• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Büyük Taarruz’un hikayesi

yilmaz27

Ne Mutlu Türküm Diyene
Site Yetkilisi
Süper Moderatör

Büyük Taarruz Planı

Baskın prensibi ile Yunan ordusunun imhası. 5. Süvari Kolordusu Ahır Dağları’ndan aşarak düşmanın yan ve gerilerine taarruz ederek düşmanın İzmir ile telgraf ve demir yolu irtibatını kesecektir. 1. Ordu kuvvetleri, Afyonkarahisar ilinin güneybatısından kuzeye doğru taarruza geçtiğinde Afyonkarahisar ilinin doğusu ve kuzeyinde bulunan 2. Ordu kuvvetleri de taarruzla kesin sonuç alınmak istenen 1. Ordu bölgesine düşmanın kuvvet kaydırmasına engel olacak ve Döğer bölgesinde bulunan düşman ihtiyatlarını kendi üzerine çekmeye çalışacaktır.​

"Herkes çay partisinde sanıyordu ama o sırada titiz​

Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi uzmanı Ümit Doğan, Büyük Taarruz’un hikayesini Hürriyet’ten Ece Çelik'e anlattı: “Büyük Taarruz öncesinde dönemin gazetesinde Atatürk’ün çay ziyafeti vereceğine ilişkin bir haber çıktı... Oysa Atatürk o sırada Büyük Taarruz için titiz bir hazırlık içindeydi.”​

Büyük Taarruz’un hikayesi: Herkes çay partisinde sanıyordu ama o sırada titiz bir hazırlık içindeydi

“Türk milletinin her zaferi bizim için kıymetlidir ama Büyük Taarruz’un yeri bambaşkadır” diyen Ümit Doğan,
Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki istihbarat faaliyetleri üzerine de çalışmalar yapan bir isim.
‘Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün İstihbarat Faaliyetleri- Milli Ajanlarımız’ isimli bir kitabı olan Doğan,
Büyük Taarruz’dan hemen önce yaşananları şöyle anlatıyor:

“1922 yılının haziran ayında, Büyük Taarruz öncesi son kontrolleri yapan
Atatürk, taarruz planını önce Erkan-ı Harbiye Reisi Fevzi Paşa,
Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve Müdafaa-i Milliye Vekili Kazım Paşa ile paylaşmıştı.
Atatürk’ün taarruz planı, askeri gücümüzün büyük çoğunluğunu düşman cephesinin dış yanında ve etrafında toplayarak düşmanı yok etmekti. 27- 28 Temmuz’da Akşehir’de yapılan toplantıda, 15 Ağustos’a kadar hazırlıkların tamamlanmasına karar verildi.
Hakimiyet-i Milliye gazetesinin 20 Ağustos 1922 tarihli nüshasında ‘Çay Ziyafeti’ başlık bir haber yayımlandı. Atatürk’ün köşkte bir çay ziyafeti vereceği ilan edildi. Herkes onun çay ziyafeti vermesini beklerken o Büyük Taarruz’u başlatmak üzere Ankara’dan ayrılmıştı.

ZÜBEYDE HANIM BİLE HABERSİZDİ

Taarruz planı o kadar gizliydi ki Atatürk, Zübeyde Hanım’a bile çay ziyafeti vereceğini söylemişti: ‘(...) sefer kıyafetlerimi giyerek anneme veda için odasına gittim. Elini öptüm, izin istedim. ‘Nereye?’ dedi. ‘Çay ziyafetine’ dedim. ‘Bu kıyafet ziyafete mahsus değil’ dedi. Biz gittikten, saatler geçtikten sonra meraklanmış, Merkez Kumandanı’nı çağırtmış. ‘Nerede benim oğlum?’ ‘Efendim, çay ziyafetine gitti.’ ‘ Hayır, çay ziyafetine gitmedi. Ben biliyorum, o savaşa gitti. Bir kâğıt kalem getirin, benden ona bir mektup yazın.’ Zübeyde Hanım, cepheye gittiğini bildiği oğlunun azmini kuvvetlendirmek için şu mektubu göndermişti: “Oğlum, seni bekledim. Dönmedin. Çay ziyafetine gideceğini söyledin. Ama ben biliyorum, sen cepheye gittin. Sana dua ettiğimi bilesin. Harbi kazanmadan dönme. Annen.” Zaferle sonuçlanan bir harekât gerçekleştiren Atatürk ve silah arkadaşlarının insanüstü çabasını vurgulayan Doğan, “30 Ağustos’ta düşman tamamen çembere alındı ve imha harekâtı başladı. 31 Ağustos sabahı Yunan ordusunun büyük bir kısmı imha edilmiş, birçok Yunan askeri esir alınmış, birçoğu da İzmir’e doğru kaçmaya başlamıştı” dedi.

Doğan, Türkiye’nin kaderini belirleyen bu zaferde istihbarattaki başarıların önemini şu sözlerle anlatıyor: “İstihbarat faaliyetlerindeki başarı, cephedeki başarıyı da beraberinde getirmişti. Birinci İnönü Savaşı’ndan hemen önce Yunan cephesini gezerek bilgi toplayan İngiliz Kemal’in, düşmanın durumunu İsmet Paşa’ya rapor etmesinin ardından Türk ordusunun zaferi gelmişti. Felah Grubu’ndan Yüzbaşı Kemal Bey’in Fransız karargâhında bulunan ve Yunan ordularının nerelere konuşlandığını gösteren haritanın bir kopyasını Mustafa Kemal’e ulaştırması da şüphe yok ki tarihî önem taşımaktaydı.”
Büyük Taarruz başlıyor

25 Ağustos gecesi Fahrettin Paşa komutasındaki 5. Süvari Kolordusu, Ahır Dağları üzerindeki Yunanların gece savunmadığı Ballıkaya mevkiinden sızma yaparak Yunan hatlarının gerisine intikale başladı. İntikal bütün gece sabaha kadar sürdü.​

Tan yeri henüz ağarmamışken, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa ve Birinci Ordu Kumandanı Nurettin Paşa taarruzu daha iyi gözlemlemek amacıyla Kocatepe’ye geldiler. Topçuların sabah saat 04.30’da taciz ateşi ile başlayan harekât, saat 05.00’te önemli noktalara yoğun topçu ateşi ile devam etti. Yaklaşık yarım saat süren top ateşinin ardından gerçekleşen tahrip ve imha ateşleriyle, birlik piyade güçleri ilerlemeye başladı. Yunan topçusunun gecikerek başlayan ateşinin ise hiçbir etkisinin olmadığı kısa sürede gelen raporlardan anlaşıldı. Türk piyadeleri, sabah 06.00’da Tınaztepe’ye hücum mesafesine yaklaşarak tel örgüleri aşıp Yunan askerini süngü hücumu ile temizledikten sonra Tınaztepe’yi ele geçirdi.​

Başkumandanlık Karargâhı’nın bulunduğu Kocatepe’ye tek geçit yeri olan Kalecik ve Kurtkaya Bölgeleri Türk ordusu için çok önemli idi ve düşmandan bir an önce alınması ve düşmanın yok edilmesi görevi 12. Tümen 36. Alay 6.Bölük Komutanı 24 yaşındaki Bayburtlu Yüzbaşı Agâh’a verildi. Agâh Efendi, emrindeki 150 Mehmetçik ve Sinoplu Üsteğmen Feyzullah ile beraber 2500 kişilik düşman tümenine saldırarak büyük bir savaşa başladı.​

İlk dakikalar, raporlar

Saatler 06.30’u gösterdiğinde Kalecik Sivrisi ile Poyrazkaya Tepesi alınmıştı. Hâlbuki bu iki nokta, sarp ve kayalık olmasından dolayı Yunan ordusu tarafından ele geçirilmesine ihtimal verilmeyen mevzilerdendi. Yunan ordusunun çektiği tel örgüler harekâtı yavaşlatsa da durduramıyordu. Askerler bu tel örgüleri makaslar, hatta bilek kuvvetiyle kazıklarından çıkararak kaldırıyorlardı. Bu arada 8, 11 ve 12. tümenler de ileri harekâta başlamışlardı. Belentepe mevkiini ele geçirmekle görevlendirilen 23. Tümen, saat 09.00’da bölgeyi ele geçirmişti. Bu mevzi, Yunan topçusunun sürekli ve kuvvetli atışlarına maruz kalıyordu. Diğer taraftan tutuşan otların alev ve dumanları askerlerimizin görüş mesafesini azalttığı gibi savaş kabiliyetini de etkiliyordu. Buna rağmen birlikler kazanılmış olan mevkii savunmakta kararlıydı.​

Sağ kalanlar kaçıyor!

23. Tümen Komutanı’nın kolorduya verdiği raporda “düşmandan sağ kalanlar kaçmakta, birliklerimiz nara atarak ilerlemektedirler” denilmekteydi. Tınaztepe’ye topçu ateşiyle yardımda bulunan 23. Tümen aynı günün gecesinde düşmanın bir taarruz girişimini de püskürtmüştü. 1. Ordu’nun bir diğer tümeni olan 15. Tümen ise Tınaztepe’yi ele geçirmekle görevliydi. İlk gün savaşlarının belki de en zorlusu bu cephede geçmişti. Tel engelleri bir an önce aşmak için 38. Alay’ın 2. Tabur Kumandanı Binbaşı Halil Bey, askerleriyle birlikte tellere ulaşarak makas ve tüfek dipçikleriyle telleri ve kazıkları ortadan kaldırmıştı. Yunanlıların çekilirken bıraktıkları iki top ise daha önce topçu iken piyadeye geçmiş bir er tarafından yine Yunanlılara karşı kullanıldı. Ne var ki bu asker kısa süre sonra şehit oldu. Tınaztepe cephesinde onlarca askerle birlikte şehit olan Yarbay İlyas Bey, Yüzbaşı Ali Bey ve Teğmen İlyas Bey’i de anmak gerekir. Tınaztepe’de gün boyu devam eden savaş, gece keşif kollarının sıcak temasıyla sabaha kadar sürmüştü.​

Taarruzun birinci günü, sıklet merkezindeki 1. Ordu Birlikleri, Büyük Kaleciktepe’den Çiğiltepe’ye kadar 15 kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirdi. 5. Süvari Kolordusu düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulunarak, 2. Ordu da cephede tespit görevini aksatmadan sürdürdü.​

Afyonkarahisar’ın batısında mevzilenen, Trikopis’e bağlı General Franko’nun komuta ettiği Yunan 1.Tümeni çok güç durumdaydı. Komutanlar askerleri silah zoruyla siperde tutuyorlardı. Tümen şiddetli taarruz karşısında mevzide tutunamadı ve batıya, Dumlupınar’a doğru çekilmeye başladı. Böylelikle Trikopis’in 1.Kolordusu iki parçaya bölündü. Tümenin Kolordu ile haberleşmesi kesildi.​

Ankara’da – Atina’da

Ankara mahreçli Hâkimiyet-i Milliye gazetesi, sabaha karşı baskıya verilmek üzereyken gelen resmî tebliğle birinci sayfasını değiştirmek zorunda kalmıştı: “Dün sabahtan itibaren bütün cephelerde kahraman ordumuz cani düşmanla çarpışmaya başladı.” Aynı gün icra vekilleri heyeti reisi Rauf Bey halka ve memurlara bir beyanname yayımlayarak orduya maddî ve manevî yardıma devam etmelerini rica etmişti. Gazete okuyucuları ise sükûnetle sonucu ve resmî tebliğleri beklemeye davet ediliyordu. Türk ordusunun büyük taarruza geçtiği haberi Atina’ya ulaştığında doğrusu pek ciddiye alınmadı. Oradaki ‘uzmanlar’a göre bu askerî harekâtın hiçbir önemi yoktu ve yüksek olasılıkla Türkler, Venedik Konferansı öncesi kendi lehlerine bir izlenim yaratmak istiyorlardı.​

 
Top