"Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini" romanının yazarı Louis de Bernieres, Türklere olan ilgisinin nedenini açıkladı: Büyükbabam Çanakkale'de savaştıktan sonra size karşı büyük bir saygı duymuştu
İngiliz yazar Louis de Bernieres'i ilk olarak, ona dünya çapında ün getiren romanı "Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini" ile tanımıştık. Ancak bizim kalbimizi I. Dünya Savaşı sırasında Ege'deki bir köyde bir arada yaşayan Müslüman ve Hıristiyan halka dair yazdığı sıcak romanı "Kanatsız Kuşlar" ile fethetmişti. Romanın bir diğer dikkat çekici yanı ise Mustafa Kemal'in hikâyesinin de paralel biçimde anlatılıyor olmasıydı. Louis de Bernieres geçtiğimiz hafta boyunca İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali etkinliklerine katılmak için İstanbul'daydı. Biz de Türkiye ve Türklere duyduğu dostlukla tanınan bu dünya çapındaki ünlü yazarla bir araya geldik.
"Kanatsız Kuşlar"da tüm hikâyeyi Türklerin tarafından anlattınız. Nereden geliyor bu sevginiz?
Büyükbabam Türklere karşı savaştıktan sonra onlara büyük bir saygı duymuştu. O zaman Osmanlı ordusu tüm imparatorluğun farklı yerlerinden geliyordu. İngilizler ve Türkler arasında savaşırken dahi bir nefret yaşanmamış. Siperlerden birbirlerine hediyeler atarlarmış örneğin.
Öykünüzü yazmadan önce Türkiye'ye kaç kez geldiniz?
Hatırlayamadığım kadar çok geldim. İki haftayı da Çanakkale'deki cephede geçirdim.
Öykünüzde köydeki insanların yanı sıra Mustafa Kemal'den ve yükselişinden de bahsediyorsunuz.
Tarihi geri planı vermek istemiştim. O sırada yaşanan tüm önemli olayların geçtiği her yerde Mustafa Kemal de var. Onun hikâyesini anlatmak aslında o zamanların hikâyesini anlatmak... Kendi egemenliğinin tek amacını yalnızca demokrasinin kurulması olarak gören bir tek o olmuş. Kendisine karşı bir muhalefet partisini kurduran bir tek o olmuş. Diğer tüm küçük detayların çözümlerini başkalarına bırakan bir tek o olmuş. O, geceler boyunca büyük fikirler hakkında konuşmayı seven bir filozof gibi. Ondan başka hiç kimse Türkiye'nin bugünkü modern toplumunu yaratamazdı.
BALKANLAR'DA SOYKIRIM
I. Dünya Savaşı sırasında Balkanlar'da gizli bir Müslüman soykırımı yaşandığını ancak bunun da zamanla üstünün kapatıldığını da söylüyorsunuz...
Müslüman soykırımı I. Dünya Savaşı'ndan önce yaşandı. Müslümanlar Kafkasya'dan Kazaklar tarafından ve diğer Balkan ülkelerinden, oradaki yerel Hıristiyan halk bağımsızlığını kazandıkça sürülmeye başlandı. Yunanistan'daki Müslüman nüfusun çoğunluğunun Yunan Harbi'nde yok edildiğine inanıyorum.
Türkiye'den özür istemek çok saçma
"Kanatsız Kuşlar" romanınızda aynı zamanda Ermeni tehcirinden ve "uzun yürüyüş" sırasında Rusların, Enver Paşa hükümetinin ve Kürtlerin davranışlarından bahsediyorsunuz. Bu konuya dair genel teziniz nedir?
Benim genel tezim; Ermeni milliyetçiler, Osmanlı ordusu Ruslarla savaşırken onlara arkadan saldırdılar. Osmanlılık politikasına göre bu ihanet olarak kabul edildi. Enver Paşa ve Talat Bey, Ermeni nüfusu yerlerinden alıp Suriye'ye yerleştirmeye karar verdi ancak ulaşım, yemek ve konaklamayı sağlamadılar. Onlara eskort edenler ise genelde Ermenilerden nefret eden Kürt aşiretlerden oluşuyordu. Bu durumun mesulu Osmanlı hükümetinden iki kişiyken, bazı insanların Türkiye Cumhuriyeti hükümetinden bir özür istemesini saçma buluyorum. Nazilerin Yahudilere uyguladığı gibi sistemli bir soykırım değildi ancak tamamen kalpsizce ve dikkatsizce yapılmış bir şeydi.
İngiliz yazar Louis de Bernieres'i ilk olarak, ona dünya çapında ün getiren romanı "Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini" ile tanımıştık. Ancak bizim kalbimizi I. Dünya Savaşı sırasında Ege'deki bir köyde bir arada yaşayan Müslüman ve Hıristiyan halka dair yazdığı sıcak romanı "Kanatsız Kuşlar" ile fethetmişti. Romanın bir diğer dikkat çekici yanı ise Mustafa Kemal'in hikâyesinin de paralel biçimde anlatılıyor olmasıydı. Louis de Bernieres geçtiğimiz hafta boyunca İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali etkinliklerine katılmak için İstanbul'daydı. Biz de Türkiye ve Türklere duyduğu dostlukla tanınan bu dünya çapındaki ünlü yazarla bir araya geldik.
"Kanatsız Kuşlar"da tüm hikâyeyi Türklerin tarafından anlattınız. Nereden geliyor bu sevginiz?
Büyükbabam Türklere karşı savaştıktan sonra onlara büyük bir saygı duymuştu. O zaman Osmanlı ordusu tüm imparatorluğun farklı yerlerinden geliyordu. İngilizler ve Türkler arasında savaşırken dahi bir nefret yaşanmamış. Siperlerden birbirlerine hediyeler atarlarmış örneğin.
Öykünüzü yazmadan önce Türkiye'ye kaç kez geldiniz?
Hatırlayamadığım kadar çok geldim. İki haftayı da Çanakkale'deki cephede geçirdim.
Öykünüzde köydeki insanların yanı sıra Mustafa Kemal'den ve yükselişinden de bahsediyorsunuz.
Tarihi geri planı vermek istemiştim. O sırada yaşanan tüm önemli olayların geçtiği her yerde Mustafa Kemal de var. Onun hikâyesini anlatmak aslında o zamanların hikâyesini anlatmak... Kendi egemenliğinin tek amacını yalnızca demokrasinin kurulması olarak gören bir tek o olmuş. Kendisine karşı bir muhalefet partisini kurduran bir tek o olmuş. Diğer tüm küçük detayların çözümlerini başkalarına bırakan bir tek o olmuş. O, geceler boyunca büyük fikirler hakkında konuşmayı seven bir filozof gibi. Ondan başka hiç kimse Türkiye'nin bugünkü modern toplumunu yaratamazdı.
BALKANLAR'DA SOYKIRIM
I. Dünya Savaşı sırasında Balkanlar'da gizli bir Müslüman soykırımı yaşandığını ancak bunun da zamanla üstünün kapatıldığını da söylüyorsunuz...
Müslüman soykırımı I. Dünya Savaşı'ndan önce yaşandı. Müslümanlar Kafkasya'dan Kazaklar tarafından ve diğer Balkan ülkelerinden, oradaki yerel Hıristiyan halk bağımsızlığını kazandıkça sürülmeye başlandı. Yunanistan'daki Müslüman nüfusun çoğunluğunun Yunan Harbi'nde yok edildiğine inanıyorum.
Türkiye'den özür istemek çok saçma
"Kanatsız Kuşlar" romanınızda aynı zamanda Ermeni tehcirinden ve "uzun yürüyüş" sırasında Rusların, Enver Paşa hükümetinin ve Kürtlerin davranışlarından bahsediyorsunuz. Bu konuya dair genel teziniz nedir?
Benim genel tezim; Ermeni milliyetçiler, Osmanlı ordusu Ruslarla savaşırken onlara arkadan saldırdılar. Osmanlılık politikasına göre bu ihanet olarak kabul edildi. Enver Paşa ve Talat Bey, Ermeni nüfusu yerlerinden alıp Suriye'ye yerleştirmeye karar verdi ancak ulaşım, yemek ve konaklamayı sağlamadılar. Onlara eskort edenler ise genelde Ermenilerden nefret eden Kürt aşiretlerden oluşuyordu. Bu durumun mesulu Osmanlı hükümetinden iki kişiyken, bazı insanların Türkiye Cumhuriyeti hükümetinden bir özür istemesini saçma buluyorum. Nazilerin Yahudilere uyguladığı gibi sistemli bir soykırım değildi ancak tamamen kalpsizce ve dikkatsizce yapılmış bir şeydi.