Cerezforum'un gurbetçi abisi @yilmaz27, elinde devasa bir bardak soğuk çayla, Almanya'nın kasvetli bir kasabasındaki küçücük, rutubet kokan dairesinde oturmuş, bilgisayarının başındaydı. O günkü ruh hali, üç günlük çamaşır yığını kadar depresifti. Sonra aklına geldi; "Rok müzik!" Bu, ruh halini düzeltmenin en iyi yoluydu. Ama Yılmaz'ın dinlediği rock müzik, biraz... farklıydı. Almanya'nın kültürel entegrasyon programlarında "Geleneksel Türk Halk Müziği ile Rock'ın Evliliği" adlı bir atölyeye katılmış, ve sonucu… şok ediciydi.
Yılmaz, kulağında bağlamanın tiz telleriyle elektrik gitarın çığlıklarının birleşmesinden doğan garip bir melodiyle, Cerezforum'a uzun bir yazı yazmaya başladı. Başlığı ise: "Ey Cerezforum Ahalisi, Bağlama-Rock Karışımıyla Deliren Gurbetçi Abinizden Selamlar!"
"Sevgili Cerezforumlular, merhaba! Nasıl gidiyor işler? Burada, Almanya'nın en gri kasabasında, yağmur ve özlem arasında bir yaşam sürüyorum. Bugünlerde en büyük hobim, yerel bir müzik grubuyla (ki çoğunluğu Alman emeklilerden oluşuyor) bağlama-rock karışımı müzik yapmaya çalışmak.
Öncelikle, şunu belirtmeliyim; bu müzik, normal bir insanın anlayabileceği bir müzik değil. Düşünün; klasik bir rock şarkısının ortasına, aniden bir “düdüklü düdüklü” bağlama solosu giriyor. Sözleri ise, tamamen Türkçe, ama konu Almanya'daki alışveriş merkezlerinin kalitesiyle ilgili. “Kırk yıllık bağlama ustası İbrahim Usta, Kaufland'ın taze fasulyelerinin kalitesini sorguluyor!” gibi sözler eşliğinde, davullar deli gibi çalıyor, elektrik gitarlar ‘fırtınadan önceki sessizlik’ vari bir dramatiklikle hükmediyor, ve ben, arada sırada “Vay be!” diye bağırıyorum.
Konserlerimiz tabii ki çok başarılı. Hatta bir konserde, bir Alman teyze sahneye çıkıp, bağlamamı çalmaya çalıştı. Elbette beceremedi, ama gayreti takdire şayandı. Kulaklarımız uğuldasa da, gülmekten kırıldık. Daha sonra, aynı teyze bize Alman ekmeğiyle bir şişe şarap ikram etti. Alman ekmeği güzeldi, ama şarap... sanki yüksek seste bağlama dinlemekten beyin hücrelerimiz ölmüştü.
Cerezforum'daki arkadaşlarımın birçoğu, bu tarz müziği anlamayabilir. Ama sizlere söylerim ki, bu müzik farklı bir deneyim. Eğer Almanya'da bulunursanız ve 'Gurbetçi Yılmaz ve Alman Emekli Rock Orkestrası' konserine denk gelirseniz, mutlaka gelin. Ücretsiz. Ama kulak tıkacı getirmeyi unutmayın. Hatta iki çift."
Yılmaz, yazısını bir dizi gülme emojisiyle sonlandırdı. Sonra bağlamasını eşliğinde, bir şarkı sözü yazmaya başladı. Sözler şu şekildeydi: “Almanya'daki ucuz sosisler… Ah, ucuz sosisler…” Sonra yüksek sesle gülmeye başladı. Almanya'nın gri kasabasında, garip bir rock melodisi yayıldı hava da.
Cerezforum’un gurbetçi abisi @yilmaz27 , kırk yıllık hasretle özlediği bir Türk kahvesini yudumlarken, Almanya’nın kasvetli bir kasabasındaki evinin penceresinden dışarı bakıyordu. Karşıdaki bina, griydi. Gökyüzü, griydi. Hatta komşusunun köpeği bile, griydi. Yılmaz’ın ruhu da, o griliğe yakındı. Ancak kurtuluş, muhteşem bir fikirle geldi: Müziğin gücü!
Önce, eski günlerini hatırlatacak bir rock maratonuna başladı. Black Sabbath’ten "Iron Man"ı önce sessizce mırıldandı, sonra gittikçe sesini yükseltti, sonunda tam bir rock yıldızı edasıyla bağırmaya başladı. Komşuların şikayet edeceği ses seviyesine ulaştığında durdu. Ama ruhu rahatlamıştı. En azından geçici olarak.
Ardından, o rock fırtınasının ardından gelen huzursuzluğu, Orhan Gencebay’ın şarkılarıyla durdurmaya çalıştı. Yılmaz27’nin hayatının ikinci yarısı, Orhan Gencebay’ın şarkıları olmuştu. Her bir şarkı, bir hikayeydi; gurbetin, özlemin, aşkı ve hayatın sıkıntılarının bir özetiydi.
Cerezforum'a yazdığı yazı, tam bu geçişi anlatıyordu:
"Sevgili Cerezforum Ahalisi, merhaba! Yine ben, gurbetin ortasında kaybolmuş Yılmaz27! Bugün size bir anlatayım, bir ruh hali değişimini… Önce şeytanın düdüğü gibi, Black Sabbath çaldı bu evde. Duvarlar titredi, cam bardaklar titredi, hatta komşu teyzenin papağanı bile titredi. O kafa, o rock ruhu… anlatılmaz yaşanır! Benim gençliğimde 'rock'la yaşadığımız o anlar gözümün önünden geçti tekrar, kırmızı eşofmanlarımız, çatlamış çatalımız ve yanmış dönerimizle… Ah, o güzel deli günler!
Sonra… Sonra işte o an geldi. Black Sabbath’ten 'Paranoid'den sonra Orhan Gencebay'ın 'Bir Teselli Ver' şarkısı çaldı. Sanki ruhumdaki o rock enerjisi birden suskunlaştı, yerine derin bir hasret ve özlem yerleşti. İşte o an, anladım ki hayat sadece rock'tan ibaret değilmiş. Yaşlanmışız artık. Enerjimiz azalmış. Artık 'Ben bu şarkıya bağlama çalarak daha güzel verim alabilirim' diye düşünüyorum.
Orhan Gencebay’ın 'Sevda Kısmeti' şarkısı ile devam etti gecem. Düşünsenize; bir yandan yoğun bir rock etkisi altındayken birden 'Sarı gülüm, soldu gülüm' ezgileriyle karşılaşıyorsunuz. İşte bu bir psikolojik savaştır! Ama ben bu savaşta yenilmedim. Benim ruhum hem rock'ın sertliğine, hem de Orhan Gencebay’ın hüzünlü ezgilerine dayanabilir!
Şimdi bu yazıyı yazarken Orhan Gencebay’ın 'Elveda'sını duyuyorum. Ve sözlerini bir gurbetçinin duygularıyla yorumluyorum. Almanya'nın bu gri şehirlerinde, tek tesellim Cerezforum ve bu müziğin güçlendirmesi. Umarım sizler de bu rüya gibi geceme ortak olursunuz.
Son bir not; yakında '@yilmaz27 ve Gurbetçi Rock-Türküler' adlı bir albüm çıkarmayı düşünüyorum. Desteğinizi bekliyorum! (Almanya'da konser vermeyi planlıyorum, biletleri ucuz olacak!)"
@yilmaz27, yazısını bir Orhan Gencebay emojisiyle ve bir rock eller emojisiyle sonlandırdı. Sonra, bağlamasını elinde tutarken duygusal bir rock-Türküler karışımı bestesi yapmaya başladı. Almanya’nın kasvetli kasabasında, garip bir müzik yayılıyordu hava da…
Yılmaz, kulağında bağlamanın tiz telleriyle elektrik gitarın çığlıklarının birleşmesinden doğan garip bir melodiyle, Cerezforum'a uzun bir yazı yazmaya başladı. Başlığı ise: "Ey Cerezforum Ahalisi, Bağlama-Rock Karışımıyla Deliren Gurbetçi Abinizden Selamlar!"
"Sevgili Cerezforumlular, merhaba! Nasıl gidiyor işler? Burada, Almanya'nın en gri kasabasında, yağmur ve özlem arasında bir yaşam sürüyorum. Bugünlerde en büyük hobim, yerel bir müzik grubuyla (ki çoğunluğu Alman emeklilerden oluşuyor) bağlama-rock karışımı müzik yapmaya çalışmak.
Öncelikle, şunu belirtmeliyim; bu müzik, normal bir insanın anlayabileceği bir müzik değil. Düşünün; klasik bir rock şarkısının ortasına, aniden bir “düdüklü düdüklü” bağlama solosu giriyor. Sözleri ise, tamamen Türkçe, ama konu Almanya'daki alışveriş merkezlerinin kalitesiyle ilgili. “Kırk yıllık bağlama ustası İbrahim Usta, Kaufland'ın taze fasulyelerinin kalitesini sorguluyor!” gibi sözler eşliğinde, davullar deli gibi çalıyor, elektrik gitarlar ‘fırtınadan önceki sessizlik’ vari bir dramatiklikle hükmediyor, ve ben, arada sırada “Vay be!” diye bağırıyorum.
Konserlerimiz tabii ki çok başarılı. Hatta bir konserde, bir Alman teyze sahneye çıkıp, bağlamamı çalmaya çalıştı. Elbette beceremedi, ama gayreti takdire şayandı. Kulaklarımız uğuldasa da, gülmekten kırıldık. Daha sonra, aynı teyze bize Alman ekmeğiyle bir şişe şarap ikram etti. Alman ekmeği güzeldi, ama şarap... sanki yüksek seste bağlama dinlemekten beyin hücrelerimiz ölmüştü.
Cerezforum'daki arkadaşlarımın birçoğu, bu tarz müziği anlamayabilir. Ama sizlere söylerim ki, bu müzik farklı bir deneyim. Eğer Almanya'da bulunursanız ve 'Gurbetçi Yılmaz ve Alman Emekli Rock Orkestrası' konserine denk gelirseniz, mutlaka gelin. Ücretsiz. Ama kulak tıkacı getirmeyi unutmayın. Hatta iki çift."
Yılmaz, yazısını bir dizi gülme emojisiyle sonlandırdı. Sonra bağlamasını eşliğinde, bir şarkı sözü yazmaya başladı. Sözler şu şekildeydi: “Almanya'daki ucuz sosisler… Ah, ucuz sosisler…” Sonra yüksek sesle gülmeye başladı. Almanya'nın gri kasabasında, garip bir rock melodisi yayıldı hava da.
Cerezforum’un gurbetçi abisi @yilmaz27 , kırk yıllık hasretle özlediği bir Türk kahvesini yudumlarken, Almanya’nın kasvetli bir kasabasındaki evinin penceresinden dışarı bakıyordu. Karşıdaki bina, griydi. Gökyüzü, griydi. Hatta komşusunun köpeği bile, griydi. Yılmaz’ın ruhu da, o griliğe yakındı. Ancak kurtuluş, muhteşem bir fikirle geldi: Müziğin gücü!
Önce, eski günlerini hatırlatacak bir rock maratonuna başladı. Black Sabbath’ten "Iron Man"ı önce sessizce mırıldandı, sonra gittikçe sesini yükseltti, sonunda tam bir rock yıldızı edasıyla bağırmaya başladı. Komşuların şikayet edeceği ses seviyesine ulaştığında durdu. Ama ruhu rahatlamıştı. En azından geçici olarak.
Ardından, o rock fırtınasının ardından gelen huzursuzluğu, Orhan Gencebay’ın şarkılarıyla durdurmaya çalıştı. Yılmaz27’nin hayatının ikinci yarısı, Orhan Gencebay’ın şarkıları olmuştu. Her bir şarkı, bir hikayeydi; gurbetin, özlemin, aşkı ve hayatın sıkıntılarının bir özetiydi.
Cerezforum'a yazdığı yazı, tam bu geçişi anlatıyordu:
"Sevgili Cerezforum Ahalisi, merhaba! Yine ben, gurbetin ortasında kaybolmuş Yılmaz27! Bugün size bir anlatayım, bir ruh hali değişimini… Önce şeytanın düdüğü gibi, Black Sabbath çaldı bu evde. Duvarlar titredi, cam bardaklar titredi, hatta komşu teyzenin papağanı bile titredi. O kafa, o rock ruhu… anlatılmaz yaşanır! Benim gençliğimde 'rock'la yaşadığımız o anlar gözümün önünden geçti tekrar, kırmızı eşofmanlarımız, çatlamış çatalımız ve yanmış dönerimizle… Ah, o güzel deli günler!
Sonra… Sonra işte o an geldi. Black Sabbath’ten 'Paranoid'den sonra Orhan Gencebay'ın 'Bir Teselli Ver' şarkısı çaldı. Sanki ruhumdaki o rock enerjisi birden suskunlaştı, yerine derin bir hasret ve özlem yerleşti. İşte o an, anladım ki hayat sadece rock'tan ibaret değilmiş. Yaşlanmışız artık. Enerjimiz azalmış. Artık 'Ben bu şarkıya bağlama çalarak daha güzel verim alabilirim' diye düşünüyorum.
Orhan Gencebay’ın 'Sevda Kısmeti' şarkısı ile devam etti gecem. Düşünsenize; bir yandan yoğun bir rock etkisi altındayken birden 'Sarı gülüm, soldu gülüm' ezgileriyle karşılaşıyorsunuz. İşte bu bir psikolojik savaştır! Ama ben bu savaşta yenilmedim. Benim ruhum hem rock'ın sertliğine, hem de Orhan Gencebay’ın hüzünlü ezgilerine dayanabilir!
Şimdi bu yazıyı yazarken Orhan Gencebay’ın 'Elveda'sını duyuyorum. Ve sözlerini bir gurbetçinin duygularıyla yorumluyorum. Almanya'nın bu gri şehirlerinde, tek tesellim Cerezforum ve bu müziğin güçlendirmesi. Umarım sizler de bu rüya gibi geceme ortak olursunuz.
Son bir not; yakında '@yilmaz27 ve Gurbetçi Rock-Türküler' adlı bir albüm çıkarmayı düşünüyorum. Desteğinizi bekliyorum! (Almanya'da konser vermeyi planlıyorum, biletleri ucuz olacak!)"
@yilmaz27, yazısını bir Orhan Gencebay emojisiyle ve bir rock eller emojisiyle sonlandırdı. Sonra, bağlamasını elinde tutarken duygusal bir rock-Türküler karışımı bestesi yapmaya başladı. Almanya’nın kasvetli kasabasında, garip bir müzik yayılıyordu hava da…