DİKİLEN TAŞIN EFSANESİ
Bir Dakota erkeği bir Afrika kadınıyla evlenmiş, hemen ardından başka bir kadın daha almış. İlk kadın bunu çok kıskanmış, surat asıp duruyormuş. Köyün göç vakti geldiğinde çadırdan çıkmayı reddetmiş. Çadır söküldüğü halde sırtındaki bebeğiyle içinde oturmaya devam etmiş. Köyün geri kalanı kocasıyla birlikte yola koyulmuş.
Kocası öğleyin kafileyi durdurmuş. İki kardeşine, “Geri dönüp yengenizin yanına gidin” demiş. “Buraya gelmesini, onu beklediğimizi söyleyin. Ama çobuk olun, umutsuzluğa kapılıp kendini öldürmesinden korkuyorum.”
İki genç atlarını sürüp akşam çökerken köyün eski yerine varmış. Kadın hâlâ yerde oturuyormuş. Büyük kardeş konuşmuş:
“Yenge kalk. Seni almaya geldik. Kafile seni bekler!”
Kadın karşılık vermeyince elini uzatıp yengesinin başına dokunmuş. Ama kadın taşa dönüşmüş imiş!
İki kardeş atlarına atlayıp göçerlerin yanına varmış. Gördüklerini anlatmışlar, ama kimseyi inandıramamışlar. “Kadın kendini öldürdü herhalde, kardeşlerim bana söyleyemiyor” diye düşünmüş kocası. Yine de bütün köy her şeyi toparlayıp kadının kaldığı yere dönmüş. İnanın, hâlâ orada, kara bir taş kütlesi halinde oturuyormuş.
Kızılderililer çok korkmuş. Güzel bir at seçmişler, yeni bir araba yapmışlar ve taşı arabaya yerleştirmişler. Atı da, arabayı da rengarenk boyayıp bayraklarla süslemişler. Taşın “wakan” (kutsal) olduğuna inanıyorlarmış ve ona kafilenin ortasında şerefli bir yer vermişler. Kafilenin gittiği her yere arabayı da götürmüşler. Böylece taştan kadın yıllarca oradan oraya taşınmış ve sonunda Dikilen Taş Şirketi’ne getirilmiş, şimdi şirketin bürosunun önündeki taş bir kaidenin üstünde dinleniyor. Dikilen Taş Şirketi adını bu taştan almış.
Bir Dakota erkeği bir Afrika kadınıyla evlenmiş, hemen ardından başka bir kadın daha almış. İlk kadın bunu çok kıskanmış, surat asıp duruyormuş. Köyün göç vakti geldiğinde çadırdan çıkmayı reddetmiş. Çadır söküldüğü halde sırtındaki bebeğiyle içinde oturmaya devam etmiş. Köyün geri kalanı kocasıyla birlikte yola koyulmuş.
Kocası öğleyin kafileyi durdurmuş. İki kardeşine, “Geri dönüp yengenizin yanına gidin” demiş. “Buraya gelmesini, onu beklediğimizi söyleyin. Ama çobuk olun, umutsuzluğa kapılıp kendini öldürmesinden korkuyorum.”
İki genç atlarını sürüp akşam çökerken köyün eski yerine varmış. Kadın hâlâ yerde oturuyormuş. Büyük kardeş konuşmuş:
“Yenge kalk. Seni almaya geldik. Kafile seni bekler!”
Kadın karşılık vermeyince elini uzatıp yengesinin başına dokunmuş. Ama kadın taşa dönüşmüş imiş!
İki kardeş atlarına atlayıp göçerlerin yanına varmış. Gördüklerini anlatmışlar, ama kimseyi inandıramamışlar. “Kadın kendini öldürdü herhalde, kardeşlerim bana söyleyemiyor” diye düşünmüş kocası. Yine de bütün köy her şeyi toparlayıp kadının kaldığı yere dönmüş. İnanın, hâlâ orada, kara bir taş kütlesi halinde oturuyormuş.
Kızılderililer çok korkmuş. Güzel bir at seçmişler, yeni bir araba yapmışlar ve taşı arabaya yerleştirmişler. Atı da, arabayı da rengarenk boyayıp bayraklarla süslemişler. Taşın “wakan” (kutsal) olduğuna inanıyorlarmış ve ona kafilenin ortasında şerefli bir yer vermişler. Kafilenin gittiği her yere arabayı da götürmüşler. Böylece taştan kadın yıllarca oradan oraya taşınmış ve sonunda Dikilen Taş Şirketi’ne getirilmiş, şimdi şirketin bürosunun önündeki taş bir kaidenin üstünde dinleniyor. Dikilen Taş Şirketi adını bu taştan almış.