Ceviz kurdu zayıf ve cılız bir halde iken gözüne kestirdiği bir cevizin kabuğunda bir delik açar...
İçine girer ve cevizin içini sanki yarın yokmuşcasına bir hırsla yemeye başlar. Yedikçe yer, yedikçe yer…
Fakat sonra bu kurtçuk şişmanlamaya başlar. Karnı büyür. Hareket edemez olur. Girerken açtığı delik ise artık onun için çok küçük kalmıştır...
Karnını doyurmuş ve ihtiyacı olan yiyeceği alıp gitmek ister fakat gidemez...
İçi giden cevizin kabuğu da kurumuş ve sertleşmiştir. Kurtçuk dışarı çıkabilmek için deliği genişletmek ister ama başaramaz...
Kurtçuk oturur ve düşünmeye başlar. Çıkmanın tek yolu olan zayıflamayı beklemek, vardığı tek sonuçtur.
Aç kaldıkça zayıflar, zayıfladıkça ilk haline, eski cılız haline döner...
Girdiği delikten çıkar gider. Fakat bir bakar ki etrafına artık mevsim bitmiştir. Ortada aç ve cılız bir kurtçuk ve içi yenilip bitirilmiş boş, kuru bir ceviz kalmıştır.
İşte bazı insanlarda bu hikayedeki kurtçuk gibidirler. Dünyayı yerken hiç bir şey umurlarında değildir.
Kimi insanlarda para, mal, mülk, israf hırsı da ceviz kurduna benzer. Bütün bu hırsları yenip, artık yeter dediğinde baharlar ve yazlar bitmiş olur.
Kendini ömrünün sonbaharına girmiş vaziyette bulur... Geriye sadece yaşlılık ve hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalacağı koskoca bir kış kalmıştır.