Yüzyılın en yıkıcı afetlerinden biri olarak adlandırılan Kahramanmaraş merkezli depremin psikolojik etkileri, en çok çocuk ve gençlerde görülüyor. Yakınlarını kaybeden, depremi yaşayan veya sadece haberlerden duyan çocuklar ve gençler, yaşadıkları güven kaybı nedeniyle stres yönetiminde zorlanıyor. Bu süreci yaşayan çocuklar ve aileleri için sıcak ve korunaklı bir alan oluşturmak, sağlık hizmeti, yiyecek ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak, çocukları tanıdıkları ile beraber kaos ortamından uzak tutmak güvenli ortam sağlayabiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölümü’nden Uz. Dr. Leyla Alkaş, çocukluk çağı ve ergenlik döneminde depremin neden olduğu yıkıcı psikolojik etkinin azaltılması için önerilerde bulundu.
Yetişkinlerde panik ve korkuya neden olan deprem çocukları da etkiler
Deprem, güvendiğimiz zeminin ayağımızın altından aniden çekilmesi, daha etkili sallanması, ortaya çıkan sesler ve kaos nedeniyle gerçek bir paniğe yol açar. Panik halinde olmak, kendini korumaya çalışmak sağlıklı insanın ilk tepkisidir. Kalp çok hızlı atar, vücut titrer, nefes sıklaşır ve göz bebekleri büyür. Ardından hafıza ve mantıklı zihin devreye girer, otomatik tepkilerin yerini yavaş yavaş bilinçli davranışlar alır. Depreme direkt yaşanmasa bile anılar ve empati yeteneği otomatik olarak panik benzeri tepkilere dönüşür. Bu süreçte yetişkinlerin kaygılanmasına ve paniklemesine neden olan her olay çocuğu da etkiler.Doğal afetler çocukta güven kaybına yol açar
Deprem başta olmak üzere çeşitli doğal afetlere maruz kalan çocuklar, yaş ve gelişimsel olgunluk düzeylerine göre farklı tepkiler ortaya koyar. İnsanlar doğa olaylarını tümüyle engelleyebilme yetisine sahip değildir. Bu nedenle çocuklarda da her şeyin denetim dışı olduğu duygusu çok belirgin bir şekilde kendini gösterir. Çocuk ve ergenler, karmaşa ve şaşkınlığa yol açan bu durumla başa çıkmakta zorlanmaktadır. Yetişkinlerden daha çok kendilerini güçsüz, sahipsiz, çaresiz hisseden çocukların olumsuz duygusal tepkilerinin azaltılabilmesi için sıcak ve tanıdık, deprem haber ve görüntülerinin olmadığı bir ortamda bulunmaları gerekir.Güvenli ortam, ihtiyaçların karşılanması ve sevdikleriyle olması çocukları rahatlatır
Deprem döneminde, çocukların içinde bulundukları koşullar dikkate alınmalı ve yaklaşım da buna göre sergilenmelidir. Bu durumlar şöyle sıralanabilir:Deprem felaketini yaşamış, yıkımı, göçükleri görmüş, koşma-kaçma davranışı içinde olan, soğukta ve açıkta kalmış çocuklar: En hızlı ve sahiplenilmesi gereken bu çocuklardır. Süreci yaşayan çocuklar ve aileleri için güvenli, sıcak, korunaklı bir alan, sağlık hizmeti, yiyecek en önemli gereksinimdir. Yapılabilirse tanıdık birileriyle beraber kaos ortamından biraz uzakta en güvenli şartların sağlaması gerekir. Yakın ebeveynler sık sık yanlarında olmalı, sarılarak ve konuşarak onları sakinleştirmelidir. Onu seven, koruyan, düşünen, gelecek vadeden bir dünyası olduğunu hissetmesi sağlanmalıdır. Ebeveynler de yakınlarının durumları ve maddi kayıpları bakımından desteklenmeli, bu kaygılarının giderilmesine çalışılmalı ve bu sayede çocukları ile vakit geçirmelerine olanak tanınmalıdır. Çocuğun ebeveynlerinin desteklenmesi, onlara güven ve şefkat gösterilmesi çok önemlidir. Acil ihtiyaçlar sonrası ruhsal sağaltım uzun bir süreçte profesyonellerce desteklenmelidir. Çocuk merkezli çadır kentler kurulmalı, bu bölgelere “anne bebek çadırı”, “oyun çadırı” ve “gençlik çadır alanları” oluşturulmalıdır. çocukların yaşlarına uygun olarak oyuncak, hijyen maddesi, kırtasiye malzemeleri, kutu oyunlar da temin edilmelidir. Bedensel sorunu olmayan ancak uyku, yeme sorunu, içe kapanık ya da aşı hareketlilik gösteren çocuklarla ilgili danışmanlık verecek uzmanlara ihtiyaç olacaktır. Deprem anını sürekli yaşıyormuş gibi panik ve endişe içindeki çocukların ve ailelerinin alacakları destek, travma izleri ve depremin olumsuz etkilerini azaltacaktır. Yanlarında olunduğunu hissetmeleri için genel hayatlarını kolaylaştırmak öncelikleridir. Depremi yaşamayan insanlara basit gelen ihtiyaçlara ulaşmak deprem alanında oldukça zordur. Çocuk çadırlarında tuvaletin olması, elbiselerini giyinebilecekleri mahrem bir alanlarının olması, yas ve acılarını sükûnet içinde dinleyecek ortamların bulunması çocuklara ruhsal olarak iyi gelir. Çocuklara yetişkinlerin gözetiminde güvenli bölgeler oluşturulmalıdır. Aksi takdirde güvenli olmayan alanlardaki oyunlar kazalara ya da istismar gibi olumsuz durumlarla neden olabilir.
Deprem bölgesine yakın, sallantıyı yaşamış veya aileleri hissetmiş, kısmen yıkıntı ortamında olmayan çocuklar: Bölgede sallanmayı hissetmiş, belirsizlik içinde kalan, evlere girmeye korkan; ortamı, yaşamı ve günlük alışkanlıkları değişmiş olan çocuklar depremden en yaygın şekilde etkilenenlerdir. Bu grup için öncelikle güvenli, sıcak bir barınma gerekir. Tanıdığı, yakın akraba veya komşu çocuğu tarafından yalnız bırakmamalı, gerekirse onu yine yakın birine emanet edip güvende olması sağlanmalıdır. Uyuması, beslenmesi, ısınması öncelikli konulardır. Bir an önce rutinlere dönmek önemlidir. Arkadaşlarını, kuzenlerini, öğretmenini görme; “oyun oynama”, “resim yapma”, “şarkı söyleme” imkanları sağlanmalıdır. Oyun ve hareket çocuk için en önemli stres atma yoludur. “Zıplamak”, “sallanma oyunları”, “göçükten birini kurtarma oyunu” ve “kurtarma köpeği olma” gibi oyunlar bile oynayabilir. Örneğin; 1999 yılında Yalova' da deprem sonrası çadırların kurulduğu bahçe alanındaki çocukların; ölümle ilgili oyunlar oynadıkları, “ölü kokuyor”, “ayağı kopmuş”, “kolu kopmuş” diyerek kahkahalar ile yakalamaç oynadıkları gözlemlenmiştir. O zaman çocukların en korkutucu deneyimlerle bu kadar coşkuyla oynamasını parçalanma, karanlık, yalnızlık, zombi, hayalet gibi düşüncelerini oyunlarla ifade ettikleri anlaşılmıştır. Oyuncaklar arasında ambulans, doktor malzemesi, iş makineleri, kamyon, polis, itfaiye, çadır bulunabilir. Çocukların olayları anlamaları-sindirmeleri hafızalarında saklamaları; sorular sormayla ve oyunlarla olur. Yetişkinlerle de deprem anında ve deprem sonrası şehirlerarası yolculuklarını tekrar tekrar konuşarak zihinsel olarak hafızalarını düzenlerler. Güvenli illerde akrabalarının yanına yerleşmiş veya kurumlarda hayatlarını sürdüren çocuk ve gençlerin yeni okullarına başlayacağı düşünüldüğünde, depremzede çocuklar için okul rehberliği yönetiminin ve öğrencilerin iletişim kurma konusunda eğitilmeleri büyük önem taşımaktadır. Çocuk, deprem anında yaşadıklarını anlatması için zorlamamalıdır. Depremzede çocukların günlük ihtiyaçları, ders notları, kırtasiye malzemesi ve okulu tanımalarına öncelik verilmelidir.
Deprem bölgesinden uzakta olan ancak sarsıntıyı yaşamış çocuklar: Marmara depreminde İstanbul’da en çok gördüğümüz, terapi alan çocuklar bu gruptaydı. Edirne'den, Tekirdağ'dan gelen çocukların çoğu TV ekranlardan saatlerce kurtarma çalışmalarını izlemiş, ebeveynlerinin gözlerinde korku ve üzüntüyü deneyimlemişlerdi. Ebeveynlerinden ayrılmayan, tek kalamayan, tuvalete gidemeyen, vücut ağrıları hisseden, başı dönen, midesi bulanan ve okula gitmeyi reddeden çocuklar sürekli, “Deprem mi oldu?”, “Ben orayı eski gördüm girmeyeceğim”, “Burası sağlam mı?” diye soran, ağlayan uyumak istemeyen çocuklardı. Depremden bir ay sonra bile devam eden ‘Travma Sonrası Stres Bozukluğu’ vakaları olarak tedavi almışlardı. Ortak özellikleri pasif ve korku içinde ekranlardaki deprem sürecini izlerken donup kalmalarıydı. Ne oyun ne de bilgi onlar için bir çözüm oluşturmuştu. Ebeveynlerinin daha önce kaygılı kişiler olduğu ve bazılarının travmatik hikayelerinin bulunduğu gerçeği ortaya çıkmıştı. Çocukların salonlarındaki kocaman, sürekli açık, trajik haberler sunan ekranlardan kaçma imkanları yoktu. Ebeveynlerin kaygılı konuşma ve bakışları içinde çocukların ne yaşadığının unutulduğu evleri vardı. Bir kısım odasında oyunlara odaklanmıştı. Ebeveynleri kızgın, çaresiz, utanmış ve kaygılıydı.