Ne zaman Üniversitelerde bir ögrenci catismasi ciksa Herkes, "Aman 1970'li yıllara dönülmesin" diyor. Peki, nereye dönülsün? 1930'lu yıllar olabilir mi?
VATANDAŞ TÜRKÇE KONUŞ
TARİH: 21 Şubat 1933.
Yer: İstanbul. Beyoğlu'ndaki Tokatlıyan Oteli'nin bulunduğu binada yer alan "Wagons-Lits Şirketi"nin acentesi
O gün kalabalıktı. Müşterilerden biri gidip diğeri geliyordu. Hepsinin talebi aynıydı; yataklı trenden bilet! Memur Naci Efendi herkese aynı yanıtı veriyordu: "Maalesef hiç yer yok."
Wagons-Lits 1872 yılında Belçikalı Georges Nagelmackers tarafından Paris'te kuruldu. 1883'te Şark Ekspresi'yle ilk kez kıtalar arası tren seferini başlattı. Bu aynı zamanda, Osmanlı'ya da ilk turistlerin gelmesi anl¤¤¤¤¤ geliyordu.
Firma 1892 yılında İstanbul'da ilk şubesini ve Pera Palas'ı hizmete açtı. Zamanla iç hat seferlerine bile başladı. İstanbul sosyetesi için yataklı vagonlarda seyahat etmek prestij meselesiydi; modaydı!
Memur Naci Efendi müşterilerini üzmemek için elinden geleni yapıyordu. "Belki yer bulurum" diye şirketin Galata şubesini telefonla aradı. Ve ne olduysa o anda oldu. Wagons-Lits Genel Müdürü Mr. Jannoi yerinden fırlayarak, "Bu memur nece anırıyor, Türkçe mi" diye bağırmaya başladı. "Oui/Evet" yanıtını alınca, "Burada resmi dil Fransızca'dır; size bunu sopayla mı öğretmek lazım" diye ağzına ne geldiyse söyledi.
Naci Efendi soğukkanlılığını koruyarak, "Zaman azdı, başımız kalabalıktı, o nedenle Fransızca konuşamadık" dese de genel müdürün kızgınlığı yatışmadı. Naci Efendi'ye 25 kuruş para cezası verdi.
Bu kez Naci Efendi'yi sinirlendirdi, "Ben Türküm, burası Türkiye, kendi ülkemde bile Türkçe konuştuğum için ceza mı alacağım" dedi. Bu sözler üzerine Mr. Jannoi, Naci Efendi'yi kovdu!
ACENTEYE TAŞ YAĞMURU
Acentede bulunan müşteriler bu olayı sadece seyrettiler. Oysa İttihat ve Terakki Hükümeti 23 Mart 1916 tarihinde, "Müessesat-ı Nafıa ile İmtiyazsız Şirketler Muhaberat ve Muamelatında Türkçe İstimali Hakkında Kanun" ile yabancı şirketlere Türkçe kullanma zorunluluğu getirmişti. Ancak demiryolu şirketleri için bu süre 10 Temmuz 1919 tarihinde başlayacaktı.
Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı bu konuda hukuki adımlar atmayı geciktirdi. Jannoi Bey bu hukuki açıktan yararlanıyordu!
Mr. Jannoi ile Naci Efendi arasındaki kavga gazetelere yansıdı. Darülfünun (üniversite) öğrencileri, Belçikalı şirketi protesto etme kararı aldı. Müderris Tahir Bey, öğrencileri bu kararlarından vazgeçirmek istese de başarılı olamadı.
Öğrenciler beşer kişilik kafileler halinde Beyazıt'tan Beyoğlu'na doğru yürüyüşe geçtiler. En önde kız öğrenciler vardı. Gruplar Beyoğlu'nda Belçikalı şirketin önüne geldiğinde Mr. Jannoi görevlilere, "Hemen kepenkleri indirin" talimatını verdi. Bu sırada bazı öğrenciler şirkete girdi; birkaç masa ve sandalyeyi dışarı attıktan sonra duvarda asılı Atatürk portresini alıp çıktılar.
Arkadaşlarının çıktığını gören öğrenciler şirkete taş atmaya başladı. O sırada atlı polisler ve itfaiye olay yerine geldi. Öğrencilerin üzerine su sıkıldı. Bazı öğrenciler Beyoğlu'ndan ayrılıp şirketin Galata şubesine gitti. Benzer olaylar orada da yaşandı.
Sonunda polis olayları yatıştırdı. Öğrenciler Belçikalı şirketten aldıkları Atatürk portresini Eminönü Halkevi'ne götürüp duvara astılar.
20 öğrenci gözaltına alındı. Beyoğlu'ndaki acentede 1500, Galata'da ise 3000 liralık maddi zarar meydana geldi. Olaydan sonra üniversite öğrencileri, "Vatandaş Türkçe Konuş!" kampanyasını Türkiye'nin dört bir yanına yaydılar.
Bu olay o yılın tek öğrenci eylemi olmayacaktı. 1933 yılı üniversite öğrencileri açısından hayli hareketli geçti.
MEZARLIK EYLEMİ
Tarih: 17 Nisan 1933.
Yer: İstanbul. Anadolu Ajansı,
Bulgaristan/Sofya muhabirinden aldığı haberi abonelerine geçti:
"Bu gece Deliorman'ın göbeği olan Razgrad kasabasındaki Türk Mezarlığı, 200 Bulgar tarafından tahrip edildi."
Gazeteler ve radyo bu olayı haberleştirince Milli Türk Talebi Birliği (MTTB) protesto eylemi yapmak için İstanbul Valiliği'ne başvurdu. İzin alamadı.
Ancak 20 Nisan'da Darülfünun'da toplanan öğrenciler Maçka'daki Bulgar Konsolosluğu'nun önüne doğru yürüyüşe geçti. MTTB Başkanı Tevfik İleri burada bir konuşma yaptı.
Grup dağılacağı sırada ne olduğu pek anlaşılamayan nedenle bir grup Feriköy'deki Bulgar Mezarlığı'na doğru yöneldi. Bu gruba halktan katılımlar oldu. Grup çığ gibi büyüdü; on bin kişiye ulaştı. Pangaltı'nda yürüyenlerin karşısına polis çıktı. Durduramadı.
Polise ek olarak jandarma güçleri de katıldı. Bulgar Mezarlığı'nın çevresi emniyet güçlerince sarıldı. Dur ihtarına uymayan 80 öğrenci gözaltına alındı.
Ancak hiçbir önlem öğrencileri yıldıramadı. Gençler birbirlerine yardım ederek yüksek mezarlık duvarlarını aştı. Ve o anda emniyet güçlerini şaşırtan bir olay oldu; mezarlığa giren üniversiteliler mezarlara gül bıraktılar!
O yıllar, ulusal devletlerin altın yıllarıydı.
Türkiye gençliği, ulusal sorunlarına ve tarihsel değerlerine önem veriyordu. Yeni bir ülke yaratma heyecanıyla doluydular.
"Biz bu filmi görmüştük" kolaycılığının meseleleri çözeceğine inanmıyorum.
Keza: Üniversite gençliği ülkesinin sorunlarıyla yakından ilgilenmelidir; şiddete başvurmadan tepkisini dile getirmelidir.
Tek kaygım var:
Umarım ayakları bu topraklara basıyordur
KAYNAK; SONER YALÇIN (HÜRRİYET GAZETESİ)
VATANDAŞ TÜRKÇE KONUŞ
TARİH: 21 Şubat 1933.
Yer: İstanbul. Beyoğlu'ndaki Tokatlıyan Oteli'nin bulunduğu binada yer alan "Wagons-Lits Şirketi"nin acentesi
O gün kalabalıktı. Müşterilerden biri gidip diğeri geliyordu. Hepsinin talebi aynıydı; yataklı trenden bilet! Memur Naci Efendi herkese aynı yanıtı veriyordu: "Maalesef hiç yer yok."
Wagons-Lits 1872 yılında Belçikalı Georges Nagelmackers tarafından Paris'te kuruldu. 1883'te Şark Ekspresi'yle ilk kez kıtalar arası tren seferini başlattı. Bu aynı zamanda, Osmanlı'ya da ilk turistlerin gelmesi anl¤¤¤¤¤ geliyordu.
Firma 1892 yılında İstanbul'da ilk şubesini ve Pera Palas'ı hizmete açtı. Zamanla iç hat seferlerine bile başladı. İstanbul sosyetesi için yataklı vagonlarda seyahat etmek prestij meselesiydi; modaydı!
Memur Naci Efendi müşterilerini üzmemek için elinden geleni yapıyordu. "Belki yer bulurum" diye şirketin Galata şubesini telefonla aradı. Ve ne olduysa o anda oldu. Wagons-Lits Genel Müdürü Mr. Jannoi yerinden fırlayarak, "Bu memur nece anırıyor, Türkçe mi" diye bağırmaya başladı. "Oui/Evet" yanıtını alınca, "Burada resmi dil Fransızca'dır; size bunu sopayla mı öğretmek lazım" diye ağzına ne geldiyse söyledi.
Naci Efendi soğukkanlılığını koruyarak, "Zaman azdı, başımız kalabalıktı, o nedenle Fransızca konuşamadık" dese de genel müdürün kızgınlığı yatışmadı. Naci Efendi'ye 25 kuruş para cezası verdi.
Bu kez Naci Efendi'yi sinirlendirdi, "Ben Türküm, burası Türkiye, kendi ülkemde bile Türkçe konuştuğum için ceza mı alacağım" dedi. Bu sözler üzerine Mr. Jannoi, Naci Efendi'yi kovdu!
ACENTEYE TAŞ YAĞMURU
Acentede bulunan müşteriler bu olayı sadece seyrettiler. Oysa İttihat ve Terakki Hükümeti 23 Mart 1916 tarihinde, "Müessesat-ı Nafıa ile İmtiyazsız Şirketler Muhaberat ve Muamelatında Türkçe İstimali Hakkında Kanun" ile yabancı şirketlere Türkçe kullanma zorunluluğu getirmişti. Ancak demiryolu şirketleri için bu süre 10 Temmuz 1919 tarihinde başlayacaktı.
Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı bu konuda hukuki adımlar atmayı geciktirdi. Jannoi Bey bu hukuki açıktan yararlanıyordu!
Mr. Jannoi ile Naci Efendi arasındaki kavga gazetelere yansıdı. Darülfünun (üniversite) öğrencileri, Belçikalı şirketi protesto etme kararı aldı. Müderris Tahir Bey, öğrencileri bu kararlarından vazgeçirmek istese de başarılı olamadı.
Öğrenciler beşer kişilik kafileler halinde Beyazıt'tan Beyoğlu'na doğru yürüyüşe geçtiler. En önde kız öğrenciler vardı. Gruplar Beyoğlu'nda Belçikalı şirketin önüne geldiğinde Mr. Jannoi görevlilere, "Hemen kepenkleri indirin" talimatını verdi. Bu sırada bazı öğrenciler şirkete girdi; birkaç masa ve sandalyeyi dışarı attıktan sonra duvarda asılı Atatürk portresini alıp çıktılar.
Arkadaşlarının çıktığını gören öğrenciler şirkete taş atmaya başladı. O sırada atlı polisler ve itfaiye olay yerine geldi. Öğrencilerin üzerine su sıkıldı. Bazı öğrenciler Beyoğlu'ndan ayrılıp şirketin Galata şubesine gitti. Benzer olaylar orada da yaşandı.
Sonunda polis olayları yatıştırdı. Öğrenciler Belçikalı şirketten aldıkları Atatürk portresini Eminönü Halkevi'ne götürüp duvara astılar.
20 öğrenci gözaltına alındı. Beyoğlu'ndaki acentede 1500, Galata'da ise 3000 liralık maddi zarar meydana geldi. Olaydan sonra üniversite öğrencileri, "Vatandaş Türkçe Konuş!" kampanyasını Türkiye'nin dört bir yanına yaydılar.
Bu olay o yılın tek öğrenci eylemi olmayacaktı. 1933 yılı üniversite öğrencileri açısından hayli hareketli geçti.
MEZARLIK EYLEMİ
Tarih: 17 Nisan 1933.
Yer: İstanbul. Anadolu Ajansı,
Bulgaristan/Sofya muhabirinden aldığı haberi abonelerine geçti:
"Bu gece Deliorman'ın göbeği olan Razgrad kasabasındaki Türk Mezarlığı, 200 Bulgar tarafından tahrip edildi."
Gazeteler ve radyo bu olayı haberleştirince Milli Türk Talebi Birliği (MTTB) protesto eylemi yapmak için İstanbul Valiliği'ne başvurdu. İzin alamadı.
Ancak 20 Nisan'da Darülfünun'da toplanan öğrenciler Maçka'daki Bulgar Konsolosluğu'nun önüne doğru yürüyüşe geçti. MTTB Başkanı Tevfik İleri burada bir konuşma yaptı.
Grup dağılacağı sırada ne olduğu pek anlaşılamayan nedenle bir grup Feriköy'deki Bulgar Mezarlığı'na doğru yöneldi. Bu gruba halktan katılımlar oldu. Grup çığ gibi büyüdü; on bin kişiye ulaştı. Pangaltı'nda yürüyenlerin karşısına polis çıktı. Durduramadı.
Polise ek olarak jandarma güçleri de katıldı. Bulgar Mezarlığı'nın çevresi emniyet güçlerince sarıldı. Dur ihtarına uymayan 80 öğrenci gözaltına alındı.
Ancak hiçbir önlem öğrencileri yıldıramadı. Gençler birbirlerine yardım ederek yüksek mezarlık duvarlarını aştı. Ve o anda emniyet güçlerini şaşırtan bir olay oldu; mezarlığa giren üniversiteliler mezarlara gül bıraktılar!
O yıllar, ulusal devletlerin altın yıllarıydı.
Türkiye gençliği, ulusal sorunlarına ve tarihsel değerlerine önem veriyordu. Yeni bir ülke yaratma heyecanıyla doluydular.
"Biz bu filmi görmüştük" kolaycılığının meseleleri çözeceğine inanmıyorum.
Keza: Üniversite gençliği ülkesinin sorunlarıyla yakından ilgilenmelidir; şiddete başvurmadan tepkisini dile getirmelidir.
Tek kaygım var:
Umarım ayakları bu topraklara basıyordur
KAYNAK; SONER YALÇIN (HÜRRİYET GAZETESİ)