Dikensiz Gül Açıyor Mu
“…Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz
mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi
sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, halbuki siz bilemezsiniz”
Bakara/216demektedir Cenab-ı Hakk… Biz bilemeyiz…
bilemeyiz bizim için iyi mi hayırlıdır kötü gözüken mi?
Ama bildiğimizi sanıp, başımıza gelenlere yorum yaparız…
Hani ayırırız ya hayır ve şer diye…
hani hep başımıza gelen hayır olsun isteriz ya..
hani hep kötü işler gelip beni mi buluyor deriz ya isyan edercesine….
hani gülü sever de dikenine yüzümüzü buruşturarak bakarız ya..
Maksat hep güzelliklerin bize verilmesi midir yoksa güzelliklere
layık olunması mıdır hiç düşünmeyiz. Gülü severiz de dikenine
burun kıvırırken, unuturuz dikeni yaratanın da gülü yaradan’ın da
aynı olduğunu…
Sevgiliden gelen her şeye katlanmalı, bilinmeli ki
güle gül kokusunu veren dikendeki özsudur aslında…
Daima O’nun gülüne de dikenine de razı olmak varken
neden bilmeyiz ; gül koklamak isteyenin,eline dikenin
mutlaka batacağını…Unuturuz her nimetin bir külfeti olacağını…
Hz. İbrahim; fakir ve yolda kalmışlara, mutlaka sofrasını açar,
az çok ne varsa onlarla paylaşırdı. Rabbinin rızasını kazanmış
bu yüce Peygamber; yine bir gün sofrasına kabul ettiği ama
Allah’ın adını anmadan yemeğe başladığı için kızdığı bir kul
için ne diyor Cenab-ı Hakk…
” Ya İbrahim! Ben bu kulumu, beni inkâr etmesine rağmen
40 yıldır besliyorum da, sen bir öğün mü doyuramadın?”
Bize gül ikram edene nasıl teşekkür edeceğimizi bilemeyiz…
ama bu gülü ikram eden, üstelik sevgisini ve rahmetini
her daim hissettiren Yüce Mevla’mıza nasıl teşekkür etmeyiz ki?
Onun gönderdiği gülleri koklamaktan çekinmezken,
dikenine neden nankörlük ederiz ki…
Bizi sevgisinden yaradan yüce Allah, bizlere isteyerek
zulüm yapmaz, zora koşmaz, bela ve musibetlerle sınamaz…
Bunların hepsi, nefsimize uymadığından bizim düşüncelerimizde
oluşan musibetlerden başkası değildir…
Hele birde; doğumumuzdan ölümümüze kadar geçen sürecin;
O’nu daha çok anmamız, O’nun sevgisine daha çabuk ulaşmamız,
O’na yönelmemiz, O’nun rızasını kazanmamız için geçen bir imtihan süreci olduğunu idrak edebilsek…
Hele birde; O’ndan gelen hayır ve şerre razı olabilsek, isyan etmeden “Rabbim benim için hayırlı olanı böyle takdir etti,
o halde bana teslim olup O’na daha çok yönelmem gerek” diyebilsek…
Hele birde; “ Yarabbi! her şeyi yaradan sensin..
işte sırf sen yarattın diye cennetine de razıyım, cehennemine de “ diyebilsek..
Hele birde; “ Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri..
isteyene ver onları…Bana seni gerek seni” diyebilsek..
Açıp ellerimizi de, bakalım avuçlarımıza…
Dikensiz gül açıyor mu ?
Soluğum takılmış bir günah zincirinin halkasına…
halka döner ben dönerim…
pembe bulutlarla örtmüşler karanlıkları…
her şey toz pembe zannederim....
bilmeden içinde boğulduğum bataklıkları….
Bir yol gözüküyor az ileride….
yolun ucuna takılı kaldı gözlerim….
adımlar ilerliyor, sahte halkalar izin vermek istemiyor….
bir mucize diliyorum Yaradan’dan….
bir fırtına bir kıyamet…
şer sanıyorum….
kendimi susadığım yollarda buluyorum…
anlıyorum şerdeki saklı olan hayırları….
gözümden yaşlar boşalıyor….
tutamıyorum hıçkırıklarımı….
Susamak çölde…bırakın deryaları….
dilemek delice bir damlayı….
kararmış gönüllere bir ferahlık istemek…
temizlemek içten tövbesiyle….
yakarışlara boğmak geceleri…..
açmak ellerini semaya…..
ışık sızdırmak odandan zifiri karanlıklara……
ve haykırmak sevdanı….kuru gönülleri çatırdatmak…
kuru seccadeleri yaşlarınla ıslatmak…..
bir güneş gibi doğar merhamet….
bir huzur değer gönlüne…..
belki o vakit buruk bir tebessüm belirir,
kimsesiz kaldığın anda hep seninle olan Rabb’ine….
Kapanmış gözlerim uyanışa aralanıyor…..
diliyorum en samimi duygularımla…..
küfrün karanlığını uğratma diyarıma…..
Adının geçmediği yollara düşürme yollarımı….
bir adımımın dahi israfını nasib eyleme bana…..
bir dirilişteyken ruhum, azgın nefse esir eyleme….
özgürlük nidalarını sil kulaklarımdan….
gerçek özgürlüğün tadını tattır bana…..
kavuştur yollarımı yollarına…..
Ya Rabbim beni Sen’den ayırma….
Amin…
“…Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz
mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi
sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, halbuki siz bilemezsiniz”
Bakara/216demektedir Cenab-ı Hakk… Biz bilemeyiz…
bilemeyiz bizim için iyi mi hayırlıdır kötü gözüken mi?
Ama bildiğimizi sanıp, başımıza gelenlere yorum yaparız…
Hani ayırırız ya hayır ve şer diye…
hani hep başımıza gelen hayır olsun isteriz ya..
hani hep kötü işler gelip beni mi buluyor deriz ya isyan edercesine….
hani gülü sever de dikenine yüzümüzü buruşturarak bakarız ya..
Maksat hep güzelliklerin bize verilmesi midir yoksa güzelliklere
layık olunması mıdır hiç düşünmeyiz. Gülü severiz de dikenine
burun kıvırırken, unuturuz dikeni yaratanın da gülü yaradan’ın da
aynı olduğunu…
Sevgiliden gelen her şeye katlanmalı, bilinmeli ki
güle gül kokusunu veren dikendeki özsudur aslında…
Daima O’nun gülüne de dikenine de razı olmak varken
neden bilmeyiz ; gül koklamak isteyenin,eline dikenin
mutlaka batacağını…Unuturuz her nimetin bir külfeti olacağını…
Hz. İbrahim; fakir ve yolda kalmışlara, mutlaka sofrasını açar,
az çok ne varsa onlarla paylaşırdı. Rabbinin rızasını kazanmış
bu yüce Peygamber; yine bir gün sofrasına kabul ettiği ama
Allah’ın adını anmadan yemeğe başladığı için kızdığı bir kul
için ne diyor Cenab-ı Hakk…
” Ya İbrahim! Ben bu kulumu, beni inkâr etmesine rağmen
40 yıldır besliyorum da, sen bir öğün mü doyuramadın?”
Bize gül ikram edene nasıl teşekkür edeceğimizi bilemeyiz…
ama bu gülü ikram eden, üstelik sevgisini ve rahmetini
her daim hissettiren Yüce Mevla’mıza nasıl teşekkür etmeyiz ki?
Onun gönderdiği gülleri koklamaktan çekinmezken,
dikenine neden nankörlük ederiz ki…
Bizi sevgisinden yaradan yüce Allah, bizlere isteyerek
zulüm yapmaz, zora koşmaz, bela ve musibetlerle sınamaz…
Bunların hepsi, nefsimize uymadığından bizim düşüncelerimizde
oluşan musibetlerden başkası değildir…
Hele birde; doğumumuzdan ölümümüze kadar geçen sürecin;
O’nu daha çok anmamız, O’nun sevgisine daha çabuk ulaşmamız,
O’na yönelmemiz, O’nun rızasını kazanmamız için geçen bir imtihan süreci olduğunu idrak edebilsek…
Hele birde; O’ndan gelen hayır ve şerre razı olabilsek, isyan etmeden “Rabbim benim için hayırlı olanı böyle takdir etti,
o halde bana teslim olup O’na daha çok yönelmem gerek” diyebilsek…
Hele birde; “ Yarabbi! her şeyi yaradan sensin..
işte sırf sen yarattın diye cennetine de razıyım, cehennemine de “ diyebilsek..
Hele birde; “ Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri..
isteyene ver onları…Bana seni gerek seni” diyebilsek..
Açıp ellerimizi de, bakalım avuçlarımıza…
Dikensiz gül açıyor mu ?
Soluğum takılmış bir günah zincirinin halkasına…
halka döner ben dönerim…
pembe bulutlarla örtmüşler karanlıkları…
her şey toz pembe zannederim....
bilmeden içinde boğulduğum bataklıkları….
Bir yol gözüküyor az ileride….
yolun ucuna takılı kaldı gözlerim….
adımlar ilerliyor, sahte halkalar izin vermek istemiyor….
bir mucize diliyorum Yaradan’dan….
bir fırtına bir kıyamet…
şer sanıyorum….
kendimi susadığım yollarda buluyorum…
anlıyorum şerdeki saklı olan hayırları….
gözümden yaşlar boşalıyor….
tutamıyorum hıçkırıklarımı….
Susamak çölde…bırakın deryaları….
dilemek delice bir damlayı….
kararmış gönüllere bir ferahlık istemek…
temizlemek içten tövbesiyle….
yakarışlara boğmak geceleri…..
açmak ellerini semaya…..
ışık sızdırmak odandan zifiri karanlıklara……
ve haykırmak sevdanı….kuru gönülleri çatırdatmak…
kuru seccadeleri yaşlarınla ıslatmak…..
bir güneş gibi doğar merhamet….
bir huzur değer gönlüne…..
belki o vakit buruk bir tebessüm belirir,
kimsesiz kaldığın anda hep seninle olan Rabb’ine….
Kapanmış gözlerim uyanışa aralanıyor…..
diliyorum en samimi duygularımla…..
küfrün karanlığını uğratma diyarıma…..
Adının geçmediği yollara düşürme yollarımı….
bir adımımın dahi israfını nasib eyleme bana…..
bir dirilişteyken ruhum, azgın nefse esir eyleme….
özgürlük nidalarını sil kulaklarımdan….
gerçek özgürlüğün tadını tattır bana…..
kavuştur yollarımı yollarına…..
Ya Rabbim beni Sen’den ayırma….
Amin…