DENİZLER KRALI
Bir gün Denizarslanı balığı denizde yüzüyordu. Gün ışığı denizin yüzeyinden ta aşağılara doğru süzülüyor ve her tarafı ışıtıyordu. Böylece rengârenk bir ortam oluşuyordu denizin içinde.
Deniz mercanları ise bu renkli ortamın ortasında gülümser gibiydi.
Deniz yosunları yeşil bakışlarıyla çevreyi süzüyordu. İstiridyeler, gümüş rengi balıklar ve binlerce güzellik içinde yüzüyordu deniz arslanı.
Bir ara aklına bir şey geldi. Madem ki ormanların kralı arslan o yörelerin kralıdır öyleyse o da denizlerin kralı olmalı değil miydi? Bu düşünce bir süre sonra onun kafasında iyice yer etti.
Yüzgeçlerini sağa sola sallarken içinde bu ümit vardı. Hayâlleri sınırsızdı. Şöyle bir kral olduğunu düşündü. Bütün deniz canlılarının karşısında iki büklüm olduğunu hayâl etti. Sonra kurumlu kurumlu yüzmeye başladı.
O sıra yanından kılıç balığı geçiyordu. Denizarslanının kurumlu kurumlu yüzüşüne bir anlam veremedi.
"Ne oldu bu hayvana böyle. Yüzmesi bile değişmiş, diye düşündü kılıç balığı. Sonra ona doğru yaklaştı ve:
"İyi günler deniz arslanı." dedi.
Denizarslanı başını yavaş yavaş çevirdi sesin geldiği yöne doğru. Bu ağır davranışı karşıdakini küçümsemesindendi.
"İyi günler!" dedi dilinin ucuyla.
Kılıç balığı:
"Bugün bir başkalık seziyorum sizde."
"Olabilir!" dedi denizarslanı.
Kılıç balığı:
"Sanki havanız değişik gibi. Biraz kibirli yüzüyorsunuz."
Deniz arslanı:
"Elbette kibirlenirim!" dedi. "Ben denizlerin kralıyım. Ormanların kralı arslansa, ben de denizlerin kralıyım."
Kılıç balığı güldü bu sözlere. Bu minik hayvan neler söylüyordu böyle. Ona:
"Dostum senden daha büyük deniz canlıları varken böyle bir şeyi nasıl düşünebilirsin?"dedi.
Deniz arslanı güldü:
"Benden daha büyük deniz canlıları mı?" dedi. Sonra kahkaha atarak:
"Benden daha büyük var mı bu denizde?" dedi. "Elbette yok!" diye kendi sorusunu cevapladı.
Kılıç balığı ona baktı ve öfkeli bir şekilde:
"Sen kendini ne sanıyorsun böyle!" dedi. "Minik bir vücudun var o kadar. Bu vücutla mı balinalara, köpek balıklarına kral olacaksın?
Deniz arslanı ona bakıp, kaşlarını çattı ve:
"Ben deniz arslanıyım. Denizde Ormanlar kralı arslana en çok ben benziyorum. Bu sebepten bu yerlerin kralı olmaya ben layıkım!" dedi.
Kılıç balığı bu balığa söz anlatamayacağını anladı. İsimden ve biraz da cisimden kaynaklanan benzerlikle kendini dev aynasında gören bu balığı terk etti, gitti.
Deniz arslanı yavaş yavaş yüzmesine devam etti. Ama yüzerken bütün canlılara yukardan bakıyordu. Hatta daha yukardan bakmak için biraz daha yukarılara çıktı. Yüzmesine denizin üstünde devam etti.
Biraz sonra papağan balığıyla karşılaştı. Papağan balığı ona baktı ve değişikliği hemen sezdi.
O da bir zamanlar kendini papağana benzetmişti. Bir süre hep konuşmuş ve başka canlıların söylediği şeyleri tekrar etmişti. Çevresindeki canlılar ondan rahatsız olmaya başlamışlardı. Ama sonradan bu hastalığı geçti. Kendinin bir papağan olmadığını anladı. Bunu nasıl mı başardı. Elbette bilgelere danışarak.
Bu durum başına daha önce geldiği için papağan balığı, deniz arslanının durumunu yadırgamadı. Bunun geçici bir kendini beğenmişlik, hatta bir yanılma olduğunu anladı.
Bu sebepten kılınç balığı gibi kızmadı. Onun yanına yaklaştı ve onun gururunu kırmadan konuştu:
"Denizler kralı nasılsınız? "dedi. Deniz arslanı bu sesin sahibini hemen tanımıştı. Ona baktı ve şaşırdı.
"Nihayet akıllı birisi benim kral olduğumu anladı." dedi kendi kendine. Sonra da:
"İyiyim!" dedi papağan balığına. "Benim kral olduğumu nasıl anladınız?" diye sordu papağan balığına.
O sakin bir şekilde cevap verdi:
"Bunda anlaşılmayacak ne var?" dedi.
"Baksanıza görünüşünüz arslana ne kadar benziyor. Siz olsa olsa bu denizlerin kralısınızdır!" dedi.
Deniz arslanı ona baktı ve:
"İsmim de arslan zaten!" dedi.
"Elbette seni tanıyorum. Senin ismin deniz arslanı."
"Hah şunu da bileydin." dedi deniz arslanı gururlu bir şekilde.
Sonrada yakınır gibi:
"Ama kılıç balığı bunu pek anlamadı. Zaten akılsızın biridir o."
Papağan balığı:
"Sizin denizlerin kralı olduğunu anlayamadı demek!"
"Elbette." dedi deniz arslanı.
"Bunu anlamamak için bir canlı çok ahmak olmalı!" dedi papağan balığı.
Bunun ardından sohbetleri koyulaştı.
Papağan balığı ona en sonunda:
"Gel seninle bizim sakallı karidese gidelim!" dedi. "Hem ziyaret ederiz, hem de ona bir şeyler sorarız. Bilgi sahibi oluruz." dedi. Deniz arslanı önce direndi ise de sonra kabul etti. Papağan balığı ona:
"Bak dedi, bütün krallar bilgelerden faydalanmalıdır. Sadece güç ve kuvvetle devlet idare edilmez." dedi. "Bunun yanında bilgi de gerektir!" diye sözlerini bitirdi.
Deniz arslanı papağan balığına hak verdi ve beraberce sakallı karidesin bulunduğu yere doğru yüzdüler. Sakallı karides o gün biraz durgundu. Onları görünce neşesi yerine geldi ve onları evine davet etti. Bir mercanın yanındaydı evi. Öteden beriden konuştular önce. Sonra söz dönüp dolaşıp benzerliklere geldi. Papağan balığı sözü bilinçli bir şekilde bu konuya getirmişti. Ama deniz arslanının bundan haberi yoktu.
Papağan balığı bir soru sordu sakallı karidese:
"Bilge karides." dedi."Bir şeyin aslı ile benzeri arasındaki farkı anlatır mısın?"
Bilge karides ona baktı ve gülümsedi. Meseleyi hemen anlamıştı. Bilge olduğu için konuyu birkaç cümle ile açıkladı.
"Bak." dedi papağan balığına:
"Şimdi sen." dedi "Papağana benziyorsun ama papağan değilsin. Eğer papağan olsaydın zaten sularda yaşamazdın. Bir şeyin aslı ile benzeri farklıdır. Bunun yanında deniz atına dikkat et, bak. Yüzü bir ata benzer. Vücut özellikleri kanguruyu hatırlatır. Hâlbuki ne attır ne de kanguru. Eğer kendini at veya kanguru zannederse bu yanlış olur.
Onlara benziyebilir ama benzerlikler o şeylerin aslı olduğunu göstermez."
Deniz arslanı onları dinliyordu. Her söz kafasını allak bullak ediyordu.
Bir müddet bu nasihatları dinlediler her ikisi de.
Oradan ayrıldıklarında gün batmıştı. Deniz canlılarının saçtıkları ışıklar arasından yüze yüze yuvalarına gidiyorlardı.
Papağan balığı bir ara deniz arslanına dönüp baktı. O eski kurumlu yüzüşü yoktu. Buna çok sevindi papağan balığı. Demek ki sakallı karidesin anlattıkları deniz arslanını etkilemişti.
Tam ayrılacakları an deniz arsalını papağan balığına:
"İyi ki bugün sakallı karidese uğradık. Ne bilge şey öyle!" dedi. "Cidden benim içimdeki yanlış duyguları sildi süpürdü. Ben ne kadar yanlış düşüncelere girdiğimi onu dinleyince anladım.
Verdiği misaller beni çok etkiledi. Düşündüm taşındım ve ben denizler kralı olmaktan vazgeçtim. Zaten vücudumda buna uygun değil. Balinanın bir lokması bile etmem ben. Onu nasıl idare edeyim. Güç ve kuvvet de bir yerde önemlidir değil mi?"
Papağan balığı ona gülümsedi, sonra da:
"Çok doğru söylüyorsun deniz arslanı." dedi. "Bizler asla birkaç benzerlikten dolayı kendimizi o şeyler gibi görmemeliyiz. Kendimiz ne isek o olmalıyız. Yoksa hem kimliğimizi yitiririz hem de gücümüzü.
"Taş yerinde ağırdır!" derler. Onu kaldırırsan başka yerde ağırlığı kalmayabilir.
Her iki dost ayrılırken denizin içi bazı canlıların yaydığı aydınlıkla sanki düğün yeri gibiydi. Deniz arslanı o günden sonra bir daha bu yanlış düşünceye girmedi. Kendisi oldu ve rahat etti. Taklitten kaçındı ve huzur buldu.
Bir gün Denizarslanı balığı denizde yüzüyordu. Gün ışığı denizin yüzeyinden ta aşağılara doğru süzülüyor ve her tarafı ışıtıyordu. Böylece rengârenk bir ortam oluşuyordu denizin içinde.
Deniz mercanları ise bu renkli ortamın ortasında gülümser gibiydi.
Deniz yosunları yeşil bakışlarıyla çevreyi süzüyordu. İstiridyeler, gümüş rengi balıklar ve binlerce güzellik içinde yüzüyordu deniz arslanı.
Bir ara aklına bir şey geldi. Madem ki ormanların kralı arslan o yörelerin kralıdır öyleyse o da denizlerin kralı olmalı değil miydi? Bu düşünce bir süre sonra onun kafasında iyice yer etti.
Yüzgeçlerini sağa sola sallarken içinde bu ümit vardı. Hayâlleri sınırsızdı. Şöyle bir kral olduğunu düşündü. Bütün deniz canlılarının karşısında iki büklüm olduğunu hayâl etti. Sonra kurumlu kurumlu yüzmeye başladı.
O sıra yanından kılıç balığı geçiyordu. Denizarslanının kurumlu kurumlu yüzüşüne bir anlam veremedi.
"Ne oldu bu hayvana böyle. Yüzmesi bile değişmiş, diye düşündü kılıç balığı. Sonra ona doğru yaklaştı ve:
"İyi günler deniz arslanı." dedi.
Denizarslanı başını yavaş yavaş çevirdi sesin geldiği yöne doğru. Bu ağır davranışı karşıdakini küçümsemesindendi.
"İyi günler!" dedi dilinin ucuyla.
Kılıç balığı:
"Bugün bir başkalık seziyorum sizde."
"Olabilir!" dedi denizarslanı.
Kılıç balığı:
"Sanki havanız değişik gibi. Biraz kibirli yüzüyorsunuz."
Deniz arslanı:
"Elbette kibirlenirim!" dedi. "Ben denizlerin kralıyım. Ormanların kralı arslansa, ben de denizlerin kralıyım."
Kılıç balığı güldü bu sözlere. Bu minik hayvan neler söylüyordu böyle. Ona:
"Dostum senden daha büyük deniz canlıları varken böyle bir şeyi nasıl düşünebilirsin?"dedi.
Deniz arslanı güldü:
"Benden daha büyük deniz canlıları mı?" dedi. Sonra kahkaha atarak:
"Benden daha büyük var mı bu denizde?" dedi. "Elbette yok!" diye kendi sorusunu cevapladı.
Kılıç balığı ona baktı ve öfkeli bir şekilde:
"Sen kendini ne sanıyorsun böyle!" dedi. "Minik bir vücudun var o kadar. Bu vücutla mı balinalara, köpek balıklarına kral olacaksın?
Deniz arslanı ona bakıp, kaşlarını çattı ve:
"Ben deniz arslanıyım. Denizde Ormanlar kralı arslana en çok ben benziyorum. Bu sebepten bu yerlerin kralı olmaya ben layıkım!" dedi.
Kılıç balığı bu balığa söz anlatamayacağını anladı. İsimden ve biraz da cisimden kaynaklanan benzerlikle kendini dev aynasında gören bu balığı terk etti, gitti.
Deniz arslanı yavaş yavaş yüzmesine devam etti. Ama yüzerken bütün canlılara yukardan bakıyordu. Hatta daha yukardan bakmak için biraz daha yukarılara çıktı. Yüzmesine denizin üstünde devam etti.
Biraz sonra papağan balığıyla karşılaştı. Papağan balığı ona baktı ve değişikliği hemen sezdi.
O da bir zamanlar kendini papağana benzetmişti. Bir süre hep konuşmuş ve başka canlıların söylediği şeyleri tekrar etmişti. Çevresindeki canlılar ondan rahatsız olmaya başlamışlardı. Ama sonradan bu hastalığı geçti. Kendinin bir papağan olmadığını anladı. Bunu nasıl mı başardı. Elbette bilgelere danışarak.
Bu durum başına daha önce geldiği için papağan balığı, deniz arslanının durumunu yadırgamadı. Bunun geçici bir kendini beğenmişlik, hatta bir yanılma olduğunu anladı.
Bu sebepten kılınç balığı gibi kızmadı. Onun yanına yaklaştı ve onun gururunu kırmadan konuştu:
"Denizler kralı nasılsınız? "dedi. Deniz arslanı bu sesin sahibini hemen tanımıştı. Ona baktı ve şaşırdı.
"Nihayet akıllı birisi benim kral olduğumu anladı." dedi kendi kendine. Sonra da:
"İyiyim!" dedi papağan balığına. "Benim kral olduğumu nasıl anladınız?" diye sordu papağan balığına.
O sakin bir şekilde cevap verdi:
"Bunda anlaşılmayacak ne var?" dedi.
"Baksanıza görünüşünüz arslana ne kadar benziyor. Siz olsa olsa bu denizlerin kralısınızdır!" dedi.
Deniz arslanı ona baktı ve:
"İsmim de arslan zaten!" dedi.
"Elbette seni tanıyorum. Senin ismin deniz arslanı."
"Hah şunu da bileydin." dedi deniz arslanı gururlu bir şekilde.
Sonrada yakınır gibi:
"Ama kılıç balığı bunu pek anlamadı. Zaten akılsızın biridir o."
Papağan balığı:
"Sizin denizlerin kralı olduğunu anlayamadı demek!"
"Elbette." dedi deniz arslanı.
"Bunu anlamamak için bir canlı çok ahmak olmalı!" dedi papağan balığı.
Bunun ardından sohbetleri koyulaştı.
Papağan balığı ona en sonunda:
"Gel seninle bizim sakallı karidese gidelim!" dedi. "Hem ziyaret ederiz, hem de ona bir şeyler sorarız. Bilgi sahibi oluruz." dedi. Deniz arslanı önce direndi ise de sonra kabul etti. Papağan balığı ona:
"Bak dedi, bütün krallar bilgelerden faydalanmalıdır. Sadece güç ve kuvvetle devlet idare edilmez." dedi. "Bunun yanında bilgi de gerektir!" diye sözlerini bitirdi.
Deniz arslanı papağan balığına hak verdi ve beraberce sakallı karidesin bulunduğu yere doğru yüzdüler. Sakallı karides o gün biraz durgundu. Onları görünce neşesi yerine geldi ve onları evine davet etti. Bir mercanın yanındaydı evi. Öteden beriden konuştular önce. Sonra söz dönüp dolaşıp benzerliklere geldi. Papağan balığı sözü bilinçli bir şekilde bu konuya getirmişti. Ama deniz arslanının bundan haberi yoktu.
Papağan balığı bir soru sordu sakallı karidese:
"Bilge karides." dedi."Bir şeyin aslı ile benzeri arasındaki farkı anlatır mısın?"
Bilge karides ona baktı ve gülümsedi. Meseleyi hemen anlamıştı. Bilge olduğu için konuyu birkaç cümle ile açıkladı.
"Bak." dedi papağan balığına:
"Şimdi sen." dedi "Papağana benziyorsun ama papağan değilsin. Eğer papağan olsaydın zaten sularda yaşamazdın. Bir şeyin aslı ile benzeri farklıdır. Bunun yanında deniz atına dikkat et, bak. Yüzü bir ata benzer. Vücut özellikleri kanguruyu hatırlatır. Hâlbuki ne attır ne de kanguru. Eğer kendini at veya kanguru zannederse bu yanlış olur.
Onlara benziyebilir ama benzerlikler o şeylerin aslı olduğunu göstermez."
Deniz arslanı onları dinliyordu. Her söz kafasını allak bullak ediyordu.
Bir müddet bu nasihatları dinlediler her ikisi de.
Oradan ayrıldıklarında gün batmıştı. Deniz canlılarının saçtıkları ışıklar arasından yüze yüze yuvalarına gidiyorlardı.
Papağan balığı bir ara deniz arslanına dönüp baktı. O eski kurumlu yüzüşü yoktu. Buna çok sevindi papağan balığı. Demek ki sakallı karidesin anlattıkları deniz arslanını etkilemişti.
Tam ayrılacakları an deniz arsalını papağan balığına:
"İyi ki bugün sakallı karidese uğradık. Ne bilge şey öyle!" dedi. "Cidden benim içimdeki yanlış duyguları sildi süpürdü. Ben ne kadar yanlış düşüncelere girdiğimi onu dinleyince anladım.
Verdiği misaller beni çok etkiledi. Düşündüm taşındım ve ben denizler kralı olmaktan vazgeçtim. Zaten vücudumda buna uygun değil. Balinanın bir lokması bile etmem ben. Onu nasıl idare edeyim. Güç ve kuvvet de bir yerde önemlidir değil mi?"
Papağan balığı ona gülümsedi, sonra da:
"Çok doğru söylüyorsun deniz arslanı." dedi. "Bizler asla birkaç benzerlikten dolayı kendimizi o şeyler gibi görmemeliyiz. Kendimiz ne isek o olmalıyız. Yoksa hem kimliğimizi yitiririz hem de gücümüzü.
"Taş yerinde ağırdır!" derler. Onu kaldırırsan başka yerde ağırlığı kalmayabilir.
Her iki dost ayrılırken denizin içi bazı canlıların yaydığı aydınlıkla sanki düğün yeri gibiydi. Deniz arslanı o günden sonra bir daha bu yanlış düşünceye girmedi. Kendisi oldu ve rahat etti. Taklitten kaçındı ve huzur buldu.