Camiiler Haftası - Ekim Ayının 1. Haftası

kelebek

-ütopik-
V.I.P
Arapça “cem” kökünden türeyen, “toplayan, bir araya getiren” anlamındaki “cami” kelimesi başlangıçta sadece Cuma namazı kılınan büyük mescitler için kullanılmış olan "el-mescid'ül cami" (cemaati toplayan mescit) tamlamasından kısaltılarak alınmıştır.(1)

Ancak halk arasında mahallelerdeki küçük ibadet yerlerine mescit, daha büyük olanlarına ise cami denilmektedir.

İslam'ın ilk günlerinden itibaren Müslümanlar cami yapımına önem vermişler ve yaptıkları hayrın ebedi olması için yarışmışlardır. Cami yapmak, imanın ve dindarlığın göstergesidir. Yüce Allah, cami yaptırmanın önemini Kuran’da şöyle bildiriyor: “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazlarını dosdoğru kılan, zekâtlarını veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte, doğru yola erenlerden olmaları umulanlar bunlardır.”(2)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) cami yaptırmanın fazileti hakkında müminlere şu müjdeyi veriyor:“Kim Allah rızası için mescit yaparsa, Allah, benzerini onun için cennette inşa eder.”(3)

Diğer bir hadis-i şerifte de mescit ve diğer hayırları yapanlara âhirette büyük mükâfatlar verileceğini bildirerek şöyle buyurmaktadır:


“Bir mümine öldükten sonra amelinden ve yaptığı iyiliklerinden ulaşacak şeylerden biri de, yaydığı ilim, geride bıraktığı iyi evlat, miras olarak bıraktığı mushaf-ı şerif, yaptırdığı mescit, yolcuların barınması için inşa ettiği ev, akıttığı su, sağlığı yerinde iken malından çıkarıp verdiği sadakadır. Bunlardan hangisini yapmış ise öldükten sonra onun sevabı kendisine ulaşır.” (4)

Camiler, Müslümanların Allah’a ibadet ettikleri yerlerdir. Yeryüzünün en şerefli yerleri olan camilere “Allah’ın evi” denilmektedir. Camiye ibadet için giden Mümin, Allah’ın ziyaretçisi ve misafiri durumundadır. Ev sahibi, evine gelen misafirlerine ikramda bulunduğu gibi camiye giden müminlere de yüce Allah büyük mükâfatlar verecektir. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:“Evinde güzelce abdest alıp camiye giden kimse Allah’ın ziyaretçisidir. Ziyaret edene Allah ikramda bulunacaktır.”(5)

Camileri yaşatmanın en iyi yolu, bu mübarek mekânları cemaatsiz bırakmamak, çevresini bir kültür merkezi haline getirmektir. Bu maksatla, beş vakit namazın camilerde kılınmasını teşvik eden Peygamberimiz (a.s.), “Cemaatle kılınan namazın, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletli” olduğunu bildirmiştir. (6)

İslâm cemaati kardeşlik, eşitlik, yardımlaşma ve karşılıklı fedakârlık üzerine kurulmuştur. Aralarında sınıflaşma, ırk ve bölge ayırımı yoktur. Aralarındaki birlik ve beraberliğin temel dayanağı ise Kur'an ve Kuran’ı açıklayan sünnettir. Birlik, Kur'an ve sünnetin bildirdiği yol üzere olur. "Ey inananlar, Allah'tan O'na yaraşır biçimde korkun ve ancak Müslümanlar olarak ölün. Ve topluca Allah'ın ipine (Kuran’a) sarılın, ayrılmayın." (7)

Camiler, zengin-fakir, köylü-şehirli, amir-memur, resmi-sivil, yaşlı-genç, siyah-beyaz, yerli-yabancı... Herkesi bünyesinde toplayan mekânlardır. Bir ülkenin, Müslüman ülkesi olmasının mührü ve tapu senetleridir. Camiler; aynı safta omuz omuza, diz dize namaz kıldığımız mabetlerdir. Üzüntülerimizi giderdiğimiz, moralimizi müspet anlamda düzelttiğimiz, birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik duygularımızı, hoşgörü anlayışımızı güçlendirdiğimiz ve pekiştirdiğimiz yerlerdir. Birbirimize merhamet etmeyi, acıları paylaşmayı, kimsesiz-yoksul, dul ve yetimlere yardım etme duygularını kazandığımız mabetlerdir.

Camilerin imar ve inşası konusunda büyük gayret gösteren aziz milletimiz, mevcut camilerin yıllık bakım ve temizliğini, gerektiğinde onarımını da severek yapmaktadır. Bu konuda, el birliği yapılması amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığımız, her yıl Ekim ayının ilk haftasını “Camiler Haftası” olarak ilan etmiştir. Bu hafta da camilerimizin bakım onarımı yapılmakta, camilerimizin tarih içindeki ve günümüzdeki fonksiyonları ve diğer hususiyetleri konferans, panel ve çeşitli toplantılarla göz önüne serilmektedir. Bu hafta, yapılacak etkinliklerle camilerin toplumumuz üzerindeki önemi ortaya konulurken, camilerimizin daha temiz, daha bakımlı olması için gerekli çalışmalar yapılmaktadır.

1. TDV İslâm Ansiklopedisi, cami maddesi
2. Tevbe, 9/18
3. Buharî, Salât, 65
4. İbn Mâce, Mukaddime
5. Et-terğib vet-Terhib C.1, s.214
6. Buharî, Ezan, 30
7. (Âli İmran, 3/102–103).​
 
Camiler ve Din Görevlileri Haftası (1-7 Ekim)


CAMİLER VE DİN GÖREVLİLERİ HAFTASI İLE İLGİLİ AÇIKLAMA, GENEL BİLGİ
Cami; "Toplayan, bir araya getiren" manasına gelen ve "cem'an" mastarından türeyen bir kavramdır. Dini anlamda; belirli bir amaçla insanları bünyesinde toplayan mekana cami denir. Bu amaç da Allah'a kulluktur.

Cami kelimesi, başlangıçta sadece Cuma namazı kılınan "El mescidü'l Câmi" (Cemaati toplayan mescid) tamlamasının kısaltılmış şekli idi.

Hicri IV. Yüzyılın başlarında "cami" kelimesinin tek başına kullanılmaya başlandığını görüyoruz. Daha sonra, içinde Cuma namazı kılınan ve hatibin hutbe okuması için minberi bulunan mescitler cami; minberi bulunmayan, yani Cuma namazı kılınmayan küçük mabetler ise sadece mescit olarak anılır olmuştur. Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî, Mescid-i Aksa gibi; genellikle mezhep imamları ile ileri gelenlerin kabirlerinin bulunduğu camilere de mescit denilmiştir.

Camiler dinî ve millî kültürümüzden ayrı düşünemeyeceğimiz değerlerimizin başında gelir. Halkımız, mabetlerimizin ne kadar büyük birer dinî ve millî miras olduğunun farkındadır. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde inşa edilen camiler, yurtiçinde ve yurtdışında halen bütün ihtişamıyla dimdik ayakta durmaktadır.

Osmanlılar döneminde padişahlar tarafından yaptırılan büyük camilere, "Selâtin Camileri"; vaizler ve diğer devlet ricali tarafından yaptırılan orta büyüklükteki camilere, banisinin adına izafeten sadece cami; küçük olanlarına da mescit denilmiştir.

Camilerimiz, çok çeşitli fonksiyonları ifa etmesi bakımından önemli müesseselerimizin başında gelir. Camilerimiz mabet olarak görev yapmanın yanında, birer halk üniversitesi olarak da görev yapmaktadır. Camilerde, müminlere her türlü kötülüklerden uzak durmalarının yanında; her türlü iyilik ve güzellikler, insan sevgisi, vatan, bayrak, ezan, Kur'an sevgisi, ana-babaya, öğretmene, ulu'l-emre... itaat anlatılır!

Hafta başlamadan bir ay önce, bütün camilerin bakım ve onarımı yapılır. Halı ve kilimleri başta olmak üzere, genel bir temizlik yapılır. Cami cemaati, mahalle sakinleri ve gönüllü kuruluşlardan destek sağlanır. Vaaz ve hutbelerde "Dinimizde Cami ve Cemaatin Önemi" anlatılır. Camilerin dış temizliği ve çevre düzenlemesi yapılır!...

Camilerimizde, cemaat ile namaz kılarız. Münferit kıldığımız namazlarda 25-27 derece daha fazla sevap kazanırız.

Camilerimizde; İslâm dininin inanç, ahlâk, ibadet ve muamelat esaslarını ehliyetli hoca efendilerden öğreniriz.

Kur'an-ı Kerim'i okumasını öğreniriz.

Camilerimiz, yaygın eğitim veren müesseselerimizdir. Vaaz ve irşat yoluyla dini bilgilerin yanında; milli kültürümüzü, örf ve âdetlerimizi, insanlara karşı görevlerimizi, helal ve haramı öğreniriz.

Devlet-Millet kaynaşması ile insan haklarını bu mekanlarda öğreniriz.

Meşru ticaret, sanat, dürüst ekonomi, hilesiz kazanç yolları gibi güzel huylar camilerde öğrenilir.

Camiler, zengin-fakir, köylü-şehirli, amir-memur, resmi-sivil, yaşlı-genç, siyah-beyaz, yerli-yabancı... herkesi bünyesinde toplayan mekanlardır.

Bir ülkenin, Müslüman ülkesi olmasının mührü ve tapu senetleridir. Camiler; aynı safta omuz omuza, diz dize namaz kıldığımız mabetlerimizdir. Üzüntülerimizi giderdiğimiz, moralimizi müspet anlamda düzelttiğimiz, birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik duygularımızı, hoşgörü anlayışımızı güçlendirdiğimiz ve pekiştirdiğimiz yerlerdir.

Birbirimize merhamet etmeyi, acıları paylaşmayı, kimsesiz-yoksul, dul ve yetimlere yardım etme duygularını kazandığımız mabetlerdir. Kâmil manada insan olmanın yollarını ve esaslarını, camilerimizde yapılan telkin ve nasihatlerden öğrenmekteyiz.

Camilerimiz tarih boyunca büyük fonksiyonlar ifa etmiştir. Asr-ı Saadet'te Mescid-i Nebevî; hem toplantı, hem de toplu ibadet etme yeri, "Suffe" diye anılan mahal de eğitim-öğretim yeri; kadınlar için irşad hizmetlerinin yapıldığı yer, din ve devlet işlerinin bir arada yürütüldüğü yer, savaş yaralılarının tedavi edildiği mekan olarak hizmet etmiştir.

Tarih boyunca, her dönem ve devirde büyük hizmetler veren camilerin; günümüzde fonksiyonu daha da artmaktadır. İnsanları aynı safta birleştiren, belirli ideal ve gayeler etrafında bütünleştiren, acılarımızı, sevinçlerimizi paylaştıran; sevginin saygının, hak ve adalet duygularının kazanıldığı müesseselerimiz camilerimizdir.
 
CAMİLER VE DİN GÖREVLİLERİ HAFTASI İLE İLGİLİ AÇIKLAMA,GENEL BİLGİ-2​
1986 yılından beri her yıl ekim ayının ilk haftası “ Camiler Haftası olarak kutlanırken, 2003 yılından itibaren de bu hafta “ Camiler ve Din görevlileri Haftası “ olarak kutlanmaktadır. Bu haftanın ülkemiz, milletimiz ve tüm meslektaşlarım için hayırlı, başarılı hizmetlere vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz ederim.

Camilerimiz dua ve ibadetlerin topluca Allah’a arz edildiği, gönüllerin yıkandığı, elem ve sevinçlerin paylaşıldığı kutsal mekanlardır. Camiler bilmediklerimizi öğrendiğimiz, ilim irfanımızı yükselttiğimiz, bilgi ve hizmet yuvalarımızdır. Camiler dargınların barıştığı, kin ve düşmanlıkların unutulduğu, şerlerin defedildiği, yoksulların sevindirildiği, iyilik, şefkat ve yardım istasyonlarıdır. Camiler gerçek huzuru bulduğumuz manevi sığınaklarımızdır. Camiler vatan sevgisinin milli bütünlüğün telkin edildiği, şehitlik gazilik ruhunun beslendiği, çalışma azminin, güzel ahlakın işlendiği dini ve milli kültür ocağımızdır.

Cami inşa etmek ne kadar önemli ise, inşa edilen camilerin bakım ve onarımları, iç-dış temizliği, aydınlığı, çevre düzenlemesi, cemaatin huzurla ibadet etmesinin sağlanması o kadar önemlidir. Camiler ve din görevlileri haftasında köyde, kasabada, şehir merkezinde bütün camilerde din görevlilerimizin rehberliğinde camilerimizin umumi temizliği, bakımı yapılacaktır. Bu hususta imkanı olan, zamanı olan her Müslüman ülkemizin tapu senedi mesabesinde olan camilerimizin bakım ve onarımı için kendini görevli addetmelidir.

Camiler haftası münasebetiyle bugüne kadar cami yaptıran, yapımında, onarımında emeği geçen, mihrap, minber ve kürsülerde halkımıza hizmet veren ve rahmete kavuşan bütün kardeşlerimizin ruhuna ithaf edilmek üzere mevlit ve hatim merasimi yapılır.

2003 yılından itibaren bu haftanın “ Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak kutlanmaya başlanması çok isabetli ve yerinde bir karar olmuştur.

İnsanlarımızla iç içe yaşayıp onların dertleriyle dertlenen, halkımız arasında uzlaştırıcı, bütünleştirici bir tutum sergileyen, dini konularda onları aydınlatan, sosyal problemlerine çözüm arayan, sorumluluk duygusu içerisinde vatanımızın her köşesinde bu ulvi görevi yerine getiren din görevlilerinin toplum hayatında önemli bir misyonu vardır.

Fertlerin ve toplumun manevi problemlerine çözüm üretebilmek için din görevlilerinin vizyonu ve misyonunun olması, etkili ve verimli bir hizmet sunabilmek için hizmetlerinde görevlilik anlayışını gönüllülük anlayışına dönüştürebilmesi büyük önem arz etmektedir.
 
CAMİLER İLE İLGİLİ GENEL BİLGİ, AÇIKLAMA, TANIMI, ÖZELLİKLERİ

Cami: Arapça bir kelime olup,toplayan,buluşturan ve birleştiren anlamına gelir.

Cami; Allah’ın isimleri (Esmaü’l Hünsa)’ndendir.

Camiler; Mü’minlerin var olma sebebi olan,ibadet ve kulluk ocağıdır.

Camiler; Allah’a secde edilen yerlerdir.“Kulun, Allah’a en yakın olduğu yer secdedir.” (Hadis-i Şerif, Nesai:3)

Camiler; Allah’ın evidir. Camilere Allah’ın evi denilmensin sebebi; camilerin Allah adına yapılmış olup, camide sadece Allah’a ibadet edilmesidir.

Camiler; “Allah adının anıldığı ibadetgah olarak Allah’a en sevimli mekandır.” (H.Şerif,Müslim:288)

Camiler; Toplum içinde her ferdin, her bölgenin derdinin arz edildiği ve çare arandığı yerlerdir.

Camiler; sevgi ve samimiyet duygularının, birlik ve beraberlik bağlarının kuvvetlendiği mekanlardır.

Camiler; Peygamberimiz tarafından yapılmaya başlanan ve bizzat kendilerinin emek harcadıkları mabetlerdir.

Camilere; Cami görevlilerine ve cemaate saygısızlık, Kur’an’da zulüm olarak kabul edilmiştir. (Bakara:114)

Camiler; Peygamberimiz zamanında çok yönlü kullanılıyordu, hatta mahkeme salonu işlevini de görüyordu.

Cami ve mescitler; ilim merkezidir. Peygamberimiz Medine’de Mescid-i Nebevi’nin hemen yanına “Ashab-ı Suffe” mektebini yaptırmıştır. Bütün mezhep imamları ve sayısız ilim adamı tarihler boyu hep cami ve mescitlerden yetişmişlerdir.

Camilerde Peygamberimiz (s.a.v)’e gelen temsilcilerin Gayri Müslim olanları için kendi dinlerine göre ibadet yapmalarına imkan sağlamıştır.

Camiler; Aynı zamanda bir sanat ve kültür merkezi olarak da kullanılmıştır. Allah Resulü’nün teşvikleriyle camide spor yapılmış, şiir okunmuş ve okutulmuştur.

Cami, Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicret ederken Küba’da ilk inşa ettiği binadır. Demek ki, zulümden ve cehaletten kurtuluş cami iledir.

Cami, Peygamberimiz’in Medine’ye hicretinde ilk, önce bizzat çalışarak inşa ettiği yapıdır. Mescid-i Nebevi. Demek ki medeni toplumun temelinde mabet vardır.

Camilerimiz; Kabe sembolü ve şubesidir.

Cami inşa edenler Kur’an-ı Kerim’de; “Allah’a ve ahirete iman edenler, camileri imar ve inşa ederler; namazı kılar, zekatı verir ve Allah’tan başkasından korkmazlar. İşte bunlar hidayete erenlerdir.”(Tevbe:18) şeklinde müjdeye erenlerdir. Bu ilahi mesajı alan Mü’minler; hızla cami inşa ve imar ediyorlar. Bu güzel faaliyet hem bir ihtiyaçtır, hem de bir ibadettir. Ayrıca sürekli sevap kazandıran bir yatırımdır. Çünkü Peygamberimiz: “Hayırlı eserler mü’minlere öldükten sonra da sevap kazandırmaya devam ederler.” buyuruyor.

Camiler; Bulundukları yerin dindarlık göstergesi ve İslam Medeniyetinin alametidir.

Camiler; Milletin kalbi, minareler göğe yükselmiş şehadet parmağı, şadırvanlar yüz akıdır.

Camiler; birbirimizin yüzüne bakmadan, sadece yatıp kalkmak için yapılmamıştır. İbadet ile beraber, din ve dünya için neler yapılmak gerektiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmıştır.

Camiler; Mihrabı ile mabedi, kürsü ile mektebi, minberiyle devleti temsil eder.

Camiler; sivil toplumun ayrılmaz, vazgeçilmez bir parçası ve simgesi, milli ve manevi varlığımızın, birlik ve beraberliğimizin en büyük teminatı ve güvencesidir.

Camilerimiz ile varız, camilerimizle var olmaya devam edeceğiz. Çünkü “Müslüman cami kültürü ile doğar, Cami Kültürü ile büyür ve Cami Kültürü ile ölür.”

Özet olarak ;

Camilerimiz; saflarında her renk ve ırktan insanların eşitlendiği, secdelerinde kulların Allah (c.c)’yaklaştığı, kürsü ve minberinde ilim ve irfanın coştuğu, din ve dünya işlerinin, millet ve memleket meselelerinin konuşulduğu, sosyal yardımlaşma ve dayanışmada da halkın yarıştığı kutsal mekanlardır.
 
CAMİNİN YARARLARI, FAYDALARI, ÖZELLİKLERİ

-Camilerimizde, cemaat ile namaz kılarız. Münferit kıldığımız namazlarda 25-27 derece daha fazla sevap kazanırız.

-Camiler; Bulundukları yerin dindarlık göstergesi ve İslam Medeniyetinin alametidir.

-Camilerimizde; İslâm dininin inanç, ahlâk, ibadet ve muamelat esaslarını ehliyetli hoca efendilerden öğreniriz.

-Camiler; Mihrabı ile mabedi, kürsü ile mektebi, minberiyle devleti temsil eder.

-Camiler; sivil toplumun ayrılmaz, vazgeçilmez bir parçası ve simgesi, milli ve manevi varlığımızın, birlik ve beraberliğimizin en büyük teminatı ve güvencesidir.

-Kur'an-ı Kerim'i okumasını öğreniriz.

-Camilerimiz, yaygın eğitim veren müesseselerimizdir. Vaaz ve irşat yoluyla dini bilgilerin yanında; milli kültürümüzü, örf ve âdetlerimizi, insanlara karşı görevlerimizi, helal ve haramı öğreniriz.

-Devlet-Millet kaynaşması ile insan haklarını bu mekanlarda öğreniriz.

-Camilerimiz; saflarında her renk ve ırktan insanların eşitlendiği, secdelerinde kulların Allah (c.c)’yaklaştığı, kürsü ve minberinde ilim ve irfanın coştuğu, din ve dünya işlerinin, millet ve memleket meselelerinin konuşulduğu, sosyal yardımlaşma ve dayanışmada da halkın yarıştığı kutsal mekanlardır.

-Meşru ticaret, sanat, dürüst ekonomi, hilesiz kazanç yolları gibi güzel huylar camilerde öğrenilir.

-Camiler; Milletin kalbi, minareler göğe yükselmiş şehadet parmağı, şadırvanlar yüz akıdır.

-Camiler; birbirimizin yüzüne bakmadan, sadece yatıp kalkmak için yapılmamıştır. İbadet ile beraber, din ve dünya için neler yapılmak gerektiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmıştır.

-Bir ülkenin, Müslüman ülkesi olmasının mührü ve tapu senetleridir. Vb vb … vb. vb
 
DİN GÖREVLİSİ TANIMI, ANLAMI, KİMDİR, GÖREVLERİ

Din görevlilerinin doğumdan ölüme kadar, hafta tatili bayram tatili ve mesai mefhumu olmadan cami içinde ve dışında birçok görevleri vardır.

Din görevlileri hem iyi günde hem de kötü günde insanların yanındadır. Evden camiye camiden eve giden, cami dışında hiçbir işe karışmayan din görevlileri ideal bir din görevlisi olmadığı gibi halk nezdinde de makbul değildir.

Zira toplumumuz çocuğunun doğumunda, sünnetinde düğününde askere uğurlanmasında din görevlisini yanında görmek ister. Evini ve işyerini din görevlisinin ziyaretini hayır ve bereket vesilesi görür. Dargınlık ve kırgınlıkların sona ermesi, insanların zararlı alışkanlıklardan kurtulması için din görevlisinin devreye girmesini bekler.

Din görevlileri sağlık hizmeti sunanlar gibi günün her saatinde göreve çağrıldıkları gibi, yangın, kaza veya doğal afet sonucu meydana gelen ölümlerde ölünün 1.sıradaki yakınının gösteremeyeceği şefkatle ölüye hizmet sunmaktadır. Ama bunun sonucu günlerce uykusuz ve aç kalmaktadır.


Ayrıca;

Din görevlileri bilhassa sabah çok erken saatte göreve giderken ve hatta camide can güvenlikleri tehlike altındadır. Camiye girince cemaat gelene kadar kendini camiye kilitleme ihtiyacı duyan çok sayıda görevliler vardır.

Cenaze hizmeti sunan din görevlileri gerekli hijyenik ortamdan mahrum bırakılmakta, bu iş için gerekli teknik imkan ve hatta elbiseden mahrum bırakılmaktadır.

Ayrıca;

Din görevlileri sorumluluğu ağır olan bir görevi yaparken görevin saygınlığına zarar vermemek için çok dikkatli olmak, başkaları içim normal olan birçok davranıştan din görevlisi olarak sakınmak zorundadırlar.
 
DİN GÖREVLİSİNİN GÖREVLERİ, SORUMLULUKLARI, ÖZELLİKLERİ
Din görevlisi-cemaat ilişkisinin sağlıklı bir biçimde yürütülebilmesi için din görevlisinin birtakım özel nitelik ve yeteneklere, bilgi ve becerilere sahip olması gerekir. Şunu unutmayalım ki, hiçbir kurum veya eğitim sistemi, kendisini işletecek personelin nitelikleri üzerinde hizmet veremez veya hizmet üretemez. Bu itibarla nitelikli ve seviyeli bir din eğitim ve hizmeti, ancak nitelikli ve seviyeli din görevlileri tarafından verilebilir. Bugün, “Klişeleşmiş fikirlerden kurtulmanın psiko-sosyolojik şartları; kalıplaşmış fikirlerin baskısından bizi kurtarmaya muvaffak olacak vasıtalardan biri, hakikî manada gerçek din adamlarıdır. Bunlar dini, hurafelerden temizlemeyi başaracak bir formasyon alırsa, çevrelerine en büyük rehberliği yapmaya muvaffak olabilirler.” (Halis Ayhan, Eğitime Giriş ve İslâmiyetin Eğitime Getirdiği Değerler, Damla Yayınevi, İstanbul 1982, s. 59)

Bu büyük sorumlulukları üstlenen din görevlilerinde bulunması gereken niteliklerin başında derin alan bilgisi ve pedagojik formasyon, genel kültür, sosyal olgunluğa ve adanmış bir kişiliğe sahip olmak gelmektedir.

1. Alan Bilgisi Ve Pedagojik Formasyon
Yaygın din eğitim ve öğretimi veren din görevlilerinin öncelikle derin ve geniş bir alan bilgisine sahip olması gerekir. Bu bilgilerin başında doğru ve güzel Kur’an-ı Kerim okuma becerisi, yeterli seviyede temel ilmihal (inanç, amel, ahlâk) bilgileri; hutbe, vaaz veya konferanslarında kullanmak zorunda kalacağı Arapça dinî ibareleri doğru bir şekilde okuyup anlayacak kadar Arapça dil bilgisi, yeterli seviyede dinî hitabet ve meslekî uygulama becerisi, bağlı olduğu kurumla ilgili kanun, yönetmelik, tüzük ve uygulamalara ilişkin genelgeler hakkında hukuk bilgisi gelmektedir.

Din görevlileri bu temel bilgilerini sürekli olarak artırmaya, geliştirmeye ve güncelleştirmeye çalışmalı ve zamanın gerisinde kalmamalıdırlar. Bu bilgileri artırma ve canlı tutmanın en etkili yollarından biri, onları cemaat ile veya başka arkadaşlarıyla paylaşmaktan geçer. Ayrıca, din görevlisi sahip olduğu alan bilgilerini cemaatiyle nasıl paylaşabileceğine dair birtakım yöntem ve metot arayışına girmeli ve bulduğu bu metotları kendi şartlarına adapte edebilmelidir.

Görev mahalli olan camide, kürsüde, kursta veya derste mutlaka zamanında bulunması gereken din görevlisi, kendisinden dini öğrenmeye ve ibadetlerini birlikte ifa etmeye gelen insanların istek ve problemleriyle ilgilenmeli, onların her birine anlayış ve kavrayış seviyelerine göre davranmalı, onlarla konuşurken kendi mizaç ve zaaflarını kontrol altında tutmalı, sabırlı, olgun ve mütevazı bir kişilik sergilemeli, onları baştan savıcı tavırlardan kaçınmalı; onlarla saygısız, kaba, hiciv ve istihza içeren bir tarzda konuşmamalıdır. Nitekim bu konularda Kur’an-ı Kerim bize Hz. Peygamber’in örnek şahsiyetini hatırlatarak şöyle demiştir:

“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış.” (Al-i İmrân, 159)

“Ey inananlar! And olsun ki, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, inananlara şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir.” (Tevbe, 128)

Din görevlisi, cemaatle ilişkilerinde şahsî meselelerinden bahsetmemeli, onlarla aşırı bir biçimde senli benli olmamalı ve araya belirli bir mesafe koymalı, cemaatine mensup kişilerin geçmişteki hatalı hal ve davranışlarını araştırmamalı, ayıp veya kusurlarını yüzlerine vurmamalı ve onları toplum karşısında mahcup duruma düşürmemelidir. Gerektiği hallerde cemaatini veya kişileri değil, bizzat doğru olmayan hal ve davranışları eleştirmeli; insanları tenkit veya tehdit edici, kişiler arası kıskançlık veya aleyhte kıyaslamalar doğurucu konuşmalar yapmamalı, müjdeleyici ve uyarıcı olmalıdır. Şu ayet-i kerimeler bize bu ilkeleri ilham etmektedir:

“Sen af yolunu tut, bağışla, uygun olanı emret, bilgisizlere aldırış etme.” (Arâf, 199)

“Sizden iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir cemaat olsun. İşte başarıya erişenler yalnız onlardır.” (Âl-i İmrân, 104)

Din görevlisi din eğitim ve öğretiminde korku yerine sevgi ve hikmeti esas almalı; sözlerinde, davranışlarında, giyim ve kuşamında her türlü aşırılıktan kaçınmalıdır.

Din görevlisi çocuk ve gençlerle özel olarak ilgilenmelidir. Onların dinî tecrübelerinde ve ibadetleri sevmelerinde din görevlilerinin büyük etkisi bulunmaktadır. Cami avlusunda veya içerisinde oturan, oynayan, konuşan çocuklara karşı sevgi, merhamet ve sempati ile yaklaşmalı, bu konuda gerektiği hallerde cemaatini de uyarmalı ve eğitmelidir. Bir gün huzurunda konuşurken titreyen bir adama karşı Hz. Peygamber Efendimiz; “Rahat ol! Ben kral değilim. Ben sadece kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum.” (İbn Mâce, “Et’ime”, 30) diyerek tevazuun ve merhametin en büyük bir örneğini göstermiştir.

Yaptığı işi isteyerek ve severek yapmayan bir kişinin söz konusu işte başarılı olması beklenemez. Din görevlisi de yaptığı görevi isteyerek ve severek yapmalı ve her din görevlisinin, insanlara ve gelecek nesillere iftiharla anlatabileceği bir başarı öyküsü bulunmalıdır.

2. Genel Kültür
Din görevlisinin hizmetlerinde başarılı olabilmesi için sadece alan bilgisi de yetmeyebilir. Onun hem bir eğitimci hem de medenî bir insan olarak, başta genel eğitim ve öğretim metotları, psikoloji, pedagoji, tıp, ticaret ve güzel sanatlar olmak üzere hayat münasebetleriyle ilgili dinî, sosyal, kültürel ve bilimsel her konuda az veya çok birtakım bilgilere sahip olması gerekir. Bu çerçevede, hem kendi sağlığı hem de cemaatine sağlık bilinci aşılayabilmesi için sağlık ve spor konularında duyarlı, çevre bilincini yerleştirebilmek için de tabiat ve kültür varlıkları hakkında ilgili ve bilgili olmalıdır. Ayrıca, din görevlisi dünyadaki gelişmelerden haberdar olabilmek ve cemaatinden geride kalmamak için en az bir doğu ve bir de batı dilini bilmeli; bilgisayar, faks, uydu… gibi modern iletişim ve haberleşme araçlarını kullanabilmelidir. Bütün bu bilgiler, dinin sosyal, ekonomik, sağlık, hukuk ve kültürel hayatla ilgili mesaj ve perspektiflerinin topluma anlatılması ve aktarılması sırasında din görevlisine yardımcı olacaktır. Din görevlisi bu kaynaklardan elde edeceği bilgiler ile kendi alan bilgilerini barışık bir bütüne ulaştırabilmek için de zihinsel birtakım süreçlerden geçmelidir. Din görevlisinin temel vazifesi insanları dinen ve ahlâken yetiştirmek ve geliştirmektir; kendisini yetiştirmeyen ve geliştirmeyen kimselerden ise başkalarını yetiştirmesi ve geliştirmesi beklenemez.

3. Adanmış Bir Kişiliğe Sahip Olmak
Din görevlisinin, ifa ettiği tebliğ ve irşad görevini yaparken, sahip olduğu derin alan bilgisi ve genel kültür de her zaman yeterli olmayabilir. Bunlar yanında onun engin bir sevgi ve hoşgörü kaynağı olan geniş bir gönle, her türlü zorluk ve güçlüklerle mücadele edebilecek sağlam bir iradeye ve kendisini insanlığın hizmetine hasredecek bir sosyal olgunluk ve adanmış bir kişiliğe de sahip olması gerekir. Çünkü etkili bir tebliğ ve irşad vazifesi, sıradan ve statik bir iş değildir. Bir kimse bütün samimiyeti ile inanmadıkça ve bizzat bir davranış haline getirmedikçe, herhangi bir dinî konuyu başarılı ve inandırıcı bir şekilde başkalarına anlatamaz. Birtakım sıradan hareket ve eylemlerimizi yücelten, âdet ve alışkanlıklarımız ile ibadetlerimiz arasını ayıran en önemli faktör, insanların niyet ve inançlarıdır.

Sosyal olgunluğa ve adanmış bir kişiliğe sahip olan din görevlisi, cemaati ile ilişkisi sırasında, yararsız söz ve davranışlarda bulunmayacak, insanlar arası fikir ve düşünce ayrılıklarını derinleştirmeyecek, dürüst, çalışkan, içi ve dışı temiz, kendine güvenen, samimi, ileri görüşlü, nazik, kolaylaştırıcı, pozitif enerji ve sevgi dolu bir güzel arkadaş ve dost olacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Allah sizin için kolaylık diliyor, zorluk istemiyor.” (Bakara, 185) denmiş, Hz. Peygamber Efendimiz de; “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” buyurmuştur. (Buhârî, “İlim”, 11; “Edeb”, 80; “Cihad”, 164; Müslim, “Cihad”, 5; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 17)

Buraya kadar vurguladığımız tavsiye ve değerlerden, din görevlisinde bulunmaması gereken bazı özellikler de kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bunlar genel olarak; cehalet, alanında yetersizlik, görevini ciddiye almamak, insanları sürekli olarak azapla veya cehennemle tehdit etmek, hoşgörüsüzlük, anlayışsızlık, kabalık, kötümserlik, ön yargılı olmak, güven telkin edememek, insanlar arası ayrım yapmak, herhangi bir siyasî veya ideolojik görüş ya da gruba aşırı bağlılık ve yalancılık gibi hallerdir.
 
DİN HİZMETİNİN YARARLARI, ANLAMI

Bilindiği gibi insanın bir bedenî bir de ruhî, manevi yanı vardır. Her ikisinin de ihtiyaçları vardır. İnsanın bedeni ihtiyaçlarının karşılanmaması nasıl toplumsal rahatsızlıklara, çatlaklara yol açmakta ise, ruhî, manevi ihtiyaçlarının giderilmemesi de toplumsal sıkıntılara yol açmaktadır.

Yani, dini ihtiyacını karşılayamayan insanın zararı kendisinde kalmıyor, topluma intikal ediyor; suç olarak intikal ediyor, saygısızlık olarak intikal ediyor, haksızlık olarak intikal ediyor, hoşgörüsüzlük olarak intikal ediyor.

Çünkü:

Din, insanla beraber var olmuş, insanla beraber de var olmaya devam edecektir. İnsanlık tarihinde ne kadar geriye gidilirse gidilsin dini inançlardan yoksun bir topluma rastlanmamaktadır.

Çünkü:

Din, hayatı anlamlandıran ve yaşanılır kılan değerler bütünüdür.

Haksız yere ve akılsızca devamlı hırpalanmasına rağmen toplumu ayakta tutan yine dindir.

Din, siyasi birliğin ve sosyal barışın sigortası olma özelliğine sahiptir ve bu özelliğini sürdürmektedir.

Din, bütün toplumların her zaman değer sıralamasının en üstündedir.

Din, hayatı anlamlandıran ve yaşanabilir kılan değerdir.

Din, sosyolojinin “üst kimlik” olarak belirlediği bir olgudur. Din her zaman bilincinde olmadığınız, ama hep bizimle birlikte olan bir kimliktir.
 
Geri
Top