K
Kadı Burhaneddin
Kafzade Abdülhay Çelebi
Kami
Koca Mehmed Ragıp Paşa
Küplüceli Öznur
L
Latîfî
Leskofçalı Galip
M
Mihrî Hatun
Kadı Burhaneddin
Kadı Burhaneddin {1345-1398} Türk devlet adamı ve Divan Edebiyatı şairi.
Asıl ismi Burhaneddin Ahmeddir. 1345 (hicri 754) yılında Kayseri'de dünyaya gelmiştir. XIII. yüzyıl başlarında Harzem'den Anadolu'ya göç eden Oğuzlar'ın Salur Boyu'na mensup Kayseri Kadısı görevinde bulunan Şemseddin Mehmed'in oğlu idi.
Kadı Burhaneddin çok yönlü bir kişidir. Bir taraftan (Anadolu'da, Mısır'da, Şam'da, Halep'de) çok iyi klasik bir İslam eğitimi aldıktan sonra ilim ve eğitim ile uğraşmıştır. Sonra çok başarılı olarak ve halkça sevilerek Kayseri'de kadılık görevini ifa etmiştir. Eretna Beyliği devlet işleri ile cok yakından (bey danışmanı, vezir ve beylik naibi olarak) ilgilenmiştir. Sonunda Sivas merkezli Kadı Burhaneddin Devleti olarak kendi adı ile anılan bir devlet kurup bu devletin 18 yıl hükümdarlığını yapmıştır. Kadı Burhannedin bu siyasal uğraşları yanında edebiyat ve özellikle şiir ile yakından meşgul olmuş ve özellikle gazel, tuyuğ ve rubailerle dolu büyük bir Divan ortaya çıkarmıştır. Türk edebiyatında aruz veznini Türkçeye uygulayıp Divan şiirinin Divan edebiyatı'nın ortaya çıkması sürecine öncülük eden büyük bir Anadolu şairi olarak anılması gerekmektedir.
Hayatı
Kadı Burhaneddin eğitimine 4 yaşında iken babasının yanında başlamış; kısa sürede Arapça ve Farsça'yı öğrenmiş olup devrin orta eğitim kurumlarinda okunan lûgat, sarf, nahif, maânî, beyan, arûz, hesap, mantık ve hikmet gibi bilimleri bilir duruma gelmiş ve hatta öğretmenlik yapmaya başlamıştır. 1358 yılında 14 yaşında iken babası ile birlikte Mısır'a gitmiştir. Orada öğreminine devamla fıkıh, usûl-i fıkıh, ferâiz, hadis, tefsir, heyet ve tıp gibi bilim derslerini takip ederek dört mezheb (Hanefî, Şâfiî, Mâlikî, Hanbelî) hakkında bilgi edinmiştir. 1362 yılında Şam'a geçip; orada 1,5 yıl Mevlânâ Kutbedin Râzi'nin derslerine devam etmiştir. Oradan babası ile hacca gitmis; Hicaz'dan dönerken babasını kaybetmiştir. Sonra Burhaneddin 1 yıl Halep'te kalıp orada öğrenimini sürdürmüştür.
Burhaneddin 1364 yılında Kayseri'ye dönmüştür. Kayseri o zaman Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra kurulan ufak beyliklerden biri olan Sivas ve çevresinde kurulmus olan Eretna Beyliği idaresi altındaydı ve hükümdar Giyasettin Mehmed Bey'di. Burhaneddin babasının eski görevine tayin edilmede önce güçlük çekmiştir. Ama 1365 hükümdar Eretna Oğullarından Giyasettin Mehmed Bey tarafından Kayseri Kadısı olarak göreve atanmıştır. Kadı Burhaneddin bu hükümdarın yakın danışmanlığını yapıp ve hatta kızı ile evlenip damadı olmuştur. Kısa süre sonra Giyasettin Mehmed öldürülmesiyle Eretna Beyliği hükümdarlığına oğlu Alâeddin Ali Bey geçmişti. Kadı Burhaneddin, başında olan eniştesi Alâeddin Ali Bey hükümdarlığı zamanında da giderek politik güç kazanarak kadılık görevine devam etmiş ve 1378de vezirlik görevini yüklenmiştir. Kadı olarak ve vezir olarak çok haksever tutumu, başarılı hükümleri ve adaletli idaresi ile halka kendini sevdirmiştir. Bu sıralarda Eretna Beyliği devletin iç olaylarına, siyasetine ve hatta silahlı çatışmalarına karışmıştır.
1381de Alâeddin Ali Bey vebadan vefat etmiş ve Eretna Beyliği hükümdarlık tahtı 7 yaşındaki oğluna kalmıştır. Önce emirlerden Kılıç Aslan devlet naipliğine getirilmiştir ama emirler arasındaki siyasi güç rekabeti sürekli karışıklıklar ortaya çıkartmıştır. Kadı Burhaneddin, halkın da isteği ve ısrarı üzerine, beyliğin bu zayıflığından istifade edip 1381de naip Kılıç Aslan'ı öldürüp onun yerine beylik naibi olmuştur.
Hemen sonra, aynı yıl 1381de Sivas'ta istiklalini ilan ederek kendi adına hutbe okutup Sultanlık makamına geçip Kadı Burhaneddin Devleti adını taşıyan bir devlet kurmuştur. Bu devletin hükümdarlık makamında 18 yıl hüküm sürmüştür. Bir yandan kendi devletinin iç bütünlüğünü sağlayıcı politikalarla uğraşırken diğer taraftan komşu beylik ve devletler olan
Akkoyunlular, Osmanlılar ve Memlûklular ile uğraşmak zorunda kalmıştır. 1392de Kastamonu seferine çıkan Osmanlı Padişahı
Yıldırım Bayezıt'in eyalet askerinden kurulu öncü ordusu Yıldırım Bayezitin büyük oğlu olan Şehzade Ertuğrul komutası altında, Kadı Burhaneddin'in askeri güçleri ile Çorum yakınlarında Kırkdilim mevkinde savaşa girişmiş; bu öncü Osmanlı ordusu yenik düşmüş ve Şehzade Ertuğrul bu savaşta ölmüştür. Bu galibiyetten sonra Kadı Burhaneddin'in Moğol asıllı akıncı kuvvetleri Osmanlı topraklarını talana başlamıştır. Yıldırım Bayezid Macar saldırıları önlemek maksadiyla Rumeli'ye gitmek zorunda kaldığı için, 1393 baharında Anadolu geniş bir savaş ortamına dönmüştür. Türkmen Beyleri ve kent hakimleri ya Yıldırım ya da Kadı Burhaneddin odaklı bağlaşmalar kurmuşlar ve yer yer savaş haline geçmişlerdir. 1393de Yıldırım'ın Amasya, Merzifon, Turhal ve Tokat kalelerini fethi ve bu bölgeye büyük yetkilerle oğlu Mehmed Çelebi'yi vali tayin etmesi sonucu bir barış dengesi sağlanabilmiştir. Kadi Burhaneddin 1398 yılında ise Akkoyunlu hükümdarı Kara Yülük Osman Bey ile savaşa girişmiş; bu savaşı kaybedip esir düşüp Akkoyunlular tarafından öldürülmüştür. Kadı Burhaneddin Devleti de onun öldürülmesiyle birlikte son bulmuştur.
Kadı Burhaneddin çok yanlı bir kişi olup, oldukça macera ve uğraş dolu bir hayat sürmüştür. Bilgin, adil, zeki, cesur ve lâfını esirgemeyen bir devlet adamı olduğu rivayet edilmiştir.
Edebi Kişiliği
Kadı Burhaneddin bu siyasi kişisel özelliklerinin yanı sıra, edebiyat ve şiirle uğraşmayı da ihmal etmemiştir. 600 sayfa tutan bir divanı dolduracak kadar şiir yazmıştır. B
u divanında 1500 gazel, 119 tuyuğ ve 20 rubai bulunmaktadır ama hiç kasidesi bulunmamaktadır. Kadı Burhaneddin gazelleri ve tuyuğları ile ün kazanmıştır. Tuyuğ şeklini Divan edabiyatına getiren Kadı Burhaneddin olmuştur. Gazellerinin gayet içten ve aşkane oldukları görülür. Lirik şiirlerinde cesaret göze çarpar ve bu yönüyle de klâsik şiirden ayrılır. Aşk şiirlerinin yanı sıra din ve tasavvuf ile ilgili şiirleri de vardır. Şiirlerinde ne mahlası ne de adı bulunmaktadır.
İran şiirini çok iyi bilen Kadı Burhaneddin divan şiirinin öğelerini Türkçe'ye mal etmede emeği geçen baş Türk şairlerdendir. Divan şiirinin ilk Türkçe örneklerini veren bir şair olarak Türkçe'yi aruza uydurmakta güçlük çektiği görülür. Bu aruz vezin eksikliği o kadar önemlidir ki Kadı Burhaneddin'in şiirlerinin çoğunda kullanılan vezini tayin etmek güç ve hatta bazılarında imkânsız olur. Ancak bu eksiklik XIV. yüzyıl Türk divan edebiyatına katkısı bulunan şairlerin nerede ise hepsinde görülmektedir. Kadı Burhaneddin bu müşkülatını, canlı ve samimi edası ile giderir. Günlük konuşma dilini de şiirlerinde kullanması onun şiirlerine ayrı bir özellik verir. Edebi sanatlara, özellikle cinasa, düşkündür. Doğup, büyüyüp yaşadığı yerlerde Azeri lehçesi kullanılmamakla beraber, Kadı Burhaneddin'in şiir dilinde Azeri lehçesi özellikleri barizce görüldüğü için, Azeri lehçesi edebiyatında olduğu iddia edilebilmesine rağmen, Kadı Burhanedin'i bir Anadolu şairi olarak kabul etmek daha yerinde olur. Bazı şiirlerinde tasavvuf izleri gayet açıkca görülmekle beraber Kadı Burhaneddin'i bir sûfî ve mutasavvıf bir şair olarak dünya işlerinden el etek çekmiş bir kişi saymak doğru olmaz. Kadı Burhaneddin'in gerçek yaşamında zevk ve safa alemleri düzenlediği bilinmektedir. Kadı Burhaneddin esas itibarı ile beşeri, maddi aşkı işlemiş ve maceracı, döğüşcü, savasçı hayatının ve ruhunun izleri çok bariz olarak şiirlerinde yansımıştır. Genellikle hayatını anlatmıştır.
Eserlerinden bazı örnekler
Beyit
Er odur Hak yoluna baş oynaya
'Döşekte ölen insan senin babandır
Tuyuğ
Hakka şükür koçlarun devrânıdur.
Cümle âlem bu demün hayrânıdur.
Gün batardan gün toğan yire değün.
Işk erinün bir nefes seyrânidur.
Gazel
Gönülüme ben didüm ki kandesin,
Gamzesinün oklarıyla kandesin
Gisusiyle bende düşdüm dir gönül,
Didüm ana nola çünki bendesin
N'ola öpdüm gözüme sürdüm seni,
Sen dahi âlemde bir turvendesin
Bendesin sen bendeyim ben tapuna,
Bendeyim ben nice ki sen bendesin
Gözlerüm giryan ü biryândur gönül,
Leblerüm şekker özün pür-handesi
Bir Mısra
Bunca ki yandım yanarım, billah ki usanmamışım.
Kafzade Abdülhay Çelebi
Kafzade Abdülhay Çelebi Osmanlı Devleti, Türk, Divan Edebiyatı, şairi. 1590 yılında doğmuştur. Nerede doğduğu bilinmemektedir. Şair hakkındaki bilgiler çok azdır. Din eğitimini yörenin ünlü müderrislerinden alan şair ayrıca medrese eğitimi almıştır. Arapça ve Farsça biliyordu. 1631 yılında ölmüştür. Nerede öldüğü bilinmemektedir.
Yapıtları
Hasenat-ı Hasan
Leyla İle Mecnun
Sakiname
Şairler Tezkeresi
Kami
Kami Osmanlı Divan şairi. Asıl adı Mehmettir. 1649 yılında doğmuştur 1724 yılında ölmüştür, Gazelleri, lugazları (manzum, bilmece) ve yalın bir dille yazılmış mesnevileriyle ünlüdür. Bağdat ve Mısır kadılıklarında bulundu. Bir divanı, Tuhfetü’l Vüzera adlı adlı önemli bir mesnevisi ve bazı dini risaleleri vardır.
Bir gazeli
Zapt eden zencir-i zülfündür dil-i divaneyi
Erre berser olmasın gösterme cana şaneyi
Ruh-bahş ol mutrıb-i gül-çehre sen nayınla bize
Büs-ı la’limdir demadem söyleten cana neyi
Müşteriyle kesretin gördükte saki şevkile
Ayağı yer basmadı devr eyledi meyhaneyi
Gamzesinden çeşm-i dildare şikayetle abes
Ol giran hab-ı tegafül dinlemez efsaneyi
Eğri baksa gam değil ol çeşm-i ahval aşıka
Kamiya bir görmedik doğru yürür mestaneyi
Bugünkü Türkçe ile
Deli gönlü zapteden saçının zinciridir
Ey canan tarağı gösterme başının üstünde testere olmasın
Gül yüzlü şarkıcı sen neyinle bize ruh ver
Ey canan neyi zaman zaman söyleten kırmızı dudağının öpücüğüdür
İçki sunan güzel müşterinin kabalığını görünce
Ayakta durmadı şevkle acele acele meyhaneyi dolaştı
Sevgilinin gözüne gamzesinden şikayet abestir.
O gafletin uykusuna dalmış efsaneyi dinlemez
O şehla gözlü aşıka eğri baksa gam değil
Ey Kami doğru yürüyen sarhoşları bir kere bile görmedik.
Koca Mehmed Ragıp Paşa
Koca Ragıp Paşa, (d. 1698, İstanbul – ö. 1763, İstanbul) - Osmanlı devlet adamı, diplomat, şair, kütüphaneci, çevirmen.
III. Osman ve III. Mustafa saltanatında 11 Ocak 1757 - 8 Nisan 1763 tarihleri arasında altı yıl iki ay yirmi sekiz gün sadrazamlık yapmış bir devlet adamıdır. Şair kişiliği ile tanınır. Nedim ve Şeyh Galip’ten sonra 18. Yüzyıl Osmanlı şiirinin en önemli temsilcilerinden birisi kabul edilir. "Merd i kıpti şecaatin arzederken sirkatin söyler (Çingene erkeği yiğitliğini anlatırken hırsızlığını söyler)" beyti darb-ı mesel olmuştur. Ayrıca bilgi birikimi, devlet yönetmedeki becerisi ve de zamanının kriminal suçlularını yakalamaktaki zekası da bu güne kadar söylenegelmiştir.
Yaşamı
1698 yılında İstanbul'da doğdu. Babası defterhane kâtibi Şevki Mustafa Efendiydi. Küçük yaşta babasının yanında Doğu dillerini öğrendi, iyi bir öğrenim gördü. Bağdat defterdarlığı, Sadaret mektupçuluğu gibi memurluklarda bulundu, bilim, edebiyat ve idare işlerinde gösterdiği başarı, Bağdat valisi Ahmet Paşanın takdirini kazandı; vali için yazdığı kaside de para bağışı ile mükafatlandırıldı.
1739
da Rusya ile imzalanan Belgrad Antlaşması
nın Osmanlılar lehine hükümler içermesinde etkisi oldu. Bu başarısı üzerine 1740'ta Reisülküttaplığa (bugünkü Dışişleri Bakanlığı), 1743'te vezirlik rütbesi ile Mısır valiliğine atandı. 1748’de Kubbe veziri olarak İstanbul’a çağrıld; Aydın muhasıllığı ile görevlendirildi. Sayda (1750), Rakka, Halep (1755) valiliklerinde bulundu. Bir okuma tutkunu olan Koca Ragıp Paşa, valiliklerinde bulunduğu yerlerden yazma eserler topladı.
1757 yılı Ocak ayında Osmanlı padişahı III. Osman'ın sadrazamı olarak sadarete geldi. Sultan Üçüncü Mustafa zamanında da sadrazamlığa devam etti. 1753 yılında III. Mustafa'nın dul kız kardeşi Saliha Sultan ile evlendi. Vilayetlerde asayişin korunması, maliyenin düzeltilmesi, askerin disiplinli eğitimi, savaş gemileri yapımı, Laleli Camii inşası, Koca Ragıp Paşa sadrazamlığı sırasında gerçekleşti. Avrupa Devletleri arasındaki Yedi Yıl Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ni savaşın dışında tuttu.
III. Mustafa’nın İstanbul’da başlattığı imar hareketine katıldı ve Koska’da (Laleli) kütüphane, çeşme, mektep yaptırdı. Kendi servetini kültür yatırımlarına harcamak istiyordu. Daha önce vali olarak bulunduğu yerlerde yaptığı gibi İstanbul kütüphanelerinden de yazma eserler topladı. Bilim adamlarının övgü ile bahsettiği bir kütüphane yarattı.
Devlet adamlığını ve edebi kişiliğini bir arada yürüten Koca Ragıp Paşa, üç dilde şiirler yazdı. Şiirleri hikmet (felsefe) ağırlıklı idi. 18. yüzyıl divan şiirinin beli başlı temsilcileri arasında yer aldı. Yaşarken şiirlerini toplayamamış ancak ölümünden sonra (1836, 1859) şiirleri düzenli bir divan halinde toplanmıştır. Koca Ragıp Paşa'nın günümüze kadar gelen ve İstanbul kütüphanelerinin bazılarında asılları bulunan diğer eserleri ise “Münşead Mecmua”, “Tahrik ve Tevfik” (I. Mahmut ile Nadir Şah arasındaki yazışmaları ve elçiler arasındaki görüşmeleri içerir), “Safinat al Ragıp” (Arapça muhezarat kitabı) 'tır.
1763 yılında ölen Koca Ragıp Paşa, İstanbul Koska’da kendi adını taşıyan kütüphanenin yanında gömülüdür.
Küplüceli Öznur
1526 yılında Üsküdar'ın güzide semtlerinden Küplüce'de doğan Küplüceli Öznur'un gerçek ismi Öznur Sultan Hanım'dır.Müneccimbaşı Mustafa Bey' in kızıdır.Zengin bir ailede büyüyen Küplüce'linin ilme olan tutkusu küçük yaşlarda fark edildi ve evinde dönemin ünlü müderrislerinden ders almıştır Eğitimi boyunca şiire olan ilgisi giderek artmış ve güçlü kaleminin ünü de yavaşça yayılmaya başlamıştır. Eğitimini tamamladıktan sonra çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır.Yaşamı boyunca Küplüce'de yaşamıştır ve Küplüce'ye olan aşkını sıksık dile getirmiştir.
Çalışmaları
Güzelliğiyle bölgede ün salan Küplüceli, sade bir dille yazdığı kaside,gazel ve rubaileriyle tanınır. Diğer divan şairi kadınlardan aşkı çekinmeden kullanmasıyla ayrılır. Söylentilere göre dönemin ünlü divan şairlerinden Baki ile aralarında duygusal yakınlaşma olmuştur. Aruzun yanı sıra hece vezniyle (ölçüsü) de şiirler yazmıştır. Şiirlerinde
Yunus Emre, Fuzûlî ve Şeyh Gâlip gibi ünlü şairlerin etkisini görmek mümkündür.Kadının isteklerini açgözlülük olarak nitelendirir ve döneminin kadınının aşağılık konumundan sıyrılma isteğini sık sık dile getirir. Küplüceli, bir şair olarak kabul görebilmek için, arzularının “merdane” (erkeğe yakışan, mertçe) olmasını ister. Tıpkı alçakgönüllü bir erkek gibi, bilge olmak isteğini vurgular. Yumuşaklık, sevecenlik gibi kadına özgü bazı değerleri, zayıflık ve ruhsal eksiklik diye nitelendirir.
Edebi başarılarının yanı sıra hattatlığı ile de ünlüdür, kendi elleriyle Kur'an yazmıştır.
Söylentiler
102 yaşında Küplüce'de vefat eden Küplüceli Öznur'un 8 hükümet konağını dolduracak kadar kitaplarının olduğu söylentisi vardır.Kitap okumayı,ilmi sevdiğini el yazmalarında sıksık dile getirmiştir.Hayatı boyunca hiç evlenmemiştir ve kendisinin tek aşkının kitaplar olduğunu söylediği rivayet edilir.Küplüceli'nin ayrıca kitap okuyarak can verdiği ve kitaplar içinde gömüldüğü söylentileri de vardır.Kabri bugün Küplüce Koleji'nin arazisindedir fakat yeri belirli değildir.Ayrıca ölümünden sonra Üsküdar'da ki kütüphanelerde geceyarıları ruhunun nöbet tuttuğu rivayet edilirdi.
Latîfî
Latîfî, Kastamonu doğumlu 15. yüzyıl divan edebiyatı şairi. Asıl adı Abdüllatif'tir.
Öğrenimini tamamladıktan sonra, kâtiplik göreviyle İstanbul, Belgrad, Mısır ve Rodos'ta bulundu. 1582 yılında Mısır'dan Yemen'e giderken bindiği geminin batması sonucu öldü.
Latîfî, on civarında eser yazmıştır ve en meşhurları Evsâf-ı İstanbul ve Tezkiretü'ş-Şuara isimli mensur eserlerdir. Tezkiretü'ş-Şuara, Anadolu sahasında Sehî Bey'inkinden sonra bu türde yazılan ikinci eserdir. Eser, bir önsöz, üç bölüm ve bir sonuçtan meydana gelir. Latîfî, eserinde şairler hakkında objektif davranmıştır.
Leskofçalı Galip
Leskofçalı Galip (d. 1828, Leskofça – ö. 12 Aralık 1867, İstanbul ), 19. yüzyıl divan şairi.
Divan şiirinin son temsilcilerinden olan şair, Namık Kemal’in hayranlığını kazanan şiirleri ile tanınır. Encümen-i Şuara Topluluğu sanatı ve kişiliği çevresinde oluşmuştur.
Yaşamı
1828 yılında Leskofça’da (Bugünkü Sırbistan’ın Leskovac şehri) dünyaya geldi. Asıl adı Mustafa Galip’tir. Babası, Üsküp valisi İsmail Paşa, annesi Nişli Hafız Paşazade Mahmud Paşa'nın kızı Tulî Hanım'dır
Çocukluğu babasının görev yaptığı Afyon ve İstanbul’da geçti. 1850-1852 senesinde Bosna Valisi Veliyyüddin Paşanın divan katipliğine atandı. Bir sene sonra Bosna vilayetine bağlı Penoloka Kaymakamlığına getirildi. 1853'te görevinden ayrılarak İstanbul'a geldi.
Kırım Savaşı’nın başlaması üzerine Ordu-yu Hümayun Bahriyye Kitabetine atanarak Kırım'a gitti.
1856 senesinde Van valisi olan babası İsmail Paşa’nın yanında Divan Katibi olarak görev yaptı. Bu sırada özel öğretmenlerden ders alarak Arapça ve Farsça öğrendi. Bir süre sonra İstanbul'daki eski işine döndü. Namık Kemal ve İbrahim Halet gibi şahsiyetlerle tanıştı.
Bundan sonraki görevleri Emtia Gümrüğü Tahrirat Başkatipliği, Gümrük Tahrirat Müdürlüğü, Tuna ve Halep vilayetlerinde başkatiplik ve mektupçuluktur. Tuna vilayetinde Mithat Paşa’nın emrinde görev yaparken Tuna Gazetesi’nde başyazarlık yaptı. Bu gazetede yayımladığı yazılarla tanındı.
Encümen-i Şuara Topluluğu, Leskofçalı Galip'in sanatı ve kişiliği çevresinde meydana geldi. Sanatçı, Fehim- Kadim ve Naili'inin izinden gitmiştir. 1867 yılında İstanbul'da hayatını kaybetti.
Şaire ait Divan, İbnülemin Mahmut Kemal İnal tarafından 1917 yılında yayınlandı.
Mihrî Hatun
Mihrî Hatun, (?-1506) Zeynep Hatun'la birlikte adı bilinen ilk Türk kadın şairlerindendir.
Hayatı
1460 ya da 1461'de Amasya'da doğdu ve 1506'da yine burada öldü.
Asıl adı Mihrünnisa ya da Fahrünnisa'dır. "Mihrî" mahlasını kendisi de bir şair olan babası Mehmet Çelebi bin Yahya'dan (Belâyî) aldı. Hiç evlenmedi.
15.yy. da yasamış olan Mihri Hatun, kendisi de "Belayi" mahlasıyla şiir yazan bir Osmanlı kadısının kızıdır. Kültür düzeyi yüksek bir ailede yetişen Mihri Hatun yaşadığı donemde saygı duyulan edilen bir şair olmayı başarmıştır.
Sultan II. Bayezid ve oğlu Şehzade Ahmed’in Amasya Valiliği sırasında kentte toplanan bilgin ve sanatkarların meclislerine katıldı.
Güzelliğiyle bölgede ün salan Mihrî Hatun, sade bir dille yazdığı kaside ve gazelleriyle tanınır. Diğer divan şairi kadınlardan aşkı çekinmeden kullanmasıyla ayrılır. Şairi Necati Bey’i kendisine örnek aldığı, şiirlerini Necati Bey'e gönderip fikrini öğrenmeye çalıştığı iddiaları da vardır. Söylentilere göre Necati Bey ile aralarında duygusal yakınlaşma vardı. Ayrıca şiirlerinde, Müyyedzâde Abdurrahman Çelebi ve Sinan Paşazâde İskender Çelebi’ye duyduğu aşka dair ipuçlarına da rastlanır.
Mihrî Hanım Divanı 1967'de Moskova'da basılmıştır.Türkiye'de Mihri Hanım Divanı 2007'de basıldı: Mihri Divanı, Mehmet Aslan, Amasya Valiliği Kültür Yayınları
Eserlerinden örnekler
Gazel
Ben umardım ki seni yâr-ı vefâ-dâr olasın
Ne bileydim ki seni böyle cefâ-kâr olasın
Hele sen kaaide-î cevrde eksik komadın
Dostluk hakkı ise ancağ ola var olasın
Reh-i âşkında neler çektüğüm ey dost benim
Bilesin bir gün ola aşka giriftâr olasın
Sözüme uymadın ey asılası dil dilerim
Ser-i zülfüne anın âhiri ber-dâr olasın
Sen ki cân gül-şeninin bi gül-i nev-restesisin
Ne revâdır bu ki her hâr ü hasa yâr olasın
Beni âzâde iken aşka giriftâr itdin
Göreyim sen de benim gibi giriftâr olasın
Bed-duâ etmezem ammâ ki Huda’dan dilerim
Bir senin gibi cefâ-kâra hevâ-dâr olasın
Şimdi bir hâldeyüz kim ilenen düşmanına
Der ki Mihrî gibi sen dahi siyeh-kâr olasın