bulunan Müslümanların dinî liderliğini üstlenen riyaset makamı Ramazan ayını büyük afişlere Türkçe ‘Ramazan şerif mübarek olsun’ ifadesiyle kutluyor. Osmanlı’dan bugüne intikal eden bu ifade ile insanlar birbirlerinin Ramazan ayını tebrik ediyor; ancak işin garibi ne söyleyen ne de dinleyen bu cümlenin manasını biliyor. Bu kelimelerle Ramazan’ı tebrik edilen kişi de cevaben ‘Allah razı olsun’ diyor. Bosna’da iftar vakitleri, şerefelerin ışıklarının yanmasıyla okunmaya başlayan ezanların yanında şehrin değişik noktalarından atılan havai fişeklerle halka ilan ediliyor.
Ramazan ayının girmesiyle birlikte Müslüman halkta farklı bir hareketlilik göze çarpıyor. Ülkenin bazı yerlerinde bulunan yardıma muhtaç ailelere yemek verilen aşevlerine (aşçinitsa) varlıklı insanlar destek oluyor. Binlerce insana sıcak yemek dağıtılıyor. Bunların içinde en göze batan iftarlar Türkiye’den gelen müteşebbislerin açtığı Bosna Sema Eğitim Kurumları tarafından veriliyor. Ayrıca, bu eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenlerin organizasyonuyla öğrenciler ve veliler tarafından, binlerce aileye gıda yardımı yapılıyor. Özellikle bazı insanlar Osmanlı’dan kalan bir âdet olarak milli kıyafetlerini giyerek iftar davetine icabet etme usulünü devam ettiriyor. Bazı davet sahipleri ise yine eskiden kalan bir âdet üzere misafirlerini otuz üç çeşit Osmanlı yemeğiyle ağırlıyor.
Camilerde sabah ve ikindi namazlarını muteakip okunan mukabelelere birçok insan katılıyor. Başta teravihler olmak üzere sabah namazları da dahil beş vakit namaza bayanlar ve erkekler birlikte iştirak ediyor. Kadir Gecesi 2 metre boyundaki dev cezvede pişirilen kahve, Başçarşı’daki Begova Camii’nin avlusunda halka ikram ediliyor. Bayramın yaklaştığı günlerde insanlar yine Begova Camii’nin bahçesinde kurulan fitre ve zekat ödeme merkezinde uzun kuyruklar oluşturuyor. Osmanlı’dan kalan usulle niyetlenilerek kılınan bayram namazlarının ardından birbirleriyle bayramlaşan ve hiç Türkçe bilmeyen bu Müslümanların arasında sadece ‘Bayram şerif mübarek ola!’ ve ‘Allah razı ola!’ cümleleri duyulur.


 
Cami Düğünü Nasıl Oluyor Derseniz

Bosna-Hersek'in başkenti Saraybosna'daki Gazi Hüsrev Bey Camii'nin avlusunu ögle namazının ardından alışılmadık bir cemaat doldurmuş. Saten, tafta, kadife kumaşlardan kırmızı, yeşil, dore renginde şık elbiseler var kadınların üzerinde. Yüksek ökçeler şadırvanın etrafında dolaşıyor. Başlar açık, ancak şallar sallanıyor açık omuzlar üzerinden. Tatil için gittiğim Saraybosna'da, sadece kiliselerde gördüğümüz tarzda bir nikâhın ortasında buluyoruz kendimizi. Yaklaşık 10 yıl önce ülkeyi kasıp kavuran savaşın acısını yüreklerine gömen Müslüman Boşnaklar, çocuklarını camide evlendiriyor.

Caminin içinde Kuran okunuyor. Üzerinde kaprisi ve göbeğini açıkta bırakan bluzuyla eşim Demet de şaşkın... Camiye giriyoruz; kadınlı erkekli yerlere oturmuş şık bir kalabalık mimberin önünde nikâhları kıyılan iki çifti izliyorlar. İmamlar nikâhlananlar ve şahitler ayakta. Erkekler sağ kadınlar sol tarafta saf tutar gibi yere oturmuş. İki çiftin nikâh törenini iki ayrı imam yönetiyor. Nikâh kıyılmadan önce bir dizi ritüel gerçekleştiriliyor. Ardından son derece dokunaklı Boşnakça bir ilahi okunmaya başlıyor. Türkiye'de kına gecelerinde yakılan acıklı türküleri çağrıştırıyor. O sırada yanımıza gelen bir cami görevlisi, anlamadığımız ancak tahmin ettiğimiz bir şeyler söylüyor: Eşimin kıyafeti camiye girmek için uygun değil. Fakat avluda durmamız o kadar doğal ki, kimse rahatsız olmuyor. Caminin kapısından fotoğraflar çekiyoruz. Sadece biz değil, Fransız ve İtalyan pek çok turist de nikâhı ilgiyle izliyor.
Camiye girmeden önce ayakkabıların konulduğu raflar yüksek topuklu ayakkabılar ve şık erkek iskarpinleriyle dolu. Bu sırada ibadet için gelenler de caminin dış kısmında yer alan halı kaplı verandalarda namazlarını kılıyor.

Aynı verandada arkasında kadın varmış, erkek varmış aldırmadan namaz kılan birkaç kadın da dikkatimizi çekiyor. Şadırvanda abdest almaya giden kimse de avludaki şık kadınlardan rahatsız olmuyor. Abdestini alıp verandaya gidiyor, namazını kılıyor. Türkiye'de laik-dindar tartışmaları yapılırken, hangi caminin avlusunda böyle şık ve açık kadınların yüksek ökçeleriyle dolaşması rahatsızlık yaratmaz diye kendi aramızda konuşuyoruz. Aslında biraz da kıskanıyoruz.

Avluda açık başlı kadınlar

İçeride nikâh kıyılmaya başlıyor. Evlilik yemini ettiriliyor. İmamın üç kere tekrar ettiği sorusuna hem gelinler hem de damatlar üçer kere yanıt veriyor: "- Kabul ediyor musun? Ediyorum. - Kabul ediyor musun? Ediyorum. - Kabul ediyor musun? Ediyorum." Sonra şahitlere soruluyor. Nikâhlanan çitfler caminin içinde tebrikleri kabul ediyor. Herkes gelin ve damatları öpüyor. Birlikte poz verip, fotoğraf çektiriyor. Yakından görüntülemek istediğimiz gelin ve damatları bu fotoğraf faslı yüzünden bir saat bekliyoruz. Camiden çıkan kadınların çok büyük kısmı avluda başını açıyor. Üzerindeki tuniği, hırkayı, gömleği çıkaranlar da oluyor. Avludaki şık kadın sayısı giderek artıyor. Birbiriyle karşılaşan kadın-erkek herkes 'Selamünaleyküm' diyerek selamlaşıyor ve el sıkışıyor. Günlük hayatta ise selamlaşmak için daha çok İtalyanca merhaba anlamına gelen 'Ciao' kullanılıyor. Bosna'da İslam'ın kadın ve erkeği keskin çizgilerle birbirinden ayırmadığına, yan yana ibadet edip, selamlaşıp, tokalaştıklarına tanık oluyoruz. Kilise çıkışındaki bir cemaatten farkları yok.

Yürüyerek restorana

Çiftler nihayet camiden çıkıp avluya geliyor. Gelinleri beğenmeyen eşim biraz hayal kırıklığına uğruyor. Kolay değil bir buçuk saattir onları bekliyordu. Türbanlı gelinler ellerinde çiçeklerle yanlarında taze damatlar avluyu terk ediyorlar. Bir süre biz de bu korteje katılıyoruz. Önde gelinler-damatlar arkada aile, akraba, eş-dost Başçarşı'nın sokaklarında yürüyerek, bir restorana giriyorlar. Davetsiz misafirler olarak daha ileri gitmiyoruz.

Dini nikâh resmen geçerli

Sonradan aldığım bilgiye göre Boşnak nikâhlarının camide kıyılma prosedürü, çiftlerin randevu almasıyla başlıyor. Verilen tarihte camiye gelen çiftlerle şahitleri ve yakınları, imamın evlenme akdiyle ilgili sorularını cevapladıktan sonra nikâh defterini imzalıyor. Dini nikâhı da aynı anda kıyan imam, yeni evli çiftlere resmen geçerli olan evlilik belgesini veriyor. Fakat çiftler belediyeye giderek bu nikâhın kaydını bir kez daha yaptırıyor.

Gözde mekân Hüsrev Bey Camii

Bosnalılar nikâh için en çok Gazi Hüsrev Bey Cami'ni tercih ediyor. Camii, Bosna-Hersek'in başkenti Saraybosna'nin kalbi Başçarşı'da yer alıyor. Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden olan cami Mimar Sinan tarafından 1531 yılında yapıldı. Caminin harcında sütle yumurta kullandı. Camiyle çarşı için kullanılan granit sütunlar 100 tane öküzle 10 km uzaktaki Lukovitza'dan getirilmiş.

Gazi Hüsrev, 1480'de doğdu. Babası Ferhad Bey, annesi 2. Bayazıt'ın kızı Selçuk Sultan. Semendire Sancakbeyliğine atanan Gazi Hüsrev Bey aynı zamandra Kanuni Sultan Süleyman'ın halasının oğlu. Belgrad'ın fethinde bulundu. Belgrad'ın fethinden sonra Bosna sancakbeyliğine getirildi. Bölgede yeni fetihler yaparak sancağının sınırlarını genişletti. 18 Haziran 1541'de ödü Gazi Hüsrev Bey Camii avlusundaki türbesine gömüldü.

'Osmanlı geleneğini sürdürüyorlar'


Türkiye'de yaşayan Boşnaklar camide nikâh töreni hakkında şunları söylüyor:
Cemal Şenel (Bosna-Sancak Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı): Bosnalılar geleneklerini gelecek kuşaklara unutturmamak istiyor. Osmanlı'dan beri nikâhlar çoğunlukla camilerde yapılır. Ne yazık ki bu gelenek Türkiye'de devam ettirilemiyor.

Salih Canlısoy (Türkiye'deki Bosna-Hersek Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı): Bu devirde Türkiye'deki Boşnakların nikâhlarını camilerde yapması biraz zor. Türkiye'deki Boşnaklar buranın şartlarına ayak uydurmuş durumda.

Ahmet Kemal Baysak (Bosna-Hersek Fahri Konsolosu): Bosna-Hersek'te yaşayan Boşnaklar Osmanlı'dan öğrendikleri örf ve âdetleri devam ettiriyorlar. Bunun içinde camide nikâh da var. Fakat bu gelenek sosyalist dönemde süremedi. Bosna'da camide nikâhı kıyan imam devlet adına kayıt da tutuyor. Tıpkı belediye nikâhı gibi. Fakat belediyeye de onaylatılıyor.

Diyanet: Sevaptır

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın resmi internet sitesinde camide nikâha ilişkin şu değerlendirme yer alıyor: "Camiler, adabı çerçevesinde sadece düğün için değil, diğer toplanma ve irşad gibi faaliyetler için de kullanılabilir. Ancak, her düğünde biraz da eğlence ve şenlik bulunacağı için düğünlerin cami alanında yapılması uygun değildir. Camilerde nikâh kıymak sevaptır. Cami alanında aynı şeyleri ifa etmek caizdir.

İstanbul Müftü Yardımcısı Yusuf Kavaklı'nın değerlendirmesiyse şöyle: "Peygamberimiz Hazreti Muhammet, insanları camiye alıştırmak için mescitlerde nikâh kıydırmıştır. Ne yazık ki Türkiye'de camide nikâh töreni yapılamıyor. Bir sakıncası ama kıyamet kopar buna izin versek."
 
Boşnaklarda Cenaze Adetleri

Boşnaklar ölüme geniş bir tefekkürle yaklaşır. Yüksek sesle ağlamak, çığlık atmak, ağıt yakmak ayıplanır, hatta günah olduğu düşünülür. Cenazelere mümkün olduğu kadar herkes katılır, önemli kalabalıklar oluşur.

Boşnak köylerinin en güzel arazileri mezarlık yaptıklarını söylenir. Mezar taşları Osmanlı kültürünü içselleştirmiş bu millet için nerdeyse bir sanat eseridir. Boşnak köylerinin mezarlıklarının son derece güzel manzaralı ve verimli yerlerde olduğu görülmektedir. Yine köye çok yakın olmayan mezarlığa sahip olan köylerde, cenaze namazlarının camide kılınmayıp mezarlıkta kılındığı görülür.

Sünni İslam ritüellerine titizlikle uyulan cenaze merasimleri sonrası mezarın üzerini örten kürek, yeşil bir örtüye sarılmış sürahiden dökülen temiz ve bol suyla mezarın üzerine akıtılarak yıkanır. Ayrıca mezarın yanına hayvanların içmesi için su kabı konur, bu kap yağmurda dolacak bir pozisyonda yerleştirilir. Cenazeden birkaç gün sonra, Mezarların üzerine çiçek dikmek hala uygulanan bir gelenektir.

ölünün eşyaları, fakirler arasında pay edilir. Ayrıca, ölü henüz evinden çıkmadan devir denen bir işlem yapılır. Devir için camide imam tarafından ölünün yakınlarından alınan bir miktar para elden ele dolaştırılarak cemaat arasında dağıtılır. Bu paranın miktarı ölenin yaşı ve mirası ile orantılı tayin edilir. Devirin amacı, ölenin kılamadığı namaz, tutamadığı oruç gibi ibadetlerine karşılık bir çeşit kefaret ödenmesidir. Ne kadar çok elden ele para çevrilirse o kadar makbul olduğuna inanılır. Devir geleneğinin son yıllarda resmi atama ile köylere gelen imamların telkini ile ortadan kalkmakta olduğu görülmektedir.
 
Bosna'dan GerÇek Hİkaye


BOSKA ILE ADMIRA

Boska ve Admira Yugoslavya parçalanmadan önce Saraybosna'
da yasayan iki genç. Admira Müslüman, Boska ise Sirp bir aileden. Ama ikisi de Saraybosnali. Çocukluklari ayni mahallede geçer. Lise yillarinda bu iki genç birbirlerine asik olup nisanlanirlar. 1992 yilinin ilkbaharinda Boska ve Admira evlilik planlari yaparken Bosna'da savas baslar.

Bu tarihten itibaren bu iki insanin hayatlarina anlam kazandiran birçok sey savasin acimasiz ellerinde bir bir yok olup gider. Önce Sirp ordusunun Bosna'yi talan edip masum ve savunmasiz insanlari toplama kamplarinda katletmelerini seyrederler. Sonra birlikte büyüdükleri insanlarin birbirlerine düsman olusuna, oynadiklari sokaklarin, yasadiklari evlerin yikilisina sahit olurlar. Bütün bu karmasanin içinde Boska ve Admira'nin sarilip tutunduklari iki sey vardir: birbirlerine olan sevgileri, ve Saraybosna'ya tutkunluklari.

Birçok Saraybosnali gibi Boska ve Admira da hazirliksiz ve savunmasiz yakalanirlar Sirp kusatmasina. Yine de sehri terketmezler. Bu arada Boska'nin birçok arkadasi Saraybosna'yi çevreleyen Sirp çetelerine katilirlar ve Boska'nin da katilmasi için baskida bulunurlar. Boska her seferinde reddeder.

Admira ile birlikte Saraybosna'da kalip sehirdeki yasli ve düskünlere yardim ederler. Onlar için yiyecek kuyruklarinda beklerler. Kisin evlerine odun tasirlar. Kusatma çemberi gün geçtikçe daha da daralir. Yasam daha da zorlasir. Bunun üzerine yasadiklari yeri terkedip, sehrin merkezine yerlesirler. Bu arada Boska'nin ailesi Sirbistan'a göçer.

Boska ve Admira'nin Saraybosna'da verdikleri yasam mücadelesi iki yil sürer. Bu arada evlenirler de. 1994 ilkbaharinda Sirbistan'a, Boska'nin ailesinin yanina gitmeye karar verirler. Saraybosna'nin giris-çikislarini tutan Sirp askerlerinden ve sehri savunan direnis gruplarindan izin alirlar.

Geçis günü gelir. Boska ve Admira, önce Admira'nin ailesini ziyaret edip onlarla vedalasirlar. Sonra askerlerin onlara söyledigi geçis noktasina dogru yürürler. Ikisi elele kilit noktasindaki köPage Rankingüyü geçerler. KöPage Rankingüden sonra bir iki adim attiklari sirada birkaç el silah sesi duyulur. Boska ve Admira yere düserler.

O anda mi ölürler, yoksa daha sonra mi bilinmez. Fakat, ölümde bile rahat birakmaz savas Boska ile Admira'yi. Kimse yanasamaz yanlarina on gün boyunca. Ailelerin girisimleri sonuçsuz kalir. Ne sehri savunan direnis gruplari ne de Sirp askerleri kimseyi yaklastirmazlar yanlarina. Boska ve Admira kurtlara, köpeklere yem olurlar. Olay büyür, televizyona, gazetelere yansir. On gün sonra Boska ve Admira'dan geriye kalanlar, aileler tarafindan alinip gömülür. Kursunlari hangi tarafin atesledigi bulunamaz. Iki taraf da birbirlerini suçlarlar
 
Boşnaklar topluluk icinde kucuk dusurmek istedikleri insanlara kahve ikram etmezler. Konuklar arasinda kayinvaldesi ve gorumcesi bile olsa böyle davranırlar. Kahve ikram etmeyerek o kişiyi asagiladiklarinı düşünürler. Aslında bu Turkiyeli Turkler arasında çok ayıptır. Gelen konukların hepsine hakarettir. Ve Boşnak gelinin ne kadar saygısız olduğunun göstergesidir. Ama Boşnaklar bunu büyük bir zevkle uygularlar. Ben bu duruma iki kez şahit oldum. Bir tanesi komşu teyzeye yapıldı. Bir tanesi de bizzat bana yapildi. Ben bunun çok büyük bir görgüsüzlük olduğunu düşünüyorum. Üstelik günümüzün Boşnak kadinlari da aynı saraydaki Boşnak kadinlari gibi entrikaci. Bunu eşinin ailesine karsı uygulamakta hiçbir sakınca görmüyorlar.
 
Geri
Top