Değer artışı kazançlarında matrahın tespiti
Değer artış kazançlarında safi kazanç 4783 sayılı kanunla mükerrer 8l’inci maddede hüküm altına alınmıştır. Buna göre; safi kazanç; elden çıkarma dolayısıyla alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan mal veya hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunur. Hasılatın ayın ve menfaat olarak sağlanan kısmının tutarı Vergi Usul Kanununun değerleme ile ilgili hükümlerine göre tayin ve tespit olunur.
Maliyet bedelinin tespit edilememesi halinde maliyet bedeli Takdir Komisyonlarınca takdir olunan bedel, kazancı bilanço veya işletme hesabı esasına göre tespit edilen işletmelerde ise son bilançoda veya envanter kayıtlarında gösterilen değer esas alınır.
İşletmeye ait amortismana tabi iktisadi kıymetlerin elden çıkarılması halinde, iktisadi kıymetlerin maliyet bedeli yerine amortismanlar düşüldükten sonra kalan net değer esas alınır.
Mal ve hakların elden çıkarılmasında iktisap bedeli, elden çıkarılan ay hariç olmak üzere Devlet İstatistik Enstitüsünce tespit edilen toptan eşya fiyatları endeksi artış oranında arttırılmak suretiyle tespit olunur. Böylelikle yasa koyucu mal ve hakların vergilendirilmesinde maliyet tespitinde enflasyon dolayısıyla iktisap bedellerinde meydana gelen aşınmaları önlemek maksadıyla maliyet bedelini arttırıcı bir sistem getirmiş bulunmaktadır. Ancak bu endekslemenin yapılabilmesi için artış oranının % 10 veya daha fazla olması gerekmektedir.
Menkul kıymetlerin elden çıkarılmasında maliyet bedelinin tevsik edilememesi halinde Vergi Usul Kanununun 266’ncı maddesinde yazılı itibari değer iktisap bedeli olarak kabul olunur. İtibari değer her nevi hisse senetleri ile esham ve tahvilatın üzerinde yazılı değeri ifade etmektedir. Buna göre maliyet bedelinin tespit edilememesi halinde menkul kıymetin üzerinde yazılı değer maliyet bedeli olarak kabul edilecektir.
Dar mükellef gerçek kişi ve kurumların yabancı sermaye mevzuatına göre ilgili mercilerden izin almak suretiyle Türkiye’ye getirdikleri nakdi veya ayni sermaye ile iktisap etmiş oldukları menkul kıymet ve iştirak hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazançların hesabında, kur farklarından doğan kazançlar dikkate alınmaz. Şu kadar ki, bu mükelleflerin Türkiye’de elde ettikleri kazançların münhasıran bu menkul kıymet ve hisseleri dolayısıyla elde edilen menkul sermaye iratlarından ve bu kıymet veya hisselerin elden çıkarılmasından doğan değer artış kazançlarından olması gerekir. Ancak bu mükelleflerin Türkiye’de devamlı olarak menkul kıymet alım satımı ile uğraşmaları halinde söz konusu hüküm uygulanmaz ve kur farkları da kazanca eklenir.
Kur farkından doğan kazancın hesabında, menkul kıymetin veya iştirak hissesinin iktisabında kullanılan yabancı sermayenin Merkez Bankasının iktisap tarihi itibariyle tespit etmiş olduğu döviz alış kuruna göre hesaplanan tutarı ile söz konusu menkul kıymet veya hissenin elden çıkarılması sırasında aynı miktar yabancı sermayenin Merkez Bankası döviz alış kuruna göre hesaplanan Türk Lirası karşılığı arasındaki fark esas alınır.
Madde hükmünden de anlaşıldığı gibi kur farkı istisnası dar mükelleflerle ilgili olup, yabancı sermayenin enflasyon dolayısıyla kurlarda meydana gelen artışlardan etkilenmesini önlemek amacıyla getirilmiş bir hükümdür. Diğer taraftan sadece dar mükelleflerin Türkiye’de elde ettikleri kazançların münhasıran bu menkul kıymet veya iştirak hisselerinden sağlanan menkul sermaye iradından veya bunların satışından elde edilen kazançlardan ibaret olması gerekmektedir. Tam mükelleflerin menkul kıymet alım satımlarını döviz esasına göre yapmaları halinde kur farkından doğan kazançlara bu hükmün uygulanması söz konusu olmayıp, elde edilen kazanç miktarı, kur farkları dahil vergiye tabi bulunmaktadır.
Bu maddeye göre elden çıkarma, mal ve hakların;
-Satılmasını, ivaz karşılığı devir ve temlikini, trampa edilmesini ve takasını, kamulaştırılmasını ve devletleştirilmesini, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını veya mal ve haklar üzerinde tasarruf hakkının devredilmesini ifade etmektedir.
Değer artış kazançlarında safi kazanç 4783 sayılı kanunla mükerrer 8l’inci maddede hüküm altına alınmıştır. Buna göre; safi kazanç; elden çıkarma dolayısıyla alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan mal veya hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunur. Hasılatın ayın ve menfaat olarak sağlanan kısmının tutarı Vergi Usul Kanununun değerleme ile ilgili hükümlerine göre tayin ve tespit olunur.
Maliyet bedelinin tespit edilememesi halinde maliyet bedeli Takdir Komisyonlarınca takdir olunan bedel, kazancı bilanço veya işletme hesabı esasına göre tespit edilen işletmelerde ise son bilançoda veya envanter kayıtlarında gösterilen değer esas alınır.
İşletmeye ait amortismana tabi iktisadi kıymetlerin elden çıkarılması halinde, iktisadi kıymetlerin maliyet bedeli yerine amortismanlar düşüldükten sonra kalan net değer esas alınır.
Mal ve hakların elden çıkarılmasında iktisap bedeli, elden çıkarılan ay hariç olmak üzere Devlet İstatistik Enstitüsünce tespit edilen toptan eşya fiyatları endeksi artış oranında arttırılmak suretiyle tespit olunur. Böylelikle yasa koyucu mal ve hakların vergilendirilmesinde maliyet tespitinde enflasyon dolayısıyla iktisap bedellerinde meydana gelen aşınmaları önlemek maksadıyla maliyet bedelini arttırıcı bir sistem getirmiş bulunmaktadır. Ancak bu endekslemenin yapılabilmesi için artış oranının % 10 veya daha fazla olması gerekmektedir.
Menkul kıymetlerin elden çıkarılmasında maliyet bedelinin tevsik edilememesi halinde Vergi Usul Kanununun 266’ncı maddesinde yazılı itibari değer iktisap bedeli olarak kabul olunur. İtibari değer her nevi hisse senetleri ile esham ve tahvilatın üzerinde yazılı değeri ifade etmektedir. Buna göre maliyet bedelinin tespit edilememesi halinde menkul kıymetin üzerinde yazılı değer maliyet bedeli olarak kabul edilecektir.
Dar mükellef gerçek kişi ve kurumların yabancı sermaye mevzuatına göre ilgili mercilerden izin almak suretiyle Türkiye’ye getirdikleri nakdi veya ayni sermaye ile iktisap etmiş oldukları menkul kıymet ve iştirak hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazançların hesabında, kur farklarından doğan kazançlar dikkate alınmaz. Şu kadar ki, bu mükelleflerin Türkiye’de elde ettikleri kazançların münhasıran bu menkul kıymet ve hisseleri dolayısıyla elde edilen menkul sermaye iratlarından ve bu kıymet veya hisselerin elden çıkarılmasından doğan değer artış kazançlarından olması gerekir. Ancak bu mükelleflerin Türkiye’de devamlı olarak menkul kıymet alım satımı ile uğraşmaları halinde söz konusu hüküm uygulanmaz ve kur farkları da kazanca eklenir.
Kur farkından doğan kazancın hesabında, menkul kıymetin veya iştirak hissesinin iktisabında kullanılan yabancı sermayenin Merkez Bankasının iktisap tarihi itibariyle tespit etmiş olduğu döviz alış kuruna göre hesaplanan tutarı ile söz konusu menkul kıymet veya hissenin elden çıkarılması sırasında aynı miktar yabancı sermayenin Merkez Bankası döviz alış kuruna göre hesaplanan Türk Lirası karşılığı arasındaki fark esas alınır.
Madde hükmünden de anlaşıldığı gibi kur farkı istisnası dar mükelleflerle ilgili olup, yabancı sermayenin enflasyon dolayısıyla kurlarda meydana gelen artışlardan etkilenmesini önlemek amacıyla getirilmiş bir hükümdür. Diğer taraftan sadece dar mükelleflerin Türkiye’de elde ettikleri kazançların münhasıran bu menkul kıymet veya iştirak hisselerinden sağlanan menkul sermaye iradından veya bunların satışından elde edilen kazançlardan ibaret olması gerekmektedir. Tam mükelleflerin menkul kıymet alım satımlarını döviz esasına göre yapmaları halinde kur farkından doğan kazançlara bu hükmün uygulanması söz konusu olmayıp, elde edilen kazanç miktarı, kur farkları dahil vergiye tabi bulunmaktadır.
Bu maddeye göre elden çıkarma, mal ve hakların;
-Satılmasını, ivaz karşılığı devir ve temlikini, trampa edilmesini ve takasını, kamulaştırılmasını ve devletleştirilmesini, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını veya mal ve haklar üzerinde tasarruf hakkının devredilmesini ifade etmektedir.