Darbeci beynin fizyolojisi

Suskun

V.I.P
V.I.P
Darbeci beynin fizyolojisi


“Sosyal tutuşma” teorisi üzerine bir söyleşi
PROF. DR. CAFER MARANGOZ, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Başkanı. Yıllardır sinirbilimleri üzerine yaptığı çalışmalarla Türkiye’nin önde gelen araştırmacılarından birisi. O sadece laboratuvarına kapanıp kuramsal işlerle uğraşan bir bilim adamı değil, ayrıca sosyal olaylarla da yakından ilgilenen; uzmanlık alanındaki bilgilerinden yola çıkarak Türkiye’nin temel sorunların açıklama ve çareler arayan bir akademisyen. Geçtiğimiz ay İstanbul Yeditepe Üniversitesi tarafından düzenlenen 9. Ulusal Sinirbilimleri Kongresi’nde “Sosyal tutuşma: İnsanın bazı davranışlarını açıklayan yeni ve bütüncül bir teori” başlığıyla yaptığı konuşma, konuyla ilgili araştırmacılar arasında büyük ilgi uyandırdı. Bu konunun sadece bilimsel bir kongrenin dar kapsamında kalmaması ve ilgili her kesime ulaştırılması amacıyla Prof. Dr. Cafer Marangoz ile konu hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik. İlgiyle okuyacağınıza eminim...



Darbe, normal değil, patolojik bir sosyal olaydır

Hocam, darbe ve darbeci zihniyet dediğiniz kavramı biraz açar mısınız? Bahsettiğiniz kavram bize özgü bir şey midir yoksa yaygın bir davranış biçimi midir?

Darbe, normal değil, patolojik (hastalıklı) bir sosyal olaydır. Askeri darbe denince, Güney Amerika, Ortadoğu ve Afrika’da bulunan az gelişmiş “üçüncü dünya ülkeleri” akla gelir. Belli bir grup tarafından yönetimi devirmeye yönelik eyleme ise hükümet darbesi denir. Eylem silahlı kuvvetler tarafından yapılmışsa, askeri darbe adını alır. Bu patolojik sosyal olayın asker-sivil ortak darbesi, sivil darbe ve yargı darbesi gibi çeşitleri vardır. Başarılı bir darbeden sonra iktidar el değiştirir. Ya darbeciler iktidarı ele alır veya onların onaylayacağı yeni bir hükümet kurulur. Darbeler genelde kan dökülmeden yapılır. Ancak, tutuklama, sorgulama, işkence ve baskı yaygın olarak görülür. Yönetimi devirmeye yönelik bir çalışmanın içinde bulunan fert veya gruba darbeci, iktidarı bir darbeyle ele geçirme metoduna da darbecilik adı verilir. Başarısız darbe girişimlerinde ağır faturayı her zaman darbeciler öder.

“İhtilal” ile “darbe” terimleri, çoğu zaman benzer manalarda algılansalar da aralarında önemli farklar vardır. Mevcut yönetim devrildikten sonra devletin siyasal ve sosyal yapısında ani ve şiddetli değişiklik olduğunda, bu tip olaylar ihtilal (devrim) diye adlandırılır.

Latin Amerika ülkelerinde 1907–1966 arasında toplam 78 darbe gerçekleştirilmiştir. Ekvator’da 1948–1966 arasında iş başına gelen altı hükümetin üçü askeri darbelerle devrilmiştir. 1955–1990 arasında Brezilya 21, Arjantin 20, Bolivya 19, Şili 16, Peru 14, Ekvator 11 ve Uruguay 11 yıl askeri yönetimle yönetilmiştir.

Darbeyle iş başına gelen çok sayıda lider vardır. 1973 yılında Şili’de Pinochet, 1969’da Libya’da Kaddafi, 1980’de Türkiye’de Kenan Evren, 1987’de Tunus’ta Zeynel Abidin bin Ali, 1999’da Pakistan’da Pervez Müşerref bunlardan birkaçı...

Osmanlı Devleti tarihinde yüz on kadar askeri müdahalenin olduğu ileri sürülmektedir. Son yüz otuz iki yıl incelendiğinde ilk darbenin 29 Mayıs 1876’da zamanın Genel Kurmay başkanı Hüseyin Avni Paşa liderliğinde gerçekleştirildiği ve Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilerek yerine V. Murat’ın getirildiği görülür. Bu olayda Harp Okulu (Mekteb-i Harbiye) öğrencileri ile sekiz tabur Redif Askeri rol almıştır.

Darbenin görünürdeki sebebi istikrarsızlık, mali kriz, Balkanlardaki isyanlar ve kargaşa idi. Darbenin İngiltere ve Fransa tarafından desteklendiği bilinmektedir.

1908 Jön Türk İhtilali ile 1909’da II. Abdülmamid’in Tahttan indirilmesinde de gene sahnede öğrenciler ve askerler vardı.


Darbelerin anatomisi​

İnsanlar neden darbe yaparlar?

Darbe tohumunun yetişmesine elverişli toprakları olan bir ülkede hoşnutsuzluk, korku, endişe yaygınlaşmaya başlarsa hükümeti devirmeyi aklına koyan bir grup ortaya çıkar ve bunlar varolan korkuları körüklerler. Endişe ve hoşnutsuzluğu yurt sathına yaymaya çalışırlar. Hem bu grup hem de korkular, yuvarlanan kartopu gibi sürekli olarak büyümeye başlar. Korkunun, tepkinin ve hoşnutsuzluğun etkili olabilmesi için uzun sürmesi ve insanları hemen her gün, yani sürekli olarak etkilemesi gerekir. Bu iş muhalif basın, açık-gizli örgütler ve fısıltı gazetesi tarafından başarılır.

Fitch, Latin Amerika’da general ve albay gibi yüksek rütbeli emekli subayların katıldığı bir araştırma yaptı. Bunların içinde askeri darbelere karşı olanların yanında, taraftar olanlar da vardı. Araştırmanın bir amacı darbeye karar vermek için gerekli kıstasları belirlemekti. Söz konusu araştırmaya göre, darbeye karar vermeyi etkileyen altı faktör vardır. Aşağıda sıralanan bu faktörlerin hepsinin bir arada bulunması gerekmez. Bazen bir tanesi bile darbe kararı için yeterli olabilir.

Hükümetten hoşnutsuzluğun derecesi.
Toplumda yüksek düzeyde rahatsızlığın olması
Subayların özel politik görüşleri
Hükümetin askeri konulara ve sorunlara olan ilgisi
Komünizm tehdidinin algılanan düzeyi
Sonuçlarından korkulan bir seçimin yakınlığı

Bu altı kıstastan biri olan komünizm bugün için tehdit olmaktan çıkmıştır. Onun yerine “irtica tehdidinin algılanma düzeyi” konursa Türkiye için geçerli olabilecek kıstasları elde etmiş oluruz. Bilindiği gibi Türkiye’de irtica tehdidinin algılanma düzeyi, iktidardaki partiye göre değişmektedir. İktidarda CHP varsa tehdit hep daha zayıf, başkaları varsa güçlü olmuştur. Bu Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950’den beri hep böyledir. Neden? Çünkü CHP’li olmayan iktidara karşı sosyal tutuşma oluştururken en iyi etki gösteren ve bu nedenle en çok kullanılan anahtar uyarıcı sözcük “irtica”dır.

Askerin iş başındaki politikacıları beğenmemesi ve onlara karşı olması önemli bir problemdir. Askeri liderler kendilerini sistemin muhafızı ve toplumun ihtiyaç duyduğu sosyal ve ekonomik reformların tarafsız öncüleri olarak tasavvur ederler. Bu nedenle subayların özel politik görüşleri darbe kararında etkili olmaktadır. Bu görüşler geniş olarak aldıkları eğitim ve bulundukları çevre tarafından şekillendirilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde iktidardaki partinin politik görüşü ile askerin politik görüşü örtüştüğü ölçüde darbe ihtimali azalır; örtüşmediği ölçüde de artar. Bir ülkede ana politikalar ve temel kültür değerleri konusunda taraflar arasında anlaşma varsa darbe ihtimali azdır. Sivil kesimin veya sivil iktidarın yücelttiği politikalar ve temel kültür değerleri asker tarafından farklı algılanıyorsa, ortada bir tehlike var demektir.

Kuvvetli hükümet, darbelere karşı paratoner gibidir​

Sadece bir grup hoşnutsuz insan nasıl olup da tüm ülkenin kaderine etki edecek bir darbeyi gerçekleştirebiliyor?

Hükümetin icraatlarından hoşnut olmayan güçlü bir sivil toplum hareketi olduğunda ve iç istikrar ileri derecede bozulduğunda, pozitif (artırıcı) bir geri besleme devresi başlar; hükümet karşıtı gösteriler, grevler, boykotlar görülür, sonuçta ülke darbeye hazır hale gelir; asker göreve çağrılır ve darbe gerçekleşir. Hükümetin gücü de önemlidir. Kuvvetli hükümet, darbelere karşı paratoner gibidir. Darbe tasarlayan kişi ve kitleleri dize getirmesini bilir. Zayıf hükümet ise darbeleri cezp eder. Darbecilerin iştahını kabartır.

Latin Amerika’da 1945 ile 1964 arasında gerçekleştirilen darbelerin yüzde 42’si seçimlerden bir yıl önce veya dört ay sonra olmuştur. Seçim öncesi gerçekleşen darbe muhtemel iktidarı önleme, seçim sonrası darbe ise seçim sonuçlarını beğenmeme, boykot etme anlamı taşır. Bir ülkede orduya milli savunmanın dışında, anayasayı, rejimi ve iç düzeni korumak için yasal görevler verilmişse darbe beklenen bir şeydir. Çünkü askerin tehdit algılaması sivil hükümetinkinden farklı olabilir.

Askeri konulara ilgisiz olan veya ilgisiz olduğuna inanılan bir hükümet, darbeye hedef demektir. Askeri bütçenin kısıldığı, asker maaşlarının az olduğu ve savunmaya kasten önem verilmediği gibi fikirleri yayma ve bunlara taraftar bulma çok kolaydır. 1960 ihtilali öncesinde askerin geçim sıkıntısı çektiği ve hükümetten memnuniyetsizliğin, önemli ölçüde bundan kaynaklandığı söylenir. Ancak bütün bunlar, maaşı iyi olan, geçim sıkıntısı bulunmayan subayların hükümete müdahale etmeyeceği anlamına gelmez. Asker maaşlarını artırmada Erbakan hükümeti gerçek bir şampiyondu. Ancak maaş zammı 28 Şubat darbesini önleyemedi.

Nihayet hem asker hem de sivil kesimde kurumsallaşma, profesyonelleşme, eğitim, ülke ekonomisinin dışa bağımlılık derecesi, iç istikrar ve asker-sivil ilişkileri darbe kararında etkili olan diğer önemli unsurlardandır.

Mahir Kaynak’a göre bir darbenin üç unsuru vardır: “1. İdeoloji ve güncel siyaset çerçevesinde var olan düzenin eleştirilmesi ve yeni modelin gerekli olduğu düşüncesinin yaygın hale getirilmesi. 2. Ülkede güvensizlik yaratacak eylemlerin yapılması. 3. Darbeyi yapacak gücün harekete geçirilmesi.” Birinci unsur “sosyal tutuşma” ile şekillenir. Yazılı ve sözlü basın, toplantılar, mitingler, grev boykot ve protestolar önce beyinlerde sonra da davranışlarda değişmeye yol açarak sosyal tutuşmaya neden olur. Sonuçta darbeyi yapacak güç harekete geçer.

Sosyal tutuşma​

Sizin, az evvel de bahsettiğiniz gibi, darbeler başta olmak üzere bir çok kitlesel davranışı açıklamaya yönelik bir kuramınız var: Sosyal tutuşma. Bundan biraz bahseder misiniz?


Askeri ve sivil darbelerin sebebi kültürden kültüre, ülkeden ülkeye, zamana, iç ve dış şartlara bağlı olarak farklı olabilir. Mesela Mehmet Altan’a göre bir ülkede tasarruf açığının büyümesi temel darbe sebebidir. Tasarruf ile iç yatırım arasıdaki fark açılır ve bu açık dış tasarruflarla kapatılamazsa darbe gelir. Ekonomik iflasın çok büyük bir sorun olduğunda şüphe yok. Ancak tüm darbelerde ana sebep olduğu, henüz kanıtlanmayı bekleyen bir hipotez gibi duruyor. Gelişmekte olan ülkelerin iki yakası bir araya gelmez, malum; ekonomi hemen her yıl hastalıklıdır. Bu hastalık söz konusu ülkelerin sürekli darbe içinde olmalarını gerektirir. Güney Amerika ülkeleri yakın zamana kadar askeri darbe bakımından çok verimliydi. Son dönemde darbe sayısının azalmasını “tasarruf tezi” nasıl açıklıyor? Ayrıca bu tez, kendisinden sonraki ihtilal ve darbelerin anası sayılan 1789 Fransız İhtilali’ni nasıl açıklıyor?

Ben bu davranışı anlamak için sosyal tutuşma dediğim bir model öneriyorum. Sosyal tutuşmanın oluş mekanizmasını anlamak için sara hastalığının (epilepsi) deneysel modellerinden biri olan tutuşma (kindling) modelini incelemek gerekir. Modelin esası, normalde sara nöbeti geçirmeyen deney hayvanında kalıcı nöbetler oluşturmaktır. Tutuşma modelinde, nöbet oluşturmak için beynin belli bölgelerine, günde en az bir kez zayıf elektrik akımı veya uyarıcı kimyasal maddeler verilir. İlk günlerde kalıcı etki göstermeyen bu uyaranlar haftalar sonra, hayat boyu sürecek kalıcı etki göstermeye başlar. Artık zayıf uyaranların varlığında bile nöbete giren bir deney hayvanı oluşmuş demektir. Yani hayvanın beyninde, nöbete yol açan kalıcı değişiklikler meydana gelmiştir. Özet olarak anlatmaya çalıştığımız bu model üzerinde yaptığımız araştırmalar, patolojik sosyal olaylarda da benzer bir mekanizmanın geçerli olabileceğini düşünmemize sebep oldu.

Sık ve sürekli tekrarlanan fikirler ve anahtar ifadeler, önce beyinde genetik yapının çalışması ile beyin hücrelerinin mikro çevresini değiştirir, sonra da davranışı… Aynen sürekli olarak verilen küçük kıvılcımların büyük bir ateşi tutuşturması ve artık kıvılcım olmasa da ateşin kendi kendine yanmaya devam etmesi gibi... İşte biz bu durumu “sosyal tutuşma” diye adlandırmaktayız. Çünkü tutuşmaya sebep olan şey, uzun süre tekrarlanan sosyal uyaranlardır. Sosyal tutuşma belli bir düzeye ulaşınca, tek tek insanları ve kitleleri rüzgârın önündeki yaprak gibi hareket ettirebilirsiniz. “Tutuşmuş” insana adam öldürtebilir ve darbe yaptırabilirsiniz.

“Tutuşmuş” diye tabir ettiğiniz insanın amacı nedir? Mesela neden darbeye yeltenirler?

Darbenin ana amacı darbe yapanları iktidara taşımak değil, genellikle darbenin ürünleri, yani darbe sonrası oluşacak sosyo-politik ve ekonomik yapıdır. Ana amaç bazen darbecilerden ve darbe sonrası iktidarın başı olacak kişiden bile gizlenebilir. Bu türlü karmaşık planları çoğu zaman bir ülke üzerinde emeli olan güçlü dış odaklar yapar. Burada ana sebep gene hâkimiyettir. İktidardır. Egemenliktir. Yalnız dış odağın hâkimiyeti ve iktidarı…

Nasıl ve niçin darbeci olunur?Bir asker, devlet adamı, politikacı, gazeteci, fikir adamı, üniversite rektörü, işçi, öğrenci, bir sivil toplum örgütü, nihayet bir insan niçin ve nasıl darbeci veya darbe yanlısı olur? Bu temel soruların cevabı sosyal tutuşmadır. İnsanlar ve özellikle kitleler sosyal tutuşma sonucu patolojik sosyal davranışlar gösterirler. Darbeler toplum hayatını derinden etkileyen anti-sosyal, patolojik davranışlardır.


Başbakan Menderes’in çıplak vücudunda sigara söndürebilen bir beyinde nelerin değiştiğini, nasıl bir değişmenin olduğunu kim bilmek istemez?

Dolayısıyla darbeci zihniyete sahip insanların beyninin normal insanlardan farklı çalıştığı sonucunu çıkartabilir miyiz?


Her yıl insan beyninin yapısı ve çalışması üzerine, çeşitli metotlarla on binlerce araştırma yapılıyor. Buna rağmen henüz işin başlangıç noktasındayız. Beyin fonksiyonlarından bir kısmını tam olarak açıklamış değiliz. Hareket ve davranışlarımızı beyin yönetir. Düşüncelerimizi beyin üretir. Üretimin ham maddesi çevreden duyu yollarıyla beynimize ulaşan bilgilerdir. Bu girdiler, genetik donanımın çalışma biçimini değiştirebilmektedir. Beyindeki değişmenin şekline, yerine ve şiddetine bağlı olarak düşünce ve davranışlar da değişir. Normal diye bilinen düşünce ve davranış yerini patolojik olanlara bırakır. İşte bu, konumuzun can alıcı noktasıdır. İnsan davranışlarında genetik mi, çevre mi önemlidir sorusunun cevabı da bu noktada bulunmaktadır. Özet olarak, çevre şartları genetik yapıyı da etkileyerek patolojik bir sosyal davranışı oluşturabilir.

Şizofrenide, paranoyada, depresyonda, marazi aşkta ve diğer bazı sinir sistemi hastalıklarında beyinde meydana gelen değişiklikler araştırılmıştır. Bu tür araştırmalar devam etmektedir. Darbe tutkunlarında da benzer araştırmaların yapılması gerekir. Hipotezimize göre darbecinin beyni normal değildir. Muhtemelen mikro seviyede değişmeler olmuştur. Beynin yapısında görülen bir değişme işleyişini de değiştirir. Sonunda davranış değişir. Darbe dönemlerinde işlenen vahşet ancak bu patolojik değişmelerle izah edilebilir. Darbeciler üzerinde çok geniş sosyolojik ve psikolojik araştırmalar yapılmalıdır. Ancak bu da yeterli değildir. Darbeci beyin, fonksiyonel manyetik görüntüleme ve moleküler genetikte kullanılan ileri tekniklerle araştırılmalı ve darbe yanlısı olmayan normal beyinlerden elde edilen sonuçlarla karşılaştırılmalıdır. Başbakan Menderes’in çıplak vücudunda sigara söndürebilen bir beyinde nelerin değiştiğini, nasıl bir değişmenin olduğunu kim bilmek istemez? Bu tür araştırmalar sosyal tutuşmanın beyinde hangi değişikliklere yol açtığını veya hangi değişikliklerin sosyal tutuşmaya sebep olduğunu keşfetmemizi ve belki de etkin önleme ve tedavi yolları bulmamızı sağlayabilir.

Tekrarlanan sloganlar ve anahtar sözcükler zamanla muhatabın beynindeki genetik yapıyı etkiler

Sıradan insanların beyni ve zihni nasıl tutuşturuluyor? Bunun için belirgin yöntemler var mı?


İktidarlara yönelik haklı veya haksız hoşnutsuzluklar, eleştiriler ve suçlamalar sık ve sürekli ise toplumda taraftar bulabilir. Her geçen gün taraftar sayısını daha da artırır. Tekrarlanan sloganlar ve anahtar sözcükler zamanla muhatabın beynindeki genetik yapıyı etkiler. Bazı genlerin susmasına ve diğerlerinin daha çok çalışmasına neden olur. Sinir hücrelerindeki genlerin çalışma düzeni yeni propagandalar doğrultusunda değişir. Yeni kimyasal maddeler üretilir veya normal olarak üretilenlerin miktarında artma ya da azalma olur. Beyin dokusunda mikro farklılıklar meydana gelir. Gerekli proteinler üretilemez; gereksiz ve hatta zararlı proteinler sentezlenir. Sonuçta kişinin fizyolojisi, düşüncesi ve davranışı değişir. Militan, takıntılı, paranoyak, saldırgan, şiddet yanlısı bireylerden meydana gelen bir grup oluşur. İktidara karşı kin ve nefret duyan ve korku şartlanması içinde olan grup büyüdükçe tehlike artar. İşte bu sosyal tutuşmadır. Belli fikirlerle tutuşmuş ve tutuşturulmuş insanlar her türlü patolojik davranışları gösterebilirler. Medeni bir toplumda darbeler normal değil, sosyo-patolojik olaylardır. Bu nedenle, darbeciler üzerinde geniş sosyolojik, psikolojik ve nörolojik ve genetik araştırmalar yapılmalıdır.

Bu hastalıklı gidişata dur demenin veya insanları bu tip kitlesel “tutuşmalara” kaşı korumanın bilimsel bir yolu var mı acaba?

Her darbe girişimi bir kuvvet denemesidir. Eğer iktidar daha sağlam bir kuvvete yaslanmışsa yıkılmaz. Toplumun büyük çoğunluğu kuvvetliden yana tavır koymaya meyillidir. Darbeye meyyal odaklar, daha yeterli gücü kazanmadan teşhis, tespit ve yok edilmelidir. Aksi durumda kuvvetlendikçe kartopu gibi büyüyen bir tehlike var demektir.

Adalet dağıtması gereken bir kurumun en tepesine kadar çıkabilmiş birilerinin, geçmiş yıllarda silah zoruyla gerçekleştirilmiş ve tam bir vahşete dönüşmüş darbeleri alkışladığı bir toplumda, barışı, huzuru ve istikrarı yakalamanın ve korumanın kolay olmadığını bilmeliyiz.

Hem darbeleri hem de her çeşit diktatörlüğü önlemenin en kestirme yolu sağlıklı bir eğitimdir. Demokrasiyi sözde değil, özde benimsemek ve benimsetmektir. İlköğretimden üniversiteye kadar, sivil-asker bütün eğitim-öğretim kurumlarında demokrasi kültürünü kazandırmaya özel bir önem vermektir. Gençlerin darbeci zihniyetle yetişmelerini, darbe, terör ve anarşiye yönelecek biçimde tutuşmalarını önlemektir. Darbelerin birer demokrasi suçu, birer insanlık suçu olduğunu anlatmak, öğretmek ve kavratmaktır. Darbe hedefine kilitlenmeye yol açacak sosyal tutuşmayı önlemektir.
Türkiye’nin en acil ihtiyaçlarından biri, darbelerin damgasını taşımayan, darbelere giden yolları kapayan, milli iradeyi öne çıkaran ve milli iradenin bütün devlet kurumlarına tam olarak yansımasını sağlayan, gerçekten demokratik ve geniş toplumsal mutabakata dayalı yeni bir sivil anayasadır. Cumhuriyet hükümetleri ve TBMM’de milleti temsil edenler, daha fazla geç kalmadan bu ihtiyaca cevap vermekle yükümlüdürler.
 
Geri
Top