kendimize dair algımız sınırlarımızı belirliyor...
Dweck, en temel inancımızın kendimize dair inancımız ve kendimizi nasıl gördüğümüz olduğunu söylüyor. “Sabit fikirlilik” ya da “sabit zihniyet” olarak dilimize çevrilebilecek olan “fixed mindset” karakterimizin, yeteneklerimizin ve zekamızın doğuştan gelen ve değiştirilemeyecek özellikler olduğunu kabullenen bir düşünce tarzı. Bu yanlış bakış açısına sahip kişiler, başarıyı zekanın doğrudan sonucu olarak gördüklerinden hedeflerine sadece onu koyuyor. Sürekli olarak başarısızlıktan kaçıyor ve böylece, kalıtımsal olarak kendilerine geçtiğini inandıkları zekanın ya da kabiliyetin aslında hiç de az olmadığını kanıtlamaya çalışıyor gibiler.
Oysa aslolan hata yapmamak değil, hatalardan gelişim alanları ve dersler çıkarmak. “Büyümeye yönelik zihniyet” (growth mindset) zorluklardan, mantıklı risklerden ve başarısızlıklardan keyif alıyor. Bu şekilde kamçılanıyor.
onaylanmak mı önemli,gelişmek mi?
Biri sabit fikirli, diğeri gelişime açık iki farklı kişiyi ele alalım. İlki, kendini geliştirme ve değiştirme olanağı olduğunu hiç düşünmediği için özel ya da profesyonel hayatında sürekli “ben böyleyim” ifadesi taşıyan biri. İnatçılığını etrafına sezdiren, hataları belli olmasın diye zaman zaman terör estiren, kendini kanıtlama derdinde bir karakter. Diğeri ise olumlu yönde değişebileceğini düşündüğünden, hatalarını kabullenmesi ve çözüme odaklanması, bu arada bir daha aynı hatayı yapmamaya odaklanması çok daha olası. Kendini ispat etmeye değil, geliştirmeye odaklı ve nasıl daha iyi / dikkatli / mutlu olabileceğinin arayışında.
Dweck’e göre, büyüme odaklı zihniyetin en önemli faydası, başka insanların onayından çok, öğrenmeye olan açlığı geliştirmeye odaklanması. Zeka, yaratıcılık, hatta arkadaşlık ve ilişkiler bile çaba ve pratikle artırılabiliyor.
Carol Dweck, “Yirmi yıllık araştırmalarım gösteriyor ki, bakış açımız hayatımızı nasıl yaşadığımızı büyük ölçüde etkiliyor. Sabit zihniyet sürekli kendimizi kanıtlama çabası gerektirir. Belli bir zeka ve yeteneğe sahip olduğumuzu düşündüğümüzde, bunların varlığını kanıtlamak, rezil olmamak, aptal görünmemek her şeyden önemli olur” diyor ve ekliyor: “Bize dağıtılan el ile oynamamız gerektiğini kabullenmeyen başka bir düşünce tarzı daha var. Buna göre, dağıtılan el sadece başlangıç noktamız.” Diğer bir deyişle, oyun sırasında yeni kartlar alarak ve bazen vererek, elimizi geliştirmemiz mümkün.
Büyüme odaklı zihniyet boş bir “İstediğin her şeyi yapabilirsin” iddiası değil, aksine, çok uğraş gerektiğini kabul eden bir bakış açısı. Hayal etmek serbest, ama ona ulaşmak için çaba harcamamız gerektiği de kuşku götürmez.
Dweck, en temel inancımızın kendimize dair inancımız ve kendimizi nasıl gördüğümüz olduğunu söylüyor. “Sabit fikirlilik” ya da “sabit zihniyet” olarak dilimize çevrilebilecek olan “fixed mindset” karakterimizin, yeteneklerimizin ve zekamızın doğuştan gelen ve değiştirilemeyecek özellikler olduğunu kabullenen bir düşünce tarzı. Bu yanlış bakış açısına sahip kişiler, başarıyı zekanın doğrudan sonucu olarak gördüklerinden hedeflerine sadece onu koyuyor. Sürekli olarak başarısızlıktan kaçıyor ve böylece, kalıtımsal olarak kendilerine geçtiğini inandıkları zekanın ya da kabiliyetin aslında hiç de az olmadığını kanıtlamaya çalışıyor gibiler.
Oysa aslolan hata yapmamak değil, hatalardan gelişim alanları ve dersler çıkarmak. “Büyümeye yönelik zihniyet” (growth mindset) zorluklardan, mantıklı risklerden ve başarısızlıklardan keyif alıyor. Bu şekilde kamçılanıyor.
onaylanmak mı önemli,gelişmek mi?
Biri sabit fikirli, diğeri gelişime açık iki farklı kişiyi ele alalım. İlki, kendini geliştirme ve değiştirme olanağı olduğunu hiç düşünmediği için özel ya da profesyonel hayatında sürekli “ben böyleyim” ifadesi taşıyan biri. İnatçılığını etrafına sezdiren, hataları belli olmasın diye zaman zaman terör estiren, kendini kanıtlama derdinde bir karakter. Diğeri ise olumlu yönde değişebileceğini düşündüğünden, hatalarını kabullenmesi ve çözüme odaklanması, bu arada bir daha aynı hatayı yapmamaya odaklanması çok daha olası. Kendini ispat etmeye değil, geliştirmeye odaklı ve nasıl daha iyi / dikkatli / mutlu olabileceğinin arayışında.
Dweck’e göre, büyüme odaklı zihniyetin en önemli faydası, başka insanların onayından çok, öğrenmeye olan açlığı geliştirmeye odaklanması. Zeka, yaratıcılık, hatta arkadaşlık ve ilişkiler bile çaba ve pratikle artırılabiliyor.
Carol Dweck, “Yirmi yıllık araştırmalarım gösteriyor ki, bakış açımız hayatımızı nasıl yaşadığımızı büyük ölçüde etkiliyor. Sabit zihniyet sürekli kendimizi kanıtlama çabası gerektirir. Belli bir zeka ve yeteneğe sahip olduğumuzu düşündüğümüzde, bunların varlığını kanıtlamak, rezil olmamak, aptal görünmemek her şeyden önemli olur” diyor ve ekliyor: “Bize dağıtılan el ile oynamamız gerektiğini kabullenmeyen başka bir düşünce tarzı daha var. Buna göre, dağıtılan el sadece başlangıç noktamız.” Diğer bir deyişle, oyun sırasında yeni kartlar alarak ve bazen vererek, elimizi geliştirmemiz mümkün.
Büyüme odaklı zihniyet boş bir “İstediğin her şeyi yapabilirsin” iddiası değil, aksine, çok uğraş gerektiğini kabul eden bir bakış açısı. Hayal etmek serbest, ama ona ulaşmak için çaba harcamamız gerektiği de kuşku götürmez.