SORU: Çevremdeki insanları çabuk kırıyorum. Çok sinirliyim. Hemen köpürüp, sağa sola saldırıyorum. Sonra da bin pişman oluyorum. Bu huyumu hiç sevmiyorum. Ama terk de edemiyorum. Bu kötü huyumla mücadelemde bana nasıl yardımcı olabilirsiniz? (Faruk ERYILMAZ)
Her insanın, olaylar karşısında göstereceği “ilk tepki”si farklıdır. Bazı insan olaylara tepki verirken, hiç düşünmeden, tartmadan atlayıverir, yıkar, kırar. Sonucunun ne olacağını hesap etmediği ve tez canlı davrandığı için hem karşısındakini üzer, hem de kendisi üzülür.
Bazı insanlar ise, son derece soğukkanlıdır. Bir olayla karşılaştığı zaman enine boyuna düşünür, zararı kârı hesap eder, ondan sonra tavrını ortaya koyar.
Bazı insanlar da son derece politiktir. Olayı kendi lehine çevirmek için tam bir mantık oyunu sergiler, bir şekilde haklı veya kazançlı çıkmanın yolunu bulur. Buna sosyolojide “demagoji” denir. Söz kalabalığı ve mantık oyunuyla işin içinden sıyrılır.
Bazen bağlı bulunduğumuz kültür adeta bizi öfkeli olmaya zorlar ve hatta deyim yerindeyse, şartlandırır. Bazı anlarda kızmak zorunda olduğumuz inancına kapılırız. Okullarda öğretmenler öğrencilere karşı bazen beklenmedik bir tavır takınırlar. Ciddiyetlerini asık suratlı ve öfkeli davranarak ispatlamaya çalışırlar. Bu yüzden de hiç yoktan öğrencilerle veya velileriyle tartışmaya yol açarlar. Tabi bizim bu öfkeli davranışlarımız zamanla psikolojik dünyamızda büyük çatlaklar açar; artık beğenmediğimiz kendimizden uzaklaşmaya başlarız. Bundan sonra kendinden emin olmayan, tedirgin ve çekingen veya tam tersi saldırgan bir hayat yaşamaya mecbur kalırız. Bir kere öfke, hayatımıza damgasını vurduktan sonra, artık felâketlerin ve yıkıntıların sonu gelmez. Ve geçmişin etkisiyle gün geçtikçe daha da öfkeli duruma geliriz.
Öfke, herhangi bir sebeple kızan kişilerde uyanan şiddetli bir duygu olduğuna göre, o anda kişinin ne hale geldiğini daha yakından incelemeye çalışalım. Öfke ânında insan, adeta bir akrep gibi kendi kendini sokar. Çoğu zaman öfke açıkça kendini gösterir; hatta bazen hiddet şiddete dönüşür. Bundan sonra duyulan pişmanlık baskı altında tutulur. Hayatta bir insanı kontrolsüz öfke kadar hayvanlaştıran, sakatlaştıran başka bir şey yoktur. Öfke, denizlerdeki fırtınaya benzer. Fırtına dindikten sonra bile dalgalar devam eder.
Öfkelenen kişiler alkol veya uyuşturucu kullanmış gibi sarhoş olur ve iradelerine hâkim olamazlar. Aniden öfkelenen ve kendine hakim olamayan insanlar, tıpkı uyuşturucu bağımlıları gibi kendilerine olduğu kadar başkalarına da zarar verebilirler. Bunları tedavi etmek, kötü alışkanlıkları olan diğer insanları tedavi etmek kadar önemlidir.
Öncelikle öfke ânını anlamak gerekir. Öfke hiçbir zaman durup dururken gelmez. Mutlaka bir işaret verir, geldiğini belli eder. Isıtılan suda önce kabarcıklar oluşur; öfkelenen insanda da buna benzer, öfke kabarcıkları görünür. İnsanın hâl ve hareketleri değişmeye başlar; öfke o insanın konuşmasına, sözcüklerine yansır. Öyle ki bu insanların ruh halleri neredeyse yüzlerinden okunur.
Öfkeyi hissettiğimiz an onun emrinden çıkmaya çalışmalıyız. Bir anda geçmiş ve gelecek kaygısından uzaklaşmalıyız. O anda olan olayları büyütmeden, öfkenin sebebi anlaşılmaya gayret edilmelidir.
Olaylara karşı ilk tepkimiz nasıl olmalıdır?
1- İlk tepkinizde çok acımasız ve çok kırıcı olmamak için biraz beklemeyi veya oradan uzaklaşmayı deneyin. Araya ne kadar zaman girerse, o ölçüde kızgınlığınız hafiflemiş olur.
2- Tepki vermeden önce “Bu tepki bana ne kazandıracak ve ne kaybettirecek?” diye, düşünün. Çünkü, vereceğiniz her tepki, sizden bir şeyler götürmemeli, size bazı artılar getirmelidir.
3- Bazen çabuk tepki vermek, çok zaman yıkıcı olabilir. Tepki vermeden önce, kendinize düşünme payı bırakın.
4- Çok kızgın ve sinirli olduğunuzda, kalkın abdest alın, iki rekât namaz kılın. Allah’ın huzuruna çıkmış olmakla hem psikolojik açıdan rahatlarsınız, hem de öfkenizi atmış olursunuz.
5- Tepki verirken kontrollü tepki verin. Kontrolsüz tepkiler, kontrolsüz sonuçlara yol açabilir.
6- Tepki verirken ön yargılı olmayın. Bazen sevmediğiniz ve hatta düşmanım dediğiniz insanlardan da alacağınız bazı doğrular vardır. Sonuna kadar dinleyin ve sonra değerlendirin.
7- Tepkiniz ve yorumlamanız mevcut problemi çözmeye yönelik olsun. Eğer tepkiniz mevcut problemi daha da arttıracaksa, kendinizi kontrol etmeye çalışın.
8- Değerlendirme ve yorumunuz, amacınıza ve hedefinize katkıda bulunmalıdır. Çalışmalarınızı engelleyecek ve sizi hedefinize gitmede alıkoyacaksa, bu davranışınızın olumlu olmadığını bilmeniz lâzımdır.
9- Sert tepki, sert tepkiyi çeker. Hiçbir problem sert tepkiyle çözülmez. Belki bastırılmış ve çözülmüş gibi gözükür ama, ileride daha büyük tepkilere yol açabilir.
Bir problemin en uygun çözümü sert tepkiyle değil, akılcı, seviyeli ve nezaket kuralları içinde karşılıklı konuşmayla mümkün olur.
10- Yaklaşım şekliniz; akılcı ve mantık ölçüleriyle olmalıdır. Eğer yaklaşımınıza duygusallık ve hisleriniz hâkim olursa, birçok gerçek gözardı edilir ve sizi sıkıntıya sokar.
11- Olaylara hep iyimser açıdan bakarak, kötümser yönlerini küçültmeye, azaltmaya ve aşmaya çalışın. Hareket noktanız, kötümser yönden olursa, hiçbir zaman sonuçlar iyimserliğe dönüşmez.
12- Cevap vermeden önce düşünün. Sözü ağzınızdan çıkmadan önce kontrol edin, çıktıktan sonra artık kontrol bitmiştir.
13- Çevrenizi ve arkadaş grubunuzu iyi oluşturun. Çünkü kişiliğin oluşmasında bu faktörlerin rolü büyüktür.
14- Olaylar karşısında bazen susma hakkınızı kullanın, o anda konuşmayın. Panik bitip, öfke dağılınca konuşmaya başlayın.
15- İbadetlerinizi aksatmayın. Bir insanın en büyük freni ve koruyucusu ibadetlerdir.
Sonuç olarak kırıcı ve sert bir yapıya sahip olan insanlar, kendi kendilerini bir çocuk gibi görmek, denetim altında bulundurmak ve sivri yönlerini yontmak için bir çaba içinde olmak durumundadırlar. Bunu yapan her insan kendi kendini eğitmek şansına sahiptir. Bir teori veya varsayım değildir. Öğrencilerim arasında bunu başarmış birçok insan vardır. Şüphesiz ki, öfkenin ilâcı sabırdır. Sabrın öfkeyi frenlemesi için, öfkenin bir çare olmadığını, faydadan ziyade zarar verdiğini, öfkenin haklı bir dâvâyı, haksız duruma düşürdüğünü, düşünmek lâzımdır. Çok zorlanıldığında “Seni Allah’a havale ettim” deyip, rahatlamanın yolu seçilmelidir.
Halit Ertuğrul
Her insanın, olaylar karşısında göstereceği “ilk tepki”si farklıdır. Bazı insan olaylara tepki verirken, hiç düşünmeden, tartmadan atlayıverir, yıkar, kırar. Sonucunun ne olacağını hesap etmediği ve tez canlı davrandığı için hem karşısındakini üzer, hem de kendisi üzülür.
Bazı insanlar ise, son derece soğukkanlıdır. Bir olayla karşılaştığı zaman enine boyuna düşünür, zararı kârı hesap eder, ondan sonra tavrını ortaya koyar.
Bazı insanlar da son derece politiktir. Olayı kendi lehine çevirmek için tam bir mantık oyunu sergiler, bir şekilde haklı veya kazançlı çıkmanın yolunu bulur. Buna sosyolojide “demagoji” denir. Söz kalabalığı ve mantık oyunuyla işin içinden sıyrılır.
Bazen bağlı bulunduğumuz kültür adeta bizi öfkeli olmaya zorlar ve hatta deyim yerindeyse, şartlandırır. Bazı anlarda kızmak zorunda olduğumuz inancına kapılırız. Okullarda öğretmenler öğrencilere karşı bazen beklenmedik bir tavır takınırlar. Ciddiyetlerini asık suratlı ve öfkeli davranarak ispatlamaya çalışırlar. Bu yüzden de hiç yoktan öğrencilerle veya velileriyle tartışmaya yol açarlar. Tabi bizim bu öfkeli davranışlarımız zamanla psikolojik dünyamızda büyük çatlaklar açar; artık beğenmediğimiz kendimizden uzaklaşmaya başlarız. Bundan sonra kendinden emin olmayan, tedirgin ve çekingen veya tam tersi saldırgan bir hayat yaşamaya mecbur kalırız. Bir kere öfke, hayatımıza damgasını vurduktan sonra, artık felâketlerin ve yıkıntıların sonu gelmez. Ve geçmişin etkisiyle gün geçtikçe daha da öfkeli duruma geliriz.
Öfke, herhangi bir sebeple kızan kişilerde uyanan şiddetli bir duygu olduğuna göre, o anda kişinin ne hale geldiğini daha yakından incelemeye çalışalım. Öfke ânında insan, adeta bir akrep gibi kendi kendini sokar. Çoğu zaman öfke açıkça kendini gösterir; hatta bazen hiddet şiddete dönüşür. Bundan sonra duyulan pişmanlık baskı altında tutulur. Hayatta bir insanı kontrolsüz öfke kadar hayvanlaştıran, sakatlaştıran başka bir şey yoktur. Öfke, denizlerdeki fırtınaya benzer. Fırtına dindikten sonra bile dalgalar devam eder.
Öfkelenen kişiler alkol veya uyuşturucu kullanmış gibi sarhoş olur ve iradelerine hâkim olamazlar. Aniden öfkelenen ve kendine hakim olamayan insanlar, tıpkı uyuşturucu bağımlıları gibi kendilerine olduğu kadar başkalarına da zarar verebilirler. Bunları tedavi etmek, kötü alışkanlıkları olan diğer insanları tedavi etmek kadar önemlidir.
Öncelikle öfke ânını anlamak gerekir. Öfke hiçbir zaman durup dururken gelmez. Mutlaka bir işaret verir, geldiğini belli eder. Isıtılan suda önce kabarcıklar oluşur; öfkelenen insanda da buna benzer, öfke kabarcıkları görünür. İnsanın hâl ve hareketleri değişmeye başlar; öfke o insanın konuşmasına, sözcüklerine yansır. Öyle ki bu insanların ruh halleri neredeyse yüzlerinden okunur.
Öfkeyi hissettiğimiz an onun emrinden çıkmaya çalışmalıyız. Bir anda geçmiş ve gelecek kaygısından uzaklaşmalıyız. O anda olan olayları büyütmeden, öfkenin sebebi anlaşılmaya gayret edilmelidir.
Olaylara karşı ilk tepkimiz nasıl olmalıdır?
1- İlk tepkinizde çok acımasız ve çok kırıcı olmamak için biraz beklemeyi veya oradan uzaklaşmayı deneyin. Araya ne kadar zaman girerse, o ölçüde kızgınlığınız hafiflemiş olur.
2- Tepki vermeden önce “Bu tepki bana ne kazandıracak ve ne kaybettirecek?” diye, düşünün. Çünkü, vereceğiniz her tepki, sizden bir şeyler götürmemeli, size bazı artılar getirmelidir.
3- Bazen çabuk tepki vermek, çok zaman yıkıcı olabilir. Tepki vermeden önce, kendinize düşünme payı bırakın.
4- Çok kızgın ve sinirli olduğunuzda, kalkın abdest alın, iki rekât namaz kılın. Allah’ın huzuruna çıkmış olmakla hem psikolojik açıdan rahatlarsınız, hem de öfkenizi atmış olursunuz.
5- Tepki verirken kontrollü tepki verin. Kontrolsüz tepkiler, kontrolsüz sonuçlara yol açabilir.
6- Tepki verirken ön yargılı olmayın. Bazen sevmediğiniz ve hatta düşmanım dediğiniz insanlardan da alacağınız bazı doğrular vardır. Sonuna kadar dinleyin ve sonra değerlendirin.
7- Tepkiniz ve yorumlamanız mevcut problemi çözmeye yönelik olsun. Eğer tepkiniz mevcut problemi daha da arttıracaksa, kendinizi kontrol etmeye çalışın.
8- Değerlendirme ve yorumunuz, amacınıza ve hedefinize katkıda bulunmalıdır. Çalışmalarınızı engelleyecek ve sizi hedefinize gitmede alıkoyacaksa, bu davranışınızın olumlu olmadığını bilmeniz lâzımdır.
9- Sert tepki, sert tepkiyi çeker. Hiçbir problem sert tepkiyle çözülmez. Belki bastırılmış ve çözülmüş gibi gözükür ama, ileride daha büyük tepkilere yol açabilir.
Bir problemin en uygun çözümü sert tepkiyle değil, akılcı, seviyeli ve nezaket kuralları içinde karşılıklı konuşmayla mümkün olur.
10- Yaklaşım şekliniz; akılcı ve mantık ölçüleriyle olmalıdır. Eğer yaklaşımınıza duygusallık ve hisleriniz hâkim olursa, birçok gerçek gözardı edilir ve sizi sıkıntıya sokar.
11- Olaylara hep iyimser açıdan bakarak, kötümser yönlerini küçültmeye, azaltmaya ve aşmaya çalışın. Hareket noktanız, kötümser yönden olursa, hiçbir zaman sonuçlar iyimserliğe dönüşmez.
12- Cevap vermeden önce düşünün. Sözü ağzınızdan çıkmadan önce kontrol edin, çıktıktan sonra artık kontrol bitmiştir.
13- Çevrenizi ve arkadaş grubunuzu iyi oluşturun. Çünkü kişiliğin oluşmasında bu faktörlerin rolü büyüktür.
14- Olaylar karşısında bazen susma hakkınızı kullanın, o anda konuşmayın. Panik bitip, öfke dağılınca konuşmaya başlayın.
15- İbadetlerinizi aksatmayın. Bir insanın en büyük freni ve koruyucusu ibadetlerdir.
Sonuç olarak kırıcı ve sert bir yapıya sahip olan insanlar, kendi kendilerini bir çocuk gibi görmek, denetim altında bulundurmak ve sivri yönlerini yontmak için bir çaba içinde olmak durumundadırlar. Bunu yapan her insan kendi kendini eğitmek şansına sahiptir. Bir teori veya varsayım değildir. Öğrencilerim arasında bunu başarmış birçok insan vardır. Şüphesiz ki, öfkenin ilâcı sabırdır. Sabrın öfkeyi frenlemesi için, öfkenin bir çare olmadığını, faydadan ziyade zarar verdiğini, öfkenin haklı bir dâvâyı, haksız duruma düşürdüğünü, düşünmek lâzımdır. Çok zorlanıldığında “Seni Allah’a havale ettim” deyip, rahatlamanın yolu seçilmelidir.
Halit Ertuğrul