Çin’de Refah ve Tutuculuk

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Çin'de Refah ve Tutuculuk

Geniş Çin topraklarının bir ucundan öteki ucuna uzanan tüm bölgelerde, barışın ve düzenli kamu yönetiminin yeniden kurulması büyük bir refah artışına elverişli koşulları hazırladı. Nüfus hızla artmaya başladı. Yeni Amerika ürünleri -özellikle tatlı patates ve mısır- tarım topluluklarının, zanaatçı üretiminin ve ticaret etkinliklerinin gelişmesinin hızına eşit bir hızla genişlemesine yol açtı. Avrupalı tacirlerle ticaret ilişkileri canlandı.

Çin ve Japon hükümetleri uyruklarına deniz tekneleri yapma izni vermedikleri için, Portekiz gemileri, Çin ile Japonya arasındaki mal taşıyıcılığını uzun süre tekellerinde tuttular. Ayrıca dünyanın öbür ucundaki Avrupa salonlarına gönderilen çay, porselen ve bir sürü öteki Çin eşyasının dışsatımı, düzenli bir biçimde artma eğilimi gösterdi. Çinli girişimciler, bu pazarlara mal yetiştirebilmek için, daha ucuz porselen türlerinin kitle üretimi yöntemlerini geliştirdiler. Ancak bu değişiklikler, Çin'in geleneksel yapısında hiçbir zorlamaya yol açmaksızın, toplumun fiziksel büyüklüğünü daha da artırarak, geleneksel Çin'i güçlendirmekten öte bir sonuç doğurmadı.

Kültürel yaşam, Çin davranışının her yönünde görülen tutuculuğu yansıttı. 1500-1700 yılları arasındaki dönemde Çin deneyiminde görülen her şey, daha önceki çağlardan kalma bilginliğin ve duyarlılığın genel çerçevesine uydu. Kuşkusuz Avrupalılar, Çin bilginlerine bazı şaşırtıcı yenilikler sunmuşlardı. Yeni coğrafya bilgileri, gelişmiş gökbilim becerileri ve sarkaçlı saatler gibi hoşa giden araçlar, hak ettikleri ilgiyi gördüler ve benimsendiler.

Hatta 1601′de, başlarında İtalyan bilgini Matteo Ricci'nin bulunduğu bir Cizvit misyonerler grubu, Pekin'de saraya kabul edildi. Fakat Hıristiyan misyonerler saraya, ancak Konfüçyüsçü bilgeliğe karşı sarayın bilginleriyle konuşmalarına olanak verecek saygılı bir tutum takındıktan sonra girebildiler. Hanedan değişikliği, Cizvitlerin Pekin'deki durumunda geçici bir rahatsızlıktan öte bir gerilemeye yol açmadı.

Tersine, Cizvit misyonerler grubunun başı Johann Adam von Schall, 1640-1664 yılları arasında genç Mançu imparatoru ile oldukça sıkı bir dostluk kurdu ve imparatorluk hükümetinin yönlendirilmesinde az çok etkisi oldu. imparatorluk sarayında sahip oldukları bu saygınlığa karşın Cizvitler, görüştükleri bilgin mandarinler çevresinde oldukça silik bir etki bırakmış görünürler ve genel olarak Çin halkına Kitabı Mukaddes'i öğretme yolundaki çabaları pek az ilgi uyandırmıştır.

Çin bilginleri ve beyefendileri, Cizvitlerden etkilenmek şöyle dursun, daha büyük bir tutkuyla klasiklere sarıldılar ve bulabilecekleri en dikkatli eleştirel yöntemlerle, eski Konfüçyüsçü metinlerin gerçek anlamlarını ortaya çıkarmaya çalıştılar. Böylece, daha önceki Yeni Konfüçyüsçü kuşakların kapılmış oldukları gözüpek mecazi yorumlamalara karşı çıkan, daha ihtiyatlı, filolojik bakımdan çok daha güçlü bir “Han Okulu” tutulan bir akım durumuna geldi.

Çinlilerin, uzak Avrupa ülkelerinden gelen “güney denizi barbarları” tarafından öne sürülen bilginliği ve yabancı düşünce biçimlerini niçin fazla ciddiye almadıklarını anlamak güç değil. Çin kurumları tıkır tıkır işlerken, ciddi ve sorumlu kişiler, böyle incir çekirdeğini doldurmayan şeylerle niçin zaman harcasınlardı?

İmparatorluk, dışa karşı güçlü, içte barış içinde ve Konfüçyüsçü öğretinin ilkelerine göre örgütlenmiş, aydın ve incelikli bir toplumken, klasikler üzerinde ustalık kazanma yolunda uzun ve sıkı çalışma yılları geçirmiş kişilere özellikle saygı gösterilirken, gerçekten yabancı şeylere niçin geçici bir ilgiden öte değer verilsindi? Bu nedenle, hemen hemen tüm Çinliler sağduyunun yolunu izlediler ve Cizvit misyonerlerin Çin'e getirdikleri yeniliklere şöyle bir göz atıp geçmekten öte bir ilgi göstermediler.
 
Geri
Top